BOK .... MALUM

Aslında her şey bok gibi .
Bireysel bir durumdan bahsetmiyorum.  
Her yer her zaman boktu.
Bu kanalizasyonda yaşamak gibi.
  Neden böyle, nasıl düzelecek benim zavallı zihnim kavrayamıyor artık. Bunca pisliğin içinde hala nefes alabiliyoruz , kimse kederinden ölmüyor hala kurşunla, bıçak darbesiyle , füzelerle ölüyoruz. Nasıl oluyor da yaşayabiliyoruz .
  Mesela annem geçen gün fesleğenin saksını değiştirdi anneannem dedi ona da ‘’saksını genişlet ki büyüsün‘'. Bizim fesleğen daha büyük bir saksıda artık ama hala çocuklar ölüyor.
 Bir fotoğraf yollamış arkadaşım deniz tuzu bulaşmış bir fotoğraf mutluyum demiş , ama hala bombalar patlıyor sahillerde çocukların kafasında.
  Bir kadın kadın cinayetleri dursun diye çığlık atmış bugün ve başka kadınların ölüme karşı yaşamı savunmalarını fotoğraflamış ama hala ölüm yağıyor kadınların başına.
 Mesela ben biraz önce kendimden bildiğim bir ‘’ayna kadınla’’ konuştum geleceğe dair umutlu kelamlar ettim ama bugünde öldü onlarca gelecek.

 Yeni değil burnumuzdaki bu bok kokusu. Belki bok değil belki kan belki gam …
 Ama işte hepimizin bildiği bu toprağı , toprağın muhteşem özgürlüğüne rağmen , saran o koku …

O adadaki poyrazı özlediğim geçiriyorum bazen içimden sonra utanıyorum , sonra bir an saksısı genişleyen fesleğeni seviyorum ,öpüyorum anneannemden öğrendiğim gibi ama biliyorum , görüyorum,UNUTAMIYORUM  vahşinin kinini. Herkes nasıl da anlamış hayatın sırrını , herkes nasıl da biliyor nedenleri , global ilişkileri !! herkes nasıl da ezber etmiş bu yeni bir şey değil ki demeyi  .

 Bir ben eksik akıllı …

Her yer gam kokuyor , kundakta yastıklara iliştiriliyor buralarda bu acı mirası . Her devre denk getirilen bir keder , her devirde insanı insan olmaktan , fesleğen koklamaktan , deniz kenarında oturabiliyor olmaktan utandıran bir vahşi. Saçtığı dehşet.
 Ben bir eksik akıl .. Oturduğu balkonda nefes almayı başarmak için fesleğen koklayan , bir boka yaramayacağını bildiği halde bunları yazan bir aptal .

      Göz görmeyince akıl katlanıyor belki  ama insan dediğin de safi akıl değil ki …

  

''Fal''...

Ne düşünüyorsam onu söyledin be kadın....

Aklımdan geçen ne ise onu dillendirdin sen sadece....

Marifet sende değildi yani...

Hepimizin hayatında var kötü biri ve iyi olmasını diledikleri....

Aynaya baktım senden sonra, çalışan biri olduğum belli oluyor tabi... Yaşımı da anlamak zor değil, gizlemeye çalışsam da saçımın beyaz tellerini, ellerim, çizgilerim ele verir elbet beni....

Gözlerimden anlarsın tanımasan da... Renginden değil; dolar, taşar, güler... Gözlerim anlatır hep içimde gizlediklerimi.

Bir boydan bakmaya bakar ''Masal''ım olduğunu anlamak... Enseme kazıtmışım adını...

Parmakta yüzük yok, izi de yok... Belli ki bekarım... Ama minicik bir kalp dövme saklanmış yüzük olması gereken parmağın gizli bir yerlerine.... Aşk'a umudu var bu kadının yine de...

Biraz edebiyat bilmen yeter, inandırmak için kendine...

İnanmak isterim tabii ben de...

İşte asıl mesele de bu....

Marifet sende değil yani...

Dilerim, inanırım, inandığımı da yaşarım... Yaratılıştan, Yaratandan... Bir lütuf belki de... İyi ki....

İnanmayın fallara, yalancı onlar... Yolunuzu çizin diye doğuştan verilmiş kalem sizin elinize.... Dileyin, olur!!! Olmuyorsa da sabredin; olur!!! Tam bitti dediğiniz anda gelir sizi bulur...

Ben niyet ettim kendime....

Ödünç mutluluklar değil benim yerim... Emanet kalplere talip değilim... Araflar değil bedelim...

Şimdi yazıyorum unutmayın...

Ben niyet ettim Ekim'e....

Fallar değil sebep, anlatırım elbet.... Ekim'de :)









1 Gün....

Olur mu demeyin?


İnsanlar değişir... 1 günde oldu herşey.... Bir sabah uyandım ve aynaya baktım.... Tam da doğduğum günün ertesi... Meğer ne korkakmışım.... Önce sildim, eledim, bitirdim... Bir süre dinlendim... Fark ettim... 

Bu yaşıma kadar bağımlısı değildim, hiçbirşeyin, hiç kimsenin.... Sabırlıydım sadece, kolay kolay kimseden gitmedim... Ama eğer gidilecekse ben bir anda karar verebilirdim... 

Bir akşam banyoda kalakalmıştım tam 3 yıl önce... Aynaya baktığımda gördüğüm kadın ben değildim... Halbuki ben , en çok kendimi severdim.  Son ağlamamdı o, en içime, en içimdekine; ertesi gün gitmiştim, esaretten geçmiştim... 1 günde oldu herşey.... 

O son 3 sene karışık biraz.... Daha önce başkaları tarafından üzüldüğümden, son 3 senede kimsenin üzmesine izin vermedim biricik kalbimi... Kimsecikler üzemezdi beni, benden başka....

Kendi kendimi duvardan duvara, oradan oraya, suçtan suça, cezadan cezaya, bir üzdüm bir üzdüm bildiğiniz gibi değil.... Kimse üzemezdi beni, benden daha fazla.... Bir hırs bir hırs, en büyük intikamı aldım... Herkesi affediverdim, ben ben de tutuklu kaldım... Sonra?? 1 günde oldu herşey.... 

Doğduğum günün ertesi, verdiğim sözün ilk gecesi... Hadi dedim; arkadaşlar dağılalım... Bu, şu, o... Bunlar yeter bana, fazlalıklar sizi şöyle dışarı alalım... Ne içerisi, çevresinde bile durmayın hayatımın, açılın da nefes alalım....

Mecaz anlamlar yüklediğim anlamsızları, devrik cümlelere terk ettim... Artık kısa cümleler kuruyorum çünkü ben: 

Geldim, Gittim, Bitti... 

Sevdim, Sevemedin, Bitti... 

Denedim, Başaramadım, Bitti...

Di'li geçmiş zaman yaşanmışlıkları bunlar...

Gelecek zaman kipi ile yazar hikayeleri kalemim... 

Geniş zaman severim.... Bir severim, bir severim... Bilmeyenler, görmeyenler, duymayanlar, miş'li zamanlarında cümle içinde kullanır, özne olarak beni, nesne olarak sevdiğimi....

Aslında ben insan değil; Hikaye severim....


Hoşbuldum...

Hoşdöndüm....

Hoşyazdım....

Bekleyiniz.....

Size neler neler anlatacağım.....

1 günde oldu herşey....


Gerisini birlikte yazalım mı???

Wash day


 My washing line was looking very Victorian today, with several pairs of bloomers, a camisole, frilly shirt and two pairs of handmade sleeves. Some of these I wear and some will be for sale. A good wind meant that they were dry in half an hour.


I have started to plant up some containers for the terrace outside my bedroom. It gets full sun for most of the day, so anything I put out there needs to be able to withstand hot, dry conditions, especially when I go away and I'm not there to water. 


So things like lavender, sage, thyme, sedums, Bladder campion, pinks, Tanacetum, succulents and any silvery leaved plants should do pretty well. I'm also avoiding anything that snails eat! I've used old galvanised buckets and other containers recently found at antique fairs. 


 Alongside the wall I've put this large galvanised tub and planted it with two old fashioned roses: 'William Shakespeare' and 'Mary Rose', both of which smell heavenly; plus a few other pink and white flowered plants. I so enjoy going out onto my terrace in the morning and seeing how things are growing, I don't think I could live without a garden of some sort. In another life I would like to be a garden designer.......


Back in the studio I've been messing around with bits again....


It's great to keep a jar for all those little offcuts that would otherwise get thrown away.


 I experimented making a garland....


 and then moved on to some hearts stuffed with thistledown and home-grown lavender......







I hope you are all enjoying your summer x x x

Kendime Doğumgünü Mesajı...

Bundan 5 sene önce, neresi bile olduğunu hatırlamadığım bir yerlerde dedim ki ben kendime: 30'a geldiğinde yaşadığın ne ise onu yaşayacaksın kalan ömründe... O zamana kadar bitir bitirmen gerekenleri, vermen gereken kararları ver, hazır et kendini ondan sonrasına....

Çabuk geçti zaman... Bir acele, bir telaşlı... Arkadan kovalayan vardı sanki; zırt diye geldi, bırakın yaşamayı telaffuzunu sevmediğim yaşlar...

Biliyordum geleceğini, halihazırda bekleniyordu lakin son dakikaya bıraktığım işler vardı benim... Öğrenciliğimden kalan sınav çalışma alışkanlıklarım gibi...

O yüzden bir kaç gündür zorluyorum eşi dostu az biraz erteleyebilir miyiz diye??

İmkan dahilinde değilmiş...

Neyse ki başladım, neyse ki denedim...

Biraz üzgünüm doğru...

Yarım kaldım, yarım bırakıldım, yarım bıraktım diye....

Sonra....

Aslında....

Yanlış biliyorsunuz hepiniz....

30'uma çok var benim.

Çünkü ben bundan tam 4 sene önce 3 gün sonra, Bir Temmuz Günü 10'a 10 kala doğdum....

Bir Masal'da doğdum....

7 Temmuz"da kutlayınız lütfen, ömrümün 5. Yaşını...

Ve...

Bugün değil ki...

O gün...

İyi ki Doğdum....


İÇ SES - 3

 Kendinizi ilk ne zaman büyük bir sınanmanın kapı eşiğinde hissettiniz bilmiyorum ?
  
   Benimki üniversiteye girmeye çalıştığım yıla denk geliyor . Belki hayatı çakmaya çalışmaya başladığım yılların başı olması sebebiyle belki de bütün bir dünyanın , bütün bir dünyamın kabul etiği bir sınavın varlığı sebebiyle …


     Pek tabi herkes gibi  zamanla üzerine yüklenen anlamların hiçbirini taşımadığını anladığım bir sınanma haliydi.
 
 Kuyruğuna neredeyse bir ömürlük umutlar yüklemiş şıklar …
  Adeta tüm ömrün krokisini çizer gibi özenle karalanan optik formlar. Alice’in harikalar diyarını vaat eden kocaman okul kapılarından girilince yanlış masalda olduğumuzu anlamam çok da uzun sürmedi. Zira harikalar diyarına geçtiğimi düşünürken benim arabam bal kabağına dönüşüverdi.
  
   Önce derin bir aldatılmışlık hissi. Bütün dünya bir olup kandırmıştı beni. Gece gündüz kalp çarpıntılı bir dönemin sonu hayal kırıklığına dönüşmüştü. Ama insan hayatta kalmaya programlı bir canlı türü bir biçimde son ana kadar direniyor , zihnim de direnmeyi seçti. Gözlerim görmeyi, ellerim dokunmayı ve kalbim hissetmeyi ...
 
     Bu kadar çok klişe ile karşı karşıya kalacağımı bilmiyordum. Meğer bizi saran o ahlaklı toplumun ne çok ahlaksız bönyargısı (!) varmış. Bizden yıllarca ne çok şeyi saklamışlar , ne çok şeyi o şıkların arkasında gizlemişler. .
    
     Birey olabilmekle bencil olmayı birbirine bulayıp sakın sakın ha diye parmak sallamışlar bize. Sakın bencil olma derken aslında birey olmamızı da engellemeye çalışmışlar - bunu bilerek mi yaptılar yoksa onlar da hala farkında değil mi henüz tam karar veremedim -  


  Oysa mutlu olmanın ve mutlu etmenin  yolu birey olabilmek ..


  Tek başına sevebilmeyi,yaşayabilmeyi,eğlenebilmeyi , mücadele edebilmeyi ...öğrenmek çok mühim mevzu .
 
   Kişinin yaşı, eğitim seviyesi , geldiği kültürden bağımsız bir süreklilikte devam eden bitimsiz  kadın erkek oyunlarının temeli , yüklendiğimiz bütün rollerin manasızca kabul edilmişi tek düze hikayelerinin kaynağı ….

  Halbuki  insan sevmeyi  kimsenin yardımı olmadan başarabiliyor. Olağan , hayatın içinde …                                                                                                                                                                     
 
Aranızda sevdiği bir kediye yanaşmadan önce o kedi buraya gelecek önce bir adabıyla sürtünecek diye düşünen var mı ? Sanmıyorum …
   İnsan evlatları olarak kendini çok akıllı sanan aptal bir türüz. Üzgünüm ama öyleyiz.
   Mükemmel uyumun salındığı doğanın bir parçası olarak kendini o doğadan bağımsız düşünmek aptallık değil de ne ?
   Kocaman pencerelerimiz ardında - ki teknoloji sağ olsun artık sardunya saksılı pencereler ardında da bakmıyoruz dünyaya- listeler , favoriler, gizli özne dolu gizlenemeyen egocuklu twitler, hissedilemeyen  ama küçük oyunlarımıza fon olan şarkılar , heyecanını hissedemeden efektlerle boyadığımız manzaralar, aslına benzemeyen fotoğraflarla süslü kişisel hesap-laşmalar …
  Uzayıp gider liste..
 Daha iyi daha havalı daha  başarılı daha çok arzulanan haklı her zaman haklı en çok haklı olmak için sürüp giden yaşama yük edilen onca yalan dolan.



Aslına bakarsan  kimse kimsenin ömrüne yük olmaya gelmez dünyaya. Kimse cefa olsun diye düşmez kimsenin ömrüne. Herkes  parmak izi misali bir ayak izi bırakarak geçer gider bu dünyadan farklı yollardan ama mutlaka geçer ve gider.


Bir gün biter büyük oyun bitimlidir.
Ne olursa olsun kim haklı olursa olsun yaşanmış yaşanmamış ayıplanmış kazanılmış kaybedilmiş vazgeçilmiş her şeyle birlikte , bütün amaları ve rağmenleriyle biter. Sınanmalarla yoğrulsa da sınamalarla yorsa da biter .


 Demem o ki bence biz tek başımıza sevmeyi , üretmeyi , yaşamayı ve mutlu olmayı becerebilirsek , sardunyadan , kiraz ağacından , yağmurdan sonra  beliriveren ebemkuşağından  biraz daha yaşam bilgisi çakabilirsek , bir parçası olabilirsek dünyanın işte o büyük sınanmadan alnımızın akı yüreğimizin balı ile çıkarız .
 


Şair ne demiş *
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
    Eğer öğrenebilirsek bir ağaç  gibi tek ve hür olabilmeyi belki başarabiliriz sardunyayla dahi kardeş olabilmeyi …..



Nazım Hikmet\Davet

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...