an etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
an etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KIRMIZI ÇİÇEKLİ PENYE GECELİK

Hayat olağan ve mükemmel akışında bütün muhteşem kalp ritimlerinin tezatlarını da barındırıyor içinde.
 Mutluluktan kalbinin çatlayacağını hissettiğin o duyguyu hak ettiğince yaşayabilmek için bir zaman hayatın bir yerinde kalbin mutsuzluğunda boğulacak ve sanki bir daha tek tık bile atamayacakmış gibi hissetmiş olmalı mesela.
  Bir şeyin yoksunluğunu tek tek bütün hücrelerinle yaşamalı ki insan, o yokluk zaman içinde varlık haline geldiğinde var olana karşı şükranın hiç kaybolmasın.
 Bunlar gibi bir çok duygu ve durum sayabilirim. Birini bilmeden diğerini hakkıyla yaşayamayacağın.
   
  Hatırlamak da o duygulardan biriymiş meğer.
 Anneannemin kırmızı çiçekleri olan bir geceliği vardı. Aslında öyle gecelik giyen sabahları uyandığında saçını tarayan bir kadın değildi anneannem sağlığında da. Ama işte evinde gecelikleri vardı. Bu kırmızı çiçekli beyaz penye geceliği de bütün kış çekmecede durur, yazı bekler, yaz geldiğinde üç aylık yaşam temposu yükselen o küçük evde hayatıma dahil olurdu.
Sıradan penye bir gecelikti.
Birkaç gündür aklıma geliyor ne oldu acaba o geceliğe.
Birine mi verildi ?
Çöpe mi atıldı ?
Orada bir yerlerde anneannemin unuttuğu birçok şey gibi o da kocaman anı dağında mı ?
 Basit bir penye geceliğin kırmızı çiçeklerinde neler neler saklıymış meğer.
Unuttuğumu sandığım ne çok fotoğraf karesi.
Anneannemin kalabalığı, pişirdiği pirinç pilavı, yaptığı meşhur patlıcan yemeği, yer sofrası, turşu kurduğu küçük mutfağı, hiç kuşkusuz inandığı ve çok ama çok sevdiği oğulları, mahallenin çocukları, çekirdek yenilen kapı önü sohbetleri, denize gittiğimizde ayaklarını kuma gömmesi, gittiğimiz düğünlerde insanlarla sohbet edişi, büyük dayımsız yemeğe oturmak istemeyişi, bizim için biriktirdiği karne harçlıkları, pişirdiği hamur kızartmaları,hastalığının ilk zamanlarında onlarca kilo vermiş hali…..
 
Şimdi anneannem artık kendi anılarına sahip değil, ama hala hikayeleri var onun.
Gerçekle hayalin karıştığı.
Anneannemin özgürce yazdığı oynadığı.
Her geçen gün biraz daha uzaklaşırken anneannem bugünden, biz de süratle yarına gidiyoruz.
Anneannem her sabah bir gün öncesine uyanırken bizim için her günaydın  yeni bir gün.
Anneannemin hafızası hızla silerken bütün anıları, bizim zihnimiz her anı hızla bir anıya dönüştürüyor.
Unutmak ve hatırlamak  hikayemizin en kederli ve en sevinçli parçalarını oluşturuyor.

Çok susamış ağzın kurumuş artık takatin kalmamış gibi hissettiğin o an biri bir bardak su uzatır ya , o su dünyanın en değerli ve en lezzetli suyudur. Bazen hatırlamanın artık insan zihnini kup kuru yaptığı bir an anneannemin unuttukları bir bardak su oluyor zihnimize.
 Unutmanın ve hatırlamanın yeniden şekillendiği bir dönemden geçiyoruz hep birlikte.
Onun unuttuğu her şey benim hafızamın en şahane ve en kederli anıları olmaya devam ediyor.
Unutmanın her halini tanıdıkça hatırlamanın şahaneliği ve karanlığı en saf haliyle yeniden şekilleniyor.

Hayat olağan ve mükemmel akışında ilerlerken bütün hayati duygular birbirinin içinden geçerek değerleniyor.
 Kaybetmeden kazanmanın , hatırlamadan unutmanın değerini bilemiyor insan.
  

Sahi ne oldu acaba benim anneannemin kırmızı çiçekleri olan beyaz penye geceliğine ...   

  

HİÇ

 Hiç olmaya yakın bir noktada dünyayla tanışıyoruz.
 Kendimizden habersiz, aidiyetsizken birilerine tutunmalar hep biri olmak için, hiçlikten bir var oluş yaratmak için çabalayıp duruyoruz. Hiç olmayalım diye ,var olalım diye okumak ,konuşmak, pişirmek ,paylaşmak, dağıtmak ,dağılmak hep biri olalım diye

 Sonra bir an geliyor ya da bir adam belki de bir kadın , bir kitap ,bir çocuğun sorusu, bir domatesin hafif ekşi kırmızısı, bir gök … Bütün ağırlığıyla hatta evrendeki  bütün ağırlığı takıp peşine geçiyor üstünden sen eziliyorsun ama ölmüyorsun , etrafında var olabilmiş birileri savaşıyor ve o savaş daha varlığını tanımamışları öldürüyor.  Sen var olmaya çabaladıkça insanların ve dünyanın sana biçtiği oluş biçimleri ağır gelmeye başlıyor başın daha sık ağrıyor kalp çarpıntıların artıyor . üstelik aşk zannettiğinin bir başka ruhun tatmini için sergilediği ihtişamlı oyunun basit bir figürasyonu olduğunu da öğreniyorsun ve  galiba kalbin en bakir noktası sevmek olduğundan kirlenmesin istediğinden kirli sevgilerle var olacak bir kalptense hiç olabilmiş bir kalp istiyorsun … 

 Hep aynı mevzu  canına yandığım.. neyse bak dinle 
Yeşilcam filmlerini bilirsin ; yakışıklı bir adam olur mesala Orhan baba ya da Kadir İnanır  … Yakışıklı adam yollu bir kızla tanışır gönül ya bu  aşık olur ! ilk soru budur senin soru yani ; cevabında da şöyle yapış yapışından bir hikaye çıkar . Hani esas kız olacak ya bizim orospu onu masum bir geçmişin içine atıverirler ,ak pak olsun diye önemli olan esas oğlana layık olmasıdır,o yüzden bizim kız helal süt emmiş ama felek vurmuş kader kurbanı oluverir gönüllerde; girdiği yataklar, kirli odalar, nefessiz soluklar hop atılır bir kenara. Halbuki  kimse gerçekten sormaz bize,… Gelir  satın aldığını bildiği zamanı ve bedeni en iyi şekilde değerlendirmek için cevabını dinlemediği bir iki soru, baştan çıkarması gerekmediğini bildiğinden yalandan iki dokunuş sonrası ... Yani kimse bize gerçekten dokunmaz, gerçekten sevmez, hiçizdir çünkü . Adsız,ruhsuz,nefessiz,bedensiz ... Bize biçilen ömür boyunca bekaretini bozmadan taşırız hiçliğimizi.
Bana gelince ben çoktan vazgeçtim, her şeyden önce ruhumdan , ruhsuz kaldım, vazgeçmeseydim ne olurdu diye de düşünmedim , düşünmeyeceğim de ;olmuş olanlar her neyse onlar olmamış olsaydı ben şu an ki ben olamayacağıma göre şu an ki ben olarak o günleri düşünmem ,  düşünemem , bugünümle geçmişimi değiştiremem , geçmişin yolunda tekrar yürüyüp bugün istediğim yere varamam. olmaz ,olmaz ... su aktı bir kere değişti her şey herkes …
 İşte gördüğün kadarım  ne eksik ve fazla; 
 yani güzelim benden sana ekmek çıkmaz aradığın ıslak hikayeyi ben de bulamazsın haa dersen ki abla iki kadeh içelim buyur devam edelim sen meyhanedeki taze ol ben de sokaktaki orospu
 isimsiz sorusuz ama; 
fazlası çıkmaz benden …

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...