Ama Daha Paskalya Gelmedi ki?!

En sevdiğim ciciler arasında yer alan Paskalya Ekmeği veya Paskalya Çöreğini ( Easter Bread) daha önce milyon kez yapıp başarılı olamamıştım! :) Milyon reçete denemelerim ve piyasadaki kitaplara bolca küfredişimin ardından okulda öğrendiğim muhteşem reçeteyi evde yaptım. Yani neden hiçbir kitapta doğru düzgün bir reçete vermezler!! Mutlaka bir eksik olmalı sanki! Sapanca tatilinde yolluk olsun maksadı ile kolları sıvadım. Mart ayında başlayan Paskalya dönemi, 21 Mart'a yakın dolunaydan sonraki ilk pazar günü yapılan kutlamayla noktalanıyor. Hristiyan geleneğindeki Paskalya Bayramında aklımıza ilk gelen şeyler; Yumurta ve tavşan tabi ki. Fakat hepimizin bayıla bayıla yediği bu ekmeğin en önemli özelliği içerisinde Mahlep olmasıdır. Mahlep ise; İdris ağacı yani kirazgillerden gelen bir kökeni var. O mis gibi kokusu sizin başınızı döndürür. Ekmeğimiz, Un, Su, Şeker, Maya, Margarin ve Yumurta'dan oluşuyor. Un'u tezgaha eliyorsunuz. Ortasını açıyorsunuz. Un'lu kısımlara Mahlepi ve Şekeri koyuyorsunuz. Ortasında ise Maya ve suyu iyice açıyorsunuz. Aman dikkat edin! Maya ilk önce şekerle karışırsa aktivasyonu etkileniyor ve öyle ahımlı şahımlı verim alamıyorsunuz. Ardından Margarini ilave ediyorsunuz. Ellerle mıncık mıncık yapıyorsunuz! Yumurtalarda ekleniyor. Heryeriniz tabi yıvış yıvış oluyor bu sırada! :) Yoğurmaya başlıyorsunuz. Yoğururken Su'yu yavaş yavaş ilave ediyorsunuz. Yavrucağı iyice yoğurun sevgili okuyucularım. İlk Mayalandırma yapılıyor. Üstüne bayanların kolaylıkla yapabileceği saç örgüsü şekli verilip tekrar mayalandırılıyor. Buna da Son Mayalandırma diyoruz. Üstünede File Bademi koyduk mu!! Bu iş tamamdır dostlar! :) Atın fırına çocuğu! :) Sonrada gelsin kokularrrrrrrr...!
Kararlıyım bu Paskalya çok güzel geçecek! Çöreklerim ve rengarenk yumurtalarımla etrafı donatacağım! Ayyy.. Şimdiden heyecanlandım bak! :)
Bon Appetit!

No Parle Italiano, si?!

Bütün gün okulda bir sürü cici yapıp, yorgunluğa kendini teslim ettikten sonra insanda pek zeval kalmıyor sevgili okuyucularım. Yine de ben geçenlerde uyku düzensizliğini bir kenara bırakıp Foccacia yapmaya karar verdim. Mezzaluna ve Kitchenette yemek öncesi önünüze sunulan o minik italyan ekmekçikleri var ya, işte bu hanım kızımız bu! :) Stand Mikserime malzemeleri koydum. İçinde Zeytinyağ, Zeytin, Kuru Domates, Un, Tuz, Su ve Maya bulunuyor. Bütün ürünler karıştıktan sonra yağlanmış kaba döküyorsunuz. Mayalı olduğu için yavrucak, biraz beklemesi ve pofişleşmesi gerekiyor. Dikkat edin acaipte kabarmasın! Ki ben böyle bir hata yaptım! ( Eninde sonunda bende insanım) İstediğimden biraz daha kabarık oldu. Zaten fırında pişerken de şişiyor kendisi. Yapımı meşakatli ve zor değil. Bütün malzemeyi karıştırıyorsunuz, o kadar! :) Güzelce piştikten sonra fırından çıkarıyorsunuz ve üzerine güzelce Zeytinyağı sürüyorsunuz. Şahsen, Alaçatıdan aldığım karışımlı Zeytinyağını sürdüm. Ohhhh misssss..! Hele o mutfağın kokması yok mu?! Kendinizden mi geçiceksiniz yoksa insanları mı geçirteceksiniz gibi bir şaşkın karmaşa oluyor! :) Aslına bakılırsa hala yeni evin mutfak olayına pek alışabilmiş değilim. Ne, nerde, nasıl? yada "Aaannnneeeeeee Kuru Domateslerrrrr nerdeydiiiiiii?" diye çığlıkımsı bir serzenişle yankılanan beynim, bazen patlayacakmış gibi oluyor, itiraf ediyorum! :) İtalyan hanım kızımız piştikten sonra ise, akşam yemeğinde benim tombiş anne ve babam tarafından höpürdete höpürte mideye indirildi.  Yani şu anda daimi rejimlerimden birinde olmasam, nasıl hiç üşemeden mutfağa gidip yaparım, belli değil!!
Ben en iyisi bir yemek yiyeyim, değil mi sevgili okuyucularım? :)
Bon Appetit!

Je MaPalle "Croissant"


Ahh.. Ne güzeldir Fransa.. Şimdi olsa da gitsek moduyla daha yeni hiç dönmek istemeyeceğim Sapancada Bayramını geçirmiş bir vatandaş olarak çoktan fıkırdamaya başlamış olabilirim. Artık hepinizin öğrendiği gibi fransız özentisi olarak kendilerinin yaptıkları her türlü şeye de bir o kadar hayranlık duyan biriyim. Özellikle ciciler tabi ki! :) Bunların başında her ne kadar Croissant olmasa da, yine de bir ısırık aldıktan sonra kendimi tutamayıp kalori bombardımanı içine girdiğimi itiraf etmem gerekiyor sevgili okuyucularım. İçinde diğer malzemelere oranla en çok Yağ barındırıyor bu Laminalı Hamurlar ( Puff Pastry) katagorisindeki arkadaşcığımız. Yapımı ise bayağı meşakatli! Ki ben okulda öğrendiğimi evde ilk defa denediğim için biraz uzun sürdü yapım aşaması tabi. "Bin Yaprak" olarakta adlandırılan bu hamur çeşiti minimum 200 derecede pişiyor. Millefeuille Hamuruyla arasındaki fark ise, Croissant da maya kullanılıyor olması. Hamur yoğurmaları aynı fakat içerikte sadece küçük bir fark oluyor anlayacağınız. İçerik ise şöyle; Un, Su Tuz, Yumurta, Maya, Şeker ve Alba Margarin. Margarin dışındaki bütün malzemeleri koyup elde veya StandMikserinizde yoğuruyorsunuz. Ardından yavrucağı mayalandırıyorsunuz bir süre. Açmaya sıra gelincede Packing Method denilen yöntemle bir güzel tezgahta açıyorsunuz. Aslında bir sürü açma tekniği var ama benimde tercih ettiklerimden biri bu! :) Ne demek şimdi bu diyorsunuz biliyorum. Anlatayım hemen! :) Yuvarlak  hamurunuzun ortasına ARTI (+) şekli kesiyorsunuz 0.5 cm kadar. Öyle mayalandırıyorsunuz. Daha sonra 4 aöılan kenarı iyice açıp ortasına kütle halindeki yağcığımızı koyup kenarları üstüne kapatıyorsunuz. Üstüne de oklvayla açmak kalıyor. İyice açtığınız hamuru ise Kitap Katlama tekniği ile katlayıp buzdolabında çocuğu dinlendiriyorsunuz. Bu işlem minimum 4 kere yapılıyor. Hamurun içindeki yağ pişerken katmanların birbirinden ayrılmasını sağlıyor. Oda hani yediğinizde ağzınızda dağılan o hi var ya, işte tam onu sağlıyor. Dikkat etmeniz gereken en önemli nokta ise; hamurun ve yağın aynı sıcaklıkta olması sevgili okuyucularım. Hamurunuz mis gibi olduktan sonra ise, kare veya üçgen şeklinde kesip derin dondurucaya atabilirsiniz. Böylelikle misafir geldiğinde rahatlıkla çıkartıp hemencicik kafayı yedirten Croissantlarınızı ikram edebilirsiniz. Çok havalı değil mi?! :))) Hiç de sevmemmm!! :)))
Şimdi oturup perşembe günü olacak Midterm ve Pratik sınavıma çalışmam gerekiyooooorrrrrrr!!!
Hmmppfhhhhhh...
Bon Appetit!
Apologies for rather sporadic posting of late, I have been busy making stuff for the Vintage and Handmade Fair on the 28th (hope you're coming!). Some 'Jars of Inspiration', full of fabric, lace, ribbon, buttons and thread, everything you need to create something unique!

Also wreaths made out of lichen-covered twigs that I collected from the coastal path at St. Anthony Head. Lucky for me the hedges had just been trimmed so there were lots of nice twiggy bits to collect. The pine cones I've been picking up throughout the year whilst out on country walks.


'Twas a bit blustery at the seaside today! An easterly wind and lots of white horses. I have no running water and therefore no facilities at the shop, so a call of nature has to be answered with a quick nip round the corner, to the public conveniences. Dressing up warm and holding on to your hat is often the order of the day, but with a view like this who can complain!


This week I've been re-arranging the shop to make it feel more Christmassy, though I'm not going the whole hog just yet.


Pure lambswool scarves (£29) by Hannah Housham are new for this Autumn; she came into the shop in the summer whilst on holiday and asked whether I'd be interested in selling her range, as she was just starting out in business and looking for a few outlets in Cornwall. After seeing some samples I had no hesitation in placing an order; I love the ripple wavy edges and the beautiful shades of pink, lilac, jade, soft grey and pale blue.

These wonderful hot water bottle covers (£30) and tea cosies (£21) are designed, knitted and felted by Stephanie Wooster, again in the most pretty (and sometimes striking!) colour combinations.




Gertie has sourced some wonderful old traditional sewing boxes from her native Germany; if you go to her website here you can view more.

I quite like it when I'm in the shop after dark with all the lights and lamps on, it feels very cosy!

Keep yourselves warm my blogger friends, till next time x

Pompei Misali Bir Beyefendi

Şenlik ve cümbüş içinde geçen bir haftasonu, insanda biraz yorgunluk yaratıyor elbet fakat yıldırıyor mu? Tabi ki hayııııırrrrrr!!! :) Cumartesi akşamı sevgili kuzenim Umut ve dünya tatlısı yengem İldem'in evine davetliydik. Ondan önce de durağımız; Bostancı-Lunapark'tı! Şimdiye kadar hayalini kurduğum bir şey sonunda gerçek oldu! Çocuklar gibi heyecanlı bir vaziyette, Lady GaGa gözlüklerimle, lunaparktan içeri girdik ve neye binsek napsak acaba diye düşünürken hemen girişte duran mancınık tarzındaki şey dikkatimizi çekti! Yani ne diye bindiksek artık!!!!! 0_o Hayatımda bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Bungee Jumping falan var ya, hikayeeee bunun yanında!! İndiğimde ayaklarım tutmuyordu! Çığlık atmaktan boğazımdaki karıncalanmayı söylemiyorum bile! :) Herşey bir deneyim işte! :)) Korku dolu anlar yaşadıktan sonra güzelce Umutlara gittik. İlk önce yemek olarak Pizza yapmaya karar verdim. Ne de olsa Umut'a sözüm vardı. Ne zamandır başımın etini yiyordu çocuk. :) Ohhh missssss! :) Temel Pizza hamurunu yapması aslında çok kolay. Bütün malzemesi; Un, Zeytinyağı, Maya, Tuz ve Su! Ta Taaaaa! Hamur güzelce yoğrulur. Eller yumuş yumuş ve balçıkımsı olur. Bunları yaparken Sous Chefim , bizimkilerin küçük prenses kızları, Nehir de bana yardımcı oldu. :) Küçük hanım bayağı da hamarat görseniz.. :)  Hamurlar yoğrulduktan sonra pompiş pompiş mayalandılar. 4 parçaya böldüğüm hanımlar şiştikten sonra gazları çıkartıldı ve şekilleri verildi. Olanaklarım, yeni evlerinde biraz sınırlı olduğu için az malzemeyle içini doldurduk tabi. Minik fırınımızda pişirmeye verdik. Normalde Pizzanın daha profesyönel fırınlarda pişmesi gerekiyor. Taş fırın olsa oyy oyyy' Ahhhhhh.. Teknoloji sen nelere kadirsin! I-pod yerine Gramafon'u tercih eden biri olarak biraz zor oluyor benim için tabi! :) Bu kadar yeterli miydi sizce? Nooo.. no.. nooooo! Üstüne içinden muazzam çikolata akan Çikolatalı Kekimi yaptım. Bu aslında çoğu restaurantta Sufle diye bize kakalamaya çalıştıkları bir tür tatlı. Çoğu yerde adı; Volcano olarakta dikte ediliyor. Şöyle söyleyeyim bayanlar ve beyler, aklınızı başınızdan alan küçük bir bey oluyor kendisi! :)) Bir kaşık aldınız mı? Yetmiyoooorrr! Hepsini bir çırpıda yiyesiniz geliyor! :) Tabi ben reçetedeki tariften biraz daha fazla Bitter Çikolata koyuyorum içine! :) Bu da aramızda sır kalsın! :)) Yaklaşık bir dakika içinde herkesin tabağı Çikolata lekeleriyle doluydu. Kekten geriye hiçbirşey kalmadı! :) Yeeeeyyy! Özellikle hanımlar, period dönemi için mükemmel bir tatlı!!!! :D Bu Pompei yanadağı kokan beyefendi, aynı Brownie mantığıyla yapılıyor aslında. Sufleyle alakası yok! Sufle, Creme Patisserie ( Pastacı Kreması) içeren bir yawrucak! :) Kekimizin yapım aşaması; Un, Şeker, yumurta sarıları, tam yumurtalar karıştırılıyor. Ardından erittiğimiz Tereyağ, Bitter Küvertürle harmanlanıp Un'lu ve Yumurtalı karışımımıza temperlenerek aktarılıyor. Offffffffff...!!! Dillere destan diyorum başka bir şey demiyorum size sevgili okuyucularım! :)) Sonuç ise çok fena! Sabah kalkıp tartıya çıktığınızda; tartıyla aranızda bir küfürleşme yaşıyorsunuz! Nitekim ben bunu, tam da bu sabah yaşadım! Ve üstüne kendimde sıkı yönetim ilan ettim!!! Ver elini Salata! Yani bir insan nasıl otla doyar anlamıyorum, inanın! Ne bu böyle?! Hani doyurmuyor da! "Aaaaa.. Ben gayet seviyorum salata yemeyi" diyenler var ya hani?! Yaaalaaannnnnnn!!! Var mı canım öyle bir şey?! Git sebze ye kardeşim yani! Öğlenleri zevk için salata yemekte ne demek?! Kimi kandırıyorsun bacım!! Ben, burda açlıktan duvarın boyasını yemeği düşünüyorum açıkçası! :) Hakkaten olabilir mi acaba?! 0_o
Bon appetit! :))
Today I went down to Marazion to visit Shevie and deliver (at last!) her prize for winning my giveaway last month. The sun was shining and warm and St. Michael's Mount looked quite a picture.

I parked up and walked along the beach.........the sea was sparkling

In a side street I spied the entrance to Shevie's shop, "Fine and Dandy'

oh what a scene of candy-coloured delight greets your eyes as you walk in.....

As Shevie unwrapped the giveaway I wandered around and took more photos, stopping to chat and share experiences of running a shop. We have so many mutual friends it's surprising that we hadn't met sooner!


Everything is so beautifully presented, just look at those hand-stamped price tags!




(I love the blue colour of the floor - it's a brave decision to go for a colour but boy does it enhance the harmonious look of the decor)



So did I succumb? of course........but I can't show you what I bought because that will spoil the surprise for certain individuals

It was so lovely to meet you Shevie, another like-minded vintage fanatic!


I bought a pasty and sat in the sun out of the wind and just gazed upon this marvellous view. The mount appeared dark and foreboding with the sun so bright behind. Shevie has the good fortune to actually live on this fairytale isle.


As I reach the car again I take one last look back at the mount with its castle atop and little harbour and cluster of houses beneath. The tide has covered the causeway..... Shevie will be taking her children home from school on the ferry by now.......

Get dancing yeah!

Something you probably don't know about me is that I am learning to bellydance! Once a week I go to an evening class and I'm absolutely loving it. I have tried various types of dancing in the past: ballet, tango, Bollywood, but I can safely say bellydancing is the most enjoyable for me. You do not have to be very fit or super supple (neither of which am I) to be able to do the moves and anyone of any size, shape or age can do it. Also you don't need a dancing partner to fully participate; it is great dancing in the class, but you can equally well put on a CD and dance away at home completely on your own. After learning the basic moves you start to improvise your own dance sequences. Our teacher is a great choreographer and is teaching us new dances all the time. Trying to remember which order the different moves come in is good exercise for the brain too! I think the general resurgence of interest in dancing since 'Strictly' came onto our screens is fantastic. Dancing keeps you fit and is such fun; why not find out if there's a dance class near you? You won't regret it; you can't help but smile when you're dancing!
The following Youtube clip shows an American bellydancer called Sadie doing her stuff; the muscle control she has is just awesome! (I have a looooooong way to go yet!)

Sadie BellyDance

Kendinizi Ateşe Atın!

Pratik sınav I -
Zeytinli Ekmek
Hunharca geçen taşınma maceramın sonunda sanırım zavallı güzelim bilgisayarım artık internete bağlanıyor. Meğer ne vahim şeymiş kopukluk sevgili okuyucularım. Süregelen bir şeye alışmak ne kadar kötü bir şey! Gel gelelim benim muhteşem maceralarım son gaz devam ediyor! :) Okul sabahın köründe başlayıp şeker komasına girdiğimiz anda bitiyor! :) Hele ki beze yapımında Çiğdem'le şekerden başımızın dönmesini ve sınavda "aaa benim başım dönüyor galiba!", "Benimkide fenayım abi!" gibi sözlerin yükseldiğini söylemem gerekiyor size. :) Merak etmeyin, sınavım güzel geçti nitekim! :) Merengeler.. merengelerrrrrr.. :) Gözünü sevdiğimin ama şunu öğrendim ki, japonları her ne kadar sevsemde merenge'lerini sevmiyormuşum! :)  Kurabiyeler, ekmekler, dökme hamurlar, kekler, merengeler ve custardlar ellerimden öppperrrrrr!!!! :)) Pratik sınava gelince, kendime göre çok kötü bir not olan 94 aldım. Gülmeyin!! Hakikatten kötü! Pratik sınavda bir Zeytinli Ekmek ve bir de Kandil Simidi yaptım!Ahh be güzelim! Ne diye risk alırsın?! Kanımca 95-100 arası not alacağımı düşündüğüm cicilerim tabak sunumundan kaldı! 0_o Neyse napalım, böyle olması gerekiyormuş diyerek yolumuza devam ediyoruz sevgili okuyucularım. Öğrennn çocumm, öğreeennnn! MSA tarihinde ilk tamamı kadınlardan oluşan sınıf bizmiş! Ya öyle fal taşı gibi bakarsınız işte! Hala savaş çıkmamasına şaşırıyorum açıkçası! :)) Aman.. amannn diyeyim de ben! :) Daha önceleri bayağı dil döktüğüm el alışkanlığını birebir okulda da görüyorum. Gün geçtikçe eller daha da pratikleşiyor. Hatta bunca zaman bildiğimi düşündüğüm bazı teknikleri, sil baştan öğrenmem bile gerekti. Herşeyin bir püf noktası varmış yahu! Ve inanın, düşündüğünüz kadar kolay değil! :) Mesela benim gibi, fırından kekinizi çıkarmaya çalışırken, arkadaşınızın kekini tepeteklak düşürebilir ve hatta onu kurtarmaya çalışırken 200 derecelik tepsiye parmaklarınızı cassssssssss! diye dokunabilirsiniz! :)))) Sonra fırının kapağını uzun süre açık tuttunuz diye şeften fırça yiyebilirsiniz! :) Onun üstüne çil yavrusu gibi boynunuz önünüzde kaçışabilirsiniz! Bunlar mümkün tabi! :) Amaaaaa işin en kötü yanına gelirsekkkkkkkkkk sevgili okuyucularım!!! Kilo almamanız elde değiiiilllll!!! Yani manyak gibi dikkat etsemde bana mısın demiyor kerata! Akşam kısayım diyorum; yok! Öğlen yaptıklarımı yemeyeyim diyorum; yok! Yokta yok! :) Pofidik bir şey olup çıkarsam şaşmayın yani! :)) Hey gidi günler heyyyyyyyy! Filinta gibiydim filintaaaa!! :) Esas ocak sonunda, tez vericez. İlk taslak bugün verildi. Uykusuz geceler boyunca yapıldı kendisi. Vayy bee! Bu hallere düşecek kız mıydım?! :) Saçlar darmadağın! Tırnaklar erkek çocucğu gibi! Kendime şöyle bir söz verdim; okul biter bitmez, tırnaklarımı gidip direk kırmızıya boyatağım! :)) İşin şaka maka bölümünü geçersek, inanın, bütün fedakarlıklara değiyor! İnandığınız ve başarabileceğiniz bir şeyin peşinden gitmenin o dayanılmaz hazzı yok muuu? O anda şöyle bir durup, diyorsunuz ki, "Aferin kızım" Sonra derin bir sessizlik..
Herkesin çeşitli hayalleri var benim gibi. Herkes birşeylerin peşinde.. Ki bu bence inanılmaz! Bir yerden başlamak gerekiyor istediklerinizi gerçekleştirmek için. Unutmayın; "Başarı, doğal yanmanın bir sonucu değildir. Kendizi ateşe atmanız gerekir" demiş Arnold Glascow amca. Hadi bir yerleriniz yansın..Sonra ağlayın biraz ama şu üzerinde oturduğunuz çakıl taşlarının üstünden kalkma zamanı geldii hatta geçiyor bileee! Hop Hoppp! :)
Bon Appetit!
Recently I have started making up what I call 'Inspiration Packs' to sell in the shop and on my stall at fairs. They've proved to be quite popular, mainly because there is such a revival in home crafting and scrapbooking at the moment. They are a mixture of original old documents/pages/pieces and also papers and stickers that I have printed out myself directly from vintage fabrics, letters etc. Nicky over at The Vintage Magpie bought a pack from me at the last fair, and spent some time with her daughter today making lovely labels from the bits in the pack, go take a look!
If there's anyone out there interested in buying an Inspiration Pack, I have put together two very different ones that you can buy; just send me an email!

Pack No.1 is called 'Roses', pictured above, and consists of the following:

Two original illustrated pages from a book on botany,
An original handwritten page from an old book,
3 x A4 printed papers,
5 round printed stickers,
and 2 original Victorian flower scraps.

The cost of the Roses pack is £6.50 + £1 p+p

Pack No. 2 is called 'Airmail' and consists of the following:

An original page from an 1814 book on Cornwall,
An original handwritten page,
An original bank receipt,
2 x A4 and 1 x A5 printed papers,
a sheet of 9 printed stickers,
Two original old stamps,
a luggage label and four blank cards (with envelopes) of two different sizes for you to decorate.
The cost of the Airmail pack is £8.00 + £1 p+p

Last week I had a phone call from a charity called World Vision, asking me whether I might consider sponsoring a child in the developing world. It's something I have been meaning to do for some years now, but I'm ashamed to say had just never got round to doing. So I said yes, and two days ago I received notification of the child I am now sponsoring. He's a 10 year-old boy called Kou, and lives in a very mountainous region of Laos, a land-locked country in South East Asia, next to Vietnam. (You can choose whether to sponsor a girl or a boy if you wish, and also which part of the world). This is the card that they provide you with to send to your child as the first point of contact. You are encouraged to write, and send small simple gifts (such as pencils and notebooks) for birthdays and at Christmas, and in return your child will write to you. The money that you give monthly goes to a community project where your child lives, and so benefits the whole community; such as access to clean drinking water, essential healthcare, agricultural assistance etc. The projects are chosen and run by the people of the community, overseen and assisted by a World Vision Project manager. Once all the goals of the project have been reached, the project ends and a new one begins elsewhere, and you are invited to start sponsoring a new child.
I know that I am very fortunate, and I find it incredibly humbling to know that my life is now in some small way connected to this little boy on the other side of the world, who is growing up in a harsh and difficult environment, quite unlike my own childhood in every respect.
Perhaps some of you reading this are already child sponsors; I would love to hear your experiences. If you are interested in finding out more about World Vision, then visit their website: www.worldvision.org.uk
If I have encouraged even one more person to take the decision to sponsor a child then this post will have been worthwhile.

"We will not rest until every child in every part of the world enjoys the right to life, dignity, justice and hope so that they can fulfil their God-given potential and, one day, see their own children grow up to experience the same."

Ooooh, what's in the box?

Today I received my box of 40 mystery goodies from the lovely Lizzie over at The Pea Pod after winning her giveaway last week. Each item was neatly wrapped in an old French map and tied with red and white string, which must have taken ages. Lizzie celebrated her big '40' recently, hence the number of gifts, but it certainly felt like my birthday today!


One pile of map wrappings and string later..............

Here is the veritable cornucopia of wonderful gifts from Lizzie!

Items included numerous papier mache and felt decorations made by Lizzie herself. Sherbet Fountain, Refreshers and Cadbury's Fudge: wow I haven't had those since I was at school!

A little peg angel, a wind-up tin chicken (it pecks as it walks along!) a colourful felt garland and some cute badges,

two edelweiss brooches and a felt embroidered brooch,

a vintage mini sewing kit, retro dish, green bead necklace and a wonderful book on 'How To Draw Birds'

two toy wooden houses and a horse, and , my favourite pressie: this vintage diamante choker necklace!

I am such a lucky girl! Thank you so much Lizzie, you've been very generous in your lovely gifts!

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...