izle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
izle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pakistan Dizisi: Khuda Aur Mohabbat


  Pakistan dizileri Hint dizilerinden farklı. Onlar gibi coşkulu olmuyor genelde. Bu yüzden yarım bıraktıklarım hayli fazla.

   Ama bu dizi hem içindeki aşkın derinliğiyle, hem de gerçek gibi hissettirmesiyle diğerlerinden çok farklı.
 Elimde olsa da herkese izletebilsem.

  14 bölüm. Son dönem yeniden çekmişler aynı başrol oyuncularıyla ama ben ilk versiyonunu, orjinal olanı izledim altyazılı. 

 Günlerce aklımda müziğiyle ve Hammad'ın üzüntüsüyle gezdim. Ne olacak bu çocuğun hali diye dertlendim. 


  Aslında diziyi birkaç hafta içinde iki kez izledim desem de yeterdi ama ben anlatmak istiyorum.

  Öyle kalbime dokundu ki.

  Hammad... 
Dinin gelenek gibi yaşandığı zengin bir evde yetişmiş. Yengesinin tek derdi onu kızkardeşiyle evlendirmek.  Tabi ailesinin de. 
  Evdekilerin aksine makul, sakin, olgun biri. Tabi Allah sahabına bağışlasın pek güzel, pek bir Tarkan edalı.

   İman... 
Malvi Sab'ın, yani imamın kızı. Saygıdeğer, onurlu bu amcanın gözbebeği iki kızı var. İman ve Haya. 
  Ah be amca şu onurun, şartlanmışlıkların, millet ne derlerin...


  Dizinin ana konusu aşk elbette. Hem karakterleri, hem izleyenleri olgunlaştıran bir aşk. 
 Efsanelerden süzülmüş, modern çağa kadar beslene beslene gelmiş sanki. Nasıl da büyük, nasıl da çaresiz.


  Evet aşk var, aşkın günah olarak görüldüğü bir anlayış var, gelenekler  var, zengin fakir arasındaki uçurumlar var...

 İman, babasının mutluluğu için kendini silmiş bir kız. Kardeşi Haya da öyle. Pasifler. Zaten olay tamamen Hammad'ın etrafında gelişiyor. 


  Peki bu zengin ve zayıf inançlı çocuk, imamın dini bütün, namahremden korunmuş, peçeli kızına böyle vurulunca ne oluyor?

  Bu nasıl sevgi ya Rabbi! Bu nasıl fedakarlık, bu nasıl değişim. 
  Günbegün süzülüyor Hammad, iki büklüm oluyor. İkna etmeye çalışıyor Malvi Sab'ı. Aşkına, değiştiğine, onlara layık olacağına.

 Başarıyor mu izleyiniz görünüz. Ama mutlaka izleyiniz, izletiniz. 
  Çünkü istiyorum ki ben perişan oldum, başkaları da olsun. 














Hint Dizilerindeki Klişeler



Artık her ailede Hint dizisi izleyen en az bir kişi var diye düşünüyorum. Diziye göre değişmekle birlikte bazı ailelerde bu oranı analar, kaynanalar oluşturuyor zannımca. Ben iki gruba da girmeyen bir Bollywood fanıyım. Çok dizi izledim, bazılarını yarım bıraktım, bazılarını birkaç kez izledim.

Aşkın dibine dibine vurdukları bu dizileri pek bir seviyorum.





Benim gibi sevenler içün bir tespit yazısı, sevmeyenler içün neler kaçırdığınızı görün annem yazısı, bilmeyenler içün beleşe fikir sahabı ettiren yazı. 


De hadi başlayak...




Zengininden fakirine hepsi allı pullu,  rengarenk giyinir.



Filmlerin aksine danslı sahneler pek azdır. O da şifa niyetine. 




Kızımızın şalı hep uçma ve yiğit oğlanın sıfatına yapışma eğilimindedir. Olmadı oğlan gitme demek içün şalı tutar.




İklim ne olursa olsun, evin içi 7/24 rüzgarlıdır. Perdeler uçar, saçlar dans eder. 




Oğlanın karizmasına karizma katmak için hareketleri ağır çekimle, slovmoyşınla desteklenir. Evin koridorunda slovmoyşın yürür, hatta işe bile slovmoyşın gider. 


Dizide mutlaka bir mendebur kaynana veyahut enişte, kuzen, yeğen vardır. 




Eli dursa dili durmaz, dili dursa gözüyle kötülük yapar. Hele hinliğe bak.




Mutlaka azar yiye yiye şamar oğlanına dönmüş, izlerken sizi sessizliğiyle şişiren bir gelin vardır. Bir şamar da sizin vurasınız gelir, kız bir sesin çıksın ay. 




Dizinin bazı kahramanları seyirciye açıklama zahmetine girilmeden ortadan kaybolabilir. Yahu bunun bir yeğeni, kayınçosu, görümcesi vardı dersiniz. Artık yoktur. Allah'ın işi. 




Fakirliğin kitabını kızımız, zenginliğin kitabını oğlumuz yazar. Üstelik hem zengin hem de ıhhıhahaa diye gülerek yağlı ete elleriyle girişen Erol Taş gibi vicdansızdır. 



Kızımız çok inançlıdır. Mumu, dumanı, ladusu eksik olmaz. Oğlumuz piiiii inançsız, tafralı, kaderimi kendim yazarımlı. Töbe yarabbi. 




Kız aşkını beklemektedir. Oğlan aşka inanmaz, cemaziyelevvelinden kim bilir ne olduysa aşka meşke inancı kalmamıştır.



İlk görüşte aşk? De get. Zinhar olmaz. Nefret? Hah bak bu zirvede.




Kızım gönül rızasıyla, kimsenin tesiri altında kalmadan... Cık.
 Zorla evlenecek, kaçarı yok. 




Kızımız evlenmek zorunda kalır, dans etmek zorunda kalır, oğlanın iş yerinde çalışmak zorunda kalır. Ne çektin be gülüm.




Yiğit oğlan başlarda işe mişe giderken, kızla tanıştıktan sonra iş güç hak getire. Hem kızdan nefret eder, hem dibinden ayrılmaz. 




Kız orta halli evden saray gibi eve gelin gider ama orası zindan olur annem zindan. 




Dizinin başlarında neşeyle gülen, hayat dolu kızımızın ortalarda gözyaşları ceyhun olur.




Düğünden pastayla çeyrek altınla kurtulmak mümkün değildir. Haldisiydi, yedi yeminiydi, pirinç dökmesiydi, mangalsutrasıydı, sinduruydu...
 Yok anam bitmez.




Geleneklerden öö gelir. Evlendi mi şimdi bunlar?  Heç sanmam. Kim bilir sırada ne var.



Müzik eksik olmaz. Hatta her karakterin müziği vardır. Dırınım dırınım çalıyorsa mendebur kaynana gelecek demektir. Çiftimizin müziği ise hep en güzelidir.




Zengin ve kibirli oğlanımız yavaştan zengin ve aşık oğlana dönüşür ama bir türlü kabul etmez. Ne oluyor bana hüleynnn deyip uykuları kaçar. Aşık oluyorsun yok bir şey.




Ortada aşk meşk olmadan önce bir şekilde oğlan, kızın alnına yanlışlıkla kan veya kırmızı boya sürüverir. Anam evleneceksiniz belli, neyin hinadı bu. 




Her bölüm en az bir kez, kız ve oğlan birbirine nefretini ilan eder.
Nafrat ediyorum senden nafrattt!..




Bakışmalar dizinin yarısını oluşturur. Gözlemlerime göre bu konuda zirve Maan Geet dizisinde. O bakışmalardan bir dizi daha çıkardı ama oyuncuların gözü karardı herhal.




Yüzlerce bölüm geçer de bekle ki oğlan gülsün. Yok. Gülmez.
Çünkü kibirli ve nefret doludur. Ama gülünce olay olur.




Daş kalpli, zalım oğlan sonunda kendini koyverir.




Muson yağmurlarının memleketinde daha fazla kuru kalmaları mümkün değildir. İkisi de sucuk olur. Adam ıslak ceketi kıza verir.
Şefkat abidesi mi? Yok gı ne hinlikler düşünüyor kim bilir.




Diziler en nihayetinde mutlu sonla biter.
En aşık, en romantik, ennn bir çift olurlar.





Siz de masal gibi bir dünyadan uyanıp gerçek dünyaya dönmeye çalışırsınız. Kafanızda müzikleri ve replikleriyle dizi uzun bir müddet devam eder.






Okuyanlara teşekkür, okumayanlara teessüf, atlayarak okuyanlara hayret eder, saygılar sunarım. 











Bu yazıyı sevdiyseniz hemmen şuraya tıklayınız

 Aşklı meşkli şevkli






Hint Filmi: Raavanan


    Nasıl desem bir tuhaf film. Tuhaf  şekilde çok beğendim.
  Aishwarya Rai ve Vikram rollerine çok yakışmışlar. Aynı film aynı yıl, Aishwarya Rai aynı kalarak başka bir versiyonu da çekilmiş. İkisini de izledim. Raavanan çok daha güzel geldi bana.
      Filmi hintfilmiizle sitesinden izledim.


   Yer, zaman, olay, kişiler... Hepsi cuk. Sonu böyle olmamalıydı türünden ama filme yakışan da oymuş gibi. Arada köprülü aksiyon sahnesi içinizi hoplatabilir. 
  Konu özetle ve spoilersız şöyle; olağanüstü manzaralar içinde, emniyet müdürünün muhteşem karısı, değişik garip bir adam tarafından kaçırılıyor. Elbette bir amacı var ve siz film boyunca adamımız Veera gibi kaşlarınızı çatıp, dişlerinizi sıkıyorsunuz.
    Ama sonu niye öyle oldu ya! Bollywood yapma bunu bize! (Kendimi acilen dutmalıyım)... 


     Öyle ortalarda dolaşan bir film değil bu. Çoğunuz duymamışsınızdır belki. Ben de rastlamamıştım daha önce.
   Bir gün içinde  Maan Geet dizisinde bir şarkıya vurulmam, internette aratmam ve aşağıdaki klibine ulaşmam beni filme götürdü.

    Videoyu izleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız. E o zaman iyi seyirler! 

Bollywood is Bollygood!
















Hint Filmi: Jodhaa Akbar


   3,5 saatime el koydu ama neydi öyle anam babam! Akşam başlayıp gecenin bağrına kadar sürünce haftalar geçti, mevsimler değişti sandım.


 Önce filmin videosuna rastladım youtubda, izlerken kendimden geçiverince dedim tez komple izlemeli. 
 Hrithik Roshan ile Aishwarya hatunu Guzaarish filminde beğenmemiş, yarım bırakmıştım (Belki dönerim bir ara, hâlâ ordaysalar).


  Yok yok türünde bir film bu. Tarih, aşk, görsellik, kalite... Gerçek hayattan bir hikaye. Çeşitli rivâyetler var imiş ama sonuçta gerçek. 

  16. yüzyılda geçen büyüleyici bir masal. Babür Şahı Celaleddin Muhammed Akbar ve Hindu Rajput prensesi Jodhaa, iki krallığın ittifakı içün anlaşmalı evleniyorlar. 
  Kız adına biraz zorla oluyor. Zira kız hindu, adam müslüman. Jodhaa iki şart öne sürüyor.


  İmparator Akbar için politik başarının çok da değeri yok. Onun için refah bir imparatorluğun tanımı, barış, huzur ve hoşgörü içinde yaşayan halklar. 
 Bu yüzden şartları kabul ediyor ve evleniyorlar. 


   Bir anlamda Akbar için hem aşkta hem de siyasette zorlu bir sınav başlıyor.

  İkilinin kılıçla vuruşma sahnesi beni benden aldı. Halkların Akbar'a tabi olduğunu gösteren danslı sahne ise muazzam. 


  Hrithik de, Aishwarya da filme çok yakışmış. Kostümler, tablo gibi sahneler, derinnn romantizm... 



Muhteşem misin tatlım yağğ! 




Hint Dizisi: Geet Hui Sabse Parayi



  Kanal 7'yi vatana millete yaptığı büyük hizmetinden dolayı tekrardan kutluyorum. 

  Niyçün? 

  Evlilikle alakası olmayan localı çaylı cazgır programlara ve batıdan araklanmış, şu eve birkaç kişi toplayalım da tiyatro çevirsinler tarzı programlara, masum aşk dizileriyle hoş bir alternatif getirdiği içün. 

  Bence akşam 10'dan sonra gündüzün tekrarı olmalı. Milletimizin selameti adına bazı adamlar acık romantizm görse fena mı olur? Kanal geçişlerinde bile rastlasa, odunluğunun farkına varır diye düşünüyorum naçizane.
(Anam biraz ağır oldu galiba.) 


   Gelelim dizimize...

  Tam adı: Geet Hui Sabse Parayi.
Ama internette Maan Geet adıyla nam salmış. 
  470 bölümden oluşuyor. Bölümler 20 dk. Ben hintfilmcenneti sitesinden izledim 220'lere kadar. 
 Sonra telaşeden ara verdim, henüz bitiremedim diziyi. Hepsi çevrilmemişti zaten. Siz başlayın anacım, yarısına kadar bile olsa izleseniz hoşlar ötesi olur.

  Iss Pyaar yani Bir Garip Aşk dizisini bilenler vardır. Onu bu diziden esinlenerek yapmışlar. Kıyaslamak gerekirse Iss Pyaar kadar olaylar zinciri yok ama duygu yoğunluğu fazla.


   Kızımız Geet neşeli, cıvıl cıvıl çağında nasıl oluyorsa birkaç gün içinde bir şekilde ailenin ve Geet'in güvenini kazanan Dev isimli Kanada'ya gidecek bir adamla evleniyor, evlendiriliyor. Adamdan hamile kalıp, bir de üstüne havaalanında terk edilince köle izavra misali çileli günleri başlıyor. 
  Kızın dedesine mi sinir olacaksınız, abisine mi, onca eziyete ses çıkarmayan babasına mı, tercih size kalmış. (Bu nasıl aile piiiii...) 

  Tüm bunlar olurken esas oğlan Maan nerde? Zenginlikten kendini çayıra böcüğe vermiş, arazilerde dolaşıyor, çadır kuruyor, kamp yapıyor. Dizide hemen çıkmıyor, birkaç bölüm sonra görüyoruz. Arnav gibi sert, kibirli, aşka inanmıyor.


  Bir şekilde yolları kesişiyor Maan ve Geet'in. Kızı ailesinin elinden kurtarıyor, zira öldürecekler hamile olduğu ve ortada kaldığı için. 
  Devamında herkes kendi yoluna gidiyor, ta ki Geet başka bir şehre yerleşip her şeyden habersiz Maan'ın şirketinde işe başlayana kadar.

  Demiştim ya, Iss Pyaar kadar olay yok ama duygu yoğunluğu fazla diye. Zira ben diziyi ilk izlediğim zamanlar, bu bakışmalardan bir dizi daha çıkar demiştim. Hint dizileri gerçek olamayacak kadar romantik diyoruz ya, işte bu onlardan bir kat daha fazla.


 İzlerken içinizden geçmiyor değil, ya arkadaş sizin hayat telaşeniz, ne bileyim fatura derdiniz, ay sonunu getirememe korkunuz yok mu? Uzuuun uzuuuun bakışıyorlar ve dünya duruveriyor. Ben sıkılmadım, çok sevdim.

  Müzikleri de muhteşem. Hele bir Maahi var ki, onlar bakışsın, müzik çalsın sabaha kadar. 

  Özetle, Hindustani meşk dizileriyle mest olmuş güzide insanlar, listeye bu diziyi de alın derim... ❤ 




Bayıldım bu yazıya diyorsanız, şunlara bayılmanız da garanti kapsamında...






Hint Filmi: Suriya 24


   3,5 kez izledim a dostlar, mohteşem mohteşem! 

 Filmi ilk börek sararken keşfettim. Tek başıma izleyip de mundar etmeyeyim diyerek yarım bıraktım, buçuğu budur. Sonra başka başka kişi ve yerlerde bıkmadan izledim, her defasında aynı zevkle. Bilim kurgu sevmeyen ben, böyle ettiysem derhal izleyin derim.



 İyi kalpli zeka küpü adamımız Sethuraman, zamanı durdurabilen, ileri geri alabilen bir saat yapmaya çalışıyor. Başarıyor da. Lakin kötü kalpli, zeka küpü olmayan ikizi Athreya o an burnunun dibinde bitiyor. Derdi saat bittabi. 

 Sethuraman çevik hareketlerle saat kutusunu, kuytu yerde icat harikası beşiğinde debelenen oğlunun yanına saklıyor. 

 Tabi bu sırada kötü ikiz hıncını Sethuraman'ın karısından alıyor. Bilim adamımız, bebişi ve saatiyle kaçmayı başarıyor.
  Oh be diyorsunuz, iyilee kazansın gari. Netekim öyle olmuyor, bir dizi maceradan sonra bebiş, yanına gizlenen kutuda ne olduğundan habersiz büyüyor.




  Bu arada filmin başrol oyuncusu Suriya, ikizler ve oğlu olarak üç rolde. Maşallah diyorum. 

   Her duyguya hitap edecek bir film adeta. Yok yok... Gerilimle başlıyor, ortalarda aşk-komedi, sonlara doğru dram-gerilim. 

   Filmi izlerken acayip mutlu olacağınızı, müzikleri de dahil her anında beyninizin haz oranını çılgınca yükselteceğini garanti ediyorum. Zamanı durdurma sahneleri, sürprizleri beni benden aldı.




   Spoilersız organik yazacağım diye epeyce zorlandım. Daha konuşturmayın beni, tez izleyin anacım!..

⭐ 



İspanyol Filmi: Pan'ın Labirenti



  Yabancı film dalında 3 Akademi Ödülü, yerli yabancı çeşitli festivallerden 68 ödül almış bir filmden bahsediyorum azizim. Ceketimizi ilikleyip yazıyı öyle okuyalım lûtfen. 




 Öncelikle fantastik filmlerden hiç hazetmediğimi belirtmek isterim. Bilgisayar başında yapılan, eciş bücüş mahluklu filmlerden de öyle. 
  Zira o tarz filmlerde korkmaktan çok gülesim gelir. 

    Ancaaak... 

   Gelelim fantastik gizem türünde olmasına rağmen gönlümde taht kuran Pan'ın Labirenti'ne.

  Değindiği ince noktalar üzerine pek çok fikir yürütülebilecek derinlikte bir film.
(İnsanın zaafları, sebatla doğru yolda olursa muradına ereceği, ölümden sonra iyilerin de kötülerin de layığını bulacağı gibi pek çok nokta var. Hatta filmden sonra dostlarınızla bir mütalaa yapabilirsiniz.) 




   10 yaşındaki Ofelia, hamile ve hasta olan annesiyle birlikte İspanya iç savaşı sonrası yüzbaşı olan üvey babasının yanına taşınıyor.  (Taşınmaz olaydı. Hay vicdansız, hoşşik adam!)
  Evin arka bahçesindeki esrarengiz labirent ve içindeki Pan adındaki gerçeküstü yaratık, Ofelia'nın tüm yaşamını değiştiriyor. 




   Üvey baba millete kan kustururken ev ahalisi gizliden gizliye işlerini yürütüyor. Ofelia ise Pan'ın verdiği görevlerle adım adım kaderine yürüyor. 

   Sonu iyi mi bitiyor, kötü mü? Valla iyi bitiyor ama yine de içinize bir şeyler oturabilir.

  Vurucu müzikleri ise çarpıcı sahneleri tamamlamış. Kendinizi yer yer koltuğa yapışmış bulabilirsiniz. 




 Filmi dublajlı izlemenizi öneririm, seslendirme çok başarılı olmuş. Ayrıca filmde Mercedes'in Ofelia'ya söylediği ninni ise hâlâ kulaklarımda. 
    
     Kesinlikle izleyiniz!
Gerileceksiniz, üzüleceksiniz ve iyi ki izledim diyeceksiniz! 

⭐ 

Hint Filmi: Fan



 Öncelikle Shahrukh Khan hayranı olmadığımı belirteyim azizim. En azından üç büyük Khan krallığında Aamir Khan ve Salman Khan'dan sonra gelir bende. 

  İşte ne bileyim, bir Benim Adım Khan filmini öyle dolu dolu izledim,  bir de Fan'ı. Dur filmi anlatacağım, bir içimi dökeyim de. 

   Bu ademin en son Swades'ini izlemiştim, oflaya puflaya. Veer Zaara'yı sonlara doğru, Jab Tak Hai Jaan'ı yarıda, Om Shanti Om'u da  çeyrekte bırakmıştım. Devdas'a ne oldu hatırlamıyorum. (Enee Aishwarya Rai vardı onda, gitti gül gibi film). 

    Bende mi sorun var acep? Neyse olur öyle şeyler. Zamana bırakmıştım, iyi de etmişim. Bir Fan geldi, tekrar heyecanlara saldı beni. Çok beğendim, büyük bir zevkle izledim!


  Aryan, Hindistan'ın meşhur aktörü. Gaurav ise ona çok benzeyen, hayranı olan, hayır bu hafif kalır,  manyağı olan bir genç. (Bu arada Gaurav da Shahrukh'un kendisiymiş, her çekim öncesi 4 saatlik bir makyaj harikası). 

   Sanatçıların benzerleri yarışmasında ödül alıyor ve  ödülünü  Aryan'a sunmak, fotoğraf çektirmek, abi ben sana hayranım, bir imza be güzel abim demek için Delhi'ye yola çıkıyor.


   Aryan'la görüşebiliyor mu peki?  
Görüşmek ne kelime, adamın burnundan getiriyor, ünlü olduğuna pişman ediyor. 

 Aryan'ın "Benim hayatım, benim zamanım. Neden sana beş saniyesini vereyim ki?" cümlesiyle Gaurav'da film kopuyor. 
(Ne kadden zalım bir Aryan)
    Vay sen misin bunu diyen! Şimdiye kadar ben senin peşinden koştum. Bundan sonra sen benim peşimden koşacaksın! 
  Filmin bütün aksiyonu burda başlıyor. Sözünün eri Gaurav, Aryan'ın ününü dibinden sıyırıyor, hafakanlara gark ediyor.


  Heyecanı, koşturması bitmeyen bir film ama ben yer yer duygulandım, acıdım Gaurav'a. Özellikle son sahnelerde. Aryan'a ise hep kızdım. Bir özür dile, razı çocuk. Yok... Soykası batasıca hoşşik.

 Peki savaşa dönüşen bu oyunu kim kazanıyor? Aksiyonun bittiği dramatik nokta burası... İkisi de kaybediyor.



  Hulâsa-i kelam film özetle diyor ki, biz fanlar olmadan siz ünlüler bir hiçsiniz! 

Doğru söz vesselam... ❤










Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...