Evime,hayatıma ne zaman geldiğini tam olarak hatırlamıyorum kısa kısa anlar var sadece bir kaç fotoğraf karesi gibi, onsuz olduğum üç yılıma dair pek bir şey yok belleğimde ..
Zaman algısı karışık bir meseledir benim için zaten oldum olası; üç yıl mesela ne kadar uzun ve ne kadar kısa...
benim ömrümün ilk üç yılı yok gibi; yaşadım yürümeyi öğrendim konuşmayı öğrendim ama onun dünyamda olmadığı yıllar tüm bunlar olmuşken ben hatırlamıyorum. Belleğimde her şey onunla yani ... Doğduğu gibi kocaman bir paylaşmakla geldi evimize annemi babamı evimi oyuncaklarımı bana ait her şeyi paylaşacaktık hayat benim değil bizimdi artık.
İlk kez ayrıldığımızda ben yedi yaşında bir ablaydım o da dört yaşında küçük kardeş abla olmak tek başına okullar kapandıktan sonra yaz tatili için babanenin evine gidebilmek demekti ben gittim o annemle kaldı. Konya'da - o zamanlar oradaydı babanem ve dedem- babanemin yemek kokulu evinde pembe bir saat vardı,oturma odasında hemen kapının yanındaki duvarın televizyonun üzerinde kalan kısmında asılı duran ve o saatin üstünde siyah elbisesi ve iki yanından toplanmış saçları ile el çırparken çekilmiş bir fotoğraf, ince uzun parmaklarıyla duran o fotoğraftaki çocuğa bakıp ağlardım özledim diye. Sonra büyümeye başladık aynı ev içinde; bir gün bir kırgınlığın kavgaya dönüştüğü bir an bana dönüp ''senin düşüncelerin en doğrusu değil herkes senin gibi düşünmek zorunda değil ' gibi bir şeyler söyledi ve o an tam kalbimde bir tokat hissettim beni kendime getiren karşımdaki genç insanı görmeme yarayan bir tokat ... O gün anladım hayatımdaki önemli kadınlar arasına adını yazmıştı, o benim çocukken şahane kavgalar ettiğim üstüne bir de abla halimden utanmayıp dayak yediğim çocuk da büyüyordu tıpkı benim gibi. O da kendi yolunda , kendi kalbinin sesini duymaya çalışarak , hayatı anlamaya çalışıyordu. O gün anladım ...
Sonra birkaç ay sonra bu sefer aramızda okyanuslar varken bizi birbirimize bağlayan şeyin birbirimizi çok iyi anlamak, ortak zevklerimiz, hayata bakış açımız , yürümeyi seçtiğimiz yolun aynılığı olmadığını fark ettim.Zira aslında çok da birbirimize benzemeyiz.. Birine bağlanmak için hayatınızın bir döneminde ondan ayrı olmanız gerekir biz hiç ayrı olmadık ki bu yüzden bağlanmaya da gerek yokmuş... O benim elim gibi, kolum gibi, kalbim gibi, hayallerim gibi, kelimelerim gibi bir parçammış.
Şimdi hayatında yeni bir sayfa açılacak kendi seçtiği yolda kendi istediği gibi bir kadın olabilmek için kendi kararlarını verecek...
Ben hayat boyunca kararlarının arkasında olmaya çalışacağım çocuk..
Muhtemelen hayat boyunca senin anlamlandıramadığın kederlerle kapını çalacağım.
Başarılarınla en çok ben gururlanacağım.
Yorulduğumda şöyle aklı başında, rasyonel bir iki cümle duymak istediğimde kapında olacağım.
İstisnai durumlar dışında her zaman çikolatalarımı senden saklayacağım ve
Çikolatalar dışındaki her konuda sana sonuna kadar güveneceğim
Dünya üzerinde nefes aldığım müddetçe sadece mutlu olabilmen için dua edeceğim ...
Biliyorum zaman zaman kardeş olacağım ama ablan olduğumu hiç unutturmayacağım...
Rakamların, insanların ne dediği zerre umrumda değil mutlu olmuş iki gözün yeter artar bana , kardeşim ,Gökkuşum dokunarak severim bilirsin sana dokunamayacak kadar uzakta olduğumdan kelimelerden medet umdum ...
Senin olmadığın bir hayat düşünülemezdi , iyi ki varsın ...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Rare Disease Day and the promises of personalized medicine
O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...
-
Pakistan dizileri Hint dizilerinden farklı. Onlar gibi coşkulu olmuyor genelde. Bu yüzden yarım bıraktıklarım hayli fazla. Ama bu dizi ...
-
Pakistan dizisi önyargımı biraz olsun kıran bir dizi izledim geçenlerde. Baştan söyleyeyim Hindistan dizilerindeki gibi rüzgarlar essi...
-
W e discussed a Japanese pachinko machine in an earlier post , a pinball machine, as an example of the difference between randomness and det...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder