Kahveyi ne zamandır sevdiğimi çok iyi biliyorum. Handan teyzede her kahve içtiğimde, ya hu şu fincan acık daha büyük olsaydı dediğim zamana tekabül ediyor. Sapı kırık, alüminyum cezvede nasıl öyle güzel olurdu kahve, hafsalam almıyor. Kaç kere felfecir gözlerle baktım yaparken.
Öğrendim mi, iyi yapıyor muyum bilmiyorum ama evde kahve seansları düzenlediğim, bunu bir seremoniye dönüştürdüğüm, yakaladığıma kahve içirdiğim doğru.
Öğrendim mi, iyi yapıyor muyum bilmiyorum ama evde kahve seansları düzenlediğim, bunu bir seremoniye dönüştürdüğüm, yakaladığıma kahve içirdiğim doğru.
Hatta insanlar yetmedi, telefon da payını aldı kahve aşkımdan. Grupların adını çaylı kahveli bir şeyler koydum ki, içmediğimiz zamanlarda en azından adı geçsin. Evet manyaklık...
Kahvenin tarihinden bahsetmeyeceğim. Arabistan'dan geldiğini, adının qahwah olduğunu, Kanuni döneminde millete rehavet verdiği içün bir ara yasaklandığını, şimdiki ünlü Brezilya kahvesinin filizinin aslında bir subayın buketi arasında Fransa'dan getirildiğini falan...
Laf aramızda galiba aşıkmış da çiçeklerin arasına tıkıştırmış filizi. (Evlenince hatun kahve yapar diye düşündü zaar)
Türkiye'de çay revaçta olsa da kahve kültürüne sadık biri olarak elimin yettiğince bunu ailemle, arkadaşlarımla paylaşmak arzusundayım.
Kahveyi pek sevmeyen, her konusu geçtiğinde "hiç aklıma gelmez şu kahve, çok içme zararlı" diyen annemin, elektrikli cezve aldığım günden beri cümleleri de değişti. Hatta "Kalk bir kahve yap içelim" den, telveyi yiyen bir kadına dönüştü.
Sevgili kahve, neler yaşamadık ki seninle...
⭐⭐⭐
Okulda boş derste elimizde Türk kahvesi kokoş kokoş yürümeler,
Nutellalı kahve çalışmaları,
Türkçe zümresi adı altında coffee party,
hocalarla entel dantel sohbetlerimiz (Kahve var diye mi geliyorlardı yoksa gı), farklı tatlar felsefesiyle Urfa kalesine nazır mırra denemesi (Yüz buluşturmalar, ıyylamalar, zor içmeler), Erzincan'da bir arkadaşla dibek kahvesi denemesi (Çok sevmeler, dibine kadar içmeler, ikinciyi söylemeler), Amerika'da Arap kahvesi denemesi (Yanık tatlar, topraklı su içiyor gibi hissetmeler), yine Amerika'da ilk kez Starbucks'da dibi tuzlu soğuk kahve denemesi, yine Amerika'da Dunkin Donuts XL kahve denemesi (Kahvenin resmen kovayla gelmesi ve yol boyunca bitmemesi), hediye edilen Kıbrıs, Yunanistan ve Bosna kahveleri (Hepsinin Türk kahvesinin çakması olduğunu düşünmeler)
Daha neler neler...
Zannediyorum, bir fincan kahve sabit de etrafındakiler ve hikayeler değişiyor. Ama onlar olmasa, kahveye de gerek olmazdı. Mekanlar insanla güzel demişti bir arkadaşım.
Evet mekan da, yeme içme de insanla güzel...
Buraya kadar okuduysan azizim, birmasalgibi kahveyi hak ettin demektir. Hadi üşenme...
Benim yerime de höpürdet!
Benim yerime de höpürdet!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder