edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edebiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kitap: Kardeşimin Hikayesi



  Çekirge sesleri ve dağ esintisiyle dolu muhteşem bir geceden yazıyorum. Kucağımda Canobibiş... 

  Bu kitapta seni cezbeyleyen nedir ki, durmayalım tez elden okuyalım diye soran azizcanlar; hay hay efendim. 
   Gizem var, cinayet var, psikolojik derinlik var, aşk var... 




 Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı idi. (Diğeri Serenad) Üslubu ve  içeriği hakkında bilgim yoktu. Bir müzisyenin yazarlığını merak ettiğim için almıştım sadece. 

  Tekli koltukta şekilden şekle girerek, arada kahve molası vererek bir günde bitirdim kitabı. Zamana kastım yoktu lakin bırakamadım aybalam. 

⭐ 

   Sakin bir köyde genç bir kadın cinayete kurban gidiyor. Güzel ve meraklı gazeteci kızımız Pelin, emekli inşaat mühendisi Ahmet Arslan'dan dinledikleri ile olayı çözmeye çalışıyor. 

    Aslında olay değil olaylar demeliyim. İşin içine Ahmet'in ikizi Mehmet'in serencamesi de girince adeta kurgu-gerçek birbirine karışıyor. 
  Adım adım katili ararken gayet emin, kesin şudur diyorsunuz. Sonra hoyy! Livaneli sizi ta en başa götürüyor, kendinizi deli gibi sayfaları çevirirken buluyorsunuz. 

⭐ 

  Yazarın kalemini çok sevdim. Psikolojiye dair kullandığı kavramlar, iç içe geçmiş olaylar, kitabın Ahmet'in ağzından bir sohbet havasında yazılması ve hiç bitmeyen merak unsuru ile harikaydı. Ahmet ve Mehmet, ikisi de orijinal karakterler gerçekten. (İpucu vermeden anca bu kadar yazılıyor. Daha ileri gidemiycim gari).

 Hani bittikten sonra etrafa mel mel baktıran, yahu ben bir su içip kendime geleyim dediğimiz kitaplar vardır ya, hah işte bu onlardan!.. 

Okuyalım, okutalım. Sevelim, sevilelim ❤ 








Kitap: Puslu Kıtalar Atlası


 Öncelikle sabah okuyup da ara verdiğimizin akşamında önceki bölümü unutacağımız, kim neydi, neler vuku bulmuş idi diyerekten geri dönüp bakmak zorunda kalacağımız bir kitapla karşı karşıyayız. 



  İhsan Oktay Anar'ın henüz iki kitabını okumuş olsam da çok sevdim bu sıradışı tarzını. (Diğer kitabı Efrasiyab'ın Hikayeleri idi. O daha bir absürd). 

 Edebiyatta farklı üsluplara açığım ve oldukça da keyif alıyorum. 
 Geçenlerde Murat Menteş'in Dublörün Dilemması'nı okumuştum. (Onun da ilginç bir anlatımı var ama ben övüldüğü kadar beğenmedim).
   Gerçi  kitapta bir söz çok hoşuma gitmişti, paylaşayım. 

⭐ İnananlar için her çağda bir Nuh'un gemisi vardır.

⭐⭐⭐

  Gelelim asıl konuya. Yazarın ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlası. Arka kapak yazısından da anlaşılacağı gibi, Bünyamin'in yaşadığı her şey, hatta bu dünya bile bir düştür ve bu düşün maceraları önceden Puslu Kıtalar Atlası'nda yazılmıştır. 

  Dünyayı rüyalarla keşfetmeye çalışan Uzun İhsan Efendi'nin kendi yazdığı Dünya Atlası'nı oğlu Bünyamin'e emanet ederek atıldığı maceralarda yolunu kaybedecek olursa bu düş atlasından yardım almasını söylemesiyle karmaşık olaylar zinciri başlıyor. 



    Olaylar Konstantiniyye'nin sokaklarında, mahzenlerinde, kalelerinde, geçiyor. 
 Bünyamin'in, Uzun İhsan Efendi'nin, Hınzıryedi'nin, Ebrehe'nin arkasından siz de nefes nefese koşturuyor ve esrarlı olayları çözmeye çalışıyorsunuz. 
  Bu arada pek çok da yeni kelime öğreniyorsunuz. Zosimos, zincifre, sülyen, mürdesenk, tizap, zaç yağı, kolomborne, zolota, flok, mapamundi... 
 Yazarın terimlere ve eski dile hakimiyetine, halk ağzını yansıtmasına hayran kaldım. Ama baştan söyledim biraz absürd bir kitap bu. 

Misal:

   Hınzıryedi adlı dilencinin dilinden dua ve beddua: 
  ... Hayır sahipleri ona fels, mangır, akçe ve altınlarını vermek için adeta yarışırken, o da, "Ayağına Kâbe sevabı yazılsın, Allah yavuz dilden kem nazardan saklasın, Hakk Teâlâ yavuz, yüzsüz, utanmaz avrat kazasından saklasın, yolun Hicaz olsun, el kazana sen yiyesin, mutluluk yağmuru altında kaftansız kalasın, Allah seni karı şerrinden azat eylesin, üç otuz on yaşın dolsun." diye dualarını sıralıyordu.

 ... Kendisine yapılan bu şaka onun ekmeğiyle oynamaktı. O kadar kızdı, o kadar kızdı ki, korkuyla bakan Konstantiniyye dilencilerine, "Ömrünüz âh edip vâh işitmekle geçsin, burnunuzun sümüğüne bereket olsun, mekanınızda baykuşlar banlasın, gömleğiniz alev olsun, her paçanız bir kurdun ağzında kalsın, Allah size uyuz versin de kaşınacak tırnak vermesin..." diye ezberindeki duaları okumaya başladı. 

 Kitapta olaylar iç içe ve gizemli olduğundan dikkatli okumak gerekiyor. (Ciddi bir beyin jimnastiği). Dolayısıyla olaylar arasındaki bağlantıyı çözdükçe hayret ve hayranlığınız da artıyor. 

⭐⭐⭐

Eğer derseniz ki,
pek kıymetli blog sahibi hanımefendi, kitabı bir cümle ile özetleseniz de merakımız daha da celb olunsa, esere dair bir iki husus fehmeylesek... 
Derim ki: Bu kitap, düşünüyorum o halde varım anlayışının tersine, her şey ben düşündüğüm için var anlayışına bir yolculuk.

Hadi durma azizim, 
biraz kafamız karışsın..!

⭐⭐⭐

Kitap: Satranç


    Yazarı bu kitabı yazdıktan birkaç ay sonra intihar etmiş olduğundan mıdır bilinmez, okurken ruhsal bir gerilim yaşıyorsunuz. Ama  bırakamıyorsunuz da... 
    Stefan Zweig, intihar ettin ettin, zevcenin aklını niye çeldin be adam? O da intihar etmiş...

 

   
Kitabın konusu mu? 
    
    Savaş ve Nazi karşıtı yazar, bir bakıma Dr. B. karakterinde kendini, Czentovic karakterinde küçük bir Hitler modelini anlatıyor. 

   Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenen, bunu tutkuya dönüştüren ve bu yüzden beyin hummasına yakalanan bir adamın öyküsü bu. Ya hu hem satranç öğren, hem zihninde tek başına hayali biriyle oyna, hem de hamleleri her yönüyle hesap et. Tabi beyin oluyor humma kuşu.

   Karakteri takdir etmemek elde değil, zira onun durumundaki biri için akıl sağlığını korumanın bir yolu bu. 
(Ayrıntıya girmiyorum, okuyunca hak vereceksiniz) 



   Satrançla pek ilgili değilim, buna rağmen heyecan ve merakla okudum. Satranç bilen ya da bilmeyen herkesin faydalanacağı bir kitap. İnsanın, yoğunlaştığında zekasını ne kadar verimli kullanabildiğini, amaçsız yaşayamayacağını ve özgürlüğün ne denli önemli olduğunu anlıyorsunuz.

⭐⭐⭐ 

  Velhasıl kitabı mutlaka okuyun, yoksa yazar boşu boşuna intihar etmiş olacak...

Kitap: Bânû Cihan






  Binbir Gece Masalları tadında, iç içe geçmiş hikayelerden oluşuyor Kâmilu'l Kelâm ve Bânû Cihan. 
Şarkın esrarengiz dünyasında, akşam başlayıp sabaha kadar devam ediyor bu hikayeler. 
  
   Kâmil, gâh aşktan perperişan  yiğitlere yol gösteriyor, gâh kararsız kalanlara şu hikayeyi de anlatayım da gene sen bilirsin diyor, gâh vefasızlıktan sinir küpü olmuş şehzadelere dur hele bütün kadınlar öyle değil nevinden tesellilerde bulunuyor. 
   Bu hikayeler anlatılırken siz de aradan bir yerlerden bakıp, aa valla doğru söylüyor, ee sonra nolmuş... diyerek kendinizi olayların, sarayların içinde buluyorsunuz. 



  Siz de benim gibi okumaya başlamadan önce minik hazırlıklar yapıyorsanız, akşam loş ışıkta, kahve eşliğinde  okumanızı tavsiye ederim. (Kahve değil de bu kitaba Osmanlı şerbeti lazım aslında)
Hatta mum da ekleyin ki yanıbaşınızda titreyen ışık, bu masalsı aşk yolculuğuna sıcaklık katıversin.



  Ha, sadece kör bir aşktan bahsetmiyor kitap. Öyle hoş nasihatler veriyor ki. Ama en çok da sabır, acele etmek, haset konuları üzerinde duruyor. 

  ...Ve arka kapaktan bir alıntı: Sözlerin olgununu, olgun insanlar söyler. Elinizdeki eser de olgun sözlerden oluşan bir demet... 




♥ Keyifli okumalar ♥ 

Kitap: Toprak Ana


   Daha okumadınız mı? Ay olmaz ki ama! 
Biz grupcak kitabı masaya yatırdık, inceledik ve pek sevdik.

Yalnız kitabı okuduktan sonra kaynanalar Aliman gibi bir gelin, gelinler Tolgonay gibi bir kaynana arayışına gireceklerdir ama olsun, iyi örneklere her zaman ihtiyacımız var.



    Kitap özünde Tolgonay'ın toprak ana ile dertleşmesini konu alıyor. 
Ama ne dertleşme... 
Toprakla değil, aslında bizle konuşuyor. Hatta konuşmuyor, elimizden tutup yaşadığı zamanlara, olaylara götürüyor. Bak, ben bu kadar acıyla nasıl başa çıktım, diyor.
 Çok şey öğreniyorsunuz Tolgonay'dan.




  Toprak Ana, incecik bir kitap, bitmesin diye ne kadar uğraşsanız da hemen bitiveriyor. Sona geldiğinizde ise buruk bir kalple kitabı kapatıyorsunuz. (Ve hemen yazarın başka kitaplarını araştırıyorsunuz)

Başa dönelim...

Daha okumadınız mı? Ay olmaz ki ama! Bırakın o telefonu, hemmen başlayın.

Ha unutmadan, lûtfen fikirlerinizi benimle, birmasalgibi okurlarıyla paylaşın.


SEVGİM ACIYOR


Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filanda gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

Turgut UYAR

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...