This weekend I am doing two fairs back-to-back:


 On Saturday 3rd August is the Vintage and Textile Fair at the Town Hall in Tavistock, Devon, from 10am - 5pm

and on Sunday 4th August is our very own 'Homespun Fair' in Portscatho, Cornwall, an event which I am really looking forward to as I won't be down in the shop all day as in previous years, but having my own stall, yippee!
As usual I will be bringing along an eclectic mix of vintage homewares, textiles, clothes and haberdashery, plus my handmade chandelier drop decorations, jars of inspiration and other treasures. 

I can't believe it's going to be August already tomorrow!

Sorry for the pretty poor effort at posting lately, but I'm only just coming back to life after moving again, and having all that awful sorting, packing, cleaning; then unpacking to do...... I'm now at the .... 'where on earth did I put that ____'? stage. No matter how well organised you think you are, there's always something you can't find just when you need it!
Anyway, I have a couple more fairs to plan ahead for in the coming months: The Cotswolds Vintage Fair on August 24th and now a new event in London - Caroline Zoob and Hetty Purbrick are bringing their very popular Decorative Living Fair to the Chelsea Old Town Hall on September 18th, and I am going to be an exhibitor, very exciting! (but nervewracking too, as there's only 6 weeks to make enough stuff for it, gulp!!!) I'll post more about the event nearer the time, but go to their website here if you want to purchase tickets in advance.

Well as they say, that's all folks! Enjoy your weekend x

ÖMRÜME ÖMÜR

Evime,hayatıma ne zaman geldiğini tam olarak hatırlamıyorum kısa kısa anlar var sadece bir kaç fotoğraf karesi gibi, onsuz olduğum üç yılıma dair pek bir şey yok belleğimde .. 
Zaman algısı karışık bir meseledir benim için zaten oldum olası; üç yıl mesela ne kadar uzun ve ne kadar kısa... 
 benim ömrümün ilk üç yılı yok gibi; yaşadım yürümeyi öğrendim konuşmayı öğrendim ama onun dünyamda olmadığı yıllar tüm bunlar olmuşken ben hatırlamıyorum. Belleğimde her şey onunla yani ... Doğduğu gibi kocaman bir paylaşmakla geldi evimize annemi babamı evimi oyuncaklarımı bana ait her şeyi paylaşacaktık hayat benim değil   bizimdi artık.
   İlk kez ayrıldığımızda ben yedi yaşında bir ablaydım o da dört yaşında küçük kardeş abla olmak tek başına okullar kapandıktan sonra  yaz tatili için  babanenin evine gidebilmek demekti ben gittim o annemle kaldı. Konya'da - o zamanlar oradaydı babanem ve dedem- babanemin yemek kokulu evinde pembe bir saat vardı,oturma odasında hemen kapının yanındaki duvarın televizyonun üzerinde kalan kısmında asılı duran ve o saatin  üstünde siyah elbisesi ve iki yanından toplanmış saçları ile el çırparken çekilmiş bir fotoğraf, ince uzun parmaklarıyla duran o fotoğraftaki çocuğa bakıp ağlardım özledim diye. Sonra büyümeye başladık aynı ev içinde; bir gün bir kırgınlığın kavgaya dönüştüğü bir an bana dönüp ''senin düşüncelerin en doğrusu değil herkes senin gibi düşünmek zorunda değil ' gibi bir şeyler söyledi ve o an tam kalbimde bir tokat hissettim beni kendime getiren karşımdaki genç insanı görmeme yarayan bir tokat ... O gün anladım hayatımdaki önemli kadınlar arasına adını yazmıştı, o benim çocukken şahane kavgalar ettiğim üstüne bir de abla halimden utanmayıp dayak yediğim çocuk da büyüyordu tıpkı benim gibi. O da kendi yolunda , kendi kalbinin sesini duymaya çalışarak , hayatı anlamaya çalışıyordu.  O gün anladım ... 
    Sonra birkaç ay sonra bu sefer aramızda okyanuslar varken bizi birbirimize bağlayan şeyin birbirimizi çok iyi anlamak, ortak zevklerimiz, hayata bakış açımız , yürümeyi seçtiğimiz yolun aynılığı olmadığını fark ettim.Zira aslında çok da birbirimize benzemeyiz.. Birine bağlanmak için hayatınızın bir döneminde ondan ayrı olmanız gerekir biz hiç ayrı olmadık ki bu yüzden bağlanmaya da gerek yokmuş... O benim elim gibi, kolum gibi, kalbim gibi, hayallerim gibi, kelimelerim gibi bir parçammış. 
  Şimdi hayatında yeni bir sayfa açılacak kendi seçtiği yolda kendi istediği gibi bir kadın olabilmek için  kendi kararlarını verecek...
     Ben hayat boyunca kararlarının arkasında olmaya çalışacağım çocuk..
     Muhtemelen hayat boyunca senin anlamlandıramadığın kederlerle kapını çalacağım.
     Başarılarınla en çok ben gururlanacağım.
     Yorulduğumda şöyle aklı başında, rasyonel bir iki cümle duymak istediğimde kapında olacağım.
     İstisnai durumlar dışında her zaman çikolatalarımı senden saklayacağım ve 
     Çikolatalar dışındaki her konuda sana sonuna kadar güveneceğim 
     Dünya üzerinde nefes aldığım müddetçe sadece mutlu olabilmen için dua edeceğim ...
     Biliyorum zaman zaman kardeş olacağım ama ablan olduğumu hiç unutturmayacağım...
     Rakamların, insanların ne dediği zerre umrumda değil mutlu olmuş iki gözün yeter artar bana , kardeşim ,Gökkuşum  dokunarak severim bilirsin sana dokunamayacak kadar uzakta olduğumdan kelimelerden medet umdum ... 
       Senin olmadığın bir hayat düşünülemezdi , iyi ki varsın ... 

DİLERİM ....

Uzağın ne zaman uzak yakının ne zaman yakın olduğunu anlamak için yeterince  uzaktan bakabilmek lazımmış meğer…
          **********
   Yoğun trafikte sıkıştığında, sevdiğini terk ettiğinde, başarısız olduğunda , yorulduğunda , yaralandığında , nefesi kesilmeye yüz tuttuğunda insanı bir gitmek alır bir gitmek…
    O an her neredeysen en yakın otobüs durağına, havalananına ne bileyim feribot iskelesine falan atmak ister insan kendini…  yol arkasında ip gibi incelirken sanki içi çoğalacakmış gibi düşünür.
 Yani ben sık sık düşünürüm , düşünüyorum , düşündüm ,düşünmekteyim …
    Aslında rakamlara bakarsınız çok da eski sayılmam bu hayat dediğimiz curcunanın içinde ,hatta bazıları hala pek kale almazlar aklımın yaşını,oysa yaşımda değil aklım başımda ama bu da başka bir zamanın konusu. Rakamlara bakmayın siz bazen yüz yaşındaki biri kadar yorgun olurum , hissetmekten, hissedememekten, hissetmeye çalışmayı hissetmekten nefes alacak takatım kalmaz, düşünmekten konuşulanı anlamaya çalışmaktan benim dışımdaki herkesin hakkımda ya da kendi aralarındaki fikirlerini tartıp biçmekten elimi kaldıramaz kalırım.
   Gitmeyi tüm bunlardan dolayı mı bilmem ama hep çok önemsedim, zihnimde ruhumda hep vardı hep var bu gitmeler ..
  Ve ilk defa hemen hemen yirmi gün önce gerçekten gittim … doğduğum ait olduğum sahip olduğum bir yerden evden mahalleden, meydandan ,şehirden çok uzakta hiçbir şeysiz sapsade kaldım. Yola çıkarken kelimelerin dışında bir şeyler bulmayı umuyor muydum bilmiyorum ama burada doğduğum yerden çok uzakta kendimi buldum meğer içimdeki beni bulmam için ülkemdeki kendimden gitmem gerekiyormuş. Omzumdaki yükleri-kim tarafından yüklendiği mechul-atınca bir havalimanının kalabalık bekleme salonuna; kafamın içi boşalınca kalbim elini uzattı bana…
     Çok çok uzak diyarların birinde , birbirinin aynısı bolca ve yorgun zamanlarımın arasında kalbiyle sohbet edebilen , sadece kafasının içindekine değil ruhunun ortasındakine kulak verebilen yeni kişi dilerim , diline, dününe döndüğünde havalananında terk ettiğin endişelerin beklemiyordur seni  ….

                         

A nice day


Sunday saw Angelica and I trundling off to The Potager, a lovely little garden and organic cafe near Constantine. Whilst we waited for our lunch to be prepared Angelica browsed her latest art book and I sat and sewed puffs; it's the perfect place to relax and the cafe encourages you to take your time, they even provide a pack of cards on each table. 


We both decided to go for the moussaka; everything is vegetarian and fresh local ingredients are used. It was utterly delicious, so full of flavour I didn't want it to end!


After a breather of half an hour or so, I then succumbed to a piece of chocolate cake, slightly warmed, so that the middle was oozing molten chocolate......


Returning to Angelica's in the late afternoon, I never fail to spot something in her vast collection of clothing that delights me with its colour, pattern or history....


She made this sweet little dress out of Liberty fabric for her daughter when she was small,


and this smock, also out of Liberty, was Angelica's maternity dress.




This Edwardian blouse in the softest, palest blue cotton is so divine!



The embroidered sleeves....



This linen dress with lacy sleeves has a beautiful faded print in mauves and blues


and one of Angelica's most prized items in her collection: a heavy linen smock so exquisitely embroidered and smocked and in perfect condition






These charming earrings are actually made out of woven dyed straw!




 A beautiful print on a hanger cover and a gorgeous little child's blouse top with puffed sleeves....



and lastly another child's jacket in palest minty green.



I will be selling my work at The Godolphin Village Fete this coming Saturday 6th July, so if perchance any one of you is in the area and fancies coming along, there will be 50 stalls selling Cornish produce and crafts, plus entertainment and hot food, all in the romantic setting of Godolphin House. Entry is free! Godolphin House is situated between Helston and Townshend.



Some new paper and lace heart decorations will be on my stall.....




plus a collection of fun brooches made out of vintage puffs and beads.....




 and some new jewellery....








and button hair grips.




I will also have a large selection of my handmade cards for sale and some framed photographs. The forecast is set fair for the weekend so whatever you do, have a good one! x

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...