anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anne etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Orijinal Annemin Orijinal Bitkileri



  Azizim, bayramı  bahane ederekten yine Bursa'ya revan olmuş idim. Ana baba bekler elbet, biz de seve seve gideriz tabi. 

  Bitkisiydi, börtü böcüğüydü, kanatlısıydı, dört ayaklısıydı derken bir nevi terapinin içinde buldum kendimi. 

  Bayram sergüzeşti ayrı bir başlıkta neşredilecektir, umuma ilan oluna.
(Töbee benim dilime ne olmuş hoy! Hintçeye başladım, kültür şoku yaşıyorum zaar.) 

   Annem orijinal hatun vesselam. Misafiri eksik olmaz. Gelenin bir daha gelesi gelir. (Uykusu gelen edebiyatçı cümlesi. Yine gelmek mi dedim.. ) 

  Orijinalliği hayatına yansıyan annemin, dekor ve bahçe bitkileri de bundan payını alıyor bittabi. 

  Müze gezen Japon turist hassasiyetiyle hepsinin resmini çektim. Hadi gel bakalım da içimiz açılsın gadasını aldığım... ❤




























⭐ 






HADİ HEP BİRLİKTE

'' Sesler ve koku olmasaydı hissetmelere ne olurdu ?
   İnsan neyle yaşar , bir düğün alayından gelen neşesi ritminde o sesle mi, fırından yeni çıkmış ekmeğin el yakan kokusunda mı ?
İnsan ne ile yaşar ?
  Gökyüzünde kocaman  fincanımdaki dört duvarı telve haneme doğamayan bir ay.
Sesini duyabileceğim mesafede bir düğün kurulmuş . 

  Düğünden dönen hepsi kadın bir grup geçti biraz önce bütün balkonlarımın  altından. 
  Yüzlerini görmediğim komşular sol çaprazdaki evin önünde çekirdek çitliyor. 
  Çıt, çit, çıt ...
  Duyguların kokusu mu var sesi mi acaba ?
  Tam şu an yanmış ekmek kokusu mu hissettiğim ?
   Detone mi oluyor ruhum ?
   Peki sonuç olarak

      insan ne ile yaşar ?  ''


diye sormuştum bir  Ağustos akşamı. Eylülden haberim yoktu, olacaklardan, acı çekmekten, dert edinmekten utanacak kadar kapkara bir kederin içine düşeceğimizden haberim yoktu. Aklımın tamamen durduğunu hissedeceğimden, kalbimin sadece endişeyle atacağından haberim yoktu. Oysa kişisel kederlerimizden utanacağımız kafi miktarda neslimize ''miras keder''imiz vardı. Ama dahası olamaz ki tesellisine kapılmıştım bende hepimiz kadar. 
 140 karaktere sığacak bir haberin içindeki dehşetin yüz binlerce insana yetecek ağırlığına tanıklık ediyoruz şimdi. 
       Kendi kişisel dertlerimden utandığım bir sabahta okuduğum kısa bir yazı yeniden yeniden yeniden diye bangır bangır bağırıyordu. Yeniden dönecek dünya, unutarak değil, mücadele ederek devam ederek vazgeçmeyerek başaracağız. 
      Ben de size o yazı eşliğinde  çok severek, çok okuyarak ve çok çalışarak başaracağız demek istiyorum. 
     Hadi hep birlikte...
     Yeniden ..
     Unutarak değil mücadele ederek 
     Çok çalışarak 
     Hadi hep birlikte ...



* Bu bir tenis kortu. Daha doğrusu, tenis kortunun duvarı.Sırbistan 90’lar. O zaman hâlâ Yugoslavya var. Ama ülke dağılıyor, Müslüman-Hıristiyan birbirine girmiş, Avrupa tarihinin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kanlı savaşı, en büyük toplu katliamları gerçekleşiyor. Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar birbirinin kanını içiyor adeta. Evler basılıyor, sniper’lar masum kadınları vuruyor, gece gündüz ağır bombardıman altında kentler var. Kim haklı kim değil’e girmem. Savaşta kazanan yok. Haklı haksız da yok. Savaş savaştır ve herkes için yıkımdır. Benim lafım başka.Yıl 1993. Küçük bir çocuk o dönem işte bu kortta tenis oynuyor. Etraf yıkılıyor, herkes can derdinde… Ama bu çocuk ve bir sürü arkadaşı bu korttalar. Hocaları onları çalıştırıyor. Anne babaları onları bu korta getiriyor. Her gün bombalar iniyor ama hayat devam ediyor.Kortun duvarındaki silah izlerine bakın. Gece bombardıman, gündüz tenis. Hayat buydu.Eminim o zaman bir sürü insan şöyle diyordu: “Biz burada can derdindeyiz, siz orada tenis oynuyorsunuz, vay duyarsızlar…” “Burada kan akarken, siz orada tenis oynuyorsunuz ha… En kolayı vazgeçmek böyle durumlarda. Mücadele edeceğine vazgeç, kapıl rüzgâra, oh ne rahat. Anne babalar vazgeçebilirdi ama geçmediler. Hocalar bırakıp gidebilirdi, gitmediler.O günlerde o kortta oynayan yetenekli bir çocuk vardı. Savaş devam ederken 1993 yazında altı yaşındayken keşfedilmişti. Yeteneği o zamandan belliydi ve çalışması gerekiyordu. Savaş başladığında “Hayat dursun, tenis de neymiş” demediler. Aile aylar boyunca geceyi evlerinin bodrumundaki sığınakta geçiriyor, gündüz hayata devam etmeye çalışıyordu. 14 yaşında uluslararası kariyerine başladı. Bugün dünyanın bir numaralı tenisçisi kendisi. Adı Novak Djokovic o çocuğun.Savaşlar, terör, krizler geçiyor gidiyor, peki sonra geriye ne kalıyor? İnsan. Biz geleceğimizi, barış ve mutluluk günlerimizi inşa etmeye çalışmak yerine bütün gün bilgisayar başında çemkiren, kısır gündemin esiri bir ulus olduk. Bir şey yapmalı, artık bu böyle olmaz diyenlere sözüm İşinizi yapın. Ve iyi yapın. İşinize dört elle sarılın. İşinizi sevin. En iyi olun.Taşla sopayla değil, parayla pulla değil, bilgiyle, eğitimle, sevgiyle, tutkuyla! #mehmettez


* kaynak, instagram.com/neslihanyesilyurt/




Başladım...

Bana dedi ki: "Kanserim! Bir süre evden gitmem gerek, tedavi olmalıyım""

Onun kendine yakıştırdığını ben daha kimselere yakıştıramadım, yıkıldım!

Ne bir çorap, ne bir kazak, herşey asılı kaldı bıraktığı yerde aylarca. Büyüdü ama kızım, sütüm azaldı. Büyüdü acım, inancım azaldı.

Kapının önüne bırakılan alışveriş poşetleri de gördüm ben, paspasın altına gecenin bir yarısı, sadaka niyetine bırakılan paralar da! 

Öldürmedi kanser, olmayınca öldürmüyormuş meğer! Lüks arabalara sebep oldu yan etki olarak, evin faturaları dahi ödenmezken! 

İmitasyon olan giydiği tişört değildi, kalbiydi! Kirlenmişti bir kere... İyileşsin diye dua eden bir kadınla bebeğini, binbir gece yalanlarıyla zindana atan bir vicdanın karasıydı, oturan gözlerine... 

Bitmişti bile... Hem de çoktan... Geçince aylar, cevapsız kalınca sorular, uyunamayınca uykular; aydınlandı zihnim de... En yakınım sandıklarımdan gizlediklerim, geldi dile. Şahit oldular, yemediğim her lokmaya, her lokmada tükenişime, konuşmadılar. Konuşacakları başkaymış, öğrendik mahkemede!


Bir çanta dolusu para, bir lüks araba, az biraz fiyaka, üç beş de avcı hatun bulunca, adam olunur mu bu devirde?

Beklerken ben, git dediler bana evden, süren doldu! Çocuğunu mağdur etmeyeceğine yemin eden Adam, kanserli hali ile tam da bize ev tutacakken kalp krizi geçirdi aniden! Yersen... Ben hastanede ararken onu, çıkıverdi bir gece klubünden... Tam bir Yeşilcam entrikasıydı sergilenen! 

Toplandık mecbur, sattık eşyaları, dağıttık ona buna, minicik bir kız çocuğu kucağımda. Babamın evine yollamaya çabalarken o, beni, kurdum kendime bir yuva! Ben evi değil, hayallerimi yıkıp geçerken haberi bile olmadı! Kızım gece ateşlendi, haberi olmadı. Bahçenin ortasına geçip onun yolunu gözledi, haberi olmadı. Düştü, ağlamadı,  haberi olmadı. İstediği alınamadı, haberi olmadı. Korktu, omzunu aradı, haberi olmadı. Kırıldı, incindi, haberi olmadı. Anne işe gitme diye boynuma sarıldı, haberi olmadı. Bisiklete hiç binmedi, haberi olmadı.. Büyüdü 5 yaşına geldi, haberi olmadı!

Bu kısmını hiç anlatmadım ben bu Masal"ın... Hep bundan sonrası yazıldı benim için. O evde 9 ay neler yaşadım, bırakın yazmayı daha kimseye anlatmadım! Neden?? Bilmem...

Belki de affettiğimden.

Ama birileri affetmesin bence, benim yerime... Bilsin herkes. Utanmadan mahkemeye çıkıp yalancı şahitlik yapanı da, işbirlikçi olanı da, kalbini satılığa çıkaranı da... En çok da ; utanmadan, Yıktığı evin üzerine ev kuranı, Babalığı  parayla satın almaya kalkanı, kendi gölgesinden dahi korkanı, yine yeniden bir başkasını kandıranı!

Bir ömür geçirmek için yemin ettiğimden, kardeş dediğimden- sığındığımdan yediğim kazıktan bu denli tokum ben, inanmalara...

Diyeceğim şu ki; yaşadıklarım bunlar! Eksiği çok, fazlası hiç yok. Değişmez bazı şeyler; saf-yalın-sadece Anne"yim ben ve herkes kendi kalbinin ekmeğini yer! 

Cennetle Cehennem değil uzakta, hepsi bu dünyada... 

Ben izleyeceğim hepsini çooook uzakta!

Selametle:)

''Fal''...

Ne düşünüyorsam onu söyledin be kadın....

Aklımdan geçen ne ise onu dillendirdin sen sadece....

Marifet sende değildi yani...

Hepimizin hayatında var kötü biri ve iyi olmasını diledikleri....

Aynaya baktım senden sonra, çalışan biri olduğum belli oluyor tabi... Yaşımı da anlamak zor değil, gizlemeye çalışsam da saçımın beyaz tellerini, ellerim, çizgilerim ele verir elbet beni....

Gözlerimden anlarsın tanımasan da... Renginden değil; dolar, taşar, güler... Gözlerim anlatır hep içimde gizlediklerimi.

Bir boydan bakmaya bakar ''Masal''ım olduğunu anlamak... Enseme kazıtmışım adını...

Parmakta yüzük yok, izi de yok... Belli ki bekarım... Ama minicik bir kalp dövme saklanmış yüzük olması gereken parmağın gizli bir yerlerine.... Aşk'a umudu var bu kadının yine de...

Biraz edebiyat bilmen yeter, inandırmak için kendine...

İnanmak isterim tabii ben de...

İşte asıl mesele de bu....

Marifet sende değil yani...

Dilerim, inanırım, inandığımı da yaşarım... Yaratılıştan, Yaratandan... Bir lütuf belki de... İyi ki....

İnanmayın fallara, yalancı onlar... Yolunuzu çizin diye doğuştan verilmiş kalem sizin elinize.... Dileyin, olur!!! Olmuyorsa da sabredin; olur!!! Tam bitti dediğiniz anda gelir sizi bulur...

Ben niyet ettim kendime....

Ödünç mutluluklar değil benim yerim... Emanet kalplere talip değilim... Araflar değil bedelim...

Şimdi yazıyorum unutmayın...

Ben niyet ettim Ekim'e....

Fallar değil sebep, anlatırım elbet.... Ekim'de :)









1 Gün....

Olur mu demeyin?


İnsanlar değişir... 1 günde oldu herşey.... Bir sabah uyandım ve aynaya baktım.... Tam da doğduğum günün ertesi... Meğer ne korkakmışım.... Önce sildim, eledim, bitirdim... Bir süre dinlendim... Fark ettim... 

Bu yaşıma kadar bağımlısı değildim, hiçbirşeyin, hiç kimsenin.... Sabırlıydım sadece, kolay kolay kimseden gitmedim... Ama eğer gidilecekse ben bir anda karar verebilirdim... 

Bir akşam banyoda kalakalmıştım tam 3 yıl önce... Aynaya baktığımda gördüğüm kadın ben değildim... Halbuki ben , en çok kendimi severdim.  Son ağlamamdı o, en içime, en içimdekine; ertesi gün gitmiştim, esaretten geçmiştim... 1 günde oldu herşey.... 

O son 3 sene karışık biraz.... Daha önce başkaları tarafından üzüldüğümden, son 3 senede kimsenin üzmesine izin vermedim biricik kalbimi... Kimsecikler üzemezdi beni, benden başka....

Kendi kendimi duvardan duvara, oradan oraya, suçtan suça, cezadan cezaya, bir üzdüm bir üzdüm bildiğiniz gibi değil.... Kimse üzemezdi beni, benden daha fazla.... Bir hırs bir hırs, en büyük intikamı aldım... Herkesi affediverdim, ben ben de tutuklu kaldım... Sonra?? 1 günde oldu herşey.... 

Doğduğum günün ertesi, verdiğim sözün ilk gecesi... Hadi dedim; arkadaşlar dağılalım... Bu, şu, o... Bunlar yeter bana, fazlalıklar sizi şöyle dışarı alalım... Ne içerisi, çevresinde bile durmayın hayatımın, açılın da nefes alalım....

Mecaz anlamlar yüklediğim anlamsızları, devrik cümlelere terk ettim... Artık kısa cümleler kuruyorum çünkü ben: 

Geldim, Gittim, Bitti... 

Sevdim, Sevemedin, Bitti... 

Denedim, Başaramadım, Bitti...

Di'li geçmiş zaman yaşanmışlıkları bunlar...

Gelecek zaman kipi ile yazar hikayeleri kalemim... 

Geniş zaman severim.... Bir severim, bir severim... Bilmeyenler, görmeyenler, duymayanlar, miş'li zamanlarında cümle içinde kullanır, özne olarak beni, nesne olarak sevdiğimi....

Aslında ben insan değil; Hikaye severim....


Hoşbuldum...

Hoşdöndüm....

Hoşyazdım....

Bekleyiniz.....

Size neler neler anlatacağım.....

1 günde oldu herşey....


Gerisini birlikte yazalım mı???

Çünkü...

Çünkü aslında korktuk sevmekten...

Lakin dualar ediyorduk mutlu bir ömür için.... Gelince, gülünce, sevince dört yanımızı huzur sardırabilendi  beklediğimiz... Yansın istedik içimiz, şükretmekti dilediğimiz. Kaderimizde yazılı olanla geçsin biçilen ömür, el ele gönül gönüle.... Vedalara veda edelim... Şarkılar söyleyip yazalım kalbimizin tek sahibine....

Çünkü yorgunduk ezelden...

Öncekilerden, önceliklerden... Sorumluluk zor işti, sorumsuzluk gibi bir seçenek de varken. Yaşanmışlıklar adasına sıkışmıştık, teknemiz yoktu, yelkenimiz yoktu... O adaya düşerken yanımıza alacağımız üç şeyi de almamıştık... Eeee biz zaten o adaya düşmeyi aslında hiç planlamamıştık.

Çünkü yaralıydık derinden...

Dünlerimizden, bugünümüzde olanlardan, yarınımız olacaklardan. Düştük, kaldırmak isteyen elleri tutamadık; tam kalkacakken bırakıverir diye. Sendeleye sendeleye kendi emeklemelerimizle öğrendik yürümeyi yaralarımızın kurumayan kanlarını el yordamı ile sile sile.

Çünkü güvenemezdik yeniden....

Önce yapamayız sandık. Alıştık sonra, öyle alıştık ki kendi kendimize başarabildiklerimize;  güvenmeye çalışarak geçecek vakte acıdık. Tek güvendiğimiz kale kendimize sığındık.

Çünkü çocuktuk hala...

Anne-Babamızın kanatları ile uçuyorken, bir uçurumdan aşağı salıverdik kendimizi elbet havalanırız diyerek. Bitmedi evcilik, bitmedi sonu mutlu oyunlar. Prenses olduk, gelin olduk, anne olduk... Sığındık tuğlaları gülücüklerden örülmüş evlere. Yemeğimizi aşka pişirdik, kahkakalar ile şenlendirdik sofraları ve uykulara huzurla yattık; melek kanatlarından yapılmış yatakların içinde.

Çünkü benim hala umudum var...

Nefret kuşanmış kalplere inat sadece severek...

Çünkü ben daha önce hiç vazgeçmedim!!!


...Aşka Bulandı Midem...



Belki de hiçbirşey değil gördüğünüz gibi, ya da benim göstermek istediğim...

Belki de siyahlar giyinip kuşandığım zırhlarımın içine gizledim kırmızılarımı, pembelerimi, morlarımı... 

Sanmayın çok güçlüyüm, yıkılırım ben de... Kalkmak kolay sadece, alışkanlık işte.... 

Sanmayın hiçbirşeyi takmam, hep derinlere iterim.... 

Sanmayın sevmem, sevmek isterim de sevdiğim gibi sevilebilsem... 

Biz kadınlar, ruhlarımızı da kanatlandırsak, dimdik de dursak, vurdum duymaz da olsak... Hep isteriz ki bir dağ olsun ardımızda, bir durup yaslanalım... Bir limanımız olsun kuytularında saklanalım... Bir adamımız olsun, omzunda huzur bulalım...

Aslında isteriz ki bilelim ki birinin kalbinde, aklında, rüyalarında gizliyiz... 

Biz aslında sahip çıkılmak, sahip olmak, sahip bulmak isteriz....

Ne yazarsam yazayım, ne çizersem çizeyim inanmayın... Kandırıyorum ki sizi.... En çok da kendimi... 

İçimdeki başka benim... Hayallerim başka...

Tasvir ettiğim kadın değilim... 

Yalın ve pür, saf ve sade, net ve katıksız, hapsettim... Esaretimden resmettiğim... 

Kelepçeli kalbimin kilidini açabilecek anahtarın sahibi nerdesin??? Şeyyyy, çok vaktim olmayabilir, geç kalmadan gelir misin??

''Paşa Gönlüm''



Ne günler gördüm ben, biraz dert biraz keder, yalancı sevdaları yaşadım birer birer...

#paşagönlüm yılları çürüttük beraber, bunca zaman sonunda birlikte büyüdük...


Bugün böyle: keyfine düşkün, yan gelip yatmaya meraklı, atmaya hevesli paşa gönlüm niyetine... 


Amannn ha adımlarımıza dikkat, kayar düşeriz mazallah... Adamlarımıza dikkat, iki kuruşluklar olmasın ömürlerimize musallat...


Aman diyeyim... Mış'lı geçmiş olsun zamanlar, di"ler uzak...


#ayselgürel kıvamında günler, azıcık deli, bolca duygulu, iz bırakan ve #kerimtekin tadında gelecekler gidişleri bile unutulmayan... Dilediğim kendime, dilediğim hepimize... 


Paşa gönlümün paşaları, vezir-i azamları, hasekileri, gözdeleri, cariyeleri, soytarıları ve nihayet kralı... Yeriniz geniş, sarayınız konforlu, hareminiz eşsiz... Bekleriz... 


Vizeniz bir bakış, bir kaç sözden ibaret, süresiz... 


Sonuçta biz, bu yaştan sonra kimi vezir kimi rezil ederiz, sizden öğrenecek değiliz....

''Evcil Öküz''



Ben bir hayvanseverim, evet evet bir hayvan severim... 

Dünya güzeli kedim Kaymak beni terkedince nasıl üzüldüm anlatamam. Sanki hiç terkedilmedim??? Aç mıdır, tok mudur, acaba biri bulmuş mudur?? Buldu bir hatun kişi onca yıllık emek demedi... Koynumda yatırdım da ne oldu???

Kedidir nankör falan demeyin fena bozarım, karga var bir de göz oyar ama onun da konumuzla alakası yok... Ondan sonra bir daha eve hayvan alamadım, sağın solun, komşunun, eşin, dostun kedi köpeğine musallat oldum. Kaymak'ımın sızısı dinmedi...

Tabi ki benim kedimden önce de hayvan beslemişliğim var... Mesela ben en çok evcil öküz severim... 

Karşına al bak... Bir nevi kara trensin sen... Otçuldurlar, en çok ömrünü yerler insanın... Sıcak kalplerde yaşarlar... Bölünerek çoğalır, nüfuslarını sürekli katlarlar... Ağırkanlıdırlar, yok yok bozuk kanlılar... Renkleri değişebilir, boyları, tipleri, kiloları değişebilir... Huyları değişmez... Farkı isimler konulabilir tabi ama bir genellemeye tabiler: Öküzler... 

Allaaamm nolur ruh öküzüm sandıklarımdan sakın beni, bir kuzuyum ben, başı büyük bozuklardan koru beni...

Hayvan severim, pek severim de, iki ayaklı olanları değil... Kedi olun, köpek olun,insan olamadınız madem... En azından olamasanız da örnek alın... 

Haaa pardon ya, siz ancak öyle mal mal bakın... Dağılalım arkadaşlar....

"""AŞK"""




Bendeki aşk; sana değil aşkadır... Bendeki sebeb-i aşk Tanrıya yaklaşmaktır... Yazdıklarım sana değil, içimdeki aşk-ı derinin kalemle kavuşmasıdır... Bu lütufla dillenen kalbin gördüğü, senin aşk sandığından çok başkadır!!!

Saat bana 5 var... ''YAZ''



Yaz gelsin istiyorum doğrudur... Her mevsim güzel demeyin küserim... Yaz başka!!! O mevsimde doğdum, o mevsimde doğurdum, hep o mevsimde doğruldum... Kışlar bildiğiniz soğuk geçer ben de, aynaya bakasım gelmez... Sonbahar donuk ve yağışlı... Yaprak dökerim... İlkbaharın nazı var... Yer yer mevsim normallerinin üzerinde seyredip hedefe meylederim... Haziran gelince tamam... Temmuz benim cennetim...Ben Temmuz'da başka severim...

Size önerim... Zor değil... Eksilerinizi, eksikliklerinizi, kibirinizi, kininizi, öfkenizi, derdinizi, endişenizi koyun bavula geçtiğimiz kışa yollayın... Yağmur da biter, Mart da, çamur da biter, çamurlu olanlar da çeker gider nasıl olsa... Hazırlanmaya başlayın...

Ben hazır mıyım, daha değil, ama başladım...

Niyetim ciddi...

Bir gün gelecek nasılsa, beklediğimi söylemekten tereddüt ettiklerim.

Nerede, kimde doğduysa, nerede uyuyup, nerede uyandıysa, nerede doyduysa...

Ben bir rüyaya elbet gireceğim... Deniz kokusu üstümde, çiçek açar gülüşüm, Güneşi de yanıma alırım, kumdan evlerimin camlarına pembe panjurlar takarım... Turkuaza boyarım kapılarımı, bahçemde açar binbir renk, ektiklerimle doyarım... Soyunurum eskilerimi, umutlarla yıkarım, yenilerle kuşanır, melek kanatlarından taçlar takarım ❤️❤️

Yolda mıdır, geç mi kalır?? Uzun mudur yol, zaman mı alır??

Arkadaşım, olur da bulursan, ,iki kere tıklatıver kapıyı, ama sessiz sessiz, içerde kızım uyuyor... 1,5 kişilik bir hayat benimki, kalbimin en derininde bir masal duruyor...

Bir de bil, bilmem benden öncesini, fırtına mı, tufan mı, afet mi volkan mı?



Benden sonra sana hergün YAZ....







Giderim, alışığım....




Benim en iyi yaptığım şey gitmek... Canım sıkılırsa binerim arabaya çıkarım yola... Genlerimde var... Bir nevi Çelebi idi babam... Sonra şartlar, yaşlar değişti ama miras kaldı ondan bana... Ve çok büyük şükran...

Karış karış gezdim bu ülkeyi, nerede ne meşhur bildim, yedim... Tatilleri öyle çok sevdim ki çalışmayı hiç bilemedim.. Yazlarım tatil olsun diye mi yaptım yüksek lisans, doktora??? Düşünmüyor değilim...

Ben bu dünyadaki en şanslı kız çocuklarından biriyim. Çok okuttu, çok gezdirdi, trilyonlara değişmem verdiğini... İşte ben bu yüzden gitmek nedir, sizden mi öğreneceğim??

1000 km yol yaparım acıkmam, susamam, yorulmam... Molaları çok severim lakin oyalanıp yolumdan olmam... Öyle kolay değil tabi, siz istediniz diye hiç değil... Ben eğer istersem giderim...

Bir gidişim var ki benim, kin deseniz değil, nefret deseniz değil, intikam zaten değil... Susmam, konuşup haklı çıkarmam, arkadan atıp tutmam... Ağlamam, ağlasam da göremezsiniz, görseniz de gerçek nedeni asla bilemezsiniz...

Bir garip gidiş benimki... Yüzüm güler, inadına mutlu olurum, mutluluğumla vicdanınıza dokunurum...

Çok yollar gitmiş bir kadın var karşınızda, virajları, dağları, patikaları aştım 84 model bir vosvosla...

En iyisi mi siz nasıl gidilir, gittiklerimden öğrenin...

Arkadaşımmm, pardooonn...



Aslında o kadar da zor değil...

Atomu parçalaman, permütasyon hesaplaman, çok bilinmeyenli denklem çözmen, koordinat belirtmen, anlaşma maddelerini ezberlemen, kafiye tutturman gerekmez...

Evler, arabalar, pahalı hediyeler, lüks yemekler, ağdalı-süslü laflar, iltifatlar, sorumluluklar beklenmez...

Yalan söylenmez...

Nerdeydin, kimleydin, whatsapp'da en son ne zaman online'dın, niye bu hatunun fotosunu like'ladın, telefon çaldı niye açmadın, denmez...

Kurulu bir hayattı bundan önce bilmem kaç küsür sene, sakın değiştirme, istenmez...

Anne-baba severiz, çocuk bakmayı biliriz, yemeğin en alasını pişirilebiliriz, her ortama girer, her türlü eğleniriz, çalışır, paramızı kazanır, alışverişimizi kendimiz yaparız...

Sana ne kaldı ki... Bir duracaksın öyle... Sadece severek... Var olduğunu hissettirebilerek...

Düşecekse içimize kurt, aklımıza bin tilki, araflarında - zaaflarında tutacaksan, saklambaç oynatacaksan, konuşur gibi yapıp aslında susacaksan, arkadaşımmm pardon biii zahmet çekilir misin??? Senin yerine de ben mi kendimi seveyim??

Müsadenlee ben bi aklına bakıp kaçayım, peynirle mi yedin ekmekle mi, meze mi yaptın içkinle merak ettim, sorayım...

İyi ki Doğdun Gülse...



Bir arkadaşıma,gülen bir kıza doğumgünü hediyesi bu...

Zamanının çoğunda ama hayatının çok da içinde olamadığım bir arkadaşımın... Yaz dedi bana benim için... Düşünmeye başladım...


Sarı kız,

Senleyken yaşadıklarım, senin yaşadıkların... Bilemediğim çok şey vardı belki ama birden yazmaya başladım...

Şimdi duruyorsun ya ayakta sen inatla, inançla, dimdik...

Annen giderken kanatlarını bırakmış sana, ondan...

Çünkü anneler ölmezler... Kokunu özlerler, gece koynuna girerler... Uykun kaçarsa ninni söylerler... Hiç ummadığın anda aklına düşer, kalbini ısıtır, özlemle öperler... Çocukları ile büyür anneler...

Aynaya bak korkunca, anneni göreceksin, yansıyan görüntü sen değilsin, sen annenin en büyük eseri, tek mirası, annenin aslında ta kendisisin...

Bu yüzden kesişti yollarımız... Bu yüzden gördün sen bir anne nasıl sever... Nasıl seviyorsam ben kızımı, öyle seviyor annen seni... Belki de çoook uzaklardan bunları sana söyleyeyim diye yolladı beni... Dün senin doğumgünün değildi, bir "anne" doğdu dün... İyi ki doğmuş annen... ❤️❤️

İyi ki doğdun....

Bilmiyorum kim ama... Arkadaşıma....



'''Nereye koyacağım seni bilemedim, sevgili diyemedim, cesaret edemedim... Sandım ki sensin aşık olan, ben içimdekini söyleyemedim... En iyisi biz senle arkadaş olalım, arkadaş kalalım .... ''' mı dedin????

Niye??? Yemedi mi??

Olunur, olunur... Bizden çok iyi arkadaş olunur da canım günah be, seviyorsan git konuş bence...

Arkadaş arkadaş geçinirken biz, birkaç kendini bilmeze denk gelebiliriz...

Gel biz seninle, film izleyelim, gezelim, eğlenelim, maça gidelim, küfür edelim, uçağa, trene, gemiye binelim, sabahlayalım, ağlayalım, dertleşelim, kampa gidelim, bisiklete binelim, yüzelim, dans edelim, yemek pişirelim...

Oturup bir de karar verelim, neremize koyacağız kimi, nereye kadar iznimiz, çizgimiz...

Yapmayı beceremeyen sussun otursun orda... Arkadaşımmm, ben bir kalbine bakacağım, biraz kırık-dağınık ama fazlalıkları bir dışarı atalım, gerekli yerlere stentleri takalım, ilaçları bulalım, göçebelik sona erdi, yordu, bitti, ben artık burada yaşayacağım...

Kadınlarım...



Masalın kahramanlarını birbir anlatmak gerek, bugünden başlayarak...

Bir yol hikayesiydi başlarken kadınlarımla hikayem... Yer, zaman, neden önemli değildi... Gidebilir miydik denemeliydik... Gittik...

Hayatta her yolun bir amacı var. Kimi yol ayrılığa gebe, kimisi kavuşmaya... 30 küsür senelerdir kavuşamamışız biz meğer... Aynı annelerden doğmadık, aynı sıralarda oturmadık, ilk aşkı beraber yaşamadık, bekarlığa beraber el sallayamadık, mezuniyetleri birlikte kutlamadık... Farklı hayatlardan, başka kalplerden, türlü zamanlardan geçip bir ada sevdasıyla hadi dedik...

Birlikte uyuduk, yedik, içtik, güldük... Size sadece böylesini anlattık, siz ancak böyle bilebilirdiniz!!

Gerçekte ise ben bir boşluğa inandırmıştım kendimi, o boşluktan aşağı düşüyordum... Uçurumun tam kenarında sendelerken onlar tuttu ellerimi... Bi küçük ada meselesi değildi benim ki... Koskocaman dertlerin, kocaman sırların, büyük sorumlulukların, küçük mutlulukların ortağı oldular...

Bir minik kadındım, yola çıkmaya cesareti olan ama yolun başında öylece duran... Yürüyemedim rotam yoktu, yürüyemedim yalnız yürümeyi hiç sevemedim ben, yürüyemedim yüküm ağırdı sendelersem düşen kızım olacaktı...

3 deli kadın giriverdi kalbimden...

Şimdi Kanatlandım, uçuyorum...

Yalancı şahitlerim var, inanmayın, yaşadığım herşeyin tek şahidi, tek savcısı, tek hakimi oldular....

Sizinle her yola çıkarım ben, parasız kalırım, ekmeksiz, işsiz, sebepsiz... Siz olun ki bileyim, yürüdüğüm yolun sonunda "umut" var...

Ben bir minik "anne" , minimini bir elden kocamaaaan severek tuttum, kahramanların bazıları değişir zamanla, birşey değişmeyecek, bizim Masalımızın sonu mutlu bitecek...

p.s. Hayatımda gittiğin için teşekkür ederim eski eşim, sen gitmeseydin gelenlerin kıymetini bilemeyecektim...

Mekan...



Bir küçücük ev kurduk...

Koskocaman evlere sığamayan ben, bir bahçe, iki göz odaya sığındım...

Parça parça çıkardım mazi kokan eşyaları eski evden, dağıttım.. Bomboş duvarlara baktım, anılarla dolu değildi odalar... Aylarca kurduğum, ördüğüm tüm barikatları aşıverdi gözyaşlarım. Kızımın odasında duvarın dibine yığıldım... O gece ben o evden gidiyordum... Ben o gece bir genç kızın en saf hayallerine, ihtiyarlığıma dair düşlerime, eşyalarıma, komşularıma, inandıklarıma, güven duygusuna, evliliğe veda edip; mücadeleye, çok cepheli bir savaşa ve yeni bir eve "merhaba" dedim...

Kırgınlığım, kızgınlığım, pişmanlığım bavulumdaydı maalesef... En zorlu savaşımı onlarla verdim...

Bahçeye geldik oturduk, bir süre yerleşemedim... Kanatlarım kırıktı, ne yapacağımı bilemedim... En son anlarıma şahit olanlar, bırakmadılar hiç bizi.. Evimi, bahçemi, soframı şenlendirdiler... Hep minnettar olacağım onlara...

Ve birgün derin bir nefes alıp kokladım evimi, mum kokuyordu, çiçek kokuyordu... Yeni doğmuş bebek kokusu gibi ilk kokuyordu... Aslında hiçbir zaman olmayan ve olmayacak olan aşkla doluydu... Metrekare hesabıyla ölçülmüyordu huzur, ben ömrümde ilk kez huzurluydum...

Sonra daha çok şeyler gördü bu duvarlar, o bahçedeki masada çok insanlar oturdu... Son 2 senede bu eve çok şeyler gizledim ben... Yazacağım birgün... Yazacağım sırayla...

Geçmiş zaman masallarının mekanı burası... Bir anne ile kızının yuvası... Hayatımdan, soframdan, yuvamdan geçen herkes, sağolun... Can kattınız!!!!

Masalın kahramanları....



Evin küçük kızı, büyük akıllısı... Annenin %75'i...

Pek anlaşamaz benle, benzemeyiz hiç birbirimize... Bankacı o, ağır, soğukkanlı, mantıklı... Kendimi anlatmama gerek yok herhalde... Pek de kızar bana... Bencilim tabi, o da haklı... Hayatının en güzel yıllarında ne yaşadıysam yaşattım ona da... Korkularımı üzerine saldım, sorumluluklarımı omzuna yığdım... Yordum, üzdüm, kırdım... Günah çıkarmıyorum şimdi, bilin istedim... En başa altın harflerle yazdım kızkardeşimi... Hem masalımızın, hem Masal'ın yılmaz, yıkılmaz, güçlü kahramanı o...

Bazen belli etmem, edemem... Ama çok severim ki ben... Arkamı dönüp gidemem... Bir yuva kuracak o şimdi, içim azıcık buruk doğru, ama tek dileğim... Çok mutlu ol e mi?? Bi de bil... belki yetmez gücüm, belki senin kadar güçlü değilim, belki güvenmezsin ama eğer kayarsa ayağın ben seni hep tutacağım... Düşme diye... Bilirim nasıl düşülür... İncinme... Kapım da açık, gönlümde, hep yerin var senin... Kalbimizin baş köşesinde❤️❤️❤️

Anne kim??




84 yazında daha fazla dayanamayıp, hadi demişimm Anne, yaşayacaklarım var benim... Aman da en iyi halt etmişim!!! Zatiii onlar da bilselermiş bir melankolik yengeç gelecek dünyalarına kesin vazgeçerlermiş.. Evin her daim deli, asi, inatçı, hatalı üretimiyim ben... Benden sonraki üretimde mükemmele ulaşmak için denek yapmışlar beni... Bkz. kızkardeş. Olamadım işte herkes gibi... İnadım inat, dediğim dedik... Herşeyi de çok bilirim... Ukalanın tekiyim... Kimseye başarılar dilemem... Zaten kazanmayı sizden öğrenecek değilim... Ben olsam benle oynamam, mızıkçıyım... Ama çok ısrar ettiniz...

Ben döndüm, burdayım... Tam olarak nerde kalmıştım??


Devamını da yazacağım....

Yeter ama....




Mutlu olamadım ben bu cevabı görünce... Çünkü altında bir cevap daha var😔😔 Kendime değil, kızıma üzüldüm... Küçücük kalbi kocaman hediyelerle alamazsınız ki, koynunuza alıp uyumalısınız... Varlığınız değil de sesiniz bile mutlu ediyorsa ve kıtkanaat başka bir varlık onu mutsuz ediyorsa, oturup düşünelim... Kimseye düşman değilim, affettim... Kızım için... Bugün anladım ki en doğrusunu yapmışım... Hep mutlu olsun o, tek dileğim... Dünyaya gelmesinin sebebi benim... Benim seçimlerim... Evlilikler biter, Ebeveynlik bakidir!!! Anne olmak doğumdan, Baba olmak öğrenilir... Herkesi sevsin, herkes de onu... Kavgam yok, hırsım yok... Kavgalarda ona yer yok... Ben Masal'ın kahramanı olmaya çalışmıyorum, bizim masalımızda kahramana gerek yok... Yol arkadaşım o benim, biz yazar-biz oynarız... Ama işte küçücük yaa daha o, onun bir başka ele ihtiyacı varsa??? Sırtımda taşırım, kucağımdan indirmem, sarar sarmalarım velakin yetmezse??? Evlenin, çocuklarınız olsun, mutsuzsanız yollarınızı ayırın... O ayırdığınız yolların sonuna kadar hep çocuklarınızla yürüyeceğinizi unutmayın!!! #obirmasal o bana yeter!!!

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...