arkadaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkadaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Amerika'da Alemlere Akmak





Hooop bir dakika öyle değil. Bu alemler bize göre türden. Bahsettiğim, arkadaş edinmek, konu komşuya açılmak, event event gezmek ve coşmak hobaaa...

Bugünkü ikinci yazım blogda. Hem arayı kapatmak, hem de çok sorulan bu mevzuyu tecrübe ettiğim kadarıyla açıklığa kavuşturmak istedim.

Amerika'ya geldim. İmkanlar, hayat, her şey çok güzel ama yalnızım, lök gibi kaldım. Ne yapmam lazım?


Burda lök gibi kalmak için gerçekten evde lök gibi oturmak lazım, zira Amerika sizi sosyalleşmeniz için adeta dürtüyor.


Peki neler var?

 Birçok kilisenin conversation classları var. Bunu internetten civarınızdaki kiliselere bakarak öğrenebilirsiniz.

  Bu kiliselerin kendi cafelerinde haftada bir bizim gibi international kişiler toplanırlar. Başlarında kiliseye hizmet eden Amerikalılar bulunur. Her hafta bir konu belirlenir ve 5-6 kişilik masalarda gruplar İngilizce sohbet ederler. Hem buraya dair çok şey öğrenir, hem de bizim kültürümüzü onlara anlatırsınız. Çok eğlenceli ve öğreticidir.


  Kilise dedim diye ürkmeyin. Kimse burda dinini dikte etmez, hatta katılanlar İslam'ı merak ettiklerinden çok soru sorarlar. Kiliseye hizmet edenler ise sizin yiyecek konusundaki hassasiyetinize kadar dikkat eder, içeriği sakıncalı yiyeceklerde sizi uyarırlar.


  Farklı dinden insanların saygı ve hoşgörü içinde, birbirinin inançları hakkında soru sormaları, öğrenmeleri, onlara hal ve söz ile örnek olmaya gayret etmek, tüm bunları gözlemlemek ve içinde olmak muazzamdır.


  Bunun dışında kilise görevlisi ayda iki kez  sadece kadınlara program düzenler, gezilere götürür, katılanlar birbirlerinin evinde yöresel yemekler yaparlar.



  Devlet okullarının bir kısmında, genelde haftada iki kez, ücretsiz akşam dil sınıfı olur. Başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar. Bu okullar ücretsiz olduğu için orta ve ileri seviye için tatmin edici olmayabilir ama arkadaş edinmek ve konuşmak için güzel bir fırsattır. Niye bu kadar için kullandım ben de bilmiyorum.


  Komşu edinmek zaman isteyen bir iştir. Türkiye'de bile nasıl ki yeni tanıştığımız birinin evine hemen gidip kendi evimize davet edemiyorsak, tanıma süreci yaşıyorsak burda da öyle. Kaldı ki Amerika göçmenlerden dolayı kültür zengini bir ülke. Haliyle güven kazanma süreci uzun olabiliyor.


  Biz bu yıl yeni evimizde komşulara aşure programı yaptık. Çok memnun kaldılar. Bu tür geleneksel anları değerlendirebilirsiniz.



  Sürekli selamlaştığınız kişileri Türk çayı veya Türk kahvesi içmeye evinize davet edebilirsiniz. Eğer kabul etmezse bunu şahsi olarak düşünüp alınmayın ve ısrar etmeyin. Zamana ihtiyaç var demektir. 
Bazı insanlar ev davetinden hoşlanmayıp dışarda görüşmeyi tercih edebiliyorlar.

  Diğer bir önemli nokta, evinize ilk kez davet edeceğiniz yabancı arkadaş veya komşunuzu evliyse eşli, bekarsa onun da tanıdığı bir arkadaşla davet edin ve bunu kendisine bildirin. Güven için önemli. Hiç kimse kültürü, inancı veya dili tamamen farklı birinin evine ilk davette yalnız gitmek istemez.

  Bazı kültürlerde bizdeki gibi sırayla gitme olayı olmuyor. Ben çağırdım, şimdi de o çağırsın demeyin. Dilinizi geliştirmek, kültürünüzü göstermek, yemeklerinizi tattırmak, kısa sürede ortam yapmak için gerekirse hep siz davet edin. Coşun coşturun.


  Türklerden mümkün mertebe uzak durun. En azından belli bir süre. Yeter görüştünüz Türkiye'de. This is a new life gülüm.
  
 Elbette ki, sürekli Türk arkadaşlarla haşir neşir olarak burayı kendinize küçük bir Türkiye yapabilirsiniz ama ben şahsen Amerikalıların ve diğer milletlerden göçmenlerin arasına balıklama dalmayı, yeni arkadaşlar edinmeyi, evimi adeta kafeye çevirmeyi, buraya uyum sağlamayı tercih ettim ve bundan da gayet memnunum. 



E o zaman bol kahveli, bol keyifli günler.











Seviyorum Seni Kahve





  Kahveyi ne zamandır sevdiğimi çok iyi biliyorum. Handan teyzede her  kahve içtiğimde, ya hu şu fincan acık daha büyük olsaydı dediğim zamana tekabül ediyor. Sapı kırık, alüminyum cezvede nasıl öyle güzel olurdu kahve, hafsalam almıyor. Kaç kere felfecir gözlerle baktım yaparken.




 Öğrendim mi, iyi yapıyor muyum bilmiyorum ama evde kahve seansları düzenlediğim, bunu bir seremoniye dönüştürdüğüm, yakaladığıma kahve içirdiğim doğru. 

  Hatta insanlar yetmedi, telefon da payını aldı kahve aşkımdan. Grupların adını çaylı kahveli bir şeyler koydum ki, içmediğimiz zamanlarda en azından adı geçsin. Evet manyaklık... 




  Kahvenin tarihinden bahsetmeyeceğim. Arabistan'dan geldiğini, adının qahwah olduğunu, Kanuni döneminde millete rehavet verdiği içün bir ara yasaklandığını, şimdiki ünlü Brezilya kahvesinin filizinin aslında bir subayın buketi arasında Fransa'dan getirildiğini falan... 
   Laf aramızda galiba aşıkmış da çiçeklerin arasına tıkıştırmış filizi. (Evlenince hatun kahve yapar diye düşündü zaar) 




  Türkiye'de çay revaçta olsa da kahve kültürüne sadık biri olarak elimin yettiğince bunu ailemle, arkadaşlarımla paylaşmak arzusundayım.




 Kahveyi pek sevmeyen, her konusu geçtiğinde "hiç aklıma gelmez şu kahve, çok içme zararlı" diyen annemin, elektrikli cezve aldığım günden beri cümleleri de değişti. Hatta "Kalk bir kahve yap içelim" den, telveyi yiyen bir kadına dönüştü. 




 Sevgili kahve, neler yaşamadık ki seninle...

⭐⭐⭐

Okulda boş derste elimizde Türk kahvesi kokoş kokoş yürümeler, 
Nutellalı kahve çalışmaları,
Türkçe zümresi adı altında coffee party,
hocalarla entel dantel sohbetlerimiz (Kahve var diye mi geliyorlardı yoksa gı), farklı tatlar felsefesiyle Urfa kalesine nazır mırra denemesi (Yüz buluşturmalar, ıyylamalar, zor içmeler), Erzincan'da bir arkadaşla dibek kahvesi denemesi (Çok sevmeler, dibine kadar içmeler, ikinciyi söylemeler), Amerika'da Arap kahvesi denemesi (Yanık tatlar, topraklı su içiyor gibi hissetmeler), yine Amerika'da ilk kez Starbucks'da dibi tuzlu soğuk kahve denemesi, yine Amerika'da Dunkin Donuts XL kahve denemesi (Kahvenin resmen kovayla gelmesi ve yol boyunca bitmemesi), hediye edilen Kıbrıs, Yunanistan ve Bosna kahveleri (Hepsinin Türk kahvesinin çakması olduğunu düşünmeler) 
Daha neler neler...




   Zannediyorum, bir fincan kahve sabit de etrafındakiler ve hikayeler değişiyor. Ama onlar olmasa, kahveye de gerek olmazdı. Mekanlar insanla güzel demişti bir arkadaşım. 
  Evet mekan da, yeme içme de insanla güzel... 




 Buraya kadar okuduysan azizim, birmasalgibi kahveyi hak ettin demektir. Hadi üşenme...
Benim yerime de höpürdet!






Başladım...

Bana dedi ki: "Kanserim! Bir süre evden gitmem gerek, tedavi olmalıyım""

Onun kendine yakıştırdığını ben daha kimselere yakıştıramadım, yıkıldım!

Ne bir çorap, ne bir kazak, herşey asılı kaldı bıraktığı yerde aylarca. Büyüdü ama kızım, sütüm azaldı. Büyüdü acım, inancım azaldı.

Kapının önüne bırakılan alışveriş poşetleri de gördüm ben, paspasın altına gecenin bir yarısı, sadaka niyetine bırakılan paralar da! 

Öldürmedi kanser, olmayınca öldürmüyormuş meğer! Lüks arabalara sebep oldu yan etki olarak, evin faturaları dahi ödenmezken! 

İmitasyon olan giydiği tişört değildi, kalbiydi! Kirlenmişti bir kere... İyileşsin diye dua eden bir kadınla bebeğini, binbir gece yalanlarıyla zindana atan bir vicdanın karasıydı, oturan gözlerine... 

Bitmişti bile... Hem de çoktan... Geçince aylar, cevapsız kalınca sorular, uyunamayınca uykular; aydınlandı zihnim de... En yakınım sandıklarımdan gizlediklerim, geldi dile. Şahit oldular, yemediğim her lokmaya, her lokmada tükenişime, konuşmadılar. Konuşacakları başkaymış, öğrendik mahkemede!


Bir çanta dolusu para, bir lüks araba, az biraz fiyaka, üç beş de avcı hatun bulunca, adam olunur mu bu devirde?

Beklerken ben, git dediler bana evden, süren doldu! Çocuğunu mağdur etmeyeceğine yemin eden Adam, kanserli hali ile tam da bize ev tutacakken kalp krizi geçirdi aniden! Yersen... Ben hastanede ararken onu, çıkıverdi bir gece klubünden... Tam bir Yeşilcam entrikasıydı sergilenen! 

Toplandık mecbur, sattık eşyaları, dağıttık ona buna, minicik bir kız çocuğu kucağımda. Babamın evine yollamaya çabalarken o, beni, kurdum kendime bir yuva! Ben evi değil, hayallerimi yıkıp geçerken haberi bile olmadı! Kızım gece ateşlendi, haberi olmadı. Bahçenin ortasına geçip onun yolunu gözledi, haberi olmadı. Düştü, ağlamadı,  haberi olmadı. İstediği alınamadı, haberi olmadı. Korktu, omzunu aradı, haberi olmadı. Kırıldı, incindi, haberi olmadı. Anne işe gitme diye boynuma sarıldı, haberi olmadı. Bisiklete hiç binmedi, haberi olmadı.. Büyüdü 5 yaşına geldi, haberi olmadı!

Bu kısmını hiç anlatmadım ben bu Masal"ın... Hep bundan sonrası yazıldı benim için. O evde 9 ay neler yaşadım, bırakın yazmayı daha kimseye anlatmadım! Neden?? Bilmem...

Belki de affettiğimden.

Ama birileri affetmesin bence, benim yerime... Bilsin herkes. Utanmadan mahkemeye çıkıp yalancı şahitlik yapanı da, işbirlikçi olanı da, kalbini satılığa çıkaranı da... En çok da ; utanmadan, Yıktığı evin üzerine ev kuranı, Babalığı  parayla satın almaya kalkanı, kendi gölgesinden dahi korkanı, yine yeniden bir başkasını kandıranı!

Bir ömür geçirmek için yemin ettiğimden, kardeş dediğimden- sığındığımdan yediğim kazıktan bu denli tokum ben, inanmalara...

Diyeceğim şu ki; yaşadıklarım bunlar! Eksiği çok, fazlası hiç yok. Değişmez bazı şeyler; saf-yalın-sadece Anne"yim ben ve herkes kendi kalbinin ekmeğini yer! 

Cennetle Cehennem değil uzakta, hepsi bu dünyada... 

Ben izleyeceğim hepsini çooook uzakta!

Selametle:)

Çünkü...

Çünkü aslında korktuk sevmekten...

Lakin dualar ediyorduk mutlu bir ömür için.... Gelince, gülünce, sevince dört yanımızı huzur sardırabilendi  beklediğimiz... Yansın istedik içimiz, şükretmekti dilediğimiz. Kaderimizde yazılı olanla geçsin biçilen ömür, el ele gönül gönüle.... Vedalara veda edelim... Şarkılar söyleyip yazalım kalbimizin tek sahibine....

Çünkü yorgunduk ezelden...

Öncekilerden, önceliklerden... Sorumluluk zor işti, sorumsuzluk gibi bir seçenek de varken. Yaşanmışlıklar adasına sıkışmıştık, teknemiz yoktu, yelkenimiz yoktu... O adaya düşerken yanımıza alacağımız üç şeyi de almamıştık... Eeee biz zaten o adaya düşmeyi aslında hiç planlamamıştık.

Çünkü yaralıydık derinden...

Dünlerimizden, bugünümüzde olanlardan, yarınımız olacaklardan. Düştük, kaldırmak isteyen elleri tutamadık; tam kalkacakken bırakıverir diye. Sendeleye sendeleye kendi emeklemelerimizle öğrendik yürümeyi yaralarımızın kurumayan kanlarını el yordamı ile sile sile.

Çünkü güvenemezdik yeniden....

Önce yapamayız sandık. Alıştık sonra, öyle alıştık ki kendi kendimize başarabildiklerimize;  güvenmeye çalışarak geçecek vakte acıdık. Tek güvendiğimiz kale kendimize sığındık.

Çünkü çocuktuk hala...

Anne-Babamızın kanatları ile uçuyorken, bir uçurumdan aşağı salıverdik kendimizi elbet havalanırız diyerek. Bitmedi evcilik, bitmedi sonu mutlu oyunlar. Prenses olduk, gelin olduk, anne olduk... Sığındık tuğlaları gülücüklerden örülmüş evlere. Yemeğimizi aşka pişirdik, kahkakalar ile şenlendirdik sofraları ve uykulara huzurla yattık; melek kanatlarından yapılmış yatakların içinde.

Çünkü benim hala umudum var...

Nefret kuşanmış kalplere inat sadece severek...

Çünkü ben daha önce hiç vazgeçmedim!!!


...Aşka Bulandı Midem...



Belki de hiçbirşey değil gördüğünüz gibi, ya da benim göstermek istediğim...

Belki de siyahlar giyinip kuşandığım zırhlarımın içine gizledim kırmızılarımı, pembelerimi, morlarımı... 

Sanmayın çok güçlüyüm, yıkılırım ben de... Kalkmak kolay sadece, alışkanlık işte.... 

Sanmayın hiçbirşeyi takmam, hep derinlere iterim.... 

Sanmayın sevmem, sevmek isterim de sevdiğim gibi sevilebilsem... 

Biz kadınlar, ruhlarımızı da kanatlandırsak, dimdik de dursak, vurdum duymaz da olsak... Hep isteriz ki bir dağ olsun ardımızda, bir durup yaslanalım... Bir limanımız olsun kuytularında saklanalım... Bir adamımız olsun, omzunda huzur bulalım...

Aslında isteriz ki bilelim ki birinin kalbinde, aklında, rüyalarında gizliyiz... 

Biz aslında sahip çıkılmak, sahip olmak, sahip bulmak isteriz....

Ne yazarsam yazayım, ne çizersem çizeyim inanmayın... Kandırıyorum ki sizi.... En çok da kendimi... 

İçimdeki başka benim... Hayallerim başka...

Tasvir ettiğim kadın değilim... 

Yalın ve pür, saf ve sade, net ve katıksız, hapsettim... Esaretimden resmettiğim... 

Kelepçeli kalbimin kilidini açabilecek anahtarın sahibi nerdesin??? Şeyyyy, çok vaktim olmayabilir, geç kalmadan gelir misin??

Arkadaşımmm, pardooonn...



Aslında o kadar da zor değil...

Atomu parçalaman, permütasyon hesaplaman, çok bilinmeyenli denklem çözmen, koordinat belirtmen, anlaşma maddelerini ezberlemen, kafiye tutturman gerekmez...

Evler, arabalar, pahalı hediyeler, lüks yemekler, ağdalı-süslü laflar, iltifatlar, sorumluluklar beklenmez...

Yalan söylenmez...

Nerdeydin, kimleydin, whatsapp'da en son ne zaman online'dın, niye bu hatunun fotosunu like'ladın, telefon çaldı niye açmadın, denmez...

Kurulu bir hayattı bundan önce bilmem kaç küsür sene, sakın değiştirme, istenmez...

Anne-baba severiz, çocuk bakmayı biliriz, yemeğin en alasını pişirilebiliriz, her ortama girer, her türlü eğleniriz, çalışır, paramızı kazanır, alışverişimizi kendimiz yaparız...

Sana ne kaldı ki... Bir duracaksın öyle... Sadece severek... Var olduğunu hissettirebilerek...

Düşecekse içimize kurt, aklımıza bin tilki, araflarında - zaaflarında tutacaksan, saklambaç oynatacaksan, konuşur gibi yapıp aslında susacaksan, arkadaşımmm pardon biii zahmet çekilir misin??? Senin yerine de ben mi kendimi seveyim??

Müsadenlee ben bi aklına bakıp kaçayım, peynirle mi yedin ekmekle mi, meze mi yaptın içkinle merak ettim, sorayım...

İyi ki Doğdun Gülse...



Bir arkadaşıma,gülen bir kıza doğumgünü hediyesi bu...

Zamanının çoğunda ama hayatının çok da içinde olamadığım bir arkadaşımın... Yaz dedi bana benim için... Düşünmeye başladım...


Sarı kız,

Senleyken yaşadıklarım, senin yaşadıkların... Bilemediğim çok şey vardı belki ama birden yazmaya başladım...

Şimdi duruyorsun ya ayakta sen inatla, inançla, dimdik...

Annen giderken kanatlarını bırakmış sana, ondan...

Çünkü anneler ölmezler... Kokunu özlerler, gece koynuna girerler... Uykun kaçarsa ninni söylerler... Hiç ummadığın anda aklına düşer, kalbini ısıtır, özlemle öperler... Çocukları ile büyür anneler...

Aynaya bak korkunca, anneni göreceksin, yansıyan görüntü sen değilsin, sen annenin en büyük eseri, tek mirası, annenin aslında ta kendisisin...

Bu yüzden kesişti yollarımız... Bu yüzden gördün sen bir anne nasıl sever... Nasıl seviyorsam ben kızımı, öyle seviyor annen seni... Belki de çoook uzaklardan bunları sana söyleyeyim diye yolladı beni... Dün senin doğumgünün değildi, bir "anne" doğdu dün... İyi ki doğmuş annen... ❤️❤️

İyi ki doğdun....

Kadınlarım...



Masalın kahramanlarını birbir anlatmak gerek, bugünden başlayarak...

Bir yol hikayesiydi başlarken kadınlarımla hikayem... Yer, zaman, neden önemli değildi... Gidebilir miydik denemeliydik... Gittik...

Hayatta her yolun bir amacı var. Kimi yol ayrılığa gebe, kimisi kavuşmaya... 30 küsür senelerdir kavuşamamışız biz meğer... Aynı annelerden doğmadık, aynı sıralarda oturmadık, ilk aşkı beraber yaşamadık, bekarlığa beraber el sallayamadık, mezuniyetleri birlikte kutlamadık... Farklı hayatlardan, başka kalplerden, türlü zamanlardan geçip bir ada sevdasıyla hadi dedik...

Birlikte uyuduk, yedik, içtik, güldük... Size sadece böylesini anlattık, siz ancak böyle bilebilirdiniz!!

Gerçekte ise ben bir boşluğa inandırmıştım kendimi, o boşluktan aşağı düşüyordum... Uçurumun tam kenarında sendelerken onlar tuttu ellerimi... Bi küçük ada meselesi değildi benim ki... Koskocaman dertlerin, kocaman sırların, büyük sorumlulukların, küçük mutlulukların ortağı oldular...

Bir minik kadındım, yola çıkmaya cesareti olan ama yolun başında öylece duran... Yürüyemedim rotam yoktu, yürüyemedim yalnız yürümeyi hiç sevemedim ben, yürüyemedim yüküm ağırdı sendelersem düşen kızım olacaktı...

3 deli kadın giriverdi kalbimden...

Şimdi Kanatlandım, uçuyorum...

Yalancı şahitlerim var, inanmayın, yaşadığım herşeyin tek şahidi, tek savcısı, tek hakimi oldular....

Sizinle her yola çıkarım ben, parasız kalırım, ekmeksiz, işsiz, sebepsiz... Siz olun ki bileyim, yürüdüğüm yolun sonunda "umut" var...

Ben bir minik "anne" , minimini bir elden kocamaaaan severek tuttum, kahramanların bazıları değişir zamanla, birşey değişmeyecek, bizim Masalımızın sonu mutlu bitecek...

p.s. Hayatımda gittiğin için teşekkür ederim eski eşim, sen gitmeseydin gelenlerin kıymetini bilemeyecektim...

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...