Calstock to Cotehele


I now spend a good deal of my time in Calstock, as this is where J lives. Together with Morwelham Quay Calstock was once the bustling centre of mining in the Tamar Valley, and during the 19th and early 20th Century the village thrived off market gardens and the flower growing industry, particularly daffodils and narcissi, which grew well on the south-facing steeply sloping sides of the valley and were sent to the flower markets of London by rail. Mum and Dad were coming to visit nearby Cotehele House today, and as it was lovely and still and sunny I decided to walk there.....this is my route......


The enormous viaduct which still carries the railway line dominates the valley, and terraces of small cottages are nestled into the cliff beneath.





 When the train goes over (and it is only ever two carriages long) it has all the appearance of a little toy chuff-chuff trundling along!

 

The road follows the gently flowing Tamar River, with Cornwall on this side, and Devon on the other.


along the road are dotted little interesting sheds and outhouses.....


including this old railway carriage.


Next comes the boatyard...


  and then you can look back at the viaduct in all its glory.




 At the bend in the river the path begins to climb steeply up through the woods towards Cotehele House......and glimpses of the garden can be seen. Below is the old stone dovecote.


Cotehele is now owned and protected by The National Trust. The Tudor Manor House is built around an inner courtyard



 At this time of year the main attraction in the Great Hall is the magnificent flower garland, created from over 40,000 individual flower heads as well as a mass of foliage, all grown in the garden and arranged over ten days by enthusiastic helpers. It is a Cotehele tradition that has been going on for years; quite how long I'm not sure. The enormous garland is suspended from the ceiling from one end of the Hall to the other.



 The fire had been lit and that wonderful smell of wood burning filled the air



A close-up of the garland reveals just how colourful it is and how many different flowers are used, but they are all varieties that dry well and so will remain looking good right up until Christmas.




The jaw bones of a whale adorn either side of this door, and a different flower garland of pink, purple and white.


 Pots on a side table contained all the different flower varieties that have been used to make the garland this year.


Dad wisely stayed in front of the warm fire whilst Mum and I had a look around the craft gallery. On the ground floor we found the 'Victorian Library', with an old restored harmonium which the public were invited to play. 


So Mum had a go and played a few merry tunes!



 The East front of the house....


with terraced gardens overlooking the valley towards Calstock. The afternoon sun was lighting up the trees beautifully.







 In the large orchard they have planted many old Cornish varieties of apple which were in danger of dying out. Kim Cresswell has created this living willow sculpture of man and horse.






  Lovely reflections.....I was thinking that trees at this time of year almost have the same appearance above ground as below....the bare branches look much like roots.


 After a nice warming cup of hot chocolate and piece of shortbread I said goodbye to Mum and Dad and headed back down the path through the woods; Calstock and the viaduct all lit up now in the setting sun.


The beech leaves are all hung out to dry.....


 A flash of red here and there......



On the wall by the roadside the most wonderful reindeer moss.....



 Back in the village I pass the little gallery,


and 'Make New and Mend', a second-hand clothes shop as well as an alteration service. These are the only retail outlets in Calstock apart from the general grocery store. It is a quiet, gentle place, a little bit bohemian, at the end of a dead-end, and I love it. Hope you enjoyed seeing a bit of it too. x x x


VER ATEŞİNİ BİR ŞİİR YAKALIM

  Karşısındakinin gözlerine bakarak konuşur, o da bir şey anlatırken gözlerinin içine bakılsın ister. Bu istekten mi bilmem ama sigara paketinden sigarasını karşısının gözlerinden gözlerini ayırmadan çıkarır hep. Eliyle ters çevirdiği paketin içinden her defasından tek bir sigara düşer bunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama şaşırtıcı buluyorum; yani iki sigaranın da düşebileceği genişlikteki o yırtık kısımdan neden ve nasıl hep bir tek dal sigara düşer. Belki insanla kurabildiği duygusal sessiz ilişkiyi eşyayla da kurabiliyordur. Üstelik hem sigarasına hem de karşısındakine eşit saygıyı gösterir. Mesela karşılıklı oturuyorsunuz ve anlatıyorsunuz -mükemmel dinler,başından savmak için değil gerçekten dinler bu arada- o da sessizce sigara paketinden bir sigara düşürmüş vermiş sigarasının ucunu ateşe. İçine doğru çektiği dumanını selamlar bunu anlamak zor tabi zaman gerektirir sonra dirseği masaya dik bir biçimde dururken, ki ucu kızıla boyanmış sigara dimdik durur gök kubbe altında, kafasını bir an sağa çevirir ve başını hafifçe yukarı kaldırır ve dumanı salar semaya ama öyle alelade değil saldığı dumanın ardından veda ederek. Tüketmez sigarasını , bir ortaklığı paylaşır onunla da.
Bazı insanları tanımak için gerçek olmak gerekir yani anlattığını duyabilmek için baktığını görebilmek için zaman içinde tüm yalanlarını ve boyalarını bir kenara bırakman gerekir , çünkü onlarla sadece o çıplaklığının,savunmasızlığının,yalansızlığının silah olmadığı ilişkiler kurulabilir.
 O da öyle insanlardandı işte. Aklınıza pembe yanaklı ,kiraz dudaklı, beyazlar içindeki kutsanmış melek de gelmesin, insandı. Kızan, üzen ,yorulan, panikleyen, yanlışlar yapan; bildiğimiz beşerdi pek tabi şaşardı zaman zaman . Bildiğimiz ama aslında tanıyamadığımız tanımak istemediğimiz , yalansızlığı karşısında kendi kirimizi isimizi görebildiğimiz insanlardan.
   Dünya’nın kiri oluk oluk akarken insanoğlunun sağından solundan o mavi bir denize yürürdü.
   Dünya’nın kiri oluk oluk akarken insanoğlunun teninden o temiz sabun kokusu bırakırdı değdiği tenlere.
   Gözünün içinde bir yerde belki babasından ona yadigar belki ilk aşkın acelesinden eksik kalmış bir boşluğu taşırdı. Dünya’yı pastel boyalarıyla boyayarak daha yaşanılır bir yer haline getireceğine olan çocuksu inancı bundandı belki de. Dokunduğu teni, gördüğü yaşı , iki kol bir bedeni aşka tamamlaması da eksiğinden yadigardı sanırım.
    Bazı kadınlar hayatı güzelleştirmek için yollanmıştır dünyaya bazıları da dünyayı güzelleştirebilecek çocuklar doğursun diye. O her ikisiydi galiba . Şiirlerde doğurabilirdi, çocuklarda …
     Bazı insanlar sevişirken sever , severken sevişir…
     Bir şairin dizesiyle diz dize oturduğu bir yaz akşamı baktığı göğe şiirler de salabilir, en kuytusunda aşkın nefes nefesken  güzel çocuklar da çağırabilir .
      Demem o ki gözlerinin içine doğru bakalım hayatın.
  Bakalım ki oluk oluk akan kirin içinde neden kirlendik diye ağlamaktan vazgeçip bizde elimize şiirimizi,pastel boyalarımızı alıp o güzel ve mavi denize doğru koşabilelim.
    Hem belli mi olur belki
*Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
      Yangelmişim diz boyu sulara

         Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum ''diyen güzel insanlarla buluşur, şiirler salarız aşkın koynuna.

*T.Uyar\DENGE

Rüzgar mıdır dalgalandıran perdelerini

Pardon bir şey soracağım izninizle
Sabahları uyanır mısınız siz ?
Sabah uyanıp açtığınız bir pencereniz var mıdır sizin de?
Siz hiç sabah rüzgarını gördünüz mü, perdenizin ardından ağır ağır gülümseyerek,konuşmadan, sessizce ve yavaş yavaş sokuldu mu odanıza  ?
Tanır mısınız bilmem,
nasıl davrandığını bilir misiniz bir sabah rüzgarının vazgeçemediği ritüellerini izlediniz mi hiç? 
Sabah rüzgarı duvarlardan başlayarak dolar bir odaya, dolanır baştan başa bütün duvarlarınızı  sonra parmak uçlarında yatağınıza sokulur önce yatağın sizde kalan sıcağını-geceye dair var oluşunuzun izi olan sıcağınızı- söker yataktan ,solunuza düşen yalnız soğuğu eşitler ?
Sabah rüzgarı adildir bilir misiniz ?
Merhametlidir yatağınızdaki yalnızlığı fark etmeyin diye siz, her gece sol yanınızın soğuğunda titremeyin diye yatakları hazırlar bütün yarımsız fark edilmez yalnızlığa ?

 Sabah rüzgarını nefes sanıp soluduğunuz oldu mu  hiç?
 Sabah rüzgarı bütün odaya dokunduktan sonra nefes kılığında girer vücudunuza hiç fark ettiğiniz mi bir sabah rüzgarı doldurduğunuzu içinize ?
Üşümeler sabah rüzgarındandır aslında bildiniz mi ?
Sabah rüzgarı oyunbazdır , ne kadar giyinseniz de üşüyen yanınız var ya belki bir mezarlığın tam ortasında duran ya da otobüs duraklarında beklerken unuttuğunuz belki de bir kadehin kenarına iliştirmişsinizdir siz bir yanınızı, içi buz tutmuş yok-sun-luk-larınız var mıdır sizin de sahi ? İşte sabah rüzgarı siz giyinerek ısınıldığını sanın, bu yanılsama ile içinizin buzunu fark etmeyin diye dolar ciğerlerinize, iliklerinizle oynaşır ; kalbinizi selamlar ?
  Sizin içinizin kirini boşalttığınızı sandığınız derin bir iç geçişinizde çıkar gider geldiği pencereden , sabahları derin derin soluklar  verir misiniz siz de ?
Siz hiç bir sabah rüzgarını uğurladınız mı ?
Hiç bir rüzgarın ardından el salladınız mı ?
Siz bir rüzgarı her sabah ya gelmezse diye dudaklarında öperek yolcu ettiniz mi ?
Sahi siz de sabahları uyanır mısınız ki ?


HİÇ

 Hiç olmaya yakın bir noktada dünyayla tanışıyoruz.
 Kendimizden habersiz, aidiyetsizken birilerine tutunmalar hep biri olmak için, hiçlikten bir var oluş yaratmak için çabalayıp duruyoruz. Hiç olmayalım diye ,var olalım diye okumak ,konuşmak, pişirmek ,paylaşmak, dağıtmak ,dağılmak hep biri olalım diye

 Sonra bir an geliyor ya da bir adam belki de bir kadın , bir kitap ,bir çocuğun sorusu, bir domatesin hafif ekşi kırmızısı, bir gök … Bütün ağırlığıyla hatta evrendeki  bütün ağırlığı takıp peşine geçiyor üstünden sen eziliyorsun ama ölmüyorsun , etrafında var olabilmiş birileri savaşıyor ve o savaş daha varlığını tanımamışları öldürüyor.  Sen var olmaya çabaladıkça insanların ve dünyanın sana biçtiği oluş biçimleri ağır gelmeye başlıyor başın daha sık ağrıyor kalp çarpıntıların artıyor . üstelik aşk zannettiğinin bir başka ruhun tatmini için sergilediği ihtişamlı oyunun basit bir figürasyonu olduğunu da öğreniyorsun ve  galiba kalbin en bakir noktası sevmek olduğundan kirlenmesin istediğinden kirli sevgilerle var olacak bir kalptense hiç olabilmiş bir kalp istiyorsun … 

 Hep aynı mevzu  canına yandığım.. neyse bak dinle 
Yeşilcam filmlerini bilirsin ; yakışıklı bir adam olur mesala Orhan baba ya da Kadir İnanır  … Yakışıklı adam yollu bir kızla tanışır gönül ya bu  aşık olur ! ilk soru budur senin soru yani ; cevabında da şöyle yapış yapışından bir hikaye çıkar . Hani esas kız olacak ya bizim orospu onu masum bir geçmişin içine atıverirler ,ak pak olsun diye önemli olan esas oğlana layık olmasıdır,o yüzden bizim kız helal süt emmiş ama felek vurmuş kader kurbanı oluverir gönüllerde; girdiği yataklar, kirli odalar, nefessiz soluklar hop atılır bir kenara. Halbuki  kimse gerçekten sormaz bize,… Gelir  satın aldığını bildiği zamanı ve bedeni en iyi şekilde değerlendirmek için cevabını dinlemediği bir iki soru, baştan çıkarması gerekmediğini bildiğinden yalandan iki dokunuş sonrası ... Yani kimse bize gerçekten dokunmaz, gerçekten sevmez, hiçizdir çünkü . Adsız,ruhsuz,nefessiz,bedensiz ... Bize biçilen ömür boyunca bekaretini bozmadan taşırız hiçliğimizi.
Bana gelince ben çoktan vazgeçtim, her şeyden önce ruhumdan , ruhsuz kaldım, vazgeçmeseydim ne olurdu diye de düşünmedim , düşünmeyeceğim de ;olmuş olanlar her neyse onlar olmamış olsaydı ben şu an ki ben olamayacağıma göre şu an ki ben olarak o günleri düşünmem ,  düşünemem , bugünümle geçmişimi değiştiremem , geçmişin yolunda tekrar yürüyüp bugün istediğim yere varamam. olmaz ,olmaz ... su aktı bir kere değişti her şey herkes …
 İşte gördüğün kadarım  ne eksik ve fazla; 
 yani güzelim benden sana ekmek çıkmaz aradığın ıslak hikayeyi ben de bulamazsın haa dersen ki abla iki kadeh içelim buyur devam edelim sen meyhanedeki taze ol ben de sokaktaki orospu
 isimsiz sorusuz ama; 
fazlası çıkmaz benden …

Christmas Fairs!



Hello! Sorry it's been a while....I've been making like mad for the three Christmas Fairs I've got coming up (see side bar), the first of which is this weekend, 15th, 16th and 17th November. Cowslip Workshops near Launceston, Cornwall is the venue, and Jo Colwill the organiser always makes the farm look so festive with lights and trees and decorations. There will be all sorts of handmade crafts and textiles on sale from many different exhibitors in the farm barns and outbuildings. On the Friday the Fair begins at 11am and stays open till 8pm, so why not come after dark and soak in the Christmassy atmosphere? The cafe will also be open 11am - 8pm with delicious hot food and drink so that you can enjoy your visit to the full. If you're not keen on crowds then I would recommend you visit on the Saturday or Sunday, as Friday is always very, very busy! Saturday opening is 10am - 4.30pm and Sunday 10am - 3.30pm.


I've made these angels each with a different silk or lace petticoat, and a little bit of glitter to sparkle




Also chandelier drop decorations with lots of diamante and pearls to catch the Christmas candlelight,




and garlands with little wooden snowflakes, beads and crystal drops.....the wire allows you to bend these garlands around whatever you choose. You can drape them across a mirror or window, or simply hang them vertically from a hook. The beads will slowly rotate in the air and catch the light. Alternatively arrange one around a candle or flower arrangement for a simple table decoration.


I don't know about you, but I love it when the nights start drawing in and you begin to craft in preparation for Christmas.
Hope you like my latest makes, and maybe I shall see you at one of the Fairs - hope so! x x x


The Coming Storm

I've just come back from looking at the mighty ocean waves crashing onto the rocks off Newquay Headland; the wind almost took your breath away, and it's only going to get worse as the night progresses.....The Coming Storm has put me in the mood for a bit of Seth Lakeman, and what better than this rousing fiddle playing from his concert performance at the open air Minack Theatre here in Cornwall, with the sea as a perfect backdrop. Enjoy!

Seth Lakeman - Race To Be King - Live at The Minack

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...