Binbir Gece Masallarının Sihri

Efe Elmas, Binbir Gece Masallarının Sihri'nin doğuş hikayesini yazdı... Keyifli okumalar


"Elinde meşale gölgelerden çıkagelince, karanlıklar aydınlığa
dönüşmüş; saçtığı ışık şafağı söndürmüş adeta; güneşler onun ışığını yansıtmış; ay gözlerinin gülüşünü...
Sırlarının tülleri yırtılınca; yaratıklar baygın, ayaklarına serilmişler. Tatlı bakışının yoğun ışığı karşısında tutkulu gözyaşları kirpikleri ıslatmış." (Binbir gece masallarından bir şiir)
Bambaşkadır Binbir Gece masalları.... Bu dizeler Şehrazad'ı hatırlatır bana. Onunla tanışmamız yıllar öncesine dayanıyor.... 

Yıllar önce, 2014 yılının Kasım ayında rüyama bir altın bülbül girdi. Öyle güzel şakıdı öyle güzel şakıdı ki beni büyüledi... Tüyleri pullu pulluydu, renkleri muhteşemdi. Çok etkilendim renginden, tüylerinden ve sesinden. Uyandığımda altın bülbül sanki hala yanımda şakıyordu. Daha derinine dalmalıyım bu altın bülbülün dedim ve şamanik yolculuk yaptım. 
20 Kasım günü, yolculuğumda nagualimin rehberliğinde örümcek ağlarını geçerek muazzam bir odaya girdim. Çember şeklinde bir odaydı, ahştaptandı yatak, tüller ve ruha işleyen, huzur veren, dinginleştiren, ehlileştiren bir koku beni sardı. Çok otantikti... Değerli taşlarla süslemeli bir sandık vardı odanın köşesinde, diğer köşesinde ise süslü bir boy aynası. Ve ahşap yatak üzerinde esmer bir kadın bana bakıyordu. Saçları örgü şeklindeydi ve üzerinde eski arap giysileri vardı. Gülümsedi, gözleri parladı. Ve tek isim yankılandı kafamda "Şehrazad"... Şehrazad eliyle eski aynayı işaret etti ve derin sesiyle "Sana bir hikaye anlatmamı ister misin?" diye sordu. Evet diye yanıtladığım anda bir yolculukta buldum kendimi...
Şamanik yolculuktan çıkarken Şehrazad oradaydı ve sadece fısıldadı "Sakın beni unutma" diye...
Elbette unuttum onu...  Ara ara aklıma geldi ama aklımda yoktu, halbuki tüm masal yolculuğunun her anında benleymiş. Ama iyi ki not etmişim yolculuklarımı ve rüyalarımı. (Bakınız; Yazmanın önemi)
Ve aynı yolculukta altın bülbül "kalbinin şarkısını duymayı öğretmeye geldim" diye cevap vermiş bana. (Bülbül imgesi için bakınız: https://www.facebook.com/kadimlisan/posts/380852805627150 )
Yıllar sonra geçmişe dönüp baktığımda, notlarımı okuduğumda anladım bu yolculuğun anlamını; Şehrazad bana masalların kapısını açmış, masalların gizemini ve sırlarını paylaşmıştı, bu uzun yolculukta rehberlik edecekti. Çünkü 27 Kasım 2014 yılında Arya bebek doğacaktı, kalbimi açacak ve yeni bir dönemin başladığının müjdesini verecekti ve o akşam Arya bebeğin doğduğu akşam, Sıla Topçam ilk masal akşamını yapacak ve ben ilk masalımı dinlemiş olacaktım. Yolculuktan 7 gün sonra...
Şehrazad Sıla'nın herkese açık bir yerde ilk masal akşamında masalını anlattığını sırada ona masalı fısıldarken bana da masalın gizemlerini fısıldıyordu. Ve o masal akşamını hiç unutmadık.
2015 yılına kadar masallar ve masalların yorumlanmasıyla ilgili Sıla ile sohbetlerimiz devam etti. Ben Sıla'dan masallar dinledim, yeni ve derin masallar, o benden yorumları, arketipleri, simgeleri dinledi. 2015 yılı bu konuşmalar sonucu "Masal ve Arketip" atölyemizin başladığı yıldı. 
Ve Şifalı Masallar doğdu, Kabilenin Yolculuğu masal kampı doğdu ve 2017 yılında, bundan aylar öncesinde, Sıla Topçam'ın eline eskaza ama kesinlikle tesadüf olmayacak şekilde Binbir gece masalları düştü. Bir masalcının eline bir masal düşerse ne olur; tabi ki masallar yaşam bulur...
Öyle olunca Sıla ile başladık Binbir gece üzerine konuşmaya. Daha önceden okumuştum biraz, Sıla'da okumuştu. Ama bir daha okumaya başladık. Üzerine konuştuk, tartıştık... Ve dedim ki Sıla'ya "Bence anlatmalısın." Sıla, "Nasıl anlatayım, bu klasik masallar gibi değil" diye biraz geri çekildi anlatmaktan. Batılıların tekniğiyle değil, farklı bir teknikle, Binbir gecenin ruhuyla bağ kurarak anlatabilirsin, o tekniği bul diye yanıtladım.
Ve Sıla düşündü, sesli okudu, bağ kurdu ve buldu nasıl anlatacağını...
Böylece Şehrazad kendini hatırlattı bize, yıllar önce "beni unutma" demesi bundandı, onun sesi olacaktık hazır olduğumuzda. 
Şimdiden geçmişe bakınca kaderin örülen ağlarını görmek muhteşem. Yolculuğumdaki örümcek ağları, kaderin ağlarıydı, niyetlerimizin neleri öreceğini, ilmek ilmek masalların ve imgelerin bizi nasıl değiştireceğinin habercisiydi. Şamanın kozmik aleminde ve masal diyarında zaman lineer değil, döngüseldir.... Bir yolculuk veya bir masal zamana ekilmiş bir tohumdur, filizlenir ve mesajını getirir, fısıldar zamanın ötesinden duymaya açık kulaklara. Ve yine yeniliğin habercisi olarak o döngüsel zamanda bulduk kendimizi.
Şehrazad tekrar imgelerimizde yer aldı ve Binbir Gece Masallarının Sihrinin ilk denemesini Temmuz'da yaptık. Artık hazırdık. Sıla, Binbir gece masallarını anlatmaya devam etti, ben yorumlamaya. Ama şimdi aylardır plandığımız özel atölyeyi paylaşmaya niyetlendik bu perşembe günü. Çok heyecanlıyız. 
Bu perşembe biliyorum ki Şehrazad da bizimle olacak, masallarıyla, bilgeliğiyle ve sihriyle... Yine fısıldayacak gönüllerimize.


Gönlü çağıran dostları bekleriz... O benim de, Sıla'nın da yıllar önce geçtiği sihirli kapıdan geçeceğiz 28 Eylül akşamı.
Efe Elmas

Masal Anlatıcılığı Nedir? Masal Anlatıcısı Kimdir?

Masal Anlatıcılığı Nedir?



Masal anlatıcılığı kadim zamanlardan beridir süregelir ve dünyanın her yerinde karşımıza çıkar. Kültürden kültüre farklılıklar gösterir. Bunlar; anlatım tarzları, anlattıkları hikâyeler, toplum içindeki görevleri gibi öğeler olabilir. Masal anlatıcılığının kökleri şamanizme dayanır ve o zamanlardan bu yana insanları iyileştirmek, varoluşlarını hatırlatmak, ortak bir zaman ve alan yaratmak için anlatılır. Burada Mircea Eliade'den bir alıntı yapmak istiyorum;


“ Topluluk için önemli olan olaylar sırasında – bol bir hasat, seçkin bir üyenin ölümü, vb – bir tören evi (marapu) yapılır, bu nedenle de anlatıcılar Yaratılış'ın ve Atalar'ın öyküsünü anlatırlar. Bütün bu olaylar dolayısıyla, anlatıcılar büyük bir saygı ve sevgiyle “başlangıçlar'ı, yani sahip olunan şeylerin en değerlisi olarak korunması gereken kültürün kendi ilkelerinin oluştuğu an'ı anımsatırlar.”

Masal anlatıcısı kabilelerde çok önemli bir yere sahiptir, genelde masal anlatıcısı bir hastalık, büyük bir kaza, bir düş sonrası anlatıcı olur ve masal anlatmaktan başka çaresi yoktur. Masal anlatıcılığı hem çok saygı gören bir iştir hem de zor koşullarından dolayı korkulan bir de tarafı vardır. Eski Türk geleneklerinde masalcılar bir işte ya da tarlada çalışmazlar sadece masal anlatıp kişilerin verdiği yiyeceklerle yaşamlarını sürdürürlermiş.

Bu noktada “masal” ve “mit” ayırımına da değinmek isterim. Kabile geleneklerinde masal, ateş başında tüm topluluğa anlatılır, ancak mitler sadece kabilede erginlenme töreninden geçenlere anlatılır. Çünkü mitler, kutsal sözlerdir. Onları anlatmanın kuralları vardır, örnek vermek gerekirse gündüz mit anlatılmaz, mutlaka gece anlatmak gerekir, anlatım kesinlikle yarım bırakılmaz gibi.

Ben bu yazıda “masal anlatıcısı” diye ortak bir terim kullanacağım. Bu noktada masal anlatıcısı; mit, masal, hikâye, mesel, fıkra, anı, destan, dinsel öyküler, kahramanlık hikâyeleri, efsane gibi türlerde anlatım yapabilir. Bunlar farklı isimlerle adlandırılıyor bizim geleneğimizde. Bazılarından kısaca bahsetmek isterim.

Meddahlık, kültürümüzde ve geleneksel sanatlarımızda çok önemli bir yere sahip olan bir masal anlatıcısıdır. Meddahlar, genellikle büyük şehirlerde, kahvehanelerde, köşe başlarında, berber dükkanlarının önünde hikâyelerini anlatılarmış. Meddahların en önemli özellikleri çok iyi bir taklit yeteneğine sahip olmaları. Bir meddah anlatımında her karakteri ustalıkla ve birebir taklit etme yeteneğine sahipmiş. Öyle ki dinleyiciler, bazı meddahların sırf o taklidini görebilmek için koşup onu dinlemeye gelirlermiş.

Dengbejler, kürt masal anlatıcısıdır. “Kılam” adında deyişler söylerler ve destanlar anlatırlar. Anlatımları hem şarkı hem söz içerir. Gırtlaklarını çok iyi kullanılar ve seslerinin formlarını değiştirerek dinleyiciler üzerinde derin etkiler bırakırlar.

Âşıklar, yâr elinden bade içenler ve badesizler diye ikiye ayrılır. Yâr elinden bade içenler ya rüyalarında ya bir hastalık sırasında bir güzel görürler bu yaşlı bir derviş de olabilir ve o kişi onlara bir yiyecek verir ya da bade içirir sonrasında kişi âşık olur ve başlar elinde sazla anlatmaya, türkü söylemeye, badesizler de onların yanlarında yetişen çıraklarıdır.

Masal anaları ve masal ataları köylerde olurlar, onlar akşamları genelde kendi evlerinde çevrelerine insanları toplayıp masallar anlatırlar. Gezgin masalcılar da köyden köye dolaşıp her kaldıkları köyde konaklayıp ve halkın verdiği yiyeceklerle yaşamını sürdüren masal anlatıcılarıdır.

Bir masal anlatıcısı neden masal anlatır?
Temel olarak baktığımızda masallar, geleneği aktarmak için çok güçlü birer araçtır. Kökleri hatırlamak, kutsal olanla bağlantıyı korumak için anlatılır masallar. Bir yandan da toplumsal kuralları aktarmak, toplum yaşayışını ayakta tutmak için, adaleti anlatabilmek ve hissettirmek için anlatılırlar. Eski zamanlarda avcılar, ava çıktıklarında onlara bir de masalcı eşlik edermiş. Masalcı masallarını anlatarak, Tanrıları onurlandır ve Tanrılar da o avda acılara iyi avlar sunarlarmış. Aynı zamanda masal anlatıcıları masalları, keyifli vakit geçirmek için, neşelenmek için, bir arada olmanın mutluluğunu yaşamak için anlatır. 
Söyleyecek bir sözün olması, anlatacak bir hikâyenin olması masal anlatıcısı olmak için güzel ve güçlü bir sebeptir. Kadim zamanlardaki gibi "hayatta kalmak" için anlatır masal anlatıcısı ama bugünün "hayatta kalma" durumu daha farklı. Ben bir masal anlatıcısı olarak ruhumu kurtarmak için masal anlatmaya başladım. Sadece modern dünyanın kurallarına uyarak, yaşamak için yaşamak yerine daha zengin olmak ve bu zenginliğimi paylaşmak için masallar anlatmaya başladım. 

Günümüz masal anlatıcılığı...
Ülkemiz ve dünyada son yıllarda çok güzel bir şey oluyor. Masal anlatıcılığı yeniden doğuşun içinde. Aslına bakılırsa, masal anlatıcılığı hiç ölmedi. O zaman bu yeniden doğan nedir?
Şehirlerde, birbirinden farklı topluluklara masal anlatan kişiler “Modern Masalcılar” Geleneksel olarak bakıldığında bir köyde, belli bir topluluğa masal anlatmaktan, ibadet için masal anlatmaktan, iyi bir av için masal anlatmaktan ya da “yâr elinden bade içmiş olmak”tan daha farklı bir yerde modern masal anlatıcılığı.
Masal anlatıcısı, masal performansları düzenliyor ancak bunlara tam anlamıyla performans sanatı diyebilir miyiz? Masal anlatıcısı, kendi sözlerini de performans sırasında söylediği, seyirci ile birebir temas halinde olduğu, her anının doğaçlama geliştiği bir performans yapıyor. Bu noktada  masal anlatıcılığını çağdaş bir performanstan ayıran şey temelde “masal”. Performans sanatının “köksüz” olmasının aksine masal köklere bağlanıyor.
Masal, anlatıcıyı geleneğe bağlıyor ama tek bir geleneğe değil. Geleneksel masalcılar gibi sözlü kültürün içinde yetişmemiştir modern masal anlatıcısı. Yazılı kültürün içine doğmuş durumda, bu bakımdan her gelenekten masala kolayca ulaşıp, kendi değer yargıları ile sentezleyip o şekilde aktarıyor. Şehirlerde, her masal anlatımına gelen farklı insanlara anlatıyor ve ortak bir dil yaratmaya çalışıyor. Hayallerin, rüyaların, sıra dışı hayatın dili. Bu dilin unutulmaya başlandığı, bu çağda hayal ettiklerini seyircilere gördürmek için yola çıkıyor.
Masal anlatıcılığı, paylaşacak bir hikâyenin olması durumudur. Masal anlatıcısı “düş zamanını” - her şeyin bir olduğu, zamanın döngüsel olduğu dünya- hatırlamamıza yardımcı olur. Masal anlatıcısı, köklerimizle ve ruhumuzla yeniden bağlanmamıza vesile olur. Adalet kavramını hatırlamamızı ve onu hissetmemizi sağlar.
Modern masalcı, yazgılı olduğu yazılı kültür ile özlemini çektiği sözlü kültüre açılan kapıyı önce kendi içinde bulur, sonra diğerlerine yolu gösterir. 

TedXDEU Kutumun Dışında Konuşması




2016 yılından bu yana hayatımda pek çok şey değişti. Aslında değişim 2012 yılında kızımın doğumuyla ve çocukluğumun geçtiği mahalleye taşınmamızla başladı. Hatırlamaya başladım, o zamana kadar aklımdan çıkan her şeyi. Sorgulamaya başladım, nasıl bir çocuktum, nelerden hoşlanırdım, neler beni mutlu ederdi, kendimi nerede kapattım? Kendimi nerede unuttum? Sonra hayatıma masal anlatıcılığı girdi ve hemen ardından da şamanizm. Sonrasında ise değişim hızlandı, hızla hatırlamaya ve anlamaya başladım. Anladıkça değiştirdim hikâyemi.


Hayatımızı anlamlandırmak için kendimize hikâyeler uyduruyoruz, bunların değişebildiğini farkettiğimde özgürleştim. Bu videoda çocukluğumdan bahsediyorum ve kendimi hapsettiğim kutuları gördüğüm zamanları anlatıyorum sonra da kendi otantik kutumla mutlu mesut yaşayabileceğimi anlatıyorum.

Videoda da bahsetmişim, hikâyeler değişir. Şimdi bu yaşadığım sürecin hikâyesini başka anlatıyorum. Değişmeyen tek şey hakikattir, hakikate ne kadar yaklaşırsam onu anlatış biçimim değişiyor.

Hakikat aynı, hikâye değişik.....

Şimdi geçtiğim iki yıla bakıyorum da ne çok şey yaşandı, ne çok şey çözüldü ve ben ne çok şey öğrendim. Bu videoya baktığımda öğrendiğim en önemli şey ise; kollarımın hareketini engelleyen ve beni 80 yaşında gösteren şalları artık takmıyor oluşum, şükürler olsun:)



Fok Kadın Masalı Videosu



Fethiye Faralya'da 2017 Temmuz ayında gerçekleştirdiğimiz Kabilenin Yolculuğu - Masallarla İçsel Keşif Kampı'nda Fok Kadın masalını anlatmıştım. Masal, Clarissa P. Estes'in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabından en sevdiğim masallardan biri. O gün, dolunay günüydü. Önce Kelebekler Vadisi'nde Efe Elmas ile kadim labirentin sırlarını keşfettik. Sonra tekne bizi Faralya'ya geri getirdi, güneş batmak üzereydi. Hepimiz yaşlı kayanın üzerine oturduk, masalı anlatmak yoktu hesapta ama her şey o masal içindi sanki... O gün hayatımda yaşadığım en büyülü anlardan biriydi. Videoda bence o anın sadece küçük bir kısmı hissediliyor. Cırcır böceklerinin sesi, denizin sakinliği ve gökyüzünün muhteşemliği... Masallar yazıldığında nasıl donuyorsa videoya alındığında da donuyor bence. Ben bunu paylaşmak istedim, her şeyden öte muhteşem doğanın hatırına. Umarım bu masal sizlere de ilham olur.

Masalı dinlemek için tıklayın

İzmir'de Masal Kapısı Masal Anlatıcılığı Atölyesi




Masal anlatıcılığının kapılarını aralamak isteyenler için İzmir'de “Masal Kapısı Masal Anlatıcılığı Atölyesi” eğitimi başlangıç oluşturacak temel bir eğitimdir. İlhamdan performansa kadar olan süreçte masalcı neler yapar? Anlatımına duyularını ve duygularını nasıl katar? Beden ve sesin anlatıcılıktaki önemi nedir? Performans hazırlamanın ve anlatma tutkusunu daimi tutmanın sırrı nedir? 
Yer yaştan ve her meslek grubundan yetişkin katılımcı için yapılacak olan “Masal Kapısı” anlatıcılık eğitimi masal anlatıcısı olmak, öğrencilerine masal anlatmak, çocuklarına masal anlatmak, içindeki çocukla bağlantı kurmak, yaratıcılık ve ilhamı açığa çıkartmak isteyen herkes için bu eğitim uygundur. 



1.Ders
Hayaller, İlham ve Yaratıcılık
Masal anlatmak, hayal kurmakla mümkündür. Masalcı doğru masalı bulduğunda onu görmeye de başlar. Bu derste hayal kurmanın önemi üzerine çalışacağız, yaratıcılığı geliştirmek, sonsuz kaynağımızla bağlantı kurmak için egzersizler yapacağız ve ilhamla dolacağız.


2.Ders
Duygular ve Duyular
Masalcı kendi duygularıyla bağlantıda olmazsa, masaldaki duyguların da farkında olamaz. Onları aktarabilmek için duygularımızın derinine inmeliyiz. Kelimeler ve duygularımız arasındaki ilişkiye yakından bakacağız. Duygularımızı ifade ederken kullandığımız bir diğer şey de duyularımızdır. Duyusal algımızı zenginleştirerek, onları yaşayan bir hale getireceğiz.

3.Ders
Beden ve Ses Kullanımı
Bedeni masalcının enstrumanıdır. İyi kullanılmayan bir enstruman amaca hizmet etmez. Bu derste bedenimizi ve sesimizi rahatlatmayı, nefesimizi doğru kullanmayı öğreneceğiz. Bir masalcı konuşamasaydı tüm masalı bedeniyle nasıl yaratırdı?

4.Ders
İfade ve Tutku
Dinleyen birileri olmadıktan sonra masal anlatmak neye yarar? Masalı hayal ettik, duyularımızı ve duygularımızı kattık, bedenimiz hazır peki bunu bir performans haline nasıl getireceğiz? Bir bütün olarak nasıl ifade edeceğiz? Bu derste kendimizi ifade etmeyi, performans hazırlamayı ve eğer içimizde yanan masalcı ateşi varsa bunu sonsuz hale getirmeyi deneyimleyeceğiz.


Salı- Perşembe 19:30- 21:30
Toplam 4 ders (İki hafta)
Toplam ücret: 400 TL
Yer: Kadim Lisan - Üçkuyular- Fahrettin Altay / İzmir
Bilgi ve Kayıt için arayınız
05327623658





Sıla Topçam Kimdir?

1986 yılında İzmir'de doğdu. Tiyatro eğitimini Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları, Oyunculuk Bölümü’nde tamamladı. Aldığı drama eğitimine kendi özgün çalışmalarını katarak çocuklar ve gençler için atölyeler düzenledi. 8 yıl boyunca Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde yaratıcı drama liderliği ve oyunculuk eğitmenliği yaptı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde yüksek lisans programında, “Masal Anlatıcılığı Eğitimi” üst başlığıyla tez çalışmalarına devam etmektedir.
Kızı Asya Mavi'nin doğmasıyla başlayan annelik sürecinde masallarla iletişim kurdu. Okumanın ötesine geçerek anlatmaya karar verdi ve Judith Liberman'ın masal kampına katıldı. Nazlı Çevik Azazi, Şeyda Çevik, Ayşe Senem Donatan'ın kurucuları olduğu Seiba Uluslararası Hikâye Anlatılıcılığı Merkezi'nde “Anlatıcının Yolu” sertifikalı programına katıldı. Bu eğitim kapsamında bir çok ülkeden masal anlatıcısı ile çalışma fırsatı buldu. Sue Hollingsworth'un “Biyografik Hikâye Anlatıcılığı” eğitimine katıldı. Kitabevlerinde, kişisel gelişim merkezlerinde, yoga kamplarında, sanat atölyelerinde, tiyatro sahnelerinde, cezaevlerinde, hastanelerde, okullarda ve uluslararası festivallerde ve yüreğinin çağırdığı her yerde masalların tohumlarını ekti.
Kadim anlatıcılık geleneğinin köklerini araştırmak ve anlamak için “Şamanın Kozmik Dünyası” isimli kitabın yazarı Maya Şamanı Ayşe Nilgün Arıt'tan Temel Şaman Eğitimini aldı.
Efe Elmas ile masalların ve mitlerin simge ve arketipleri üzerine çalıştı. Ruhun Yolculuğu başlığı altında “Masal ve Arketip” , “Şifalı Masallar” atölyeleri ve “Kabilenin Yolculuğu” masal kampları düzenlediler. Bu düzenledikleri kamplar ve eğitimlerde masal ve mitolojilerin kadim dilini, sözlü geleneğin sembolizmle aktarılışını anlamak ve imge çalışmaları ile masalların daha derinine inmeyi kolaylaştırmak için kendi yöntemlerini paylaştılar. Farklı bir sembolizm ve anlatım doğası olan Binbir Gece Masalları üzerine araştırma ve çalışmalar düzenlediler. Ayrıca Binbir Gece Masallarını, masal performansı olarak sergilemektedir.
“Çocuğuma Nasıl Kitap Okurum, Masal Anlatırım?” atölyesi ile ebeveynlerle ve öğretmenlerle masalların doğasını anlamak üzere çalışmalar yapmaktadır.
Sıla Topçam tiyatro geçmişiyle, masal anlatıcılığını harmanlamış ve kendine özgü eğitim biçimini oluşturmuştur.

"Hayır"da Hayır Vardır.



Vatan Şaşmaz cinayeti ile ilgili haberleri okudum, hepsini değil. Bir sürü tespitte bulunulmuş, dedikodu kısmını ise hiç bilmiyorum. Benim bu olayda gördüğüm şey, çetrefilli bir aşk hikâyesi ve "hayır" diyemeyen bir erkek.

Hayır diyemeyen birini görünce de eski yaralarıma dokunulmuş oldu. "Vatan Şaşmaz'ın o odada ne işi vardı?" diye düşündüm. Onu suçlamak için değil, merak ettiğim için. Bitmiş bir ilişki, bir taraftan da bir evlilik ve doğacak olan bir bebek var. O kişi neden o odaya girmiştir ve odadan çıkmak üzereyken sırtından vurulmuştur?


Bu konu üzerine düşünmeye başladım, artık "hayır" diyebildiğimi düşünüyorum derken "hayır" diyemediğim kişiler olduğunu farkettim ve bu beni çok rahatsız etti. Sonra çevremde bunu yapamayan insanları düşündüm. Emekleri sömürüldüğü halde, istemedikleri durumlara sokuldukları halde, o kişiyi sevmedikleri halde "hayır" diyemiyorlar. Hayatımıza karışılmasına izin veriyoruz, duygularımızın sömürülmesine ve suistimal edilmeye izin veriyoruz.

Anne ve babamıza "hayır" diyemiyoruz en başta. Onlara hayır dersek, hayırsız evlat olacağımız öğretilmiş. Öğretmenlerimize karşı gelemiyoruz, patronlarımıza zaten ses çıkaramıyoruz. Ama temelde suistimal ailede başlıyor. Kaçımız akrabalarımızdan birini öpmek istemediğimiz halde annemizin ayıp oluyor bakışıyla onu öptük? Bedenimiz, duygularımız, düşüncelerimiz üzerinde söz sahibi olabilmek için ciddi bir mücadeleye girmemiz gerekiyor, hem de en sevdiklerimizle. Sonra da bu mücadeleye girersek onların bizi sevmeyeceklerini düşünüyoruz.

"Hayır" dediğimizde karşı tarafı özgürleştirmiş oluyoruz aslında, ona karmaşık cevaplar vermiyoruz. İstemediğin halde yanında bulunmak, istemediğin halde yaptıklarına göz yummak karşı taraftaki kişi için dayanılmaz. Bize lafla "hayır" deyip bir kaç kez ısrar ettiğinizde "tamam" diyen birine ne kadar güvenebiliriz?. Sadece şu mesajı alırız "ısrarlarına devam et"   Bunu da ailelerimizden öğreniyoruz, "hayır" demeyi bilmeyen, sözünün arkasında durmayan ana babalar kafa karışıklığından başka bir şey yaratmıyorlar. Size hiç bir zaman tam anlamıyla "hayır" denmemişse durmayı ve başkasının sınırlarına saygı duymayı beceremiyorsunuz. O "hayır"ların hepsi "ısrar edersem evet'e çevrilebilir" gibi geliyor. Bu yüzden ilişki istemeyen bir kadının "hayır"ı naz olarak algılanıyor. Taciz de hak sayılıyor, çünkü gerçekten "hayır" dediğini anlayamıyor.

Bir ilişkiyi süründürerek, o kişi üzülmesin, kırılmasın, ayıp olur, söz vermiş oldum diye düşünerek sadece kendi ölüm ilanımızı hazırlamış oluyoruz, sırtımızdan vurulmamış olabiliriz ama ruhumuzdan vuruluyoruz. İstemeden yaptığımız her hareket, sınırını çizemediğimiz her durum hayat enerjimizi sömürüyor, bizi yavaş yavaş öldürüyor. Çevremizde kaç kişi var, istemediğimiz halde hayatımıza bir yerden girmeye çalışan? Biz kimlerin hayatına pek de bizi istemediğini sezdiğimiz halde giriyoruz? Hayır diyemez nasıl olsa diye haketmediğimiz şeyleri istiyoruz?
"Hayır" diyebildiğimiz ve "Hayır"lara saygılı olduğumuz güzel bir ömür dilerim...

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...