hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Amerika'da Bazı Uygulamalar


  Keşke bizde de olsa dediğim pek çok uygulama var burda. Ara ara paylaşıyorum biliyorsunuz. 
  Bazıları öyle kolay ve önemli adımlar ki, bizim ülkede çok mu zor yapması diyorum. Hem de kadınlara, çocuklara, hayvanlara yapılan zulümler, yüz kızartıcı şeyler her geçen gün artıyorken.



   Filmlerden oldukça tanıdık gelen bu okul otobüslerini her yerde görüyorsunuz.      

  Tamamen ücretsiz. Öğrenci indirirken Stop ışığı yanıyor, önünden yola doğru bir demir açılıyor ki öğrenci yola atlamasın ve tüm bu esnada trafik duruyor. Stop ışığı söndüğünde ve demir kapandığında trafik devam ediyor.



  Evcil hayvanlar için pet hastaneleri çok yaygın. Kedimizi Türkiye'de 3-4 ayda bir yaptırılan parazit aşısı için götürdük. 
Doktor şok oldu. Biz dedi böyle iğne yapmıyoruz, eğer parazit gördüyseniz ilaç veririm ama öyle rutin iğne yok. Biraz zayıfladı kedimiz, belki parazit vardır siz ilaç verin dedik. Parazit görmediyseniz vermiyoruz dedi. Israr ederseniz tahlil yaparız, gerekli görürsek veririz. 
 Kadın kedimin karnesindeki aşılara bakınca çok şaşırdı. 
Anlayacağınız bizim ülkede aşı ve ilaç işi sektör olmuş. Her peti olan 3-4 ayda bir para ödeyip iğne yaptırıyor. Belki de boşu boşuna ilaca boğuyorlar hayvanları. Yazık. 



  Hemen her evde evcil hayvan var. Kuş balık gibi hayvanlara pek rastlamadım. Genelde kedi ve köpek oluyor. 
   Amerikalılar Avrupa'nın aksine çok çocuk sahibi oluyorlar. O yüzden evler büyük, çok odalı ve 3-4 tuvalet oluyor. 
  İlk zaman şaşırmıştık ama gözlemledikçe fark ediyoruz ki hayatı kolaylaştırmak ve insani yaşam şartları için güzel bir tarz.
  Evet çok çocuk oluyor ama hayvan da oluyor evlerde.
  Ben çocuğun psikolojik ve kişisel gelişimi için hayvan sevgisini ve sorumluluk almasını faydalı gördüğümden evde ya da bahçede hayvan beslemelerini çok olumlu buluyorum.



  Bu resim internetten ama böyle bir yerin önünden geçtim bugün, fotoğraf çekmeye fırsatım olmadı. Peki burası nedir?
   Burda pet için mağaza çok var. Hemde devasa mağazalar. Petco, Petsmart gibi marketler. 
   Hayvanlar için envai çeşit yiyecek ve ürün var ama kedi köpek satmıyorlar. Pet shop yok yani. 
 Peki pet isteyen ne yapıyor? 
Bağış yapıyorsunuz, karşılığında şu fotoğraftaki yerler, yani Animal Adoption (Kelime anlamı kabul etme, evlat edinme demek) size hayvan buluyorlar.



 Burada cep telefonu hattı aldığınızda yaşadığınız eyaletten alıyorsunuz. 
 Diyelim birini aradınız, numaranızla beraber hangi eyaletten aradığınız da görünüyor telefonda. Bu sizi arayanlar için de geçerli.



 Trafik ışıkları bizdeki gibi arabanın dibinde değil. Şahsen ben bazen yana eğilip bakıyordum görmek için. Burda ise tam karşınızda. Rahat rahat görüyorsunuz.



  Birkaç hafta önce bütün telefonlara bu mesaj düştü. Üstelik bildiğimiz normal mesaj gibi değil de, telefonda daha önce hiç duymadığımız bir sesle ve siyah ekranda doğrudan görünen türden. 
Neydi bu Amber alarmı?

Amber alarmı şu demek;

  90'lı yıllarda 9 yaşındaki Amber Hagermen Teksas'taki evinin çevresinde bisiklete binerken komşularının gözü önünde, zorla bir arabaya bindirilerek kaçırılmış. O dönemde böyle bir sistem olmadığından zamanında hareket edilememiş ve çocuk dört gün sonra ölü bulunmuş. 
  
  Bu olay üzerine bu sistem oluşturulmuş ve adına "Amber alarmı" denilmiş.
Başka çocukların zarar görmeden evlerine dönebilmesi için oluşturulan bu sistem çok hızlı etkisini gösteriyor. 
   Herhangi bir çocuk kaçırıldığında, şüpheli kişi ya da araçla ilgili, hiçbir bilgi yoksa en azından kaçırılan çocukla ilgili bilgiler anında mesajlar, radyolar, tv'ler ya da ışıklı levhalarla halka bildiriliyor. Milyonlarca insan aynı anda kayıp çocuktan ve bilgilerden haberdar oluyor.

  Bu sistemle pek çok çocuk kurtarılmış. Örneğin, California'da iki genç kız kaçırılmış. Bu gençler daha önce başka bir kaçırma olayından aranmakta olan şahsın elinden, halkın polise verdiği bilgiler sayesinde kurtarılmış ve kaçıran şahıs vurularak öldürülmüş. 
  
  Evet burası hiç suç işlenmeyen bir ülke değil, zaten insanın olduğu her yerde az veya çok suç ihtimali vardır. 
  Ama telefonumuza düşen bu mesaj gibi suç ve suçluyla baş etmek için tüm imkanları kullanan ve insanları sadece yürek yangınıyla bırakmayan bir ülke. 

  Bizim ülkemizde nice acı örnekler var ki, zamanında müdahale edilememesi, kaçıran kişinin birkaç yıl hapis yatıp çıkması veya iyi halden cezasının azalması gibi ihtimaller yüzünden aileler canının acısıyla kalıyor.

  Geçen gün otobanda kocaman bir tabelada bir kız çocuğu fotoğrafı gördüm. Kaçırılmış. Yanında da şüpheli kadının fotoğrafı ve adı vardı. Gelen geçen milyonlarca insan görüyor.

   Evet keşke bizde de huzur ve güven adına daha çok önlem alınsa. İnsanımızın buna çok ihtiyacı var.

 

 Ülkemizde kütüphaneler çok sönük malesef.  
  Ortaokul zamanımda çok kitap alırdım, o günlerde bile pek kimse olmazdı çünkü bakımlı ve özendirici yerler değildi.
 Burası evime yakın küçük sıradan bir kütüphane. 
  İçine girdiğimde çok şaşırdım. Aileli çocuk oyun bölümü var, yetişkin bölümü var, kitap ve bilgisayar bölümleri ayrı. Dediğim gibi burası sıradan bir mahalle kütüphanesi. 
 Üstteki fotoğrafta sağdaki gazete ve dergiler ücretsiz. Etkinlikler, konserler var. 
  Gri kapıların solunda ise kocaman pano var. Yazın çocuklar için hangi aktiviteler olacağı yazılı. 
 Boşuna çocukları akıllı ve özgüvenli olmuyor demek ki. Küçücük çocukların bile belki de hayatında hiç tesettürlü kadın görmemiştir, beni ilk kez görüp hoş geldin deyip eve buyur ettiğini gördüm burda.    Yetişkin gibi sohbet ediyorlar sizle. Özgüvenli ama şımarık değil. 

 Kütüphanenin içi doluydu rahatsız olmasınlar diye sadece girişi çektim. 



   

Yeni dünyadan yazılar devam edecek canlar. Takip ediniz, haberdar olunuz.

Herkese Hayırlı Ramazanlar diliyorum.

  Alvarlı Efe Hazretlerinin duasıyla; 
 Allah bizi insan eyleye. 









Enteresan Amerika Halleri


  Başka bir dünyayı tanımanız adına, gözlemlerimden süzülen sosyolojik damlacıkları maddeler halinde yazıyorum canlar. Buyrun aşk ile...


 Çok saygılılar ve düşüncelerini bu doğrultuda rahatça söylüyorlar. Mesela açık giyimli, bakımlı bir bayan arabasını park ederken bana gülümseyip, şalınız, bağlama şekliniz ne kadar güzel diyebiliyor. Bunun gibi çok örnek var. Zar zor İngilizcemle milleti bunalttığımı düşünerek sorry benim İngilizcem iyi değil konuşamıyorum dediğimde hayır konuşabiliyorsun, yapabilirsin diyorlar.

    Filmlerde gördüğünüz o arabadaki başını sallayarak müzik dinleme olayı çok yaygın. Kimsenin derdi yok sanki, bir mutlu bir mutlu. Göz göze gelince hemen gülümsüyorlar. Arabada çocuk varsa el sallıyor.


    Çocuklar özgüvenli ama şımarık değiller. Yabancı bir aileyi ziyaret ettiğimizde, ilk kez gitmemize rağmen bizi kapıda evin 5-6 yaşındaki çocukları karşıladı, gülümseyip hoşgeldiniz dediler. Böyle çok çocuk gördüm. Adeta yetişkin gibi sohbet ediyorlar sizinle. 
 Ben öğretmenim biliyorsunuz, gözlemlerime de dayanarak söylüyorum, bence bizim ailedeki çocuk yetiştirme sistemimizi ve özellikle devlet okullarındaki eğitim sistemimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Zira burdaki çocukları gördükçe bizim çocukların çoğunun algı seviyelerinde problem olduğunu düşünmeye başladım. 


  Sözünüze çok güveniyorlar. Çünkü dürüstler. Bir dükkandan ayakkabı aldım. Ayakkabılar ayağımda kaldı, gösterdim, kasiyer kutudaki barkoddan işlem yaptı, öyle dükkandan çıktım. Biraz gezdim, alışveriş yaptım falan, çok sıktı ayağımı. Ayakkabıyı kutuya koyup geri götürdüm. Sıktığını ve değiştireceğimi söyledim. Tamam dedi ve kutuyu açmadı. Değiştirdim çıktım. Türkiye'de olsa kısmını size bırakıyorum. 

   Ben haftada iki gün dil kursuna, bir gün kilisenin kafesine gidiyorum.
Dil kursu malum benim gibi değişik ülkelerden insanlar var. Kaynaşıyoruz ne kadar konuşabilirsek. İlginç olan kilise. Burda masalar etrafında 7-8 kişi oluyoruz. Başımızda bir Amerikalı gönüllü. Belli bir konu etrafında sohbet ediyoruz. Kitap yok, ders yok. Çok keyifli oluyor.


    Mesela ilgimi çeken şeylerden biri, bunca terör olayı oluyor din adı altında, ona rağmen önyargılı değiller. Kilise gönüllüleri çoğu yaşlı ama bakımlılar, güleryüzlüler. Evimde yan gelip yatayım, bana ne milletin işinden demiyorlar. Samimiyetleri, bize olan ilgileri çok takdir edilesi gerçekten. 

Kurstan Hintli bacı 

   Geçenlerde noel tatili öncesi hepimiz yöresel yiyecek yapıp götürdük kiliseye. Çok eğlenceli bir program oldu. Elbette kendi inançlarını yansıttılar. Mesela Hz. İsa ile ilgili İncil'den bölüm okudular. Burda kiliseler öyle aktif ki. Ve ben bizim camilerimizi düşündüm. Gayrimüslimlere kaç program yapıldı bizim inançlarımızı, kültürümüzü tanıtmak adına? İşte Allah gayret edene veriyor. 

Evet o sarmayı ben götürdüm nihahaa

Oyunlardan biri 

  Burda evler filmlerdeki gibi, müstakil, şirin. Evden çok ağaç var. Ülke kanunlarla çok sıkı korunduğundan pencerelerde parmaklık yok. Suç oranı düşük. İnanır mısınız ülkemdeki terör, şiddet, taciz, kadın cinayeti haberlerini internette, sosyal medyada gördükçe midem bulanıyor, içim eziliyor. Ve burasıyla kıyasladığımda ne hâle gelmişiz diyorum.

Evim, ama kirağğcıyım 

Penceremden 


    Amerika halkının çoğu şişman, öyle böyle değil. Zaten yiyecekler genelde büyük paket, büyük porsiyon. Hazır ürün pek yemiyorum. Zaten helal mi diye ona bak, buna bak derken baya ince eliyorum.

   Mobilya estetiği hiç gelişmemiş burda. Aman Allah'ım o nasıl kaba koltuklar! Bize en zarif geleni aldık, o bile eve gelince dev gibi çöreklendi. Büyük ihtimalle şişman çok diye mobilyayı da kaba yapıyorlar. Başka bir açıklama getiremedim.

Ahanda koltuklarım 

   Gardrop diye bir şey yok. Yani öyle bir ürün yok. Çünkü yatak odalarında raflı askılıklı giyinme bölümü var. Koridorda da yine rafların olduğu bir bölüm oluyor. O yüzden dolap vs almadığınız için evler çok ferah. Beyaz eşya da evlerin içinde hazır oluyor. 
   Haliyle taşınma işleri rahat. Bir de evler temizlenip teslim ediliyor. Fırının içinden, dolaplara kadar ve her oturanla birlikte yeniden boyanıyor.


    Kanunlar çok sıkı demiştim. Burda tvde suçluların mahkemede yargılandığı anı gösteren programlar var. Mesela bir olay vardı. İnternette bir çocukla tanışıyor kız. Gezip tozuyorlar ama çocukta tuhaflık fark ediyor, davranışları, psikolojisi tuhaf geliyor. Bir gece oğlan kızın evine geliyor ve yakıyor evi. Kıza şiddet uyguluyor. Kız beyin ameliyatı geçiriyor vs. Çok zor bir olay. 
  Neyse, bu çocuğun yargılanmasını gösterdi tvde. Turuncu tulum giydirmişler, ayakları zincirli. Kadın hakim, çocuğu önüne çağırdı nasihat etti ve ardından büyük bir kararlılıkla bastı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını. Çocuğun o anda yıkılışını gördüm, kızın ailesini düşündüm, bir nebze olsun içleri rahatlamıştır belki. Ve bunu tvde izleyen, o niyette kişiler varsa, akıbetlerini de görmüş oldular. Böyle bir ülkede suç oranı tabi az olur. 

   Evler çoğunlukla müstakil olduğu için gökyüzüne doya doya bakabiliyorsunuz. Tablo gibi anlar yakalamak çok kolay.

Evimin önü 

Bir alışveriş merkezinin önü 


   Etin ucuz, çay kaşığının pahalı olduğu bir ülke. Komik değil mi? Et ucuz ama helal et her yerde olmuyor. Bulduğumuz yerde stok yapıyoruz. Ha deyince alamıyoruz malesef. Bize has şeyler ise zor bulunuyor ve pahalı. Bir çay kaşığına 1 dolar verdim, unutmam mümkün değil. 
 O yüzden Türkiye'den gelen arkadaşlarla elektrikli cezvemi, kahve fincanlarımı, bakır çaydanlıklarımı, alkolsüz esanslarımı buraya getirttim. 

 İnsanları birbirine çok güveniyor demiştim. Mesela kilisenin kafesinde gönüllü çalışanlardan biri yaşlı ama çok güzel bir kadındı. İlk kez sohbet ediyor olmamıza rağmen fotoğraf çekilebilir miyiz dedim. Tabi dedi. 
  Yine bir gönüllü ilk sohbetimizde, bana telefonunu verdi, yardıma ihtiyacın olursa beni arayabilirsin dedi. 


 İnançlara çok saygılılar. Birinin özgürlüğünü kısıtlamadığınız, hakkına girmediğiniz sürece ne istiyorsanız yapabilirsiniz. Kimse sizi kınamaz, yüzünü ekşitmez, burun bükmez. Mesela geçen gün kapıma bir tarikat kart bırakmış. Diğer dairelerde de gördüm. Bizde böyle bir şey olsa olay nerelere varırdı size bırakıyorum. 


 Ambulans, itfaiye geçerken trafik yavaşlıyor. Bir sorun varsa en kısa zamanda iki itfaiye geliyor, ihtiyaç yoksa biri geri dönüyor. 
   Nerdeyse her gün ambulans, itfaiye siren sesi duyuluyor. Sanırsınız ülke alev almış yanıyor, millet ölüm döşeğinde. Zamanla alışıyorsunuz. Olayın boyutu ne olursa olsun hemen müdahale etmek adına çok hızlı davranıyorlar.


  Burda ezan sesi duymuyorum evet ama çan sesi de yok. İlginçtir, Bosna'da duydum burda duymadım. Ama kiliseler çok aktif. Toplanıyorlar, yemekler düzenliyorlar. İslam merkezlerindeki programlara da hevesle katılıyorlar. Onlar için neye inandığınızdan çok nasıl bir insan olduğunuz önemli. İşte bu yüzden hâl ile örnek olmak daha bir önem kazanıyor. 

   Gönüllü yaptığınız işler veya herhangi bir kursa gitmeniz çok değer görüyor. Mesela yaşlı bakımı yaptınız, kursta bir sanat öğrendiniz, iş veya kariyer hayatınızda sizi hemen öne alıyorlar.


   Burada evler, o filmlerde gördüğünüz evler işte, çok eski yapılmış. 1970'lerde falan. Ağaç olduğu için de yürüdükçe köy evi gibi gıcırdıyor. Yeni yapılan evler de ağaçtan. Gerçi Miami'de betondu. Ama oranın mimarisi pek Amerikan evleri gibi değil, bizim evlere benziyor. İnternette ev sitelerinde güzel bir uygulama var. Evin yapılış tarihini, hangi yıllarda fiyatının ne durumda olduğunu, normaldeki değerini görebiliyorsunuz.



    Bulunduğum eyalette pek Türk yok. Daha çok yabancılarla muhatap olmak istediğim için de halimden memnunum. 
   Sadece Türklerle arkadaşlık kurduğu için yıllarca dil öğrenemeyen, sıkıntı yaşayan arkadaşlar var çünkü. Allah'tan sıcakkanlı insanlar. Zamanla bir bağ kurulur inşallah. 

    Burda veteranlar yani gaziler çok değer görüyor. Tatil günleri, alışverişte özel indirimleri var. Çoğu evlerin önünde Amerikan bayrağı asılı. Arabalarında Tanrı Amerika'yı korusun gibi yazılar oluyor. Ve düşünüyorum, biz kendi ülkemizde bir arada yaşamayı bir türlü öğrenememişken, doğu batı sorunlarımız almış başını giderken, bu insanlar, bu kadar karışık etnik köken, hem de eyalet sistemi ile bu birliği nasıl başarmışlar acaba?
Araştırılması gereken bir konu. 

   Şimdilik bu kadar yetiversin. Zamanla yeni gözlemlerimi yazarım inşallah. Seviliyorsunuz...

İnstagramda daha çok macerağğ içün
 @eminebektasi 



















Amerika'da Yaşam


  Bu ülkeyi kelimelere sığdırmak zor azizim. İnsana bakış açısını, toplumsal düzenlemelerini, doğaya saygısını ve şehirleşme anlayışını gördükçe ülkemin haline daha bir üzülüyorum, hayıflanıyorum. Olsun, inşallah bir gün düzelecek bizdeki aksaklıklar da, inanıyorum buna. 


  Siyaseti sevmiyorum, zaten bizde de pek hassas, ötekileştirmeye müsait bir konu.
 O yüzden sadece burdaki siyasette gözlemlediğim birkaç mevzuyu yazacağım. Kıyaslamayı size bırakıyorum. 

 Şimdi burda 8 Kasım'da başkanlık seçimleri var. Büyük olay yani. Lakin hiçbir yerde seçim sonrası çöp olacak parti bayrakları yok. Başkan adaylarının boy boy fotoğraflarını da görmedim. Orda burda seçim şarkıları çığıran arabalar da gezmiyor. Onun yerine adaylar tvde münazara yapıyorlar, belli zaman ve yerlerde halka vaatlerini söylüyorlar. 


   Bana ilginç gelen noktalardan biri de, bir aya yakındır burdayım, başkan Obama'ya tvde henüz rastlamadım, sokaklarda resmini de, adını da görmedim. 

   Sadece Obama değil, birçok eyalet gezdim, belediye başkanları kimdir çözemedim. Ne adları, ne resimleri var ortalıkta. 


    Burda okyanus altından tüneller geçiyor, sayamadığım çoklukta köprüler var. Yollar 5-6 şeritli. Ama ilginçtir hiçbirinde şu parti zamanında yapılmış gibilerden tarihe rastlamadım. 

  Bütün bunlar aslında İslamiyetteki hizmette önde, ücrette geride olma kavramıyla da örtüşüyor. Zira hiçbir şey milletin gözüne sokulmaya çalışılmıyor çünkü milletin parasıyla yapılmış.
  Bir başkan en fazla iki dönem seçilebiliyor, dolayısıyla kendini koltuğa yapıştıramıyor.

⭐ 

  Kedim Cano'yu getirtmiştim biliyorsunuz. Bir arkadaş beni uyardı, burda çocuk ve evcil hayvanı arabada yalnız bırakmak yasakmış, cezası varmış. Ve burda önem sırası şöyleymiş: çocuklar, kadınlar, evcil hayvanlar.
 (Erkekler? Onlar başının çaresine baksın gari)


   Burda Manhattan gibi gökdelenler şehri dışında bütün yerleşim yerleri, ormanların içinde. Şimdi böyle yazınca inanılmaz geliyor değil mi? Ama insan kadar doğayı da koruyorlar. 
  Devasa ağaçlar var her yerde. Hatta Manhattan'da bile ortada kocaman bir Central Park ormanı var ki içinde kaybolursunuz ama orman bitince bir bakarsınız gökdelenlerin içindesiniz.


   Filmlerde gördüğünüz gibi evler, maket gibi, muntazam. Bir de kiralık evler, kiracı çıktıktan sonra boyanıp, her yeri temizlenip öyle veriliyor. Misal tuttuğumuz eve yerleşirken öylesine bir silip girdik. Sanki ev yeni yapılmış gibiydi. 


  Ve ağaç, ağaç, ağaç. Doğal ortamı öyle korumuşlar ki, sincaplar, yaban kazları ortalıkta geziyor. 


   Tabi ki mutlu ve güleryüzlü olmalarını da anlatmam lazım. Burda tesettürlü bayan pek yok ama geldiğimden beri özellikle siyahi bayanlar bana çok iltifat ediyorlar. Şalımın şeklini çok beğendiklerini söylüyorlar. 
  Arabanın içinde çocuklar el sallıyor. Beyazlar da güleryüzlü. Müslümandan haz etmeyen varsa da belli etmiyor.

 Amerika'nın üç önemli günü var. Bunlardan biri olan Halloween yani Cadılar bayramı bu ayın sonunda kutlanıyor. Çok önemsiyorlar bunu. Her yer kabaklarla, korkuncumsu şeylerle dolu.



   Hani demiştim ya, eğlence ve tüketim toplumu diye. Kocaman paket cipsler, içecekler, arabadan inmeden fastfood alma vs. derken, olmuşlar tombik. Gerçekten şişman çok fazla. Öyle saklamak gibi bir dertleri de yok. Her yerden çağlayanlar gibi maşallah...


  Bayıldığım bir nokta da International Foods Market olayı. Burda bizim Mehmet Efendi Türk kahvesinden tutun da, Uzak Doğu'nun yosununa kadar her şey var. İlginç meyveler, sebzeler. Tam benlik. (Caiz olduğu sürece hepsinin tadına bakmak niyetindeyim)



   Bu ülkede şaşırdığım, takdir ettiğim çok şey var ama şimdilik bu kadden yetsin mi?



Sevgiyle kalın, güzel ülkemin güzel insanları...
















Yalnızlık Ve Aşk


Yalnızlığın  bilincidir aşk, Çünkü; birilerinden bir şey beklemezsin bilirsin yalnızlığın demini.
Yalnızlık   her gün biraz daha demlenir, hafif acımsı tadı  her defasında  daha keskinleşir.
  Almak değildir amacın,vermek istersin, paylaşmak, ruhunda birikenleri  süzgeçten geçireli çok olmuştur. 
Sevmek değildir amaç, yıllardır hep sevmiş, umut etmiş bir şeylere özlem duymuşsundur. 
Kaybettiklerine ağlamayı kesmiş yaşamın bir sonu olduğunu kabullenmiş...
 Yükseklerde uçmak için kanatlarının olmadığını,  alçaklarda sürünmek için yaratılmadığının farkındasındır.
 Sevmek değil, sevilmek, paylaşmak onun yanaklarına  ellerini dokundururken yüreğinin titremesi, sabah uyandığında   senden biraz sonra kalkmasını dilersin uyurken  onu biraz daha seyretmek için.
  Dün, dünde kalmış  acısı tatlısıyla anıdır bu günü doya  doya yaşamak,günün yirmi dört saat olduğunu unutmak istersin. 
sen yalnızlığın sevmek olduğunu ,umut etmek hayal kurmak olduğunu bilirsin, aslında aşkın en çok kıymetini bilenler  hayatta gerçekten yalnız olanlardır.
 Onu çok çok sevmek istersin yaşamak istediklerini yaşatmak istersin...
Birde yalnızım ben deyip, karşı tarafa duygu sömürüsü yapan   yalnızmış havası yaratıp ilgi çekmeyi seven, yalnızlık kendi tercihi  olan insanlar vardır...

onlar yalnız değil  Yanlış insanlardır...

Yalnızlardan yalnızım, buna razıyım, yanlışlardan biri olmaktansa!...


İç Ses - 17

 Beklemek... 
 Yeryüzü laneti...
 Öyle bir lanetki sinsice ; bekleyenin tüm dünyasına yayılan, onu hayatın dışına atan, andan uzaklaştıran ... 
  Beklemek umut etmenin aksine insanı takatsiz ve yalnız  bırakan bir kabus. 
  Hayatın herşeye rağmen devam etmeye kurulu düzeninin içinde bekleme hali bekleyenini bir kenara itip şimdi sen bir dur diyor; hayat akacak, insanlar bir yerlere gidecek, yeni şeyler başlayacak, herkes için hayat devam edecek ama sen BEKLE. 
    Orta yerde , ne sağa bir adım ne sola...
     Ne başlayabil,  ne de vazgeç...
     Sadece bekle.  
      Bekle
        Bekle
           B.... 
            
                      ******
     Bu lanetin içine düşmüş, yavaşlayıp, yalnızlaşan ruhun elinde kalan tek şey gökyüzü oluyor bu durumda. 
Yeryüzünün insan eliyle oluşmuş zaman algısına yenilmek madem beklemek, sen de göğe bak yeniden. 
    Çünkü hayat bulutu umut geçiyor gökyüzünde. 
    Sen en iyisi göğe bak yeniden. 



Başladım...

Bana dedi ki: "Kanserim! Bir süre evden gitmem gerek, tedavi olmalıyım""

Onun kendine yakıştırdığını ben daha kimselere yakıştıramadım, yıkıldım!

Ne bir çorap, ne bir kazak, herşey asılı kaldı bıraktığı yerde aylarca. Büyüdü ama kızım, sütüm azaldı. Büyüdü acım, inancım azaldı.

Kapının önüne bırakılan alışveriş poşetleri de gördüm ben, paspasın altına gecenin bir yarısı, sadaka niyetine bırakılan paralar da! 

Öldürmedi kanser, olmayınca öldürmüyormuş meğer! Lüks arabalara sebep oldu yan etki olarak, evin faturaları dahi ödenmezken! 

İmitasyon olan giydiği tişört değildi, kalbiydi! Kirlenmişti bir kere... İyileşsin diye dua eden bir kadınla bebeğini, binbir gece yalanlarıyla zindana atan bir vicdanın karasıydı, oturan gözlerine... 

Bitmişti bile... Hem de çoktan... Geçince aylar, cevapsız kalınca sorular, uyunamayınca uykular; aydınlandı zihnim de... En yakınım sandıklarımdan gizlediklerim, geldi dile. Şahit oldular, yemediğim her lokmaya, her lokmada tükenişime, konuşmadılar. Konuşacakları başkaymış, öğrendik mahkemede!


Bir çanta dolusu para, bir lüks araba, az biraz fiyaka, üç beş de avcı hatun bulunca, adam olunur mu bu devirde?

Beklerken ben, git dediler bana evden, süren doldu! Çocuğunu mağdur etmeyeceğine yemin eden Adam, kanserli hali ile tam da bize ev tutacakken kalp krizi geçirdi aniden! Yersen... Ben hastanede ararken onu, çıkıverdi bir gece klubünden... Tam bir Yeşilcam entrikasıydı sergilenen! 

Toplandık mecbur, sattık eşyaları, dağıttık ona buna, minicik bir kız çocuğu kucağımda. Babamın evine yollamaya çabalarken o, beni, kurdum kendime bir yuva! Ben evi değil, hayallerimi yıkıp geçerken haberi bile olmadı! Kızım gece ateşlendi, haberi olmadı. Bahçenin ortasına geçip onun yolunu gözledi, haberi olmadı. Düştü, ağlamadı,  haberi olmadı. İstediği alınamadı, haberi olmadı. Korktu, omzunu aradı, haberi olmadı. Kırıldı, incindi, haberi olmadı. Anne işe gitme diye boynuma sarıldı, haberi olmadı. Bisiklete hiç binmedi, haberi olmadı.. Büyüdü 5 yaşına geldi, haberi olmadı!

Bu kısmını hiç anlatmadım ben bu Masal"ın... Hep bundan sonrası yazıldı benim için. O evde 9 ay neler yaşadım, bırakın yazmayı daha kimseye anlatmadım! Neden?? Bilmem...

Belki de affettiğimden.

Ama birileri affetmesin bence, benim yerime... Bilsin herkes. Utanmadan mahkemeye çıkıp yalancı şahitlik yapanı da, işbirlikçi olanı da, kalbini satılığa çıkaranı da... En çok da ; utanmadan, Yıktığı evin üzerine ev kuranı, Babalığı  parayla satın almaya kalkanı, kendi gölgesinden dahi korkanı, yine yeniden bir başkasını kandıranı!

Bir ömür geçirmek için yemin ettiğimden, kardeş dediğimden- sığındığımdan yediğim kazıktan bu denli tokum ben, inanmalara...

Diyeceğim şu ki; yaşadıklarım bunlar! Eksiği çok, fazlası hiç yok. Değişmez bazı şeyler; saf-yalın-sadece Anne"yim ben ve herkes kendi kalbinin ekmeğini yer! 

Cennetle Cehennem değil uzakta, hepsi bu dünyada... 

Ben izleyeceğim hepsini çooook uzakta!

Selametle:)

...Aşka Bulandı Midem...



Belki de hiçbirşey değil gördüğünüz gibi, ya da benim göstermek istediğim...

Belki de siyahlar giyinip kuşandığım zırhlarımın içine gizledim kırmızılarımı, pembelerimi, morlarımı... 

Sanmayın çok güçlüyüm, yıkılırım ben de... Kalkmak kolay sadece, alışkanlık işte.... 

Sanmayın hiçbirşeyi takmam, hep derinlere iterim.... 

Sanmayın sevmem, sevmek isterim de sevdiğim gibi sevilebilsem... 

Biz kadınlar, ruhlarımızı da kanatlandırsak, dimdik de dursak, vurdum duymaz da olsak... Hep isteriz ki bir dağ olsun ardımızda, bir durup yaslanalım... Bir limanımız olsun kuytularında saklanalım... Bir adamımız olsun, omzunda huzur bulalım...

Aslında isteriz ki bilelim ki birinin kalbinde, aklında, rüyalarında gizliyiz... 

Biz aslında sahip çıkılmak, sahip olmak, sahip bulmak isteriz....

Ne yazarsam yazayım, ne çizersem çizeyim inanmayın... Kandırıyorum ki sizi.... En çok da kendimi... 

İçimdeki başka benim... Hayallerim başka...

Tasvir ettiğim kadın değilim... 

Yalın ve pür, saf ve sade, net ve katıksız, hapsettim... Esaretimden resmettiğim... 

Kelepçeli kalbimin kilidini açabilecek anahtarın sahibi nerdesin??? Şeyyyy, çok vaktim olmayabilir, geç kalmadan gelir misin??

''Paşa Gönlüm''



Ne günler gördüm ben, biraz dert biraz keder, yalancı sevdaları yaşadım birer birer...

#paşagönlüm yılları çürüttük beraber, bunca zaman sonunda birlikte büyüdük...


Bugün böyle: keyfine düşkün, yan gelip yatmaya meraklı, atmaya hevesli paşa gönlüm niyetine... 


Amannn ha adımlarımıza dikkat, kayar düşeriz mazallah... Adamlarımıza dikkat, iki kuruşluklar olmasın ömürlerimize musallat...


Aman diyeyim... Mış'lı geçmiş olsun zamanlar, di"ler uzak...


#ayselgürel kıvamında günler, azıcık deli, bolca duygulu, iz bırakan ve #kerimtekin tadında gelecekler gidişleri bile unutulmayan... Dilediğim kendime, dilediğim hepimize... 


Paşa gönlümün paşaları, vezir-i azamları, hasekileri, gözdeleri, cariyeleri, soytarıları ve nihayet kralı... Yeriniz geniş, sarayınız konforlu, hareminiz eşsiz... Bekleriz... 


Vizeniz bir bakış, bir kaç sözden ibaret, süresiz... 


Sonuçta biz, bu yaştan sonra kimi vezir kimi rezil ederiz, sizden öğrenecek değiliz....

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...