Bilmiyorum kim ama... Arkadaşıma....



'''Nereye koyacağım seni bilemedim, sevgili diyemedim, cesaret edemedim... Sandım ki sensin aşık olan, ben içimdekini söyleyemedim... En iyisi biz senle arkadaş olalım, arkadaş kalalım .... ''' mı dedin????

Niye??? Yemedi mi??

Olunur, olunur... Bizden çok iyi arkadaş olunur da canım günah be, seviyorsan git konuş bence...

Arkadaş arkadaş geçinirken biz, birkaç kendini bilmeze denk gelebiliriz...

Gel biz seninle, film izleyelim, gezelim, eğlenelim, maça gidelim, küfür edelim, uçağa, trene, gemiye binelim, sabahlayalım, ağlayalım, dertleşelim, kampa gidelim, bisiklete binelim, yüzelim, dans edelim, yemek pişirelim...

Oturup bir de karar verelim, neremize koyacağız kimi, nereye kadar iznimiz, çizgimiz...

Yapmayı beceremeyen sussun otursun orda... Arkadaşımmm, ben bir kalbine bakacağım, biraz kırık-dağınık ama fazlalıkları bir dışarı atalım, gerekli yerlere stentleri takalım, ilaçları bulalım, göçebelik sona erdi, yordu, bitti, ben artık burada yaşayacağım...

Kadınlarım...



Masalın kahramanlarını birbir anlatmak gerek, bugünden başlayarak...

Bir yol hikayesiydi başlarken kadınlarımla hikayem... Yer, zaman, neden önemli değildi... Gidebilir miydik denemeliydik... Gittik...

Hayatta her yolun bir amacı var. Kimi yol ayrılığa gebe, kimisi kavuşmaya... 30 küsür senelerdir kavuşamamışız biz meğer... Aynı annelerden doğmadık, aynı sıralarda oturmadık, ilk aşkı beraber yaşamadık, bekarlığa beraber el sallayamadık, mezuniyetleri birlikte kutlamadık... Farklı hayatlardan, başka kalplerden, türlü zamanlardan geçip bir ada sevdasıyla hadi dedik...

Birlikte uyuduk, yedik, içtik, güldük... Size sadece böylesini anlattık, siz ancak böyle bilebilirdiniz!!

Gerçekte ise ben bir boşluğa inandırmıştım kendimi, o boşluktan aşağı düşüyordum... Uçurumun tam kenarında sendelerken onlar tuttu ellerimi... Bi küçük ada meselesi değildi benim ki... Koskocaman dertlerin, kocaman sırların, büyük sorumlulukların, küçük mutlulukların ortağı oldular...

Bir minik kadındım, yola çıkmaya cesareti olan ama yolun başında öylece duran... Yürüyemedim rotam yoktu, yürüyemedim yalnız yürümeyi hiç sevemedim ben, yürüyemedim yüküm ağırdı sendelersem düşen kızım olacaktı...

3 deli kadın giriverdi kalbimden...

Şimdi Kanatlandım, uçuyorum...

Yalancı şahitlerim var, inanmayın, yaşadığım herşeyin tek şahidi, tek savcısı, tek hakimi oldular....

Sizinle her yola çıkarım ben, parasız kalırım, ekmeksiz, işsiz, sebepsiz... Siz olun ki bileyim, yürüdüğüm yolun sonunda "umut" var...

Ben bir minik "anne" , minimini bir elden kocamaaaan severek tuttum, kahramanların bazıları değişir zamanla, birşey değişmeyecek, bizim Masalımızın sonu mutlu bitecek...

p.s. Hayatımda gittiğin için teşekkür ederim eski eşim, sen gitmeseydin gelenlerin kıymetini bilemeyecektim...

Mekan...



Bir küçücük ev kurduk...

Koskocaman evlere sığamayan ben, bir bahçe, iki göz odaya sığındım...

Parça parça çıkardım mazi kokan eşyaları eski evden, dağıttım.. Bomboş duvarlara baktım, anılarla dolu değildi odalar... Aylarca kurduğum, ördüğüm tüm barikatları aşıverdi gözyaşlarım. Kızımın odasında duvarın dibine yığıldım... O gece ben o evden gidiyordum... Ben o gece bir genç kızın en saf hayallerine, ihtiyarlığıma dair düşlerime, eşyalarıma, komşularıma, inandıklarıma, güven duygusuna, evliliğe veda edip; mücadeleye, çok cepheli bir savaşa ve yeni bir eve "merhaba" dedim...

Kırgınlığım, kızgınlığım, pişmanlığım bavulumdaydı maalesef... En zorlu savaşımı onlarla verdim...

Bahçeye geldik oturduk, bir süre yerleşemedim... Kanatlarım kırıktı, ne yapacağımı bilemedim... En son anlarıma şahit olanlar, bırakmadılar hiç bizi.. Evimi, bahçemi, soframı şenlendirdiler... Hep minnettar olacağım onlara...

Ve birgün derin bir nefes alıp kokladım evimi, mum kokuyordu, çiçek kokuyordu... Yeni doğmuş bebek kokusu gibi ilk kokuyordu... Aslında hiçbir zaman olmayan ve olmayacak olan aşkla doluydu... Metrekare hesabıyla ölçülmüyordu huzur, ben ömrümde ilk kez huzurluydum...

Sonra daha çok şeyler gördü bu duvarlar, o bahçedeki masada çok insanlar oturdu... Son 2 senede bu eve çok şeyler gizledim ben... Yazacağım birgün... Yazacağım sırayla...

Geçmiş zaman masallarının mekanı burası... Bir anne ile kızının yuvası... Hayatımdan, soframdan, yuvamdan geçen herkes, sağolun... Can kattınız!!!!

Masalın kahramanları....



Evin küçük kızı, büyük akıllısı... Annenin %75'i...

Pek anlaşamaz benle, benzemeyiz hiç birbirimize... Bankacı o, ağır, soğukkanlı, mantıklı... Kendimi anlatmama gerek yok herhalde... Pek de kızar bana... Bencilim tabi, o da haklı... Hayatının en güzel yıllarında ne yaşadıysam yaşattım ona da... Korkularımı üzerine saldım, sorumluluklarımı omzuna yığdım... Yordum, üzdüm, kırdım... Günah çıkarmıyorum şimdi, bilin istedim... En başa altın harflerle yazdım kızkardeşimi... Hem masalımızın, hem Masal'ın yılmaz, yıkılmaz, güçlü kahramanı o...

Bazen belli etmem, edemem... Ama çok severim ki ben... Arkamı dönüp gidemem... Bir yuva kuracak o şimdi, içim azıcık buruk doğru, ama tek dileğim... Çok mutlu ol e mi?? Bi de bil... belki yetmez gücüm, belki senin kadar güçlü değilim, belki güvenmezsin ama eğer kayarsa ayağın ben seni hep tutacağım... Düşme diye... Bilirim nasıl düşülür... İncinme... Kapım da açık, gönlümde, hep yerin var senin... Kalbimizin baş köşesinde❤️❤️❤️

Anne kim??




84 yazında daha fazla dayanamayıp, hadi demişimm Anne, yaşayacaklarım var benim... Aman da en iyi halt etmişim!!! Zatiii onlar da bilselermiş bir melankolik yengeç gelecek dünyalarına kesin vazgeçerlermiş.. Evin her daim deli, asi, inatçı, hatalı üretimiyim ben... Benden sonraki üretimde mükemmele ulaşmak için denek yapmışlar beni... Bkz. kızkardeş. Olamadım işte herkes gibi... İnadım inat, dediğim dedik... Herşeyi de çok bilirim... Ukalanın tekiyim... Kimseye başarılar dilemem... Zaten kazanmayı sizden öğrenecek değilim... Ben olsam benle oynamam, mızıkçıyım... Ama çok ısrar ettiniz...

Ben döndüm, burdayım... Tam olarak nerde kalmıştım??


Devamını da yazacağım....

Yeter ama....




Mutlu olamadım ben bu cevabı görünce... Çünkü altında bir cevap daha var😔😔 Kendime değil, kızıma üzüldüm... Küçücük kalbi kocaman hediyelerle alamazsınız ki, koynunuza alıp uyumalısınız... Varlığınız değil de sesiniz bile mutlu ediyorsa ve kıtkanaat başka bir varlık onu mutsuz ediyorsa, oturup düşünelim... Kimseye düşman değilim, affettim... Kızım için... Bugün anladım ki en doğrusunu yapmışım... Hep mutlu olsun o, tek dileğim... Dünyaya gelmesinin sebebi benim... Benim seçimlerim... Evlilikler biter, Ebeveynlik bakidir!!! Anne olmak doğumdan, Baba olmak öğrenilir... Herkesi sevsin, herkes de onu... Kavgam yok, hırsım yok... Kavgalarda ona yer yok... Ben Masal'ın kahramanı olmaya çalışmıyorum, bizim masalımızda kahramana gerek yok... Yol arkadaşım o benim, biz yazar-biz oynarız... Ama işte küçücük yaa daha o, onun bir başka ele ihtiyacı varsa??? Sırtımda taşırım, kucağımdan indirmem, sarar sarmalarım velakin yetmezse??? Evlenin, çocuklarınız olsun, mutsuzsanız yollarınızı ayırın... O ayırdığınız yolların sonuna kadar hep çocuklarınızla yürüyeceğinizi unutmayın!!! #obirmasal o bana yeter!!!

AİLE VAR

Üç kadın içinde nefes alınabilecek kadar ferah !  bir metrobüsle evlerimize ulaşmaya çalışıyorduk. Bir gece önce kadınlarla dolu bir sofrada adamların  ortak zalimliklerine kederle kadeh kaldırmıştık ve biz beş altı kadın içimizden birinin bilindik yarasına üflüyorduk;başka bir yakada o sırada binlerce kadın bir cadde boyunca yürüyordu korkunç erkek baskısına doğru. Coplara,devletlere,kocalara ve babalara inat isyan ediyorlardı.Bizim isyanımız zaman zaman -sosyal medya sayesinde- onlarınkine karıştı derken gece bitti, gün döndü ve yola çıkıldı.


  Yorgun sayılmazdık, kendimizi metrobüs içinde olabilecek en rahat boşluğa sıkıştırdık, içimizden biri son havadisleri aktardı bize; genelden özele hayata daldık kalabalık yolculuğumuzda. Bir ara iki çocuklu bir anne bindi metrobüse yer verdim kadın iki güzel çocuğunu kucağına oturttu çocuklar güvenle analarına yaslandılar . Kadını görünce dedim ki yanımdaki ana olmayan kadına ‘’Beş çocuk yapcam diyorsun bak nasıl olcak metrobüse nasıl bineceksin ? ‘’   . O da bana’’metrobüse binmeyeceğim ki ‘’ dedi. Gülüştük tatlı on beş yaş pembesinden hikayeler yazdık ayak üstü. Hayata ve kalabalık araca tahammülümüz yükselmişti ki bir ses duyduk. Arkamda yaşlı bir adam ‘’İn aşağı terbiyesiz ‘’ dedi birine ve ben kesin bir kadın YİNE tacize uğradı diye geçirdim içimden ki bir kaç dakika sonra mesele ortaya çıktı. Genç adam sevgilisini öpmüş bizim yaşlı amca da bu ahlaka mugayir durum karşısında dayanamamış çünkü o an orada ‘’aile varmış ‘’ 

Yapılan müdahaleye karşı genç adam sevgilisini alnından öptüğünü belirtti ahlaksızlık yoktu yani , yaşlı adam vazgeçmedi tahrik etmeye devam etti, insanların sesleri yükseldi , çift bir sonraki durakta ineceklerini söyledi, şoför durumu müdahale etti ve çift aşağı indirildi. 
 
Ben şaşkındım , yükselen şiddet ve sesler beni germişti, gazeteci olan arkadaşım duruma çok sinirlendi biz de o ahlaklı metrobüsten indik o ahlaksız çift gibi. Çok iyi tanıdığım arkadaşım gerçek bir sinirlilik yaşıyordu tüm olanlara isyan ediyordu içinden adım gibi biliyordum. Çiftin arkasından biraz baktık onlar durağı terk ettiler biz bir sonraki metrobüse bindik .

  Benim aklımda ise yaşlı ahlak zabıtasının  ‘’aile var ‘’ diye bağırması kaldı.
Haklıydı aile vardı güzel boncuk gözlü çocuklar vardı ama anlamadığım birbirini öpen iki insanın varlığı nasıl kötü etkileyebilir onları ?
Aile var evet haklısın ve sen ve siz küfürlerinizle o güzel çocukların akıllarını bulandırıyorsunuz, bir anne etrafına yumruk savuran adamı nasıl açıklar çocuğuna, ne diyebilir ?
  
 İki adamın birbirini sevmesi,sevişmesi karşısında dehşete düşen namuslular , iki adam birbirini öldüresiye dövdüğünde sırtlarını sıvazlıyor. Bir kadının elinden tutup onunla yanyana yürüyen adamı yuhlayanlar, yanındaki kadını saçlarından çeke çeke sürükleyen adama gizli gizli kırmızı kurdeleler takıyor , sevdiği adamla sevişen kadının kahpeliğine karşı , sevmediği adama yamadıkları kızlarının düğününde halaya duruyor cefakar babalar !…
    Yettiniz be artık …
    Biz yeterince tahammül ettik sizin iki yüzlü ahlak anlayışınıza
    Ama yetti
   ‘’AİLE VAR !!! ‘’ burada ...






MÜMKÜN MÜ

   Sonsuz ayrılığın olduğu bu dünyada kimseye küsülmeyeceğini anlamak …
   Anlayabilmek…
  Kimseye kızmamaya, kimseden gitmemeye gayret etmek.
  Bunca kötülüğe ve bunca kötüye rağmen başarabilir miyiz?
                       
   *********
 Bir şiirden ,bir resimden, bir film karesinden geçirebilelim hüzünlerimizi diye çaba içindeki iyiler sırtından vurulurken,onların ölümlerini ve bu vahşetin müsebbiplerini kutsayan insanlar ! sokaklarda bağıra çağıra kötülük kusarken üstümüze, ellerinde insanlığın ölüm fermanını yazdıkları pankartları gururla taşırlarken  mümkün mü kimsenin kalbini kırmamaya çalışmak ?
     Mümkün mü çocukken paylaştığımız pamuk şekerleri ile yürüyebilmek sokaklar boyu ?
     Küçük telefonlarımızla an’ımıza girebilen o haberlerin hepsi biraz daha tüketirken umudumuzu, radyodan bir şarkı tutmak mümkün mü hala ?
   Sokaklarında insanların göz göre göre öldürüldüğü bir şehrin vapurlarında hala aşka  katık edebilir miyiz simidimizi?
    Yıllarca; aşkı  öğrenemeden toprak olmuş onca çocuğun acısı kavurmuşken anaları biz aşka öpüşebilir miyiz bütün kırmızımızla ?
 Sokaklarda kapkara gözlü yalın ayaklı esmer çocukların ellerindeki bir kolu kopmuş eski bir oyuncak bebeğin hüznünde kavrulurken kalbimiz, doğacak olan canımıza mavi beyaz sevinçler örebilirmek mümkün mü ?
      Toprağın üç bir yanında dünyanın en güzel mavisi salınırken, denizi hiç göremeden büyüyenlerin hatta ölenlerin olduğunu bile bile dala bilecek miyiz bir ağustos akşamı yakamozlara doğru ?
   
         İnsanlıktan,sevmekten,çiceklerden , yemek tariflerinden, aşk filmlerinden , şekerli tatil anılarından, hayata dair küçük hayal kırıklıklarından, kaçırdığımız otobüsten, beğenmediğimiz albümden , kaybettiğimiz kolyeden, İstanbul’dan , Ankara’dan , Ada’dan , Antalya’nın yağmurundan ,Müzeyyen Abla’dan , rakıdan,mezeden , salatanın koruğundan , hayallerden ; yaşamdan bahsedebilmek mümkün mü ?
            İnsansoyundan ve yaşıyor olmaktan utanmadan tüm ruhunla yaşayabilmek mümkün mü ?
            Kimseden geçmeden , kimseye küsmeden yaşamak mümkün olacak mı ?





           

    

Palette



I was employed as manageress of a small art gallery for a couple of years before I established 'The Sea Garden', and one of the most enjoyable aspects of the job for me was to visit artists in their own studios and select work for sale. It is an honour and a privilege to be invited to step into someone's studio as it is always a very personal space. I love the smell of them; the jumble of paints and  brushes and canvases, the mess on the floor and the walls, the half-finished pieces, the preliminary sketches that give you an insight into the development and thought processes involved in producing a completed artwork.
My friend Angelica is a full-time practising artist, and after struggling to paint in a cold and very damp outhouse for the last few years she has finally managed to rent a fine purpose-built studio in a lovely location not too far from home. 


Today was my first visit there, and whilst Angelica pottered about unpacking her things and preparing paints, I took the liberty of taking the following photographs, which she has given me permission to share with you all.



Having a space in which to work away from the distractions of everyday living is so important, she told me. 



She hasn't had time yet to stamp her identity on the place, but already there are a few things tacked to the wall to lend inspiration, and some finished pieces:








She works with a mixture of oils, acrylics and pastels.


Some close-ups of the palette....



A well-earned cuppa!




Truly scrumptious-looking pastels, they appear as though they have light shining out of them!






The accoutrements of the artist: palette knives, brushes,


canvases and frames.....



tubes of paint and sketchbooks....




Whilst Angelica prepared a new canvas ground I sat and produced a little drawing of my own, just for fun. I very rarely sit down and produce any kind of artwork these days.


I used oil pastels, not my favourite medium, but all I could find to hand to bring.


This was my chosen subject: in a corner of the studio a shelf with two of Angelica's paintings and a vase of daffodils, and a comfy chair on a rug.


 Et voila! 
The chair came out a bit elongated, and I used artistic licence with the colour of the shelf and the skirting board, but I enjoyed the challenge!




İÇ SES - 2 -

‘’Dünya var olduğu müddetçe devam edecek  bu’’ cümlesi ile başlayan sohbetler…
Kendi varlığını tanımlamaya çalıştığın yollarda,sokaklarda,evlerde,barlarda,pis ve ucuz hazır yemek dükkanlarında, temiz ve üstelik ucuz öğrenci restoranlarında , vapur iskelelerinde ,sisli ve kalabalık caddelerde, sıkışık trafikte içine sıkışılan otobüslerde ve hatta rüyalarda söylenmişler
üzerine konuşmalar.
  Keşfedileni keşfetmeye çalışmak değil bu, dünyanın en klişe durumu olan insan olma halinden başlayarak kadınlık ve erkeklik hallerini anlamaya, tanımaya, tanımlamaya çalışmak.
 Senden önce yaşamış birilerinin mesela bir kitabın satır arasına sıkıştırdığı yol arkadaşlığı.      Üzerinden onlarca yıl geçen ama tekrar edilen bilindik  acılar .
Dünya’nın koca bir mezarlık oluşu.
Tüm ölümler ve ölecek olanlar .
Hatta doğum ve ölümün ta kendisi …
    Bazılarının üzerine düşünülmesine gerek olmadığına inanacak kadar net sınırlarla çizdiği tüm olgular bazılarımızın üzerine tüm hayatı boyunca konuşup tartışabileceği derin bilinmezler.
   Sorularımız gençliğin kavak yelleri , neşemiz  gençlik hevesi…
    Sadece cevap vermek için soru sorulmaz ki oysa.Amaç mevzuyu soru sorabilecek kadar kavramak değil midir ?






     

Settled in



My new home feels just right.....I hope to be here a long time.......On the mantelpiece in my bedroom sits this beautifully hand-made doll which I purchased from Christine of Gentlework at The Cotswolds Vintage Fair last summer. I love the Liberty fabric bodice of her dress.


I am still living without phone or internet access.....and I hadn't realised just how much I would miss that regular contact with friends through email, and being able to keep up to date with blogs and what's going on in the Vintage world. I confess I've been going slightly potty! I also love to listen to radio programmes on iplayer, and without that on tap I've pretty much exhausted my cd collection. How much longer I'm going to have to wait I just don't know......


On my dressing table are 'Nod, Wilfred and Bun', purchased from Jane a couple of summers ago....Nod is always 'nodding' off to sleep, so he lies in his little wooden bed whilst Wilfred and Bun regale him with tales of when they were young and carefree. I found the delightful black and white photograph in an antique shop in Falmouth.....I used to wear my hair in little bunches like that! 

There have been nights when the lashing rain and howling winds have kept me from my sleep; my home is quite high up and exposed to the elements. Many days the weather has been too awful to even contemplate venturing out of doors. Storm damage is evident everywhere you go....footpaths washed away, trees newly cut where they have fallen across roads, landslips at the base of cliffs and all the sand disappeared from Towan beach...... but we are very fortunate not to have suffered the awful flooding. 


On my wardrobe hangs this hand-stitched dress made by the lovely Teresa Dunne; she and I were selling at several of the same fairs last year. On it are stitched the words, 'she followed the path down to the sea', just appropriate for me I thought.


Over the stair bannister hangs a pre-1900 American quilt recently purchased on ebay. A simple design of strips of little triangles, all in beautifully faded shades of blue, beige, brown and pink, with the occasional red accent. Someone had stitched (quite crudely) newer patches over the top of the more worn-out triangles, but I unpicked them all to reveal the original patches beneath. 


Lots of new cushions and cards have been made during the enforced  'indoor' time, ready for forthcoming fairs over Easter and beyond. In early May I am venturing further than I have ever ventured before, and have booked to exhibit at the Weald and Downland Spring Countryside Show (Sussex), followed by the Decorative Living Fair at Eridge Park (Kent). I am really looking forward to seeing a part of the country I have only explored briefly before, and Kent not at all. My trusty van and I will spend a couple of weeks on the road, (hopefully in the sunshine!) seeing lots of nice gardens and villages. It's a real pity Ardingly Antiques Fair doesn't happen in May, as I am longing to go to it.......I shall have to make do with the next Shepton Mallet Fair in March.....can't wait to do some serious rummaging! x

Coastal Living


Sorry for my absence of late dear friends, but in early January I moved into a new home which as yet does not have a phone line connected, and hence no internet either. I can only read emails and post on my blog when staying with J, and this is my first trip up to Calstock since moving. My new home is on a working farm only 5 minutes drive from Portscatho, on the Roseland peninsula of Cornwall. I have never lived this close to the sea before, and I can walk to the nearest beach, Pendower, in about 12 minutes.......first I cross the busy main road, then a couple of stiles through two fields of sheep (the sight of two new-born lambs last week brought a smile to my face), and then this view of Pendower opens up before you.....ah such a glorious vista!



Steep steps take you down to the beach itself, and at low tide there is about half a mile of sand to walk along.....


I can walk here every day if I choose to......how lucky am I? (I still have to pinch myself every time I see that view of the bay)


Happy days of beach combing and swimming await.....
x x x

Masallar Diyarı

Çirkin Ördek Yavrusu

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...