kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kitap: Posta Kutusundaki Mızıka

⭐ 

"    Sevgili Dost,
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! 
Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan, karga sesleriydi. 
  Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. 
   Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?..  " 






    Sizi bilemiyorum azizim ama ben kitap okurken içeriğine göre kendimi farklı mevsimlerde hissediyorum.
 Posta Kutusundaki Mızıka dökülen yaprakları, uğultulu rüzgarları hatırlattı bana. Yani sonbaharı... 

  Hep roman okumaya alışınca, deneme türü kitaplar zor gelir ya hani. İşte bu kitap zor gelmeyenlerden. Çünkü karşınızda yazar değil, bir dostunuz var ve size mektuplarla içini döküvermiş.




  Özlem duyduğum, yakındığım, şikayet ettiğim ne varsa, aynılarını bir dosttan duymak, bunu şimdilerin kısa mesajlarına sığıştırılmış derinliği az ifadelerin yerine, sıcacık samimi mektuplarla elimde tutmak kendimi çok iyi hissettirdi.






  Benim çok arkadaşlarım, çok mektuplarım oldu. Özlediğim o dünyanın bir anahtarı gibi bu kitap. Siz de özlüyorsanız mutlaka okumalısınız. Yok, eğer pek mektubunuz olmadıysa yine mutlaka okumalısınız.   

   Çünkü şimdilerde hepimizin ruhundaki bir parça yalnızlığın buna ihtiyacı var azizim...





Kitap: Kardeşimin Hikayesi



  Çekirge sesleri ve dağ esintisiyle dolu muhteşem bir geceden yazıyorum. Kucağımda Canobibiş... 

  Bu kitapta seni cezbeyleyen nedir ki, durmayalım tez elden okuyalım diye soran azizcanlar; hay hay efendim. 
   Gizem var, cinayet var, psikolojik derinlik var, aşk var... 




 Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı idi. (Diğeri Serenad) Üslubu ve  içeriği hakkında bilgim yoktu. Bir müzisyenin yazarlığını merak ettiğim için almıştım sadece. 

  Tekli koltukta şekilden şekle girerek, arada kahve molası vererek bir günde bitirdim kitabı. Zamana kastım yoktu lakin bırakamadım aybalam. 

⭐ 

   Sakin bir köyde genç bir kadın cinayete kurban gidiyor. Güzel ve meraklı gazeteci kızımız Pelin, emekli inşaat mühendisi Ahmet Arslan'dan dinledikleri ile olayı çözmeye çalışıyor. 

    Aslında olay değil olaylar demeliyim. İşin içine Ahmet'in ikizi Mehmet'in serencamesi de girince adeta kurgu-gerçek birbirine karışıyor. 
  Adım adım katili ararken gayet emin, kesin şudur diyorsunuz. Sonra hoyy! Livaneli sizi ta en başa götürüyor, kendinizi deli gibi sayfaları çevirirken buluyorsunuz. 

⭐ 

  Yazarın kalemini çok sevdim. Psikolojiye dair kullandığı kavramlar, iç içe geçmiş olaylar, kitabın Ahmet'in ağzından bir sohbet havasında yazılması ve hiç bitmeyen merak unsuru ile harikaydı. Ahmet ve Mehmet, ikisi de orijinal karakterler gerçekten. (İpucu vermeden anca bu kadar yazılıyor. Daha ileri gidemiycim gari).

 Hani bittikten sonra etrafa mel mel baktıran, yahu ben bir su içip kendime geleyim dediğimiz kitaplar vardır ya, hah işte bu onlardan!.. 

Okuyalım, okutalım. Sevelim, sevilelim ❤ 








Kitap: Size Bir Sır Vereceğim


  "Bu kitabı asla okudum, anladım diyerek sahaflara satmayınız. 
 Kolaylıkla ulaşabileceğiniz yüksek bir yerde muhafaza ediniz. Kütüphanenizde tutunuz. Bir süre sonra tekrar okuyunuz. Zira sırlar zamanla açılır. 
  O sır hemen açılmaz. Belki yıllar sonra, belki de bir gece göreceğin rüya ile. 
  Okuyacak olduğunuz roman gerçek bir hayattan kurgulanmıştır. 
 Bu roman değişik ve özel bir tarzda yazılmıştır. Romanın sonundaki gizemin ya da sorunun cevabı ortalarda bir yerde gizlenmiştir.
  Baştaki bir açıklama sonlardaki gizemin bir parçasıdır. Fetih kapılarını açmak isteyen kişi roman içerisindeki hayret verici sırları düşünmelidir... "




  Evet önsözü oldukça gizemli ve iddialı. Tasavvufa nasıl bakıyorsunuz bilemiyorum ama hem okuduğum bölüm yönüyle, hem de İslam'ın herkese hitap edecek derinlikleri olduğuna inanmam sebebiyle tasavvufu severim ben. 

 Kitabın önsözünü okuduktan sonra merakım iyice artmıştı. Bir yandan da gidip gelip sadece kapağına dokunup okumayı geciktirdim bilerek. 
   Doğru zamanı bekledim sanırım.

⭐ 

   Gerçek hayattan kurgulandığı için kişi ve şirket isimleri değiştirilmiş. 
 Roman kahramanı Tekin'in paralel evrenler, Niyaz-i Mısri Hz, ses, koku ve su üzerine araştırmalar yapan şirketleri var. Arkadaşlarıyla New York'ta bir mekanda buluşup bunlar üzerine sohbet ediyorlar. Daha doğrusu onlar sohbet ediyor siz şok oluyorsunuz.

 Kahramanlar muhabbet ededursun aralarına Hulusi Bey katılıyor, Tekin ile ilgili anlatılanlardan aklında şüpheler beliriyor.
   Sonrasında ikili sık sık buluşuyor. Hulusi Bey hocasından öğrendiklerini Size Bir Sır Vereceğim diyerek anlatıyor. Tekin de bu sırlar ile kendi araştırmaları arasındaki bağlantıları çözmeye koyuluyor. Tam da bu sırada kitap bitiveriyor.

   Sonunda Niyaz-i Mısri ve Hulusi Bey'in hocası  Dr. Münir Derman hakkında bilgiler de mevcut. Sadece adını duyduğum bir zat idi. Sanırım zamanında kırklardanmış. 

    Her ne kadar kitabın başındaki Yıldırım Bayezid ve Timur hakkındaki iddialar kanıta muhtaç ise de Çin'deki Türk piramitleri, Barış Manço'nun 60'lı yıllarda söylediği 2023'ten bahseden ilginç şarkısı, Osman Bey'in kılıcı, Hızır Aleyhisselam'dan alınan dersler, rical-i gayb, rüya alemi, zaman, mekan  gibi pek çok konuda ilk kez duyacağınız, çok şaşıracağınız, sizi araştırmaya sevk edecek bilgiler mevcut.  
   Okurken çabuk bitmesin diye çok ağırdan aldım ama elimden de bırakamadım. 


 Seri halinde yayınlanacak bu kitap kesinlikle okunmalı. 
   Suya, kokuya, ibadete, zamana, mekana, rüyaya bakış açınızı değiştirecek sarsıcı bir kitap. İlerde bir gün olur ya Tekin'in araştırmaları kanıtlanırsa ben okumuştum, bunların olacağını biliyordum dersiniz.
  Hatta ben de yazılanları yavaş yavaş uygulama yönünde bir karar aldım. Bazıları zor görünse de tevfik Allah'tan. 

 Yine yazarın sözüyle bitireyim. "Besmelenin içinde bir isim saklı. Bu kitaptakileri uyguladığında bu ismi anlayacaksın. Anladığın anda aklın hoş bir rüya zevki duyacak.
   Yalnız dikkat et bu ismi kavrama süresi 27 saniyeyi geçmez. Besmelenin içindeki ismi bularak edeceğin dua kabul olur. Çünkü o ism-i azam... "

Hû 









Nebevi Tıp: Hacamat


  
  Bu, biraz uzun ve okurken dikkat gerektiren bir yazı olacak. O yüzden lütfen bir bardak çay alınız, etrafta gürültü yapan şeyler varsa kapatınız (Çocuklar da dahil) ve önyargılarınızı ötede bir yere bırakıp (Balkon olabilir) öyle okumaya başlayınız. 




  "Eski hekimler hikmet sahibi idi. O yüzden hekim denirdi. Herhangi bir şikayette bedene bütün olarak bakardı ve sebebini tek bir organda aramazdı. Şimdi doktorlar organların hastalıklarına göre bölümlere ayrıldığından hastalığın sebebi çok başka bir organ kaynaklı ise anlayamayabiliyor. 
  Bir hastalık vücutta yolunda gitmeyen şeylerin sonucu olarak çıkar. Misal, tansiyonu yükselen birine düşürücü ilaç vermek bunu baskılamaktır. Çünkü tansiyon yükselmesi bir sonuçtur, sebebini bulup buna müdahale etmelidir.

    Bir ülkede limon ve sarımsak yetişiyorsa orada antibiyotik kullanmanın mantıklı bir açıklaması olamaz."
   (Bizzat tecrübe etmişliğim vardır. Biz ailece haftada birkaç gece bölünmüş sarımsak yutarız ve mevsim hastalıklarına yakalanmayız çok şükür.) 

   Bu ve bunun gibi gerekçeleri ile açıklanan pek çok görüşe Gerçek Tıp kitabından ve hacamat yaptırdığım uzmanlardan ulaştım. Zamanla paylaşırım inşallah.




 Yazarın, sünnet ve hadis eksenli konuşmaları, yaşının çok altında dinç görüntüsü dikkatimi çekmişti. Kendisiyle tanışamasam da (Geçen yıl vefat etti, Allah rahmet eylesin) talebeleriyle tanıştım. 
  Şifa veren uygulamalar ve beslenme tavsiyeleri, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve önceki Peygamberler (a.s) kaynaklı.
  Kitabında hastalıklar, deterjanlar, açlık oruçları, sülük terapisi, organ temizleme yöntemleri, çeşitli bitkiler, doğal ilaç yapımı, doğum vs gibi pek çok konu yer alıyor. 

⭐  

 Hacamat ise bunlardan biri. Cebrail aleyhisselam tarafından Efendimize (s.a.v) Mirac'da emredilen bir uygulama. 

  Hastalıktan kurtulma ve sağlığı koruma amaçlı kupa kapatılarak, küçük çiziklerle derinin altındaki ölü hücrelerin ve atık maddelerin toplandığı noktalardaki kan alınıyor. Böylece beden temiz kan üretiyor ve yenileniyor. 
  Her organ için sırtta ilgili bölüme yapılarak o organın temizlenmesi arınması sağlanıyor. 

   İlaç kullanımı, sezaryen, telefon, internet, insanların olumsuz enerji ve nazarları bizim ruh ve beden sağlığımızda kötü tesirlere sebep oluyor. 
  Maalesef insanımızın çoğu hastalıklı. Bu yüzden kadın, erkek mutlaka yaptırmalı.        Hatta bir seferinde küçük bir çocuğa yapılırken gördüm.
   Dikkat bozukluğu, hiperaktivite, anlama zorluğu vs. gibi pek çok sorun için de faydalı olduğunu söylemişti yapan kişi. 


 Gelelim Efendimizin (s.a.v) mübarek tavsiyelerine:

  "Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı hacamattır. Bütün hastalıklara şifâdır. Aç karnına hacamat aklı ve hafızayı arttırır. Baş hacamatı (cankurtaran) yedi derde şifadır, cinnet, baş ağrısı, cüzzam, baras, uyuklama, diş ağrısı, baş dönmesi." 

 Faydaları için fotoğrafları büyüterek okuyunuz. 




    Hacamatın belli günleri ve şartları vardır. Perşembe, pazartesi, salı, pazar. 
   Aç karnına olmalı, o gün hayvansal gıda yenmemeli ve duş alınmamalı. 
  Mutlaka manevi olarak da donanımlı birine yaptırmalı.  

   Uzun zamandır hastalığı olsun veya olmasın çevremdeki herkese  anlatarak bilinçlenmelerine ve az insanın bildiği bu sünneti öğrenmelerine vesile olmaya çalışıyorum.
  Bazen korkan arkadaşlarımla beraber gidiyorum, hem yanında bulunayım, hem kendim de yaptırayım diye. İşlem bittikten sonra ilk sözleri, korktuğum gibi değilmiş, kendimi çok iyi ve enerjik hissediyorum, oluyor.
   Şimdilerde pek çok arkadaşım da hacamat oluyor, çevresine tavsiye ediyor. 

  Nebevi tıp tavsiyeleri devam edecek inşallah. Tecrübeleriniz veya sorularınız varsa lütfen bizimle paylaşın.

 Buraya kadar okuduysan azizim bir köpüklü kahveyi hak ettin demektir. Hadi üşenme kalk. 
   Bu arada ben üçüncü çayımı içiyorum. Ne kadar ince eleyerek yazmışım hesap et gari. 

Sevgiler, şifalar...


♥ 









Kitap: Puslu Kıtalar Atlası


 Öncelikle sabah okuyup da ara verdiğimizin akşamında önceki bölümü unutacağımız, kim neydi, neler vuku bulmuş idi diyerekten geri dönüp bakmak zorunda kalacağımız bir kitapla karşı karşıyayız. 



  İhsan Oktay Anar'ın henüz iki kitabını okumuş olsam da çok sevdim bu sıradışı tarzını. (Diğer kitabı Efrasiyab'ın Hikayeleri idi. O daha bir absürd). 

 Edebiyatta farklı üsluplara açığım ve oldukça da keyif alıyorum. 
 Geçenlerde Murat Menteş'in Dublörün Dilemması'nı okumuştum. (Onun da ilginç bir anlatımı var ama ben övüldüğü kadar beğenmedim).
   Gerçi  kitapta bir söz çok hoşuma gitmişti, paylaşayım. 

⭐ İnananlar için her çağda bir Nuh'un gemisi vardır.

⭐⭐⭐

  Gelelim asıl konuya. Yazarın ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlası. Arka kapak yazısından da anlaşılacağı gibi, Bünyamin'in yaşadığı her şey, hatta bu dünya bile bir düştür ve bu düşün maceraları önceden Puslu Kıtalar Atlası'nda yazılmıştır. 

  Dünyayı rüyalarla keşfetmeye çalışan Uzun İhsan Efendi'nin kendi yazdığı Dünya Atlası'nı oğlu Bünyamin'e emanet ederek atıldığı maceralarda yolunu kaybedecek olursa bu düş atlasından yardım almasını söylemesiyle karmaşık olaylar zinciri başlıyor. 



    Olaylar Konstantiniyye'nin sokaklarında, mahzenlerinde, kalelerinde, geçiyor. 
 Bünyamin'in, Uzun İhsan Efendi'nin, Hınzıryedi'nin, Ebrehe'nin arkasından siz de nefes nefese koşturuyor ve esrarlı olayları çözmeye çalışıyorsunuz. 
  Bu arada pek çok da yeni kelime öğreniyorsunuz. Zosimos, zincifre, sülyen, mürdesenk, tizap, zaç yağı, kolomborne, zolota, flok, mapamundi... 
 Yazarın terimlere ve eski dile hakimiyetine, halk ağzını yansıtmasına hayran kaldım. Ama baştan söyledim biraz absürd bir kitap bu. 

Misal:

   Hınzıryedi adlı dilencinin dilinden dua ve beddua: 
  ... Hayır sahipleri ona fels, mangır, akçe ve altınlarını vermek için adeta yarışırken, o da, "Ayağına Kâbe sevabı yazılsın, Allah yavuz dilden kem nazardan saklasın, Hakk Teâlâ yavuz, yüzsüz, utanmaz avrat kazasından saklasın, yolun Hicaz olsun, el kazana sen yiyesin, mutluluk yağmuru altında kaftansız kalasın, Allah seni karı şerrinden azat eylesin, üç otuz on yaşın dolsun." diye dualarını sıralıyordu.

 ... Kendisine yapılan bu şaka onun ekmeğiyle oynamaktı. O kadar kızdı, o kadar kızdı ki, korkuyla bakan Konstantiniyye dilencilerine, "Ömrünüz âh edip vâh işitmekle geçsin, burnunuzun sümüğüne bereket olsun, mekanınızda baykuşlar banlasın, gömleğiniz alev olsun, her paçanız bir kurdun ağzında kalsın, Allah size uyuz versin de kaşınacak tırnak vermesin..." diye ezberindeki duaları okumaya başladı. 

 Kitapta olaylar iç içe ve gizemli olduğundan dikkatli okumak gerekiyor. (Ciddi bir beyin jimnastiği). Dolayısıyla olaylar arasındaki bağlantıyı çözdükçe hayret ve hayranlığınız da artıyor. 

⭐⭐⭐

Eğer derseniz ki,
pek kıymetli blog sahibi hanımefendi, kitabı bir cümle ile özetleseniz de merakımız daha da celb olunsa, esere dair bir iki husus fehmeylesek... 
Derim ki: Bu kitap, düşünüyorum o halde varım anlayışının tersine, her şey ben düşündüğüm için var anlayışına bir yolculuk.

Hadi durma azizim, 
biraz kafamız karışsın..!

⭐⭐⭐

Kitap: Satranç


    Yazarı bu kitabı yazdıktan birkaç ay sonra intihar etmiş olduğundan mıdır bilinmez, okurken ruhsal bir gerilim yaşıyorsunuz. Ama  bırakamıyorsunuz da... 
    Stefan Zweig, intihar ettin ettin, zevcenin aklını niye çeldin be adam? O da intihar etmiş...

 

   
Kitabın konusu mu? 
    
    Savaş ve Nazi karşıtı yazar, bir bakıma Dr. B. karakterinde kendini, Czentovic karakterinde küçük bir Hitler modelini anlatıyor. 

   Rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenen, bunu tutkuya dönüştüren ve bu yüzden beyin hummasına yakalanan bir adamın öyküsü bu. Ya hu hem satranç öğren, hem zihninde tek başına hayali biriyle oyna, hem de hamleleri her yönüyle hesap et. Tabi beyin oluyor humma kuşu.

   Karakteri takdir etmemek elde değil, zira onun durumundaki biri için akıl sağlığını korumanın bir yolu bu. 
(Ayrıntıya girmiyorum, okuyunca hak vereceksiniz) 



   Satrançla pek ilgili değilim, buna rağmen heyecan ve merakla okudum. Satranç bilen ya da bilmeyen herkesin faydalanacağı bir kitap. İnsanın, yoğunlaştığında zekasını ne kadar verimli kullanabildiğini, amaçsız yaşayamayacağını ve özgürlüğün ne denli önemli olduğunu anlıyorsunuz.

⭐⭐⭐ 

  Velhasıl kitabı mutlaka okuyun, yoksa yazar boşu boşuna intihar etmiş olacak...

Kitap: Bânû Cihan






  Binbir Gece Masalları tadında, iç içe geçmiş hikayelerden oluşuyor Kâmilu'l Kelâm ve Bânû Cihan. 
Şarkın esrarengiz dünyasında, akşam başlayıp sabaha kadar devam ediyor bu hikayeler. 
  
   Kâmil, gâh aşktan perperişan  yiğitlere yol gösteriyor, gâh kararsız kalanlara şu hikayeyi de anlatayım da gene sen bilirsin diyor, gâh vefasızlıktan sinir küpü olmuş şehzadelere dur hele bütün kadınlar öyle değil nevinden tesellilerde bulunuyor. 
   Bu hikayeler anlatılırken siz de aradan bir yerlerden bakıp, aa valla doğru söylüyor, ee sonra nolmuş... diyerek kendinizi olayların, sarayların içinde buluyorsunuz. 



  Siz de benim gibi okumaya başlamadan önce minik hazırlıklar yapıyorsanız, akşam loş ışıkta, kahve eşliğinde  okumanızı tavsiye ederim. (Kahve değil de bu kitaba Osmanlı şerbeti lazım aslında)
Hatta mum da ekleyin ki yanıbaşınızda titreyen ışık, bu masalsı aşk yolculuğuna sıcaklık katıversin.



  Ha, sadece kör bir aşktan bahsetmiyor kitap. Öyle hoş nasihatler veriyor ki. Ama en çok da sabır, acele etmek, haset konuları üzerinde duruyor. 

  ...Ve arka kapaktan bir alıntı: Sözlerin olgununu, olgun insanlar söyler. Elinizdeki eser de olgun sözlerden oluşan bir demet... 




♥ Keyifli okumalar ♥ 

Kitap: Toprak Ana


   Daha okumadınız mı? Ay olmaz ki ama! 
Biz grupcak kitabı masaya yatırdık, inceledik ve pek sevdik.

Yalnız kitabı okuduktan sonra kaynanalar Aliman gibi bir gelin, gelinler Tolgonay gibi bir kaynana arayışına gireceklerdir ama olsun, iyi örneklere her zaman ihtiyacımız var.



    Kitap özünde Tolgonay'ın toprak ana ile dertleşmesini konu alıyor. 
Ama ne dertleşme... 
Toprakla değil, aslında bizle konuşuyor. Hatta konuşmuyor, elimizden tutup yaşadığı zamanlara, olaylara götürüyor. Bak, ben bu kadar acıyla nasıl başa çıktım, diyor.
 Çok şey öğreniyorsunuz Tolgonay'dan.




  Toprak Ana, incecik bir kitap, bitmesin diye ne kadar uğraşsanız da hemen bitiveriyor. Sona geldiğinizde ise buruk bir kalple kitabı kapatıyorsunuz. (Ve hemen yazarın başka kitaplarını araştırıyorsunuz)

Başa dönelim...

Daha okumadınız mı? Ay olmaz ki ama! Bırakın o telefonu, hemmen başlayın.

Ha unutmadan, lûtfen fikirlerinizi benimle, birmasalgibi okurlarıyla paylaşın.


Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...