deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deniz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

North Carolina




Yol enerjisi. Simit tadında, hafif tarçın ve soğan aromalı, peynirli bir şey. Bayıldım sana! 



North Carolina bize 3 saat. Varmamıza son bir saat çöl sahil karşımı yerlerden geçtik. 



Sanırım su baskınlarından dolayı sahildeki evlerin çoğunun altı böyle boş bırakılmış.



Klasik Amerikan evleri. İlk zamanlar her birinin fotoğrafını çekesim geliyordu ama burda evler hep böyle villa gibi. 











Okyanusa varıyoruz.



Atlantik Okyanusu 











Muazzam! 



Dönüş yolundan bir tablo.



İşte okyanus böyle bir şey.




Montenegro


 Ah azizim ah, iyi ki gitmişim dediğim ülkelerden. 
 Fotoğraflara bak, oku, anlayacaksın ne demek istediğimi. 
  Daha önce güzel olduğuna dair rivâyetler duymuştum lakin fevkalâdenin fevkinde demek daha yerinde olur zannımca. 


  Bar, Budva ve Kotor şehirlerini gezdim. Bar tarihi bir şehir. Daha doğrusu eski Bar dedikleri dağın eteğinde, tarihi kalenin içinde. (Arkeolog olmalıymışım dediğim anlar vardır benim. İşte o anlardan) 


  Hemen yakınında bir Nakşi tekkesi var. Bugün hâlâ aktif. Cehri zikir yapıldığını söyledi görevli. Camdan baktığınızda post serili duruyor zaten. 
  (Gönlü güzel insanların atmosferi de güzel olur hemi).



 Türbe var ayrıca. Görevli çok temiz bakıyor. Ondan biraz bilgi aldık. Güzel Türkçe konuşuyor. Aslında böyle deniz kenarında ve turistik bir şehirde tarihi tekke ve türbenin olmasına, 45 bin nüfuslu şehirde 15 bin müslüman bulunmasına çok şaşırdım.


  Bar şehrine yakın zamanda Türk devleti büyük bir İslam merkezi yapmış. Selimiye Cami.
  Nasıl temiz, nasıl ferah anlatamam. İçinde konferans ve bilgisayar salonu, misafir odaları var. Ney sesi geliyor çayhanesinden.




 Budva ise kocaman otellerin ve palmiyelerin bol olduğu bir şehir.


 Kotor tam anlamıyla denizin, tarihin, turizmin birleştiği bir yer. Ben de Adriyatik okyanusuna karşı oturdum banka, aldım elime bazlamayı. Bir kıyafetime bakıyorlar, bir elimdekine. (Erzurum kızıyam eze gurban ne şaşirirsan).



 Okyanusun hemen karşısında, dağın yamacında tarihi bir şehir başlıyor. 
 Tam tepesine ulaşmak çok uzun sürdüğünden, zemini gezebildik. Birçok ev dükkan olmuş ama o dokuyu korumuşlar. Çok etkileyiciydi.




 Karadağ'dan çıkarken muazzam bir okyanus uğurluyor sizi. Pek çok tarihi kilise görüyorsunuz 13. 15 yüzyıllardan kalma. Çoğu dağ yamaçlarında olduğundan ve yeterince kilise gezdiğimizden çıkmadık. 



   Özetle Karadağ özellikle gelinmesi, birkaç gün kalınıp doya doya gezilmesi gereken bir ülke... 
Montenegro! Sevdim seni kız ❤

BİR TUTAM DENİZ

Bir şehri bize sevdiren şey nedir ?
 Bir adam 
  Bir kadın , 
   Bir sokak, bir yatak , bir fincan kahve , 
     Biraz iyot kokusu , belki yorucu bir sis bulutu ...
Bir deniz ,sessiz sedasız, yaz sakinliğiyle iki kıyı arasında salınan ...
İki kıyı biri sohbet,umut,börülce salatası 
Diğeri yorgunluk,vazgeçmişlik,bırakmışlık,yalnızlık
Ruhum gibi şehirlerim de ortadan ikiye ayrılmış,
        denize küçük küçük adalar yerleştirmiş adalarına kekikler,dilekler , yeşiller maviler serpmiş 
 Denizim dalgalı 
hangi kıyıdan vazgeçsem bir şeyleri bırakıyorum ardımda        biliyorum . 
Adaları sevmem bundan belki de;  bir adada dört tarafımı  tüm denizlerim sarmışken kıyılarımın tam ortasında hiçbirinden vazgeçmeden yaşayabilmenin huzuru, 
     kekik değil huzur kokusu dolan burnuma. 
Bana bir şehri sevdiren sakin sakin salınan denizin kokusu belki de ... 

 Biliyorum boğulmak da var bir tutam mavide ...
 Ama zaten herşey bir tutam mavi uğruna değil mi ? 


Kaptan

Kaptan
Serbest olmak özgürlüktür derdi hep, bizim kaptan. Yelkenleri istediği yöne açıp gitmeyi severdi. Ben de hep şaşırırdım, nasıl oluyor da, her istediği yönde rüzgar bulabiliyor diye.

Bir sırdı benim için bizim kaptanın bu yeteneği. Hadi arkadaşlar şimdi güney doğuya gidiyoruz derdi, ve yelkenleri ona göre açardık, dümenci de rotayı ayarlardı ve biz ideal rüzgarı bulurduk, inanılmaz bir tesadüftü benim için bu, adeta bir sihir.

Hiç unutmam kaptanla son seferimiz olacak o yolculuk da böyle başlamıştı. Bilmiyordum tabi o seferin onunla paylaştığım son sefer olacağını. Onun son seferi olduğunu bildiğini de bilmiyordum.

Sabahın o soğuk nemli havası, sisin içinden doğan güneşin verdiği o soğuk aydınlık gibi, insanın hem içini aydınlatıyor hem de ürpertiyordu, o aydınlattığı yürekleri.

Limandan çıkarken bile rüzgarı doğru tahmin etmişti kaptan, herzamanki gibi.

Kıyı gözden kaybolurken bana seslendi, "yanıma gelsene".

Koştum gittim, kapağı kapalı, yılların neminden buruşmuş yapraklarından kabarmış seyir defterinin yanı gibi kat kat çizgilerle kaplı yüzünde bir garip gülümseme vardı.

Buyur kaptan dedim, ne yapmamı emredersin?

Emir değil, dedi, artık sana emretmeyeceğim, yarın sen de göreceksin, artık senden sadece birşey isteyebilirim.

Anlayamamanın verdiği boşluk ve karmaşık bir zihnin ifadesi yarı sönmüş gözlerle baktım yüzüne.

Yılların insanı, anlamaz mı?

Korkma dedi, kötü birşey olmayacak, sadece bir devir teslim yapacağız yarın.

Kime neyi devir ediyoruz kaptan dedim.

Sana kaptanlığı devir edeceğim, dedi.

Sen ne yapacaksın peki dedim.

Yarın akşamdan itibaren ben sadece sana lazım olduğunda danışacağın bir konuma çekileceğim diye cevap verdi, tebessüm etti.

Yüzü aydınlanmıştı, sevindim, kötü birşey olmayacak diye. Nasıl bilebilirdim ki?...

Gece suyun geminin yanından akıp giderken çıkarttığı ses ve hafif rüzgarın yelkenlere okuduğu şiirlerle geçti, gitti zaman.

Gün aydınlandığında kamaramın kapısı vuruldu. Kalktım, tayfalardan birisi, kaptan geminin baş tarafında seni bekliyor dedi.

Aceleyle üstümü başımı düzeltip koştum, ne de olsa kaptanım çağırıyordu.

Gel gel Memo dedi.

Bunca yıldır özgürlüğü nasıl yücelttiğimi bilirsin, her seferinde istediğim yöne gittim, değil mi? Sen de buna hep sihirmiş gibi şaşkın baktın, haksız mıyım? Gülümsedi, uzun uzun, yüzüme baktı, cevabını almaya kararlı kaptanım.

Evet doğrudur kaptan dedim.

O zaman özgür olmanın bedelini sana söyleyim, sen de öğren.

Ben istediğim yönü, rüzgara göre seçtim bunca yıldır. Hiç rüzgara, doğaya ters yönü istemedim, biliyor muydun?

Dondum kaldım. Sesim bile çıkmadı açık ağzımdan.

Özgür olmak istediğini yapabilmektir ama, doğru şeyi istersen eğer dedi.

Boğazım üşüdü, ağzımın açık kaldığını o zaman fark ettim. Şaşkın bir ifade takınmaktan utandım, yüzümü ateş bastı.

Bugün benim son günüm diye devam etti, kaptanım. Ben bu akşamı görmeyeceğim.

Neden?

Çok hastayım, belki bir en fazla iki gün ömrüm var. Son bir defa daha özgürlüğümü yaşayacağım. Denizde ölmeyi istedim, bunu yapma şansım var. Unutma dediklerimi. Ve denize attı kendisini...

Geminin yanından geçip, geride kalırken kaptanım, koştum güverte boyunca, ama bana söz vermiştiniz, size istediğimde danışabilecekim.

Uzaktan, son sözleriydi, denizin maviliğinde kaybolmadan önce, duyduğum:

Rüzgara sor, ben onun sesiyle fısıldarım sana...

Çöl ve Deniz



Aslında ikisi bir arada asla düşünülemez.
Biri suya hasrettir, diğeri yanıbaşında da olsa yardım edemez kuma
Bulutlara emir ilahi edemez yağmaz bir damla yağmur çöle .
Güneş, bulutları nemle doldurur gidip kilometrelerce uzağa yağar ama yanı başında çöle bir damla rahmet düşmez.

Yan yana ama sırt sırtadır onların görevi kainatta. Hep düşünmüşümdür. Kocaman denizde susuzluktan ölen insan hep bir ibrettir düşünene, kocaman çölde onca kızgın güneşe kuma rağmen kurtulursun kıyıya geldiğinde yine susuzluktan ölürsün.
Çöl ve deniz iki dost aslında ibretli hayatlarında bakmak isteyenlere adeta seslenir gibiler. Fayda vermez şu alem kimseye ne çöl denize ne deniz çöle. Aslında bir birlerine çok benzerler. Denizin deryanın ortasında susuz ölürsün.Çölün Ortasında da susuzluktan ölürsün. Rahmet sadece bulutların tuzlu suları arıtım yağmasıyla başlar.
Çöller yeşermez. Denizler taşmaz. sadece susuz kalanlar bilir susuzluğun ne demek olduğunu ucunda ölüm aslında rahmetten men edilmekse eğer çöle dönen dünyamız çöl olarak kalsın. Susamış gönüller rahmetle yeşersin ozaman çöl ve deniz sadece hayat gemisinin yürütüldüğü yerdir rota iskele sancak.Yada bir kervanın arkasında kalmış bir yolcu, biraz oyalanan biraz koşan işte tek gerçek yol ve yolcu..........Çöl veya Deniz fark etmezki
Rahmet bulutları nereye iniyorsa kervan orda,yada tersi kervan nerde rahmet bulutları orda vesselam yolcu yolunda gerek............

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...