güzellik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güzellik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Williamsburg


  Burası köy mü? Nayır, nolamaz! Galiba aşık oldum sana...

  Bir yer düşünün, kokusu, havası bile mutlu etsin. İnsanları gülümseyerek sizi selamlasın. Evleri, dükkanları sanat eseri gibi olsun. Gözünüz ağaca, çiçeğe doysun, her yerden kuş sesleri gelsin. Öylesine huzur dolu...

   İşte Amerika'nın güneyinde, 17. yüzyıldan kalma tarihi Williamsburg köyü.

















Amerika'da Yaşam


  Bu ülkeyi kelimelere sığdırmak zor azizim. İnsana bakış açısını, toplumsal düzenlemelerini, doğaya saygısını ve şehirleşme anlayışını gördükçe ülkemin haline daha bir üzülüyorum, hayıflanıyorum. Olsun, inşallah bir gün düzelecek bizdeki aksaklıklar da, inanıyorum buna. 


  Siyaseti sevmiyorum, zaten bizde de pek hassas, ötekileştirmeye müsait bir konu.
 O yüzden sadece burdaki siyasette gözlemlediğim birkaç mevzuyu yazacağım. Kıyaslamayı size bırakıyorum. 

 Şimdi burda 8 Kasım'da başkanlık seçimleri var. Büyük olay yani. Lakin hiçbir yerde seçim sonrası çöp olacak parti bayrakları yok. Başkan adaylarının boy boy fotoğraflarını da görmedim. Orda burda seçim şarkıları çığıran arabalar da gezmiyor. Onun yerine adaylar tvde münazara yapıyorlar, belli zaman ve yerlerde halka vaatlerini söylüyorlar. 


   Bana ilginç gelen noktalardan biri de, bir aya yakındır burdayım, başkan Obama'ya tvde henüz rastlamadım, sokaklarda resmini de, adını da görmedim. 

   Sadece Obama değil, birçok eyalet gezdim, belediye başkanları kimdir çözemedim. Ne adları, ne resimleri var ortalıkta. 


    Burda okyanus altından tüneller geçiyor, sayamadığım çoklukta köprüler var. Yollar 5-6 şeritli. Ama ilginçtir hiçbirinde şu parti zamanında yapılmış gibilerden tarihe rastlamadım. 

  Bütün bunlar aslında İslamiyetteki hizmette önde, ücrette geride olma kavramıyla da örtüşüyor. Zira hiçbir şey milletin gözüne sokulmaya çalışılmıyor çünkü milletin parasıyla yapılmış.
  Bir başkan en fazla iki dönem seçilebiliyor, dolayısıyla kendini koltuğa yapıştıramıyor.

⭐ 

  Kedim Cano'yu getirtmiştim biliyorsunuz. Bir arkadaş beni uyardı, burda çocuk ve evcil hayvanı arabada yalnız bırakmak yasakmış, cezası varmış. Ve burda önem sırası şöyleymiş: çocuklar, kadınlar, evcil hayvanlar.
 (Erkekler? Onlar başının çaresine baksın gari)


   Burda Manhattan gibi gökdelenler şehri dışında bütün yerleşim yerleri, ormanların içinde. Şimdi böyle yazınca inanılmaz geliyor değil mi? Ama insan kadar doğayı da koruyorlar. 
  Devasa ağaçlar var her yerde. Hatta Manhattan'da bile ortada kocaman bir Central Park ormanı var ki içinde kaybolursunuz ama orman bitince bir bakarsınız gökdelenlerin içindesiniz.


   Filmlerde gördüğünüz gibi evler, maket gibi, muntazam. Bir de kiralık evler, kiracı çıktıktan sonra boyanıp, her yeri temizlenip öyle veriliyor. Misal tuttuğumuz eve yerleşirken öylesine bir silip girdik. Sanki ev yeni yapılmış gibiydi. 


  Ve ağaç, ağaç, ağaç. Doğal ortamı öyle korumuşlar ki, sincaplar, yaban kazları ortalıkta geziyor. 


   Tabi ki mutlu ve güleryüzlü olmalarını da anlatmam lazım. Burda tesettürlü bayan pek yok ama geldiğimden beri özellikle siyahi bayanlar bana çok iltifat ediyorlar. Şalımın şeklini çok beğendiklerini söylüyorlar. 
  Arabanın içinde çocuklar el sallıyor. Beyazlar da güleryüzlü. Müslümandan haz etmeyen varsa da belli etmiyor.

 Amerika'nın üç önemli günü var. Bunlardan biri olan Halloween yani Cadılar bayramı bu ayın sonunda kutlanıyor. Çok önemsiyorlar bunu. Her yer kabaklarla, korkuncumsu şeylerle dolu.



   Hani demiştim ya, eğlence ve tüketim toplumu diye. Kocaman paket cipsler, içecekler, arabadan inmeden fastfood alma vs. derken, olmuşlar tombik. Gerçekten şişman çok fazla. Öyle saklamak gibi bir dertleri de yok. Her yerden çağlayanlar gibi maşallah...


  Bayıldığım bir nokta da International Foods Market olayı. Burda bizim Mehmet Efendi Türk kahvesinden tutun da, Uzak Doğu'nun yosununa kadar her şey var. İlginç meyveler, sebzeler. Tam benlik. (Caiz olduğu sürece hepsinin tadına bakmak niyetindeyim)



   Bu ülkede şaşırdığım, takdir ettiğim çok şey var ama şimdilik bu kadden yetsin mi?



Sevgiyle kalın, güzel ülkemin güzel insanları...
















Yaşasın Doğal Hayat



  Radikal bir kararla bir süre önce evden kimyasal bakım ürünlerini uzaklaştırmaya başladım. 
  Alternatiflerini bulunca fark ettim ki hiç de vazgeçilmez değillermiş, hatta bazı gereksizler ihtiyaç adı altında hayatıma sızmış, oy kele hüs! 




  Aidin Salih'in Gerçek Tıp ve Rauf Atilla Polat'ın Şifanın Metafiziği kitabından okudukça uygulamaya başladığım, evde naturalizm rüzgarları estiren değişimleri paylaşacağım azizim. 
 Hemen bir Türk kahvesi alınız, öyle okuyunuz. (Kahve bağ dokuları için çok faydalı. Allah'ım bilgi fışkıracak bu yazıdan hissediyorum!) 




  Diş macunu yerine karbonat ve misvak. Karbonatı günde bir kez kullanıyorum, bazen limon suyu damlatarak. İnanılmaz bir beyazlık sağlıyor. 
  Misvağı ise günde 2-3 kez kullanıyorum. Her bir diş kökünde farklı organlarla bağlantılı akupunktur noktaları bulunuyor.   Misvak, görme gücünü artırıyor, zararlı mikropları öldürüyor, diş taşlarını düşürüyor, organların işlevini dengeliyor, akıl sağlığı ve hafıza kuvvetini koruyor. Misvağın etkisi 48 saat devam ediyor. 




   Parfüm yerine alkolsüz esans. 
Koku duyusu, hiçbir yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan, beyin tarafından kontrol edilmeden görevli sisteme ulaşan tek duyu. 
  Hafıza, psikoloji ve hormonlar üzerinde çok etkili. Bu yüzden ağır kimyasal kokulardan kaçınmak gerekiyor. Bu esansların hafif kokulu çeşitleri bolca mevcut. 
 Deodorant yerine de kullanabilirsiniz. Bedenin işleyişini baskılamamış olursunuz. 




  Sıvı sabun yerine kokusuz sabun veya arap sabunu. Zira sıvı sabun ve deterjanlar kalıntı bırakarak daha çok zarara sebep olabiliyor ve onlardaki hoş koku sebebiyle çamaşırların arındığını ve sağlıklı hale geldiğini zannediyor olabiliriz. Duş jeli yerine de kullanabilirsiniz. 
 Hatta ben çamaşır makinesindeki yumuşatıcı ve bulaşık makinesindeki parlatıcı gözüne sirke koyuyorum. Tuz bölümüne de kaya tuzu. Yerleri de sirkeyle siliyorum. (Hijyenik miyim neyim!) 




  Oda parfümü yerine doğal yağ. Koku önemli demiştik. Beyin frekansını en çok yükselten koku gül kokusu. Bunun yanı sıra yasemin kokusu da çok faydalı. Önceleri oda parfümü kullanıyordum. Uzunca bir süredir ev kokusu olarak, mumluğun üstünde suya damlattığım doğal yağları kullanıyorum. Tüm gün etkili olan mis gibi çiçek kokuları. (Heidi gibi koşacaksınız evde!) 




   Cilt bakım ürünleri yerine saf gülsuyu ve ev yapımı sirke. Bu konuda bir sürü bakım ürünü var. Ne kadar çok ürün kullanırsam o kadar bağımlı olurum diye düşünüyorum.  İnsan bedeni muazzam yaratılmıştır. Dışarıdan ne kadar yapay müdahale olursa o kadar işleyişi zarar görecektir. Bu yüzden cilt temizliğinde uyumadan önce gülsuyu veya suyla seyreltilmiş kendi yaptığım doğal sirkeyi kullanıyorum. 


  Yeni adımlar attıkça buraya ekleyeceğim inşallah. Reca ediyorum, sizin de böyle icatlarınız varsa derhal yorum bölümüne yazıp aydınlatın bizi... 
  Doyamadım şifalara diyenler içün hemen şuracıkta Nebevi Tıp: Hacamat yazım var. 

Yaşasın doğal hayat!..

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...