MÜSAİT OLANI BEKLERİZ

akşam oturmasından dönüyorduk
annemizi hiç üzmemiş,duyduğumuz anne kadınlara has kederi  duymamazlığa gelmiştik
öğrenmiştik  doğrusu
böreğin peyniri hünere, yanık tarafı kadere delaletti
ve tabakta lokma bırakmak hayata büyük hıyanetti
akşam oturmasından dönüyorduk
minibüste annemizin kucağına oturduk bi bizim sokak uzattık


akşam oturmasında kısır yemenin özgürlüğünde sarhoş olmuştu anneler
sonuçta başka bir dört duvardı içinde olunan
ve bu tutsaklık sayılamazdı
pek tabi  özgürlükle de bir ilişkisi olmalıydı

uyku öncesi masalları vardı bazı akşamlar
ama
bir yamukluk vardı masallarda
sonra anne kadın olmayan kadınlardan öğrendik
masallardaki yamuğun sebebini

Meğer o yamuk beyaz yataklarımızdan masallarımızla sızdırılmış sokaklarımıza
Farklı uzunluklardaki iplerle bağlamışlar bizi
Ama hep bağlamışlar
Elinde makası ile dolanan ve nereye varacağını bilmeden
koşmaya karar veren kadınları yakmışlar kazanlarında

Şimdi yeni masallar yazılıyor cadılar sakinlesin diye
ve sadece o ipi daha da uzatmaya teşvik eden

Git tamam git ama nereye kadar gidebileceğini ben bileceğim diyor
Elindeki makas döner şah damarından ömrünü keser
diye tehdit ediyor
çirkin ve sevimsiz
ve manadan habersiz o yamuk şey

Ve lakin …
bizden öncekiler ömürlerini kestiğiniz makasları bize miras bırakmışlar
Miras helaldir bunu bizden öğrenecek değilsiniz ya
Bunun da en iyisini siz bilirsiniz
Elden ne gelir boynumuzun borcu

Ev oturmalarında  kısır yemenin özgürlüğü bir akşam  
dönüşüp dolaşıp ‘’müsait ‘’ olanın cebine girecek
İşte o gün büyük bir bayram alayı kurulacak şehirde
Cebinde özgürlükleri ile dolanan mirasyediler
Dans edecekler
Ve o şenlikli kapıda aynen şöyle yazacak
‘’Müsait olanı bekleriz ‘’


Masal ve Mekan ilişkisi

Tiyatro Medresesi'nde "Hayatım Masal" Atölyesi Kapanış Akşamı


Masal anlatmaya yeni başladım sayılır, yaklaşık bir yıl oldu. Ama ben bu bir yıl içinde o kadar değişik mekanda masal anlattım ki...
Bu yazıda size anlattığım mekanları ve yaşadığım deneyimleri paylaşmak istiyorum.


İlk masalımı kitap kulübünde anlattım ve Alsancak Ora'da üst kattaki toplantı salonundaydı.  Orası 25 kişilik bir yer ortada masalar var ve anlatmak için küçük bir mekan kalıyor bana. Ama orada o küçük alanda, yemeklerin arasında dahi anlattığımda masalım büyüsü her yeri sarıyor. Tabi masal anlatımı sırasında kapı açılıp "iki lahmacun" diyen garsonlar da ayrı bir renk katıyor.
Ora'da anlattıklarımdan bir fotoğraf bulamadım,  Kulübümüzün yazlık modu. Masallar iç içe anlatılıyor.

Daha sonra Alsancak'ta Yakın Kitabevi'nde anlattığım masallar var. Yakın'ın da üst katında anlatıyorum orası da ortalama 40 kişilik bir yer.  Masal batttaniyem yanımda oluyor ve Ahmet ile Yasin yanımda olmuş oluyorlar. Dinleyiciler karşımda duruyor. Bu mekanda yine masalın içine girmek, hayal etmek kolay olsa da dinleyici açısından ışıklar rahatsızlık verici oluyor genelde daha az ışık isteniyor. Benim içinse dezavantajı herkesi net görememem olabilir, aşağıdan gelen gürültüler bazen konsantrasyonu bozabiliyor.
Yakın Kitabevi'nden

 Bostanlıda Kedi Kitabevi'nde de genelde aynı durumlar söz konusu ama orada ben anlatmaya başladığımda gelen giden olmuyor ve daha yalıtılmış bir ortam sağlanabiliyor. Seyirciyi yine ışıklar rahatsız ediyor ama ben bunun yanılsamaya daha kolay girmek istemelerine bağlıyorum. Herkes iç dünyasına daha rahat dönmek istiyor belki de bu yüzden daha az uyarana maruz kalmak istiyorlar.
Kedi Kitabevi'nden

Temmuz ayında Tiyatro Medresesi'nin açık saahnesinde anlatmıştım, orada da Nesin Matematik Köyü'nden de seyirciler vardı. Açık alanda anlatmak, gecenin sessizliği, aniden bir kuşun ötüşü hep masala katabileceğiniz ayrıntılar oluyordu, çok keyif aldım orada anlatmaktan.
Tiyatro Medresesi'nde La Loba
Tiyatro Medresesi'nde Vasalisa


 Evde de masal anlattım geçen ay ve o da inanılmaz bir deneyimdi. Ortam sadece mumla aydınlatılmıştı ve minik ışıklarla evde 7 kişi vardı ve ben masalları rastgele anlattım, içimden o anda hangi masal geldiyse ve bir de masal kartlarımdan seçip anlattım. Benim için inanılmaz bir deneyimdi. Evde olunduğunda, ortam daha yalıtılmış olduğunda yoğunluk çok daha fazla oluyor.
Bizim Evde Masallar



 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü'nde de fuarda bir stantta anlattım. Küçük bir stanttı masal battaniyesini köşeye koydum ve etrafına da tabureler koydum, yaklaşık 10 kişiye masal anlattım ve iki oturum yaptım ve iki oturumda da farklı masallar anlattım. O kadar uğultunun içinde anlatmak, yalıtılmış bir ortam olmamasına rağmen dinleyicilerin konsantre olup masala odaklanması ve dinledikleri masallardan etkilenmeleri çok güzeldi. Ben de bu durumda anlattıklarımı özenle seçtim, çok fazla kelime kullanmadım, onun yerine mimiklerime ağırlık verdim.



 28 Şubat'ta da E.Ü Konak AKM'de Oğuz Demirin resim sergisinde masal anlattım. Sergi alanında, büyük bir boşluğun ortasında, mikrofonla anlatmak, insanların benden uzak olması ve üç tarafa da anlatmak ilginçti. O boşlukta kelimelere daha çok yüklendiğimi, tasvirlere daha çok ağırlık verdiğimi söyleyebilirim.


Kısacası bu bir yıl içinde sahnede de anlattım, dinleyicilerin arasında da, açık alanda ve küçük kapalı alanlarda. Kalabalığa ve daha az kişiye masal anlattım. Benim için her biri ayrı  güzel deneyimdi. Masalın yapısını değil ama anlatımını mekana göre değiştirmek gerektiğini deneyimledim. Dinleyenlere göre, onların yaşlarına, dikkat durumlarına göre. Bu konuda ustalaşmak, koşullar karşısında açık olmayı gerektiriyor. Kendim için bunu diliyorum.
Bunlar da anlattığım ve sayamadığım diğer mekanlardan fotoğraflar.

Buca Ihlamur Kafe


Amerikan Kültür Koleji

Amerikan Kültür Koleji


Bir Artı İki Kişisel Gelişim Merkezi

Sanatölye Varyant- Açık Sahne

Fuar İzmir Sanat- Kutup Misafirleri Oyununda "Masalcı" karakteri

Üç Bedende Şifa Merkezi

ELBET BİR GÜN

  Bu ülkede her zaman erkekler konuştu. 
Her konuda . 
Üstüne kurulduğu toprak tepeden tırnağa kadınken üstelik. Analık müessesesine sıkıştırıp kadınlığı, o toprağı kadınların,anlarının (!) , kanıyla yıkadı adamlar.
Kadınların özgürlüklerine, çocuklarına , çocukluklarına , kadınlıklarına , insanlıklarına göz diktiler.
  Bu ülkede tacize uğramamış , şiddet görmemiş kadın yok .
  Babasından, kocasından , sevgilisinden , patronundan , oğlundan , devletten …
  Bu ülkede kadına şiddet uygulamayan erkek yok.
  Hoppa kadın , yollu kadın , kezban kadın , kafeslemeye erkek arayan kadın , kuyruk sallayan kadın, çok bilen kadın ,beceriksiz kadın ,çirkin kadın ,kahkaha atan kadın  ,evlenilecek kadın, sevişilecek kadın …..  
   Maalesef yine bu ülkede hayat sadece erkeklere hizmet ediyor.
   Güneş onlar için doğsun isteniyor , yağmur sadece onlara yağsın , en çok onlar bilsin , onlar her şeyin; adaletin, iktidarın ,evin, sokağın, seksin sahibi olsun  isteniyor.
    Ve böyle bir ülkede her sene Mart ayında birileri çıkıp orasını burasını mora boyayan kadınların fotoğraflarını oraya buraya asıp kadına şiddete dikkat çekmeye çalışıyor. Bak fazla konuşma konuşurken tipin buna benzer yediğin dayağın iziyle rezil olursun sokaklarda , seni o hale getiren adama da acırlar ‘’ ah kim bilir nasıl damarına bastılar adamcağızı da kadını o hale getirene kadar dövdü ‘’ derler fazla konuşma mı denmek isteniyor. Ya da’’ ay yazık bak ne kadınlar var ya biz alt tarafı üç beş hakarete maruz kaldık susalım hayatımızın kıymetini bilelim ‘’ mi dedirtmek isteniyor nispeten şanslı diğer kadınlara ?
  Amacı ne bilmiyorum ama bu fotoğraflarla şiddeti kendine yaşam biçimi haline getirmiş bu erkek toplumunu hizaya getirmek amaçlanıyorsa bana düşen bir yeşilçam repliği ile karşılık verip '' Aptal olma cicim '' demek. Öz evladını gözlerinin içine bakarak öldüren bir adamın yüzü mora boyanmış manken kadının fotoğrafıyla yola geleceğini düşünmek …
İşte yine geldi malum gün , yine erkekler kadınlarımız analarımız  onlar bizim başımız tacı olmalı evimizin çiçeği olmalı minvalinde bir şeyler mırıldanacaklar, sonra da Allahım ne kadar da duyarlıyım diyerek vicdanını yıkayacak  önlerine çıkan ilk sinir bozucu durumun ‘’amına koymaktan (!)’’ da geri kalmayacaklar.
  Yemezler .
  Siz o size sunulmuş mis gibi hükmen galip sayıldığınız hayatlarınızda yılın bir günü çıkıp kadınlar çiçektir deyince olmuyor o işler.
  Nasıl oluyor diye soran çıkarsa aranızdan ilk olarak dünyanın merkezi sandığınız penislerinizin boyunduruğundan çıkıp , penisinin götürdüğü yere değil aklının ve vicdanının götürdüğü yere ilerle. Bir ışık göreceksin onu takip et bak orada bir şey yazıyor okuyabildin mi , kadın ana da değildir , çiçek de değildir , kutsalda değildir , Kadın insandır yazıyor. Eğer isterse içinden dünya çıkarabilen bir insan.

   Işığı kendi imkanlarınla bulamam diye de  korkma zorda kaldığınız her durumda ,doğal olarak, size yardım etmiş ‘’kız mı kadın mı belli olmayan birileri’’  - kalabalıklar üstelik - bu düzenin,sistemin,dünyanın,doğanın  sahibi olmadığınızı  sadece  bir parçası olduğunuzu siz de anlayın diye Bilal’e anlatır gibi anlatıyor; elbet bir gün anlayacaksınız siz de.


Düş Zamanı Çantaları Katalog - Taze Taze...


Düş Zamanı Çantaları hazır. İstediğiniz çantayı sipariş verebilirsiniz.
 Fotoğraflarda yer alan numarayı akdenizsila@gmail.com mail atmanız yeterli, Çantaların hepsi özgün tasarım ve makinede yıkanabiliyor :)























Fuarda Kadın Masalları


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde masallarımla fuarda olacağım. İzmir Üniversiteleri Platformu Kadın Araştırma Merkezleri Operasyon Grubu'nun standında ben de Düş Zamanı Masalcısı olarak kadın masalları anlatacağım .
8 Mart Pazar günü 13:00 - 15:00 - 17:00 olmak üzere üç oturum olarak gerçekleşecek etkinlik ve her oturumda farklı bir masal anlatacağım. Aynı zamanda bütün gün oradayım, sohbet etmek için, masal kartları ve çanta almak için ve diğer standları gezmek için beklerim. Beni bu güzel organizasyona dahil ettiği için Dokuz Eylül Üniversitesi'nden hocam Özlem Belkıs'a da çok teşekkür ederim.
Benim için fuarda masal anlatmak ilginç bir deneyim olacak, masal yolunda farklı mekanlarda anlattıkça daha da geliştiğimi hissediyorum ve masal mekan ilişkisini daha çok kavrıyorum. Masalların hepimizi iyileştirmesi umuduyla....
Desem'deki diğer etkinlikler için tık tık
Ayrıca Desem'deki konferansı ve sergiyi kaçırmamanızı öneririm.

Düş Zamanı Çantaları


Yeni bir heyecan bu bendeki...
Bir gün kitap kulübünden arkadaşım Gülnur hepimize hediye olarak bez çantalar getirdi. İsterseniz siz boyayın isterseniz çocuklarınızla aktivite yapın diye. Ben de düş zamanı ağaçlarımdan çizdim çantaya. Çevremdeki herkes çok beğendi (sağolsunlar) Ben de acaba dedim bir kaç çanta daha mı boyasam, Gülnur'dan rica ettim, o da eşine söyledi, kırmadılar beni biraz daha çanta yaptılar benim için ve ben onları boyamaya başladım veee duramıyorum. Şimdiden bir sürü siparişim oldu bile. Çizmek çok eğlenceli, çanta boyamak daha bir eğlenceli ve onları birilerinin beğenmesi, omuzlarına asması daha daha bir güzel.

 O yüzden eğer siz de Düş Zamanı Çantalarından istiyorsanız akdenizsila@gmail.com 'a mail atabilirsiniz, bilgi alabilirsiniz. Çok yakında blogda bir düzenleme yapıp çantaların fotoğraflarını da koyacağım. Şimdilik bunları koyabildim.





Dingin Savaşçı


Uzun zamandır aklımda olan, izlemek istediğim bir filmdi "Dingin Savaşçı"
Dan Millman'ın "Hayatınızın Amacı" kitabını okuduktan sonra daha bir merak etmiştim adamın hayat hikayesini. Merak ettiğim kadar da varmış, beni çok etkiledi.
Oldum olası insanların azim ve başarı hikayelerini dinlemekten ve izlemekten çok hoşlanırım. Şu hayatta gerçekten istenip de elde edilemeyecek şey olmadığını düşünürüm.
Bu filmi iki şekilde izleyebilirsiniz ya klasik bir Hollywood filmi ya da insana ilham veren bir kişisel gelişim filmi. Ama nasıl izlerseniz izleyin bir iz bırakacağını düşünüyorum.
İnsan bazı şeyleri tam da ihtiyacı olduğunda izliyor belki.Bu aralar kafamda o kadar kaygı var ki. Bazen kendi kafan o kadar çok konuşuyor ki bu anda neler olduğunu kaçırıyorsun. Bütün güç "an" da "anın sonsuzluğu"nda. Anda olmayı ne kadar hatırlarsam o kadar huzurlu oluyorum.
Ayrıca bunun için size bir de masal önereceğim, Judith Liberman'dan dinlediğim bir masaldı bu ve o anlattıktan sonra da kalbime işledi, ne zaman kaygılansam o masalı düşündüm. Judith bu masalı radyo programında da anlattı linki burada tıktık , 15 Şubat'taki masal, söyleşinin sonunda.
Hayat, şimdi ve burada...

The Snowdrop


I took a walk along to the old bridge that crosses the estuary at Ruan Lanihorne this afternoon....

In the woods the walls are smothered in moss.

 Amazingly beautiful close-up.....



By the time I reached the church there wasn't enough sun to read the sundial on the wall, alas.


Behind the little spring a carpet of snowdrops....


Back when I was a student and visiting a friend in Oxford, a lady stopped me in the street and asked if I would care to read some of her poetry. Her name was Zoe Peterssen, and I still have the two simple handmade books of her poems which she entitled, 'Whispers from Nature'. I cannot pass these pretty white maids now without recalling to mind her words:

'Modesty'

She bent her head
and to me whispered,
whispered softly and gently:
"pay me some attention"

The Snowdrop


 My walk began in sunshine and ended in rain, but the kind of rain that is soft and gentle as it kisses your cheek, and sends little circular waves of ripples in the puddles.
xxx

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...