Annie's Garden


 Come with me on a tour of Annie's glorious garden.......

 outside the front door is a paved area with a bench and lots of pots, and Annie's painting studio lies just to the left.



A winding path then begins a gentle descent down through several terraces of grass lawns and flower beds.






The clever design means that you can never take in the whole garden at once, but are continually taken along paths and between hedges and through little wicket gates into different garden rooms.




Annie has a penchant for old galvanised watering cans and buckets; they sit dotted around the garden collecting rainwater. The old stove that used to be in the railway carriage now stands in the gravel garden by the greenhouse.








If you look closely some of the containers have sherds of pottery amongst the plants.....



The main area of grass is in front of the railway carriage.....



and below that is the productive kitchen garden. I picked fresh lettuce and rocket for my lunch each day.




Spending these few days here has been such a welcome retreat, a real delight for the senses.


Chris and Annie are currently setting up a website for 'Long Hill Carriage' Holidays @ www.longhillcarriage.co.uk
In the meantime if you'd like to check for availability or book a holiday straight away you can go to:
www.canopyandstars.co.uk/britain/england/somerset/long-hill-carriage/long-hill-carriage


I can thoroughly recommend!
xxx

Long Hill Carriage


Today I shall take you on a little tour around 'Long Hill Carriage'.......


Chris and Annie installed the carriage in their garden in 2006 as a little private retreat, but when the decision was taken to rent it out for holidays Annie decided to give the carriage a bit of a retro twist, mixing authentic vintage pieces with contemporary furniture inspired by the Mid-century Modern look. At one end of the carriage is a seating area with wood-burning stove,


and at the other a doorway leads into the little galley kitchen.....

Here old milk bottles, colourful enamel ware and Tala tins sit comfortably side-by-side on the shelves with Orla Kiely mugs and Cath Kidston cutlery




Long Hill Carriage dates from 1882, and Chris and Annie have been careful to preserve as many of the original features as possible.
The door furniture.....

The wooden windows and sliding ventilation holes.......

Only one of the multiple carriage doors opens from the inside. As was the procedure on the original train the other doors have to be opened from the outside, which requires lowering of the window by means of a leather strap, enabling you then to reach the door handle. It's these little quirky details that make holidaying in a railway carriage a bit different and special!

All around the interior are little displays of authentic railway paraphernalia collected by Chris




Inside the wash house behind the railway carriage is a washing machine and ironing board and folding garden chairs.



The rear of the carriage has been left painted in the original cream and brown livery of the 'Great Western Railway'.


 I have spent the most enjoyable day pottering around my home-from-home, enjoying the sunshine in the garden and filling the carriage with bits of antique fabric as I prepare items for sale to take with me to The Decorative Living Fair on Saturday (see side bar). 



This little chap will be appearing on my stall too!



At night the carriage takes on a warm homely glow.

Tomorrow I shall show you around Annie's very special garden.
xxx


Tonight I shall be sleeping in a railway carriage.....or more precisely, in a converted goods wagon. There wasn't room in the original railway carriage to house the bedroom and bathroom, so a separate wagon was added onto the end, with just a few steps in between. 

The last time I saw this wagon it had just been delivered from the salvagers and was in it's raw untouched state, albeit remarkably well preserved. My friends Chris and Annie Stanford have just spent the last year turning this relic from the past into the most romantic and cosy holiday retreat. 


And now it is my privilege to spend the next three nights in this home-from-home, and I hope you will read along as I share with you my experience!


Annie is a botanical artist but also loves to work with fabrics, as is evident in these lovely stitched pictures and all the carefully chosen soft furnishings. 



 Chris and Annie live in the tiny village of Cucklington, Somerset, just at the point where the three counties of Wiltshire, Dorset and Somerset meet. Their garden looks down over the Blackmore Vale; a more bucolic vision of England's glorious landscape is hard to imagine!

From the bedroom double doors open out onto a patio and a beautifully maintained terraced garden, entirely private and not overlooked.



Annie has such an eye for detail and makes each guest who comes to stay feel especially welcome with a basket full of local Somerset cider, bread, cheese, eggs, cream, jam and her own homemade scones..... there were four scones originally, but I'm afraid one of them has already been scoffed!

Another instalment shall follow tomorrow!
xxx

Fahri bey çıkmazı # 5 #








Ah bu Erkekler...

 Babamlar kızmasın diye telefonu titreşime alıp  televizyonu  açtım babamlar çoktan yatmış...
Ciddi miydi , değil miydi diye düşünürken tekrar uyumuşum,Ne kadar uyudum bilmiyorum yine telefon yastığın atında zonn zonn diye titreyişine  uyandım  ,baştan deprem oluyor sanıp neredeyse kendimi kanepenin altına atacaktım, telefonum olduğunu anlamam çokta zamanımı almadı ,tek gözümün de yarısını açıp kimin aradığına ve saate baktım ...

Uyuyalı henüz yarım saat bile olmamış ve tolga beş defa aramış,üç mesaj atmış.
 Telefonu açmamla isyana ,veryansına başladı,ne biçim insan mışım da o bana kalbini açmış ta bir daha yaparsam son olurmuş ta, ailesine  gidin dese hemen gelir istermişler...
'' Sus be sus ne istiyorlar komşudan tuzmu istiyorlar ,tabağı boş vermesinler geri''dedim...

saçmalıyorsun diyor bana saçmalayacağım tabii günün stresi yol yorgunluğu birde  onun ergen çocuk gibi tripleri ne bekliyor ki.
 böylece çok  yatmadan önce  saniyelikte olsa aklımdan geçen soru cevap bulmuş oldu, tolga beni  bırakmamış,hiç bırakacağı da yok... Seviyorum diyor çocuk,yapacak bir şey yok, 
Aşka saygımız var yeşillensin bakalım nereye kadar!,

Ailemle güzel bir hafta sonu geçirdim halam ve kuzenim geldi,kuzenim erkek arkadaşından ve halamın ona yaptığı baskılardan bahsetti,bize gelirken onu tembihliyormuş sakın ekine anlatma annesine ,annesi de herkese anlatır seni rezil eder ,diye Kötü bir şey yapıyormuş gibi ne var bunda erkek arkadaşı varsa gece  gezmelerine çıkarsa çokta umrumuzda...

İstanbul'a dönüşüm anne gözyaşları,baba nasihatleri eşliğindeydi
 babam   ikinci el bir telefon ve bir hat almış ''buna kontör attırırım ben ara çantanda taşı kızım çıkarma sözmü? ''
''ya ne gerek var baba uffss''
  Kaşları çatıp dik dik bakınca olur anlamında başımı sallayıp, gıkımı çıkarmadan çantama attım telefonu..
Yorucu bir yolculuk sonrası...
 Bahçenin kapısına geldiğimde  biride bahçeden çıkıyordu,tuhaf bir kadın üstü başı leş gibi  hava güzel olmasına rağmen kahverengi bir pardösü, saçlar bele kadar, belli ki en son  bayramda taranmış, üstü başı pis,gözlerim hemen müyesser ablayı aradı , hayriye abla  kapısının önündeki çiçekleri suluyordu ,gel kız gel korkma ,ne o  yeni doğmuş kedi yavrusu gibi  bakıyorsun, yeni kiracımız hayırlı olsun deyip bir kahkaha attı...

 ne biçim kiracı bu be çöpçüde çöp olarak mı çalışıyor,deyince ben dahada derinden  bir kahkaha attı evet kız yeni kiracımız  karton topluyor...
 hobaaa bir bu eksikti bu müyesser abla evi kiraya vereceğim diye çeşit çeşit insanları dolduruyor bahçeye,of ya tamam oda ekmek parası da nedir kimdir yolda görmüş ev arıyorum demiş oda almış getirmiş  ölen annesinin eşyalarını vermiş ,yiyecek vermiş,inşallah iyi biridir...
Akşam üstü çarşıya gidip biten makyaj malzemelerimi almaya karar verdim ,ekmek almaya  yirmi metre ilerideki bakkala gitmeye üşenip makarna pişiren ben aradığım   markadaki göz kalemini bulamayınca ,otobüse binip  avm ye gittim, tam buldum bu defada kasadaki gıcık kız  bozukluk yok paranızı bozdurun yada kart rica edeyim demez mi! 
Zaten kabarık saçları tülü tülü benden önce biri yolmuş belli, bende yolacağım,bir hışım kapıya çıkıp  gözüme kestirdiğim kibar görünümlü bir beye bozukluğu olup olmadığını sordum,yüzüme bakıp ayıp ayıp genceciksin dilenmeye utanmıyor musun? demez mi! hay Allah'ım  paramı bozar mısınız? diyecektim müsaade bile etmedi. bir bayana sordum oda yaptığı bütün alışverişleri hiç parasının kalmayışını akşama evde yemeğinin olmadığını eşinin birazdan işten geleceğini anlattı çokta umrumda...
 karşı dükkanda ben yaşlarda bir   erkek gülerek yaklaştı olup bitene şahit olduğu  gülümsemesinden belli ediyor,ben yardımcı olayım dedi,paramı bozdu...
 Ne kadar kibar gözlerim hemen  parmaklarına gitti hmm yüzük yok bekar mı ki acaba? diye düşünürken
 karşı taraftaki  bijuteri bizim kartımı vereyim her zaman beklerim diye resmen asıldı,alıcı bir gözle baktım hiç tipim değil
 bet bu yahu .

 Neden  bu erkeklerin kibarları bet ,yakışıklıları  megaloman oluyor! nihayet istediğim kajal kalemimi alıp  mutlu mesut eve geldim... 
Tolganın ısrarlarına dayanamayıp gece pizza yemeye gittik eve geldiğimde çok geç değildi bende hemen bilgisayarımı açıp  mehmet arayışına girdim, bu defada Konya'dan biriyle tanıştım, Bursalıymış o da ,resmi yok hikayemi anlatıp resim yollamasını istedim o benim demez mi! kalbim duracaktı neredeyse,oda heyacanla sen bana resimlerini yolla değişmiş misin?  numaranı ver sesini duyayım,dedi ...
 O yaşlardaki resimlerime bakayım dedim ,
ama biraz açık resimler olsun  deyince niyetini anladım  nasılda hemen inandım sapıkkkk! 



Eksik Kalmış Bir ''Sütçü Hikayesi ''


   Kulakları sağır edecek bir gök gürültüsü ile başlayıp bardaktan boşalırcasına yağan yağmurla devam etseydi gün kendimi bir filmin içinde hissedebilirdim.
   Ama öyle olmadı o sabah da üst komşumun matkap sesiyle uyandım o sabah da bugün ne giysem diye düşündüm o sabah da otobüsü kaçırırsam diye bilindik acelemle çıktım evden.
   Sokağın köşesine geldiğimde beyaz küçük bir arabanın arkasında dizdiği beş litrelik plastik su şişeleri ile kilosu iki liraya süt satan sütçüyü gördüm. Bu her sabah gördüğüm bir manzara değildi ama şaşırmadım nedense. Aklıma ilk gelen şey insanların nasıl olup da sütü sevebildikleri oldu. Ben sütü düşündüğümde hep yaptığım gibi yüzümü buruşturdum ve içimden aman kek falan yapıyorlardır dedim başka insanların da süt sevmediğine ikna olmalıydım çünkü, oldum da . Sonra küçükken kapıya gelen sütçüyü hatırladım uzun zayıf ve siyah saçlı bir adamdı.Apartmanın en üst katında otururduk ve sütçü elinde süt dolu güğüm ile dört katı çıkardı ve ben bunu pek tabi o sabaha kadar fark edememiştim . İçimde büyük bir saygı uyandı çocukken bize süt getiren sütçüye ekmeğini taştan çıkarıyor sayılırdı kim bilir ne kadar yoruluyordur.
     

  * Neden yarım kaldı acaba, neden yazmaya başladım, neden vazgeçtim. Nasıl tamamlamam gerekirdi ? Tamamlanmaması gerekiyordu belki de. Evet evet bu hikaye  yarım kalmak  üzerine demek ki. Demek ki tamamlanmaması gereken bir hikayenin  unutulmuş süsü verilen bir kaydı bu. O zaman süte ve sütçüye ve de hikayeye saygıyla deyip susmak gerekir. Yarım kalmayı seçmiş bir hikaye karşısında başka ne yapılabilir ki ?  









İç Ses - 12

 
Yan apartmandaki komşu balkonunu yıkıyor.
 
Köpürte köpürte deterjanlarla hem de;  bu önemli bir iş çünkü bütün kış boyunca açılmamış balkon kapısı açılacak, artık balkonlarda yenecek yemek sonrası  karpuzları ve kahveler balkonlarda içilecek.
  
Komşunun balkonunu yıkayışını izlerken aklıma tam beş yıl önceki bir mayıs akşamı geldi. Annem ve babam balkonda oturuyordu kahvelerini içmişlerdi, kim bilir neler konuşuyorlardı muhtemelen bize bağlı planlar yapıyorlardı. Ben de odamda test çözüyordum üniversite sınavına hazırlanıyordum çünkü ; ara verdim sanırım ki annemlerin yanına geldim bir tabure aldım oturdum masanın yanına. Ne konuştuk ne kadar konuştuk daha sonra odama gidip ders çalışmaya devam ettim mi yoksa uyudum mu hiç hatırlamıyorum. Sadece karanlık gök yüzündeki bir kuşu hatırlıyorum martı olabilir emin değilim. Kafamı kaldırdım kuşa baktım ve ‘’ Allahım şu kuş gibi özgür olacağım günler gelecek mi ‘’’dedim. O anı , o duyguyu ,o kuşu ve gökyüzünün o siyahını hiç unutmuyorum. Alelade bir an gibiydi oysa meğerse değilmiş.
   
Üniversite sınavı bitti, hazırlık, birinci yıl, ikinci yıl  derken işte son yıl geldi. Geçen beş yıl içinde kuş gibi özgür hissettiğim de oldu, kırk kilitli zindanlarda tutsak hissettiğim de . Bir sürü şey öğrendim, defalarca hayal kırıklığına, umutsuzluğa kapıldım. Korktum. Umutlandım. Yaşadım işte herkes gibi herkes kadar.  
    
 Komşum yıkadı balkonunu mis gibi oldu belki bu akşam yemeği balkonda yerler.
      
Belki bu yaz herkes yemeklerini balkonlarında şenlikle yer.
      Belki bu yaz başka  kuşlar  geçer tepemden göğün rengarenk olduğu bir vakitte .
      Belki bu yaz da …  




Fahri bey çıkmazı # 4 #


Ters bir gün...

 Haftanın son günü ve  zorla uyandım, hastaneye gitmesi zor gelmese gidip rapor alacaktım...

 İstemeyerek kalkınca, her şey ters gitti haliye...
çay için  su ısıtacaktım sigortalar attı  sigortayı kaldırdım ,mutfağa geldim yine attı hay aksi! vagzeçtim çaydan...
  Yolda ayakkabımın topuğu kırıldı...

 İş çıkışı  şehir dışına, annemlere gideceğim için yanıma biraz eşya almıştım.neyseki yanımda spor ayakkabılarım vardı hemen yol  kenarına geçip ,değiştirdim...

İşe vardım,  giriş kartımı evde unutmuşum yuhh ya...
 Pelin ve didar  benim   masamda kahvaltı ediyorlardı...

''Oo günaydın kızlar'' deyip daha onların günaydın demesine fırsat vermeden,'' umarım  o kırırntıları toplarsınız giderken'',bir nevi kibarca kovdum  oysaki her sabah  poğaçalar benim masada yenirdi. Normalde arkadaşlık bağlarım sağlam ama sinirlerim laçka bu sabahh!

''Solundan mı uyandın sen bu sabah  ekin ya!'' diye  didarın terslemesiyle  biraz kendimi toparladım,,,
 Günaydın diyeni bile haşlıyorum. Başım ağrıyor çok gerginim ,belirli bir neden yok...
 İş stresi,bayan olmanın özel durumları ve  en çoookta anne özlemi...
 O kadar çok özledim ki annemi ,babamı hatta nurşen halamı bile ki nurşen halamı pek sevmem çünkü kuzenimle aynı yaşta olmamızdan dolayı devamlı bizi kıyaslar ve tabii ki de kızını kayırır hep ...
 Cins ya, dinime kusur bulan müslüman olsa barii ,hmm öylemiydi bu laf ya?
İleride  bir gün çocuğum olursa ki uzak bir ihtimal ben böyle sık boğaz etmeyeceğim onu... 

Neyseki otobüsten  inip babamla buluşunca onunda içi rahatladı,onlarada kıyamıyorum tek bir evladın olsun, okutup, telli duvaklı gelin ederim diye hayaller kur...

  O alsın başını şehir dışına gidip senden uzakta kendi doğrularını yaşasın...

''Kızım bu bavulda ne var ,ev sahibinimi koydun içine'' diye söyleniyordu bavulu arabaya  götürürken eh baba hem taşıtmazsın hemde söylenirsin eyvahh ben müyesser ablalara  buraya geleceğimi söylemeyi unuttum  derken bir yandan telefonumu çıkarıp hemen müyesser ablayı aradım yoksa  ortalığı ayağa  kaldırır...
 Eve vardığımızda sofra çoktan hazırlanmıştı,annem döktürmüş yine,yemeği  özlem dolu sohbet eşliğinde yedikten sonra üzerime bir ağırlık çöktü kanepede uyuya kalmışım,   telefonun sesine uyandım telefondaki kızgın ses Tolgaydı... 
'' Ekin sen nasıl bir insansın  ev sahibin kadar bile değer vermiyorsun bana bitti anladın mı hani  bitsin bitsin diyordun ya tamam ekin sen kazandın bitti'' telefonu kapadı hemde tek  kelimem alo olarak, hmm ilginç!

Şehir dışına çıkacağımı  tolgaya söylemeyi unuttum, ev sahibin kapısına gidip  sormuş  ev sahibim baştan söylemek istememiş   o kadar çok yalvarmışki söylemek zorunda kalmış...Ne gündü behh bak şimdi uykum kaçtı, ayrıldık derken ciddimiydi acaba?




Göz nuru ondan destek bizden:)

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...