VER ATEŞİNİ BİR ŞİİR YAKALIM

  Karşısındakinin gözlerine bakarak konuşur, o da bir şey anlatırken gözlerinin içine bakılsın ister. Bu istekten mi bilmem ama sigara paketinden sigarasını karşısının gözlerinden gözlerini ayırmadan çıkarır hep. Eliyle ters çevirdiği paketin içinden her defasından tek bir sigara düşer bunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama şaşırtıcı buluyorum; yani iki sigaranın da düşebileceği genişlikteki o yırtık kısımdan neden ve nasıl hep bir tek dal sigara düşer. Belki insanla kurabildiği duygusal sessiz ilişkiyi eşyayla da kurabiliyordur. Üstelik hem sigarasına hem de karşısındakine eşit saygıyı gösterir. Mesela karşılıklı oturuyorsunuz ve anlatıyorsunuz -mükemmel dinler,başından savmak için değil gerçekten dinler bu arada- o da sessizce sigara paketinden bir sigara düşürmüş vermiş sigarasının ucunu ateşe. İçine doğru çektiği dumanını selamlar bunu anlamak zor tabi zaman gerektirir sonra dirseği masaya dik bir biçimde dururken, ki ucu kızıla boyanmış sigara dimdik durur gök kubbe altında, kafasını bir an sağa çevirir ve başını hafifçe yukarı kaldırır ve dumanı salar semaya ama öyle alelade değil saldığı dumanın ardından veda ederek. Tüketmez sigarasını , bir ortaklığı paylaşır onunla da.
Bazı insanları tanımak için gerçek olmak gerekir yani anlattığını duyabilmek için baktığını görebilmek için zaman içinde tüm yalanlarını ve boyalarını bir kenara bırakman gerekir , çünkü onlarla sadece o çıplaklığının,savunmasızlığının,yalansızlığının silah olmadığı ilişkiler kurulabilir.
 O da öyle insanlardandı işte. Aklınıza pembe yanaklı ,kiraz dudaklı, beyazlar içindeki kutsanmış melek de gelmesin, insandı. Kızan, üzen ,yorulan, panikleyen, yanlışlar yapan; bildiğimiz beşerdi pek tabi şaşardı zaman zaman . Bildiğimiz ama aslında tanıyamadığımız tanımak istemediğimiz , yalansızlığı karşısında kendi kirimizi isimizi görebildiğimiz insanlardan.
   Dünya’nın kiri oluk oluk akarken insanoğlunun sağından solundan o mavi bir denize yürürdü.
   Dünya’nın kiri oluk oluk akarken insanoğlunun teninden o temiz sabun kokusu bırakırdı değdiği tenlere.
   Gözünün içinde bir yerde belki babasından ona yadigar belki ilk aşkın acelesinden eksik kalmış bir boşluğu taşırdı. Dünya’yı pastel boyalarıyla boyayarak daha yaşanılır bir yer haline getireceğine olan çocuksu inancı bundandı belki de. Dokunduğu teni, gördüğü yaşı , iki kol bir bedeni aşka tamamlaması da eksiğinden yadigardı sanırım.
    Bazı kadınlar hayatı güzelleştirmek için yollanmıştır dünyaya bazıları da dünyayı güzelleştirebilecek çocuklar doğursun diye. O her ikisiydi galiba . Şiirlerde doğurabilirdi, çocuklarda …
     Bazı insanlar sevişirken sever , severken sevişir…
     Bir şairin dizesiyle diz dize oturduğu bir yaz akşamı baktığı göğe şiirler de salabilir, en kuytusunda aşkın nefes nefesken  güzel çocuklar da çağırabilir .
      Demem o ki gözlerinin içine doğru bakalım hayatın.
  Bakalım ki oluk oluk akan kirin içinde neden kirlendik diye ağlamaktan vazgeçip bizde elimize şiirimizi,pastel boyalarımızı alıp o güzel ve mavi denize doğru koşabilelim.
    Hem belli mi olur belki
*Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
      Yangelmişim diz boyu sulara

         Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum ''diyen güzel insanlarla buluşur, şiirler salarız aşkın koynuna.

*T.Uyar\DENGE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...