Eminönü değil, evin önü! Muhabbet var (embele annat annat bitmir), lezzet var (ele datlı, ele güzel), ana baba duası var (en möggeminden). Daha ne olsun gadasını aldığım...
❤
* Bu bir tenis kortu. Daha doğrusu, tenis kortunun duvarı.Sırbistan 90’lar. O zaman hâlâ Yugoslavya var. Ama ülke dağılıyor, Müslüman-Hıristiyan birbirine girmiş, Avrupa tarihinin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kanlı savaşı, en büyük toplu katliamları gerçekleşiyor. Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar birbirinin kanını içiyor adeta. Evler basılıyor, sniper’lar masum kadınları vuruyor, gece gündüz ağır bombardıman altında kentler var. Kim haklı kim değil’e girmem. Savaşta kazanan yok. Haklı haksız da yok. Savaş savaştır ve herkes için yıkımdır. Benim lafım başka.Yıl 1993. Küçük bir çocuk o dönem işte bu kortta tenis oynuyor. Etraf yıkılıyor, herkes can derdinde… Ama bu çocuk ve bir sürü arkadaşı bu korttalar. Hocaları onları çalıştırıyor. Anne babaları onları bu korta getiriyor. Her gün bombalar iniyor ama hayat devam ediyor.Kortun duvarındaki silah izlerine bakın. Gece bombardıman, gündüz tenis. Hayat buydu.Eminim o zaman bir sürü insan şöyle diyordu: “Biz burada can derdindeyiz, siz orada tenis oynuyorsunuz, vay duyarsızlar…” “Burada kan akarken, siz orada tenis oynuyorsunuz ha… En kolayı vazgeçmek böyle durumlarda. Mücadele edeceğine vazgeç, kapıl rüzgâra, oh ne rahat. Anne babalar vazgeçebilirdi ama geçmediler. Hocalar bırakıp gidebilirdi, gitmediler.O günlerde o kortta oynayan yetenekli bir çocuk vardı. Savaş devam ederken 1993 yazında altı yaşındayken keşfedilmişti. Yeteneği o zamandan belliydi ve çalışması gerekiyordu. Savaş başladığında “Hayat dursun, tenis de neymiş” demediler. Aile aylar boyunca geceyi evlerinin bodrumundaki sığınakta geçiriyor, gündüz hayata devam etmeye çalışıyordu. 14 yaşında uluslararası kariyerine başladı. Bugün dünyanın bir numaralı tenisçisi kendisi. Adı Novak Djokovic o çocuğun.Savaşlar, terör, krizler geçiyor gidiyor, peki sonra geriye ne kalıyor? İnsan. Biz geleceğimizi, barış ve mutluluk günlerimizi inşa etmeye çalışmak yerine bütün gün bilgisayar başında çemkiren, kısır gündemin esiri bir ulus olduk. Bir şey yapmalı, artık bu böyle olmaz diyenlere sözüm İşinizi yapın. Ve iyi yapın. İşinize dört elle sarılın. İşinizi sevin. En iyi olun.Taşla sopayla değil, parayla pulla değil, bilgiyle, eğitimle, sevgiyle, tutkuyla! #mehmettezO ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...