ejderha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ejderha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YEDİ BAŞLI EJDERHA




Evvel zamanda bir ülkeyi yöneten bir padişah varmış. Bu padişahın kırk oğlu olup en küçüğü on üç on dört yaşlarındaymış. Bu çocukların işleri, her ava gitmek, kuş avlamak, gezinmek eğlenmek gibi şeylermiş.

Günlerden bir gün padişah, kendi kendine, şu oğullarımı evlendireyim, diye düşünürken onları çağırır, bu düşüncesini kendilerine söyler.

Onlar da :

- Biz evleniriz, ama kendimiz gibi bir babadan bir anadan olma kızlar isteriz, derler.

Padişah da adamlar gönderip bir anadan olma kırk kız aratır. Adamlar her yeri gezip ararlar otuz dokuz kız bulur, fakat kırk kızı bulamazlar.

Padişah oğullarına :

- Ey, çocuklarım sizin istediğiniz gibi aynı anadan olma kırk kız bulunamıyor. Biri de başka ana babadan olsun, dese de bunlar razı olmazlar.

- Biz gider, kendimiz arar buluruz, bize izin ver, derler.

Bunun üzerine padişah :

- Varın gidin, ama size söyleyecek üç sözüm var, der.

- Nedir? diye sorarlar.

Padişah :

- Buradan çıkıp yolda giderken bir çeşmeye varacaksınız; orada sakın yatmayın. Bir de daha ilerde bir hana varacaksınız; orada da yatmayın. Ondan sonra bir kıra vardığınızda orada da yatmayın da başka her nerde yatarsanız yatın, der.

Oğlanlar :

- Peki baba, deyip atlarına binip giderler.

Yükte hafif, pahada ağır biraz öte beri alıp yola koyulurlar. O gün, akşama kadar yol giderler. Gide gide babalarının sözünü ettiği o çeşmeye varırlar. Akşam olur, hava kararır. Bunlar :

- Adam sende, kırk kişiyiz, burada ne olcak? Haydi, yatıverelim, geceleyin başka nereye gidebiliriz ki? deyip orada kalırlar. Atlarından inerler, yerler içerler. Yatar uyurlar ama küçük oğlan uyumaz...

Gece yarısı bir ses gelir. Oğlan hemen kalkar, kılcını çeker, kimseyi uyandırmadan doğruca o sesin geldiği tarafa gider. Gide gide görür ki yedi başlı bir ejderha geliyor.

Oğlanla ejderha birbirlerine iyice yaklaşırlar. Ejderha, oğlana saldırır. Ama hiçbir şey yapamaz. Böylece üç defa saldırıp alt edemeyince bu sefer oğlan :

- Ey koca ejderha, şimdi sıra bana geldi, diyerek kılıcını çeker, ejderhanın bir vuruşta altı başını birden keser, uçurur.

Ejderha :

- Er isen bir daha vur, der.

Oğlan da :

- Ben anamdan bir defa doğdum, iki defa değil deyince ejdarhanın bir kafası yuvarlana yuvarlana bir kuyu başına gider.

- Benim canımı yiyen, malımı da yesin, der kendini kuyuya atar.

Oğlan yanında bulundurduğu bir ipin ucunu bir kayaya bağlar, bir ipe sarılır kuyunun içine iner. Bir de bakar ki bir demir kapı. Kapıyı kırar, içeri girer; içeride büyük bir saray görür. Bakar ki sarayın kırk tane odası var. Hepsini birer birer açar, bakar. Görür ki hapsinin içi türlü türlü elmaslarla altınlarla dolu. Bir kapıyı daha açar, içeri girer ki kırk tane kız oturmuş gergef işliyorlar.

Bu kızlar, oğlanı görünce kalkarlar.

- Aman, in misin, cin misin sen buraya nereden geldin? derler.

Oğlan da :

- Ejderhanın başı '' Benim canımı yiyen, malımı da yesin. '' deyip kendini buraya atınca bende arkasından indim, der.

Meğer bu kızlar bir ananın bir babanın çocuklarıymış. Ejderha bu kızların ana babalarını öldürüp bunları da buraya koymuş.

Kızlar, ejdehanın öldüğünü işitince çok sevinirler. Oğlanın boynuna sarılırlar :

- Aman kardeşimiz, bizi sen kurtardın, Allah da senin işini rast getirsin, derler.

Oğlan, kızlara :

- Ben şimdi gideceğim, yukarıda benim kardeşlerim var; onları alayım, sonra sizi de alırım, der. Çıkar, gider; kardeşlerinin yanına varır, yatar.

- İşte. Ne oldum? Burada yattık da başımıza ne geldi? diyerek yine hazırlanır, yola çıkarlar.

Gide gide akşam olur, bir hana varırlar. Ortalık iyice kararır. Bunlar :

- Haydi yatalım, çeşmede yattık ne oldu ki burada ne olsun? diyerek atlardan inerler.

Küçük oğlan :

- Aman kardeşlerim, babamız bize buralarda yatmayın dedi. Elbet, onun bildiği bir şey var ki böyle söyledi, derse de bu oğlan onların en küçüğü olduğu için :

- Haydi, sen karışma, diye onu azarlarlar o da bir daha sesini çıkarmaz.

Bunlar, yine yerler içerler, uyku vakti gelince yatar, uyurlar. Küçük oğlan, belki bir şey olur diye uyumaz. Gece yarısı olunca karşıdan bir gürültü kopar. Oğlan, sessizce kalkar, kılcını alır, o gürültüye doğru gider. Bakar ki öncekinden daha büyük bir yedi başlı ejderha daha geliyor. Hemen buna karşı durur. Bu ejderha da oğlana ardı ardına üç kez saldırır ama bir şey yapamaz.

Sıranın kendine gelmesiyle kılıcını çeken oğlan ejderhaya bir kere vurunca ejderhanın altı başı birden kopup gider. Bir baş, yerinde kalır. O zaman ejderha :

- Er isen bir daha vur, diye bağırır.

O da :

- Ben dünyaya bir kere geldim, iki ker değil, deyince o baş yuvarlana yuvarlana gider, '' Benim canımı yiyen, malımı da yesin. '' diyerek kendini kuyuya atar.

Oğlan, bu başın ardından kuyuya iner. Bakar ki koca bir saray; içinde, dünyada olmayan şeyler var. Sonra, oradan çıkar, gelir, yatağa gider.

Sabah olur, hepsi uykudan uyanırlar :

- Işte, burada yattık ne oldu? Diyerek yine atlarına binerler. O gün, akşama kadar giderler. En sonunda bir kıra varırlar. O gece orada kalır; yerler, içerler, bir de yatma vakti gelince bakarlar ki, karşıdan bir inilti, bir gürültü geliyor. Hem de dağları devire devire...

Bu gürültüyü işitince hepsinin aklı başından gider. Hemen atlarına binerler, bir de görürler ki bir ejderha :

- Benim kardeşlerimi öldüren kimdir? Deyip bağırarak çağırarak geliyorlar.

O zaman, bunlar birbirlerine :

- Aman, ne yapsak, bunun elinden nereye kaçsak? demeye başlarlar.

Küçük oğlan da :

- Ya, ben size demedim mi, babamız da bize söylemedi mi? Ama siz dinlemediniz. Haydi bakayım, şimdi varın da derdinizi ejderhaya anlatın, deyince, ötekiler :

- Aman kardeş, bir şeydi başımıza geldi, sen bilirsin, bir şeyler yapalım da bu bela başımızdan gitsin, derler.

Oğlan bakar ki bunların hepsi korkuyor :

- Haydi, geri dönün; şu anahtarı da alın, geldiğimiz yerde bir kuyu vardır; o kuyunun içinde çok değerli mallar vardır. Onları alın ondan önceki kuyuya gidin o kuyuda birçok para ile kırk tane kız vardır. Onları da alın doğruca memlekete dönün. Bende bu ejderhayı öldürür, gelirim, der.

Onlar da geri döner, giderler. O kuyulardaki malları, paraları, kızları alırlar; doğru memleketlerine döner ve babalarına, başlarına geleni anlatırlar.

Biz gelelim, küçük oğlana...

Oğlan, ejderhe ile dövüşür, ama ne oğlan ejderhayı, ne de ejderha oğlanı alt edebilir. Bunun üzerine ejderha oğlana :

- Gel yiğit, benim bir işim var, o işimi görebilirsen, seni koyuveririm, der.

Oğlan da :

- Nedir işin? deyince :

- Ben, padişahının kızına aşığım. Kaç yıldır padişah ile o kız için kavga ediyoruz. Ama bir türlü kızı alamadım. Eğer, o kızı bana getirebilirsen, sana hiçbir şey yapmam, der.

Oğlan, başını kurtarmak için :

- Peki, getiririm, demek zorunda kalır.

Adına Çampalak denen bu ejderha, oğlana bir dizgin verir.

- Al bunu, filan çeşmeye git; oraya sabahleyin aygırlar gelir, hemen birinin başına bu dizgini geçir; üzerine bin. sana '' Emret! '' der; sen de '' Beni Çinimaçine götür. '' dersin. Aygır alır, seni oraya götürür, der.

Oğlan, dizgini alır, o çeşmeye gider bakar ki su içmek için birçok aygır geliyor. Hemen, dizgini bunlardan birinin başına geçirir; sırtına biner. Aygır da: '' Emret! '' deyince o da kendisini Çinimaçin'e götürmesini söyler.

Aygır, '' Kapa gözünü, aç gözünü. '' deyince oğlan bakar ki Çinimaçin'e gelmiş bile. Aygırdan iner, dizgini alır, aygır gider...

Oğlan kente gider, orayı burayı gezip dolaşırken bir kocakarı ona :

- Oğlum nerelerden gelip nereye gidiyorsun? diye sorar.

O da :

- Aman anne, bana bir yatacak yer bulunmaz mı? der.

Kocakarı :

- Gel oğul, seni evime götüreyim, bende konuk ol, diye yanıt verince, oğlan kocakarı ile döner, o gece orada kalır.

Geceleyin otururlarken, kocakarı ona :

- Aman oğul, sen buraya nereden geldin? Bu yerlere hiç kimse gelmezdi. Niçin dersen, bu padişahın kızına bir ejderha aşık oldu tam sekiz yıldır padişahla, o kızı almak için kavga ediyor. Bu yüzden de o ejderha, buralara kuş uçurtmayıp, kervan geçirtmiyor. Sen nasıl geldin? der.

Oğlan da :

- Aman, anne, o kız nerede oturur? diye sorar.

Kocakarı :

- Padişahın bahçesinde bir köşk vardır; orada oturur, hiçbir yer çıkmaz, diye yanıtlar.

Sabah olunca oğlan sokağa çıkar; doğru, sarayın bahçe kapısına gider; bakar ki sarayın kapısında bir ihtiyar bahçıvan oturuyor. Onun yanına gider :

- Aman bahçıvan, beni yanına çırak alır mısın? diye ricada bulunur.

Ihtiyar bahçıvan :

- Aman oğul, benim adamım var, seni ne yapayım? der.

Oğlan :

- Ama baba çok yoksulum beni de al, ben de geçineyim, filan diyerek bahçıvanı kandırır; bahçeye girer, ötede beride hizmet görür.

Bir gün bahçede çiçekleri sularken, padişahın kızı da pencereden bakar ve bu oğlanı görür. Oğlan pek yakışıklı olduğundan kız onu görür görmez aşık olur, oğlanı yanına çağırır, buraya nereden geldiğini sorar. Oğlan da kızı düşünde görerek aşık olduğunu, onu almak için geldiğini, kendisinin de bir padişah oğlu olduğunu söyler.

Kız, bu sefer :

- Aman, sen beni ülke dışında nereye götürürsen götür. Ben hem sana aşık oldum hem de beni almak isteyen ejderhadan kurtulayım, der.

Oğlan da :

- Peki, olur, deyip kızla sözleşir, bir gece kızla birlikte kentten çıkar, giderler.

Epeyce yol gidip, ejderhanın olduğu yere yaklaşırlar.

Oğlan, kıza :

- Ben seni Çampalak adlı ejderhaya götürüyorum, der.

Kız :

- Eyvah! Ben ondan kaçarken, sonunda onun eline mi düşeceğim? diye ağlayıp sızlamaya başlar.

Oğlan da :

- Canım ben seni ejderhaya götürüyorum, ama onun elinden sen de kurtulursun ben de kurtulurum. Bir yolunu bulup, onu öldürürüz. Sonra da ben seni alırım diyerek kızı aldatır.

Bunlar giderler, ejderha kızı görünce :

- Vay cananım, hoş geldin, diyerek kızı karşılar. Kız da başını kurtarmak için :

- Hoş bulduk, derse de her gün ağlar, sızlar...

Oğlan da ejderhanın gittiği vakitlerde kızın yanına gelerek der ki :

- Sen ejderhaya burada canının sıkıldığını söyle. Ona, tılsımının ne olduğunu sor. '' Hiç değilse bununla eğlenir, vakit geçiririm. '' dersin. Tılsımını öğrenince ejderhayı öldürmek kolay olur.

Oğlan, kızın yanından ayrılır, az sonrada ejderha gelir. Kız başlar ağlamaya... Ejderha, kızı çok sevdiği için, aklı başından gider.

- Aman sevdiğim, niçin ağlıyorsun? diye sorar.

Kız da :

- Sen gündüzleri gidiyorsun; benim, yalnızlıktan canım sıkılıyor. Senin tılsımın yok mu, söyle de bari onunla eğleneyim, der.

- Elmasım, benim tılsımım çok uzaklardadır, diye yanıt verir.

Kız da :

- Nerededir? diye sorunca :

- Uzak bir ülkede bir görkemli saray vardır, o sarayın içindedir. Kimse gidip onu alamaz. Kim giderse orada ölüp kalır, diye yanıt verir.

Kız da :

- Ben ne yapayım, öyle tılsımı, der ve işi fazla uzatmaz.

Sabah olunca ejderha gider. Kızın yanına oğlan gelir, tılsımı alıp almadığını sorar. Kız da ejderhanın söylediklerini oğlana aktarır.

Oğlan, ejderhanın vermiş olduğu at dizginini eline alır, deniz kıyısına gider. Dizgini denize vurur, bir deniz aygırı çıkıverir.

Oğlan :

- Beni falan ülkeye götür, deyince, gözünü kapayıp açıncaya kadar geçen bir süre içinde kendini o ülkenin bir sarayında bulur.

Aygır, oğlana :

- Işte senin gideceğin yer, şu karşıki dağın başında gördğün saraydır, der. Ama sen beni götürür, o sarayın kapısının halkasına dizginimden bağlarsın; ben de kişneyerek kapının halkalarını birbirine vururum; demeye kalmaz, kapı açılır; o açılan kapı, içerde bulunan aslanın ağzıdır...

Eğer kılıcınla o açılan kapıyı bir vuruşta ikiye bölebilirsen, kendini kurtarırsın, yoksa aslan, seni öldürür, diye açıklama yapar.

Oğlan, aygırla dosdoğru sarayın kapısona gider. Aygırın söylediği gibi, onu dizgininden kapıya bağlar. Aygır da bir kere kişner. Kapının halkaları çıngır çıngır birbirine vururunca, içerden çirkin bir ses duyulur ve kapı açılır.

Oğlan, hemen kılıcını çeker, bir vuruşta kapıyı ikiye biçer. Bir de bakar ki kapı meğer koskoca bir aslanmış! Aslanın iki parça olduğunu görünce karnını yarar, içinden bir kafes çıkar. O kafesin içinde de üç güvercin var, ama böyleleri dünyada hiç görülmemiş!

Oğlan, aman, şunların birini tutayım da biraz seveyim, diyerek birini kafesten çıkarır. Gel gör ki sevip okşarken elinden kaçırır... Güvercin, uçup gider, aygır da peşinden gider... Gide gide o kadar giderler ki aygır, havada kaybolur. Oğlan da başlar ağlamaya...

En sonunda aygır, güvercine ulaşır, onu tutar, aşağıya indirir. Oğlan, güvercinin başını kopardıktan sonra aygırın sırtına biner. Kafesi eline alır, yine göz kapayıp açıncaya kadar, ejderhanın olduğu yere kadar gelirler.

Oğlan, hemen güvercinin birini daha öldürüp öbürünü alarak ejderhanın evine gider. Bir de bakar ki ejderha yatmış, yerinden kalkamıyor...

Ejderha, oğlanın elindeki güvercini görünce :

- Nasıl olsa öleceğim, o nedenle şu güvercini verin de biraz seveyim bari, diye yalvarmaya başlar.

Oğlan, ejderhanın yalvarmasına dayanamayıp, güvercini vermek için kafesten çıkarır, ejderhaya uzatır. Tam o sırada kız :

- Aman sevdiğim, ne yapıyorsun? diye koşar, güvercini oğlanın elinden kaptığı gibi, güvercinin başını koparıverir, ejderha da ölüp gider.

Kız, ejderhanın öldüğüne çok sevinir; gönlünü, bütün bütün oğlana verir.

Oğlanla kız, atlarına binerler; ejderhanın, pahada ağır, yükte hafif eşyalarını da alırlar, dosdoğru, kızın ülkesine giderler.

Meğerse babası, kızın kaçtığı günden beri arıyormuş. Kızının geldiğini görünce, sevincinden ağlar, boynuna sarılıp özlem giderir. Şimdiye kadar nerelerde olduğunu sorar. Kız da başına gelenleri, bir bir anlatır.

Babası, ejderhanın öldüğüne çok sevinir. Kızını oğlanla evlendirir. Kırk gün kırk gece düğün yapılır. Her gün çalıp oynamakla günlerini geçirseler de, günlerden birgün, oğlanın; anası ile babası aklına gelerek kıza :

- Benim de ülkemde anam ile babam var; ben onların yanına gideceğim, ne dersin? diye sorar.

- Kız, ben de gelirim, deyince bunlar işi kızın babasına açarlar. Kızın babası razı olur, onlara gitmeleri için izin verir. Bir alay askerle birlikte yola çıkarlar.

Az giderler, uz giderler dere tepe düz giderler, sonunda oğlanın ülkesine varırlar.

Babası oğlunu görünce :

- Vay oğlum benim, seni öldü sandım; meğerse sağ imişsin! diye sevincinden ne yapacağını şaşırır...

Oğlana şimdiye kadar nerelerde olduğunu neler yapıp nasıl geçindiğini sorar. Oğlan da kardeşlerinden ayrıldıktan sonra başına neler geldiğini, bunları nasıl göğüsleyip bu günlere ulaştığını bir bir anlatır.

Sonunda da Çinimaçın padişahının kızını aldığını söyler.

Babası bu işe daha da sevinir. Yeniden kırk gün kırk gece düğün yaptırır. Hep birlikte ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşarlar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...