Christmas Fair!

Phew, what a weekend! Despite snow and freezing conditions (ice on the inside of the van windscreen and doors completely frozen solid) we all made it to the annual Vintage and Handmade Christmas Fair in Chipping Sodbury on Sunday to put on an amazing display of gorgeous goodies for the public to savour and buy. As always it was a delight to catch up with fellow bloggers and regular customers, my only disappointment was not having enough time to chat properly, as selling was full-on right from the word go. Only when the children's choir started singing carols in the afternoon did I manage to grab a few moments to take some pictures.

Here are just a small selection of the stall displays......







Louise Taylor-Bowen (and Mum)


There was just so much to see I went a bit do-lally because I simply couldn't take in all the visual beauty and inventiveness and creativity of the makers there.

Gertie from 'Treutmade'


And lastly my own stand



I confess I was so shattered after getting home yesterday that I stayed in bed until 1 O'clock this afternoon! Shocking!

Ama Daha Paskalya Gelmedi ki?!

En sevdiğim ciciler arasında yer alan Paskalya Ekmeği veya Paskalya Çöreğini ( Easter Bread) daha önce milyon kez yapıp başarılı olamamıştım! :) Milyon reçete denemelerim ve piyasadaki kitaplara bolca küfredişimin ardından okulda öğrendiğim muhteşem reçeteyi evde yaptım. Yani neden hiçbir kitapta doğru düzgün bir reçete vermezler!! Mutlaka bir eksik olmalı sanki! Sapanca tatilinde yolluk olsun maksadı ile kolları sıvadım. Mart ayında başlayan Paskalya dönemi, 21 Mart'a yakın dolunaydan sonraki ilk pazar günü yapılan kutlamayla noktalanıyor. Hristiyan geleneğindeki Paskalya Bayramında aklımıza ilk gelen şeyler; Yumurta ve tavşan tabi ki. Fakat hepimizin bayıla bayıla yediği bu ekmeğin en önemli özelliği içerisinde Mahlep olmasıdır. Mahlep ise; İdris ağacı yani kirazgillerden gelen bir kökeni var. O mis gibi kokusu sizin başınızı döndürür. Ekmeğimiz, Un, Su, Şeker, Maya, Margarin ve Yumurta'dan oluşuyor. Un'u tezgaha eliyorsunuz. Ortasını açıyorsunuz. Un'lu kısımlara Mahlepi ve Şekeri koyuyorsunuz. Ortasında ise Maya ve suyu iyice açıyorsunuz. Aman dikkat edin! Maya ilk önce şekerle karışırsa aktivasyonu etkileniyor ve öyle ahımlı şahımlı verim alamıyorsunuz. Ardından Margarini ilave ediyorsunuz. Ellerle mıncık mıncık yapıyorsunuz! Yumurtalarda ekleniyor. Heryeriniz tabi yıvış yıvış oluyor bu sırada! :) Yoğurmaya başlıyorsunuz. Yoğururken Su'yu yavaş yavaş ilave ediyorsunuz. Yavrucağı iyice yoğurun sevgili okuyucularım. İlk Mayalandırma yapılıyor. Üstüne bayanların kolaylıkla yapabileceği saç örgüsü şekli verilip tekrar mayalandırılıyor. Buna da Son Mayalandırma diyoruz. Üstünede File Bademi koyduk mu!! Bu iş tamamdır dostlar! :) Atın fırına çocuğu! :) Sonrada gelsin kokularrrrrrrr...!
Kararlıyım bu Paskalya çok güzel geçecek! Çöreklerim ve rengarenk yumurtalarımla etrafı donatacağım! Ayyy.. Şimdiden heyecanlandım bak! :)
Bon Appetit!

No Parle Italiano, si?!

Bütün gün okulda bir sürü cici yapıp, yorgunluğa kendini teslim ettikten sonra insanda pek zeval kalmıyor sevgili okuyucularım. Yine de ben geçenlerde uyku düzensizliğini bir kenara bırakıp Foccacia yapmaya karar verdim. Mezzaluna ve Kitchenette yemek öncesi önünüze sunulan o minik italyan ekmekçikleri var ya, işte bu hanım kızımız bu! :) Stand Mikserime malzemeleri koydum. İçinde Zeytinyağ, Zeytin, Kuru Domates, Un, Tuz, Su ve Maya bulunuyor. Bütün ürünler karıştıktan sonra yağlanmış kaba döküyorsunuz. Mayalı olduğu için yavrucak, biraz beklemesi ve pofişleşmesi gerekiyor. Dikkat edin acaipte kabarmasın! Ki ben böyle bir hata yaptım! ( Eninde sonunda bende insanım) İstediğimden biraz daha kabarık oldu. Zaten fırında pişerken de şişiyor kendisi. Yapımı meşakatli ve zor değil. Bütün malzemeyi karıştırıyorsunuz, o kadar! :) Güzelce piştikten sonra fırından çıkarıyorsunuz ve üzerine güzelce Zeytinyağı sürüyorsunuz. Şahsen, Alaçatıdan aldığım karışımlı Zeytinyağını sürdüm. Ohhhh misssss..! Hele o mutfağın kokması yok mu?! Kendinizden mi geçiceksiniz yoksa insanları mı geçirteceksiniz gibi bir şaşkın karmaşa oluyor! :) Aslına bakılırsa hala yeni evin mutfak olayına pek alışabilmiş değilim. Ne, nerde, nasıl? yada "Aaannnneeeeeee Kuru Domateslerrrrr nerdeydiiiiiii?" diye çığlıkımsı bir serzenişle yankılanan beynim, bazen patlayacakmış gibi oluyor, itiraf ediyorum! :) İtalyan hanım kızımız piştikten sonra ise, akşam yemeğinde benim tombiş anne ve babam tarafından höpürdete höpürte mideye indirildi.  Yani şu anda daimi rejimlerimden birinde olmasam, nasıl hiç üşemeden mutfağa gidip yaparım, belli değil!!
Ben en iyisi bir yemek yiyeyim, değil mi sevgili okuyucularım? :)
Bon Appetit!

Je MaPalle "Croissant"


Ahh.. Ne güzeldir Fransa.. Şimdi olsa da gitsek moduyla daha yeni hiç dönmek istemeyeceğim Sapancada Bayramını geçirmiş bir vatandaş olarak çoktan fıkırdamaya başlamış olabilirim. Artık hepinizin öğrendiği gibi fransız özentisi olarak kendilerinin yaptıkları her türlü şeye de bir o kadar hayranlık duyan biriyim. Özellikle ciciler tabi ki! :) Bunların başında her ne kadar Croissant olmasa da, yine de bir ısırık aldıktan sonra kendimi tutamayıp kalori bombardımanı içine girdiğimi itiraf etmem gerekiyor sevgili okuyucularım. İçinde diğer malzemelere oranla en çok Yağ barındırıyor bu Laminalı Hamurlar ( Puff Pastry) katagorisindeki arkadaşcığımız. Yapımı ise bayağı meşakatli! Ki ben okulda öğrendiğimi evde ilk defa denediğim için biraz uzun sürdü yapım aşaması tabi. "Bin Yaprak" olarakta adlandırılan bu hamur çeşiti minimum 200 derecede pişiyor. Millefeuille Hamuruyla arasındaki fark ise, Croissant da maya kullanılıyor olması. Hamur yoğurmaları aynı fakat içerikte sadece küçük bir fark oluyor anlayacağınız. İçerik ise şöyle; Un, Su Tuz, Yumurta, Maya, Şeker ve Alba Margarin. Margarin dışındaki bütün malzemeleri koyup elde veya StandMikserinizde yoğuruyorsunuz. Ardından yavrucağı mayalandırıyorsunuz bir süre. Açmaya sıra gelincede Packing Method denilen yöntemle bir güzel tezgahta açıyorsunuz. Aslında bir sürü açma tekniği var ama benimde tercih ettiklerimden biri bu! :) Ne demek şimdi bu diyorsunuz biliyorum. Anlatayım hemen! :) Yuvarlak  hamurunuzun ortasına ARTI (+) şekli kesiyorsunuz 0.5 cm kadar. Öyle mayalandırıyorsunuz. Daha sonra 4 aöılan kenarı iyice açıp ortasına kütle halindeki yağcığımızı koyup kenarları üstüne kapatıyorsunuz. Üstüne de oklvayla açmak kalıyor. İyice açtığınız hamuru ise Kitap Katlama tekniği ile katlayıp buzdolabında çocuğu dinlendiriyorsunuz. Bu işlem minimum 4 kere yapılıyor. Hamurun içindeki yağ pişerken katmanların birbirinden ayrılmasını sağlıyor. Oda hani yediğinizde ağzınızda dağılan o hi var ya, işte tam onu sağlıyor. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta ise; hamurun ve yağın aynı sıcaklıkta olması sevgili okuyucularım. Hamurunuz mis gibi olduktan sonra ise, kare veya üçgen şeklinde kesip derin dondurucaya atabilirsiniz. Böylelikle misafir geldiğinde rahatlıkla çıkartıp hemencicik kafayı yedirten Croissantlarınızı ikram edebilirsiniz. Çok havalı değil mi?! :))) Hiç de sevmemmm!! :)))
Şimdi oturup perşembe günü olacak Midterm ve Pratik sınavıma çalışmam gerekiyooooorrrrrrr!!!
Hmmppfhhhhhh...
Bon Appetit!
Apologies for rather sporadic posting of late, I have been busy making stuff for the Vintage and Handmade Fair on the 28th (hope you're coming!). Some 'Jars of Inspiration', full of fabric, lace, ribbon, buttons and thread, everything you need to create something unique!

Also wreaths made out of lichen-covered twigs that I collected from the coastal path at St. Anthony Head. Lucky for me the hedges had just been trimmed so there were lots of nice twiggy bits to collect. The pine cones I've been picking up throughout the year whilst out on country walks.


'Twas a bit blustery at the seaside today! An easterly wind and lots of white horses. I have no running water and therefore no facilities at the shop, so a call of nature has to be answered with a quick nip round the corner, to the public conveniences. Dressing up warm and holding on to your hat is often the order of the day, but with a view like this who can complain!


This week I've been re-arranging the shop to make it feel more Christmassy, though I'm not going the whole hog just yet.


Pure lambswool scarves (£29) by Hannah Housham are new for this Autumn; she came into the shop in the summer whilst on holiday and asked whether I'd be interested in selling her range, as she was just starting out in business and looking for a few outlets in Cornwall. After seeing some samples I had no hesitation in placing an order; I love the ripple wavy edges and the beautiful shades of pink, lilac, jade, soft grey and pale blue.

These wonderful hot water bottle covers (£30) and tea cosies (£21) are designed, knitted and felted by Stephanie Wooster, again in the most pretty (and sometimes striking!) colour combinations.




Gertie has sourced some wonderful old traditional sewing boxes from her native Germany; if you go to her website here you can view more.

I quite like it when I'm in the shop after dark with all the lights and lamps on, it feels very cosy!

Keep yourselves warm my blogger friends, till next time x

Pompei Misali Bir Beyefendi

Şenlik ve cümbüş içinde geçen bir haftasonu, insanda biraz yorgunluk yaratıyor elbet fakat yıldırıyor mu? Tabi ki hayııııırrrrrr!!! :) Cumartesi akşamı sevgili kuzenim Umut ve dünya tatlısı yengem İldem'in evine davetliydik. Ondan önce de durağımız; Bostancı-Lunapark'tı! Şimdiye kadar hayalini kurduğum bir şey sonunda gerçek oldu! Çocuklar gibi heyecanlı bir vaziyette, Lady GaGa gözlüklerimle, lunaparktan içeri girdik ve neye binsek napsak acaba diye düşünürken hemen girişte duran mancınık tarzındaki şey dikkatimizi çekti! Yani ne diye bindiksek artık!!!!! 0_o Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Bungee Jumping falan var ya, hikayeeee bunun yanında!! İndiğimde ayaklarım tutmuyordu! Çığlık atmaktan boğazımdaki karıncalanmayı söylemiyorum bile! :) Herşey bir deneyim işte! :)) Korku dolu anlar yaşadıktan sonra güzelce Umutlara gittik. İlk önce yemek olarak Pizza yapmaya karar verdim. Ne de olsa Umut'a sözüm vardı. Ne zamandır başımın etini yiyordu çocuk. :) Ohhh missssss! :) Temel Pizza hamurunu yapması aslında çok kolay. Bütün malzemesi; Un, Zeytinyağı, Maya, Tuz ve Su! Ta Taaaaa! Hamur güzelce yoğrulur. Eller yumuş yumuş ve balçıkımsı olur. Bunları yaparken Sous Chefim , bizimkilerin küçük prenses kızları, Nehir de bana yardımcı oldu. :) Küçük hanım bayağı da hamarat görseniz.. :)  Hamurlar yoğrulduktan sonra pompiş pompiş mayalandılar. 4 parçaya böldüğüm hanımlar şiştikten sonra gazları çıkartıldı ve şekilleri verildi. Olanaklarım, yeni evlerinde biraz sınırlı olduğu için az malzemeyle içini doldurduk tabi. Minik fırınımızda pişirmeye verdik. Normalde Pizzanın daha profesyönel fırınlarda pişmesi gerekiyor. Taş fırın olsa oyy oyyy' Ahhhhhh.. Teknoloji sen nelere kadirsin! I-pod yerine Gramafon'u tercih eden biri olarak biraz zor oluyor benim için tabi! :) Bu kadar yeterli miydi sizce? Nooo.. no.. nooooo! Üstüne içinden muazzam çikolata akan Çikolatalı Kekimi yaptım. Bu aslında çoğu restaurantta Sufle diye bize kakalamaya çalıştıkları bir tür tatlı. Çoğu yerde adı; Volcano olarakta dikte ediliyor. Şöyle söyleyeyim bayanlar ve beyler, aklınızı başınızdan alan küçük bir bey oluyor kendisi! :)) Bir kaşık aldınız mı? Yetmiyoooorrr! Hepsini bir çırpıda yiyesiniz geliyor! :) Tabi ben reçetedeki tariften biraz daha fazla Bitter Çikolata koyuyorum içine! :) Bu da aramızda sır kalsın! :)) Yaklaşık bir dakika içinde herkesin tabağı Çikolata lekeleriyle doluydu. Kekten geriye hiçbirşey kalmadı! :) Yeeeeyyy! Özellikle hanımlar, period dönemi için mükemmel bir tatlı!!!! :D Bu Pompei yanadağı kokan beyefendi, aynı Brownie mantığıyla yapılıyor aslında. Sufleyle alakası yok! Sufle, Creme Patisserie ( Pastacı Kreması) içeren bir yawrucak! :) Kekimizin yapım aşaması; Un, Şeker, yumurta sarıları, tam yumurtalar karıştırılıyor. Ardından erittiğimiz Tereyağ, Bitter Küvertürle harmanlanıp Un'lu ve Yumurtalı karışımımıza temperlenerek aktarılıyor. Offffffffff...!!! Dillere destan diyorum başka bir şey demiyorum size sevgili okuyucularım! :)) Sonuç ise çok fena! Sabah kalkıp tartıya çıktığınızda; tartıyla aranızda bir küfürleşme yaşıyorsunuz! Nitekim ben bunu, tam da bu sabah yaşadım! Ve üstüne kendimde sıkı yönetim ilan ettim!!! Ver elini Salata! Yani bir insan nasıl otla doyar anlamıyorum, inanın! Ne bu böyle?! Hani doyurmuyor da! "Aaaaa.. Ben gayet seviyorum salata yemeyi" diyenler var ya hani?! Yaaalaaannnnnnn!!! Var mı canım öyle bir şey?! Git sebze ye kardeşim yani! Öğlenleri zevk için salata yemekte ne demek?! Kimi kandırıyorsun bacım!! Ben, burda açlıktan duvarın boyasını yemeği düşünüyorum açıkçası! :) Hakkaten olabilir mi acaba?! 0_o
Bon appetit! :))
Today I went down to Marazion to visit Shevie and deliver (at last!) her prize for winning my giveaway last month. The sun was shining and warm and St. Michael's Mount looked quite a picture.

I parked up and walked along the beach.........the sea was sparkling

In a side street I spied the entrance to Shevie's shop, "Fine and Dandy'

oh what a scene of candy-coloured delight greets your eyes as you walk in.....

As Shevie unwrapped the giveaway I wandered around and took more photos, stopping to chat and share experiences of running a shop. We have so many mutual friends it's surprising that we hadn't met sooner!


Everything is so beautifully presented, just look at those hand-stamped price tags!




(I love the blue colour of the floor - it's a brave decision to go for a colour but boy does it enhance the harmonious look of the decor)



So did I succumb? of course........but I can't show you what I bought because that will spoil the surprise for certain individuals

It was so lovely to meet you Shevie, another like-minded vintage fanatic!


I bought a pasty and sat in the sun out of the wind and just gazed upon this marvellous view. The mount appeared dark and foreboding with the sun so bright behind. Shevie has the good fortune to actually live on this fairytale isle.


As I reach the car again I take one last look back at the mount with its castle atop and little harbour and cluster of houses beneath. The tide has covered the causeway..... Shevie will be taking her children home from school on the ferry by now.......

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...