Ah azizim ah, iyi ki gitmişim dediğim ülkelerden.
Fotoğraflara bak, oku, anlayacaksın ne demek istediğimi.
Daha önce güzel olduğuna dair rivâyetler duymuştum lakin fevkalâdenin fevkinde demek daha yerinde olur zannımca.
Bar, Budva ve Kotor şehirlerini gezdim. Bar tarihi bir şehir. Daha doğrusu eski Bar dedikleri dağın eteğinde, tarihi kalenin içinde. (Arkeolog olmalıymışım dediğim anlar vardır benim. İşte o anlardan)
Hemen yakınında bir Nakşi tekkesi var. Bugün hâlâ aktif. Cehri zikir yapıldığını söyledi görevli. Camdan baktığınızda post serili duruyor zaten.
(Gönlü güzel insanların atmosferi de güzel olur hemi).
Türbe var ayrıca. Görevli çok temiz bakıyor. Ondan biraz bilgi aldık. Güzel Türkçe konuşuyor. Aslında böyle deniz kenarında ve turistik bir şehirde tarihi tekke ve türbenin olmasına, 45 bin nüfuslu şehirde 15 bin müslüman bulunmasına çok şaşırdım.
Bar şehrine yakın zamanda Türk devleti büyük bir İslam merkezi yapmış. Selimiye Cami.
Nasıl temiz, nasıl ferah anlatamam. İçinde konferans ve bilgisayar salonu, misafir odaları var. Ney sesi geliyor çayhanesinden.
Budva ise kocaman otellerin ve palmiyelerin bol olduğu bir şehir.
Kotor tam anlamıyla denizin, tarihin, turizmin birleştiği bir yer. Ben de Adriyatik okyanusuna karşı oturdum banka, aldım elime bazlamayı. Bir kıyafetime bakıyorlar, bir elimdekine. (Erzurum kızıyam eze gurban ne şaşirirsan).
Okyanusun hemen karşısında, dağın yamacında tarihi bir şehir başlıyor.
Tam tepesine ulaşmak çok uzun sürdüğünden, zemini gezebildik. Birçok ev dükkan olmuş ama o dokuyu korumuşlar. Çok etkileyiciydi.
Karadağ'dan çıkarken muazzam bir okyanus uğurluyor sizi. Pek çok tarihi kilise görüyorsunuz 13. 15 yüzyıllardan kalma. Çoğu dağ yamaçlarında olduğundan ve yeterince kilise gezdiğimizden çıkmadık.
Özetle Karadağ özellikle gelinmesi, birkaç gün kalınıp doya doya gezilmesi gereken bir ülke...
Montenegro! Sevdim seni kız ❤
⭐
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder