Uyandın mı?


 Uyandın mı ?
 Elini yüzünü yıkadın mı?
 Kahveni içtin mi?
 Kahvaltını ettin mi?
 Ne yedin bakayım?
 Bu gün neler yapacaksın?

Güzellikler, mutluluklar ve bol  gülücüklü bir sabah diliyorum...  


 

Bayram Buruğu




 Bu Bayram bazılarımız için sevdiklerimizden ayrı ilk bayram.
 İlk  onsuz kahvaltı, ilk onsuz bayramlaşma...
 Yüzler saklanacak, gözler kaçırılacak, 
Biraz sonra unuturmuş gibi yapıp,   
karşındaki üzülmesin diye konu kapatılacak ama bütün gün konu açılıp ağlanılacak!
 Daha geceden içe oturan bir taş yarının tedirginliğinde...
  Bayram eve kalabalık , çocuklara  harçlık...
  Birde  Hasta yatağında bayramı geçirenler var!

Yazıyı yazarken aklıma geldi her arefe gecesi ninem şu  türküyü söyler ağlardı , bayram buruğuyum ben derdi, anam yok, babam yok, kocam yok, evlatlarım gurbette...
 Bayram gelmiş neyime kan damlar yüreğime anam anam garibem... 
 Akşam ezanında naylon leğenini ve ibriğini alır sundurmada ağlaya ağlaya abdest alırdı, nedendir bilemezdim o zamanlar gelenek haline gelmişti onda....

Güzel sağlıklı, ve merhametin kalplerimizi yumuşatacağı nice güzel bayramlar diliyorum...


Sırbistan

  Bavul 20 kiloyu geçmeyecek, az gerekli elbiseleri çıkar. 
   Ooo hâlâ 23 kilo... Tarhanayı çıkar, doğal zeytinyağlı sabunları da, Türk kahvesi de iki paket yeter. Cezve?  Yok kalsın, tencere bulurum orda. 
  Annecimle yol hazırlığı diyaloglarımız. Efendim önce kendim tartılıyorum, sonra bavulla. 
 İlkel yöntemlerle Pegasus sınırlarını aşmamayı başardık zannımca, zira havaalanında bavul 20.0 kg geldi. 


  Türkiye haritasını tamamlamaya ramak kalmışken, dünya haritasına göz dikmiş idim. Lakin ar ediyordum koca haritayı alıp sadece Amerika'ya çarpı koymaya. 
 Vakti gelmişti azizim. Şöyle yakından yakından başlayayım dedimdi. 

Sırbistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Bosna Hersek. 
(Uyar mı gulüm? Sen de okuyarak gezeceksin çünkü).


Sırbistan 



  Öncelikle şu şirinceğiz evde konakladım. Burada evler çok yeni değil. İnşaat ise hiç görmedim diyebilirim.
  Yağlı boya resim merakları var. Elbise dükkanlarından çok sanat galerileri gördüm. Hatta kaldığım ev de güzel yağlı boya tablolarla doluydu.


  Genelde bizim evler gibi geniş balkonlar, ferah görüntüler yok. Hatta çoğu evlerin camları bana resmen pis geldi. (Bayram temizliği de mi yok sizde bacım? Noelden noele sileydin gene temiz kalırdı). 


 Otobüslerle rahatça her yere gidiliyor. Kimse akbil (Sırpbil) basmıyor burda. Protesto ediyorlarmış. Bizde olsa millet birbirine girer, bedava diye kimse evinde oturmaz, protestonun suyunu çıkarırlar. 


   Şehrin en güzel yerleri gökdelen bina değil, kocaman parklar. Temiz havayı hissedebiliyorsunuz. 


  Yürürken veya toplu taşımada tesettürlü olmam çok dikkat çekti. (Uzaylı kadar olmasa da ona yakın bir ilgiyle baktılar). Esasen bana da onların uzun boyları ilginç geldi. (Kadını erkeği, ne uzunsunuz arkadaş. Allah'tan kendimi seviyorum da komplekse girmedim). 


  Burada yani Belgrad'da mağazalar pek canlı değil.
 Esnaf adeta, bütçeniz belli anacım, zorlamayalım sizi demiş. Dükkanlar küçük ve çeşit az.
  Lakin sebze meyve organikmiş burda, ucuz üstelik. Ticaret rahat yapılabilir, bazı markalar hiç girmemiş. Yeni atılımlar düşünen arkadaşlara duyurulur. (Yeme içme, et ucuz burda. Yaşar gidersiniz valla.) 


  Meclis binası güzel. Önündeki iki atlı heykel daha güzel. Rivâyete göre atın biri meclise girmek istemeyen adamı temsil ediyor, bir genç atı içeri sokmaya çalışıyor. Diğer at ise meclise girip çıkmak istemeyen adamı temsil ediyor, genç atı dışarı çıkarmaya çalışıyor. (Koltuk sevdası her yerde var demek ki). 


  Aziz Sava Tapınağı, oldukça görkemli. Ayasofya'yı andırıyor. İçi tadilatta, birkaç tasvir var.


   Elçiliklerin bulunduğu yolda kule şeklinde devasa bir kilise var. Adını hatırlamıyorum.(Burada İngilizceye tepkililer sanki, çoğu tabelalar Kiril alfabesi. Gençlere kolaylık olsun diye üstte Latincesini yazmışlar ama o da kendi dillerinde).


  Yakın zamanda savaş görmüş bir ülke burası. Nato'nun bombaladığı binaları, unutulmasın diye öylece bırakmışlar.


   Kalemeydan, Osmanlı'dan kalma tarihi bir kale. Sava ve Tuna nehirlerine nazır tepede geniş bir alan. Ecdad buralara gelmiş hey be! Ne idealleri varmış insanların! (Biz anca gezelim). Ruhları şad olsun... 



   Belgrad'da tarihi Bayraklı Cami. 


   Helal yemek bulmak pek kolay değildi ama arkadaş tavsiyesi ile bulduk bir yer. İnegöl köftesi tadında çok lezzetli köftesi vardı.



    Özetle Sırbistan Belgrad, yolunuz düşerse uğranılacak bir ülke. Tarihi yapılar göreyim derseniz Kalemeydan'a giden yollar ideal, iki taraflı hem dükkan, hem de orjinal binalarla dolu.
(Yok anam bunlar İstiklal Caddesi'nde de var derseniz, eyvallah saygı duyarım lakin Kalemeydan ve tapınaklar görülmeye değer).




  Yorulduysan dinlenelim azizim. Sırada Makedonya var!..


Bayrama bir kala



 Günaydın:)  
Herkes son bezler ellerinde  oranın buranın tozu alınıyor, bayram için ekmekler alınsın zira geçen bayramı  makarna ile geçiren biri olarak tavsiye ederim :) 
 Bayram tatlılarına şerbetleri dökülsün cızıl cızıl sesler eşliğinde.
Haldır haldır alış verişler yapılıyor.
Kum saati şırıl şırıl akıyor çabuk çabuk işler bitsin daha kendimizi temizleyeceğiz:))  saç ,kaş, bıyık, tıraş, çoluk çombalak banyo yapılır arkasından banyo ovulur.
 Kıyafetler ütülenir, erkekler ne rahat diye söylenilir...
 Tatlı krizi ve et komasına gireceğiz yine:)
 Bir hikaye anlatmak istiyorum

Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. 

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. 

- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."

- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk. 

- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. 

Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: 

- "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" 

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.


- "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!"

 İçimizdeki iyiliği  bu bayram  çikolatalarla çok  besleyelim:)


Dualarınızda beni de unutursanız, çok teessüf ederim:))




Bir demet hüzün

  






yaz gününde  yüreğime çığ düşürdün
ah be güzelim
ayazında kendini de dondurdun
henüz açmıştı goncamı soldurdun
 farkındamıydın sen, beni yaşarken öldürdün...



Ah sevgili ben seni değil Kendimi terk ediyorum
Sanma ki içim sızlamaz Sanma ki gözlerim ağlamaz
Ah! sevgili
Geride kalmaktan daha zormuş gitmek
arkanda bir parçanı bırakarak ıssız yollarda ilerlemek
ne kadar çok sevdiğini bir daha söyleyememek
ah! sevgili
 ben seni değil kalbimi terk ediyorum
canım yanıyor
kesilmedi tenim kesilmedi bedenim
acıyan yüreğim
ah! sevgili
ışığımdın görmez oldum  hiç gitmem sanardım
 kalamaz oldum
sığamazdım dünyana
ah! sevgili
anlamalısın beni olamazdık  boşlukları
böyle dolduramazdık
ah! sevgili
sahte gülüşlerimi maske edip yüzüme
arkamı dönüm gül yüzüne
gidiyorurum
ah! sevgili
 bil ki seni çok seviyorum

Ben sımsıkı sarıldıkça ellerine
 sen  koydun beni el yerine...
sakla yamalarını kalbim , sakla yaralarını kalbim
ey yalnızlık...
aç kollarını  ben geldim.

 olamıyorsan dermanım senden gelsin ecel fermanım...
 yaşama sebebim din şimdiyse ecelim...





 Not: Yarın Arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar, yirmi üç farz namazının arkasından birer defa Teşrik Tekbiri getirilir.

Yine sabah oldu

 Çok güzel bir hafta sonu diliyorum,  ben bu sabah koyu bir kahve içiyorum balkonda kuşları izliyorum , müthiş  baş ağrısı eşliğinde...
 ya siz güne nasıl başladınız bakalım?

Biz çocuktuk...



Gülen gözler.    
Biz çocuktuk...

Tabii ki  her şey değişiyor  durduramayız bunu, rüzgar bile eskisi gibi esmiyor, insanlar daha ürkek  daha bıkkın, güvenleri sarsılmış denge kaybı yaşıyor bu gün deliler gibi sevdiği  şeyi  ertesi gün kesip çöpe atabiliyor bu bazen bir eşya bazen bir insan olabiliyor!

  Acıma duygusu, günaha girme ,yasak olması  insanları  bu tür eylemleri gerçekleştirmekten alı koyamıyor, buda aklımıza ne değişti de böyle değiştik? sorusunu getiriyor.

Çocukken    sabah uyanınca, ki sabahları  cami imamını camiye giderken gördüğümüzü  bilirim o kadar erken uyanırdık...
 Televizyon açılır hemen. 
 Uçan kaz Nilss vardı eskiden , jetgiller, Taş devri, heidi, casper birde anime çizgi filmler vardı hatırlayabildiklerim,  bayılırdık izlerken  kahvaltı sonrası bizi kimse içeride tutamazdı ...
 Bütün gün saklambaç ,
kovalamaca oynamaktan  bitap düşerdik
 helede  doktorculuk yok mu:))
 Hadi hadii itiraf edin  ben doktor olacağım diye  sıraya girerdiniz:))
 Açlığımız aklımıza bile gelmezdi  çeşmeye ağzımızı sokar sırayla su içerdik kuşlar gibi...

  Midelerimiz lıkır lıkır ederdi o seslere gülerdik en çok kimin karnından ses geliyor diye,  çocukluk bu kavgada olurdu  en çok tükürürdük kavgada, hemen barışırdık çünkü kimse guruptan ayrılıp eve gitmek istemezdi, zaten öyle kinde yoktu içimizde ,oyuncağı aldı diye bıçaklamak gelmezdi aklımıza zaten ne bıçağımız vardı ne oyuncak vardı öyle çeşit çeşit  oyuncaklarımız  akülü arabalarımız yoktu, oyuncaklarımız  annelerimizin  kullanmayıp bize verdikleri tencereler kenarları  çatlak tabaklar yamulmuş çatallar bambaşka dünyalar kurardık kendimize, 
 Birde kilden , topraktan, çamurdan oyuncaklar yapardık kuruturduk güneşte ben hep canlanmalarını beklerdim minik  çamur kızlarımın...
Hamurumuzda sevgi vardı ileride anne baba olmaktı hayalimiz, ya doktor ya mühendis olacaktık :)) 


Köyde büyüdüğümden artık kim fırına ekmek attıysa   tilki gibi koklar hemen o  bahçeye gidilir  oyun orada devam edilirdi  komşunun ekmekleri fırından çıkarmasını beklerdik zaten ısrara gerek yok bir sini ekmek çocuklara itinayla kırılır,  hamur olmasın diye kesilmez  pekte asimetrik ve incecik olmayan dilimler kocaman yumuşacık ve sıcacık ekmeklerin üzerine  başka bir komşu hemen  bir kalıp  margarini sırayla gezdirir üstlerinde ekmeklerin, öyle bıçakla  falan uğraşmaz...

   Sonra kimisi kimyonlu kimisi salçalı kimisi şeker  serper üzerine ekmeğin derken  bir bakmışsın  komşularda doluşmuş  onlar çay keyfine geçerken çocuklar çılgınca oyuna devam, birde  dondurmacı gelirdi  arabasıyla, havalı kornayı bastımı deli olurduk' Kimisi folluklara koşardı bir yumurta  bir dondurma demekti, evdekiler bağırır bırakın yumurtaları diye kendimizden hariç birde  arkadaşa alırdık, kimde yoksa  idare edilirdi, külahın dibi kırılır içine dondurmadan  bandırılırdı.

 En çabuk kırmızı renkteki dondurma biterdi birde  dondurmacı  uzaklaşınca külahtan düşen dondurmaya çok ağlardık, peçetelerimiz tişörtlerimizin etekleriydi...

 Üstümüzdeki kıyafet  batmış,  
elbiselerimiz  bir yere ilişip yırtılmış ,   burunlar akmış kimsenin umru değil gece olunca eve gitmek istemezdik bazı  analar ellerinde   fışkın gelir kendi çocuklarına  vururken tabi bizim popolarda nasiplerini alır her kes evine evi olmayan sıçan deliğine  haydiyinn haydiyin  dağıtırlar bizi...

 ağlaya ağlaya eve gideriz hemen anneye şikayet anne  ****** annesi dövdü bizi kovaladı:))  anne- ohh iyi yapmış az yapmış size  hortumu takıp  ıslasaydı  keşke yıkanmış olurdunuz, pislerrr...
 Helede pazar ise o gün  berbere gidilir yaa evet evet  kuoför yok o zaman berber Amca tahta bir sandalyeye oturtur , sırayla hepimiz Ali garson oluruz:)) malum bit olmasın ...

 Evde de bir posta ağlarız yıkanmak istemeyiz o leğen buz gibi su kaynak, yada buz gibidir illa  diz kapakları , dirsekler ovulur nasılda çitelerler sanki  çamaşırız arkadaş :)
  bıcı bıcı yapınca tabi uyku kaçınılmaz    yer minderlerine  uzanırdık ninem masal anlatır tabi ev kadın  dolu  koca koca kadınlar gelir masal dinlemeye  , onlar muhabbete devam biz çocuklar çoktan  rüyalar semtinde  gezmeye başlarız büyüklerde bizden kafalarını dinler. gece yarısı bu defa işler değişir komşuların kocaları gelir  kadınları toplamaya haydiyin saat kaç oldu diye, Kar yağdığında  komşunun biri ev ev gezer  dondurma yapardı kardan   bütün komşular   dondurma yaptırmak için sıraya girerdi.Öyle çeşit çeşit kurabiye yoktu , anne kurabiyesi biraz sıvı yağ biraz yoğurt, köy umurtasından sap sarı olur o kurabiye üzeri şekerli şekerli peçka soba , kuzinede pişer.
 Komşuluk vardı , arap sabunuyla bulaşık , sabun tozuyla çamaşır yıkanırdı.
 Yaşlılar hep bir bilgiliydi daha ağırdı , gençlerle tartışırken bile hadi oradan cahil derlerdi.
 Gerçektende  gençler yapamazlardı onların yaptıkları işleri  dikişleri, yürüyüşleri  bile bir farklıydı, ağlayan bebeği eline alırsa susturur ağrısını sızısını anlar birde nazar okurlardı hemen, söylenmeleri çok vardı ama yaşlıydı onlar hep gençliklerini  ,gençken çektikleri üzüntülerini anlatırlardı hiç birinin facesi ,instagramı  cep telefonu yoktu.
 face de torunlarla aşık atmazlardı...
   Bellerinde gizli keseleri vardı  ,gizli bankamatiklerimizdiler.  sırdaştılar bazende biz sırdaş sanardık  gizliden anne babamıza söyler , ve biz yıllarca düşünürdük bunu   babam nasıl öğrendi diye.
   Şimdi çocuklar büyüklerden çok şey biliyor, büyüklerden daha fazla sırları var ve daha ürkünçler.
 Eskiden bebeği severdin gülerdi şimdi bir kaç aylık bebeğe cöe yapacaksın o sana yapıyor cöee diye ...

Sabunla yıkanan saçlar ertesi gün terden yapış yapış olurdu, lastikli donlarımız vardı, naylon terliklerimiz. bazen  terliğin eşi kaybolmuş giderdik eve...
Yağlı salçalı ekmek yerdik biz, oyuncaklarımız yoktu ki oyuncak kavgası yapalım  her cümlemiz saçmaydı  her cümlede kahkahalarla gülerdik.
 Biz mutluyduk...


Not: Yazılarım evladım gibidir:)  blog yazarki'de misafir yazar olarak yazdığım bir yazı, ayrıca külahın dibini Handan hatırlattı:) 





Ritim






Sevmek aslında inanmaktır
 İçinden okuduğun dua ile dilek ile başka kalbe dokunmaktır.
 Bu gün sadece gülümse kendin için yaşa.
 Kendin için ibadet et.
 İster tepin, ister tapın, ister rükuya  eğil.
 Sadece kendini bil, kendini sev.
 Başkaları sen ne  yapsan  bulacaktır bir mazeret.
 Başkalarının mutsuzluğundan beslenme,
kötü enerji, sağlıksız yağlı  yemek gibidir,
eninde sonunda sana dokunur.
 Gülümse gözlerin ışıldasın kalbine yansısın.
 Mutlu hisset...
En büyük hırsızlık bir başkasının enerjisini çalmaktır...
Not:minik bir  sabah listesi:))


Hedef



Bazen çok kızıyorum çevremdeki insanlara o kadar güçsüz ve zavallı ayağına yatıyorlar ki  kendilerine zarar gelmesin diye  hiç gözlerini kırpmadan insanı ateşe atıyorlar.
  Akşam Melekler bendeydi sabah alt kattaki sapık amcanın hanımının sesine uyandım yine Ahmet abime, 
- günaydın çok ses yaptınız hiç uyuyamadım diyor .
 Onlar misafir, sen misafire böyle bir şey nasıl dersin ve  saat ondu  çarşıdan geldik, ikiye geliyordu yattık  hepimiz büyük insanlarız horonmu teptik evde...  
Bayramda kızı geldi torunu bebek sabaha kadar ağladı , hiç uyutamadılar  bizi surup verip uyutmuşlar biz hiç  ses oldu demedik, normaldir hepimiz insanız dedik, toplumda yaşıyoruz olacak böyle şeyler.

  Bende  çıktım camdan beğenmiyorsan çıkarsın dedim. Şato tutacak o zaman burası varoş mahallesi  ev iki katlı  katı ayıran şey tahtalar,  gaz çıkarsalar duyuyorum ben bir şey diyormuyum.
 Gidip beni  ev sahibine şikayet ediyor  nasıl kızdım. ama  her şeyin suçlusu  ev sahibim  en baştan gidip  Kuğu  bulmuş haberleri, gazeteyi , nette sizi deyince kadın beni zıt belledi , şeytan diye bağırıyor bana:)
 Foyalarını meydana çıkardım:)
 Amcan çıkacak bayramda gör sen diyor:)) Aman görelim  Müzeyyen   gidip diyecekti ben gördüm beni öne attı ona yada kızlarına zarar gelmesin ben kimim ki! Bir kişi ölmüş  çok mu yeter ki kendi canları olmasın insanlar böyle  iki yüzlü  işte git gide yaşlılara karşı tavrım değişiyor. ve çok korkuyorum başıma bir şey gelirse  bu insanlar yüzünden diye. bende bir çenemi tutamadım:(
 Melekler Bu gün Almanya yolculuğuna start verdiler, hayırlısı ile giderler inşAllah...
 Çok kararsızım evimi çok seviyorum ama bu insanlarla uğraşmaktanda bıktım bunlar çıksada başkaları gelecek her gelen gideni aratıyor.  Kafam çok karışık şu bayramı bir atlatayım bakalım...
Bazı insanlar  güçsüzdür  korunmak için başkalarını hedef tahtası yapmaktan çekinmezler.
Bazı insanlar  güçlüdür, korumak için  hiç alakası olmayan olaylarda başkalarını korumaktan üşenmezler.
 Bazı insanlarda çok gereksiz  kahraman olmaya çalışır korumaya çalışırken canından, malından olurlar. 
 Ben  sadece bana zarar gelmesin suçu olmayan masum çocuklara zarar gelmesin  diye söyledim... 
Üzgünüm...


Ömür


 Kendi yapar insan derdi babaannem, kuleleride kendi yapar, etrafına çitleride kendi yapar, o çitlerin içinde ister insan gibi yaşar, ister...

Ne sığar ömre ne sığar gönle bir binanın içinden bile ağaç yeşerirse... 
sevmek için ne engel olur ki kalbe...
Mutluluk sadece avuç içlerinde açmayı bil yeter.
Herkese benden güzellikler...

Başarmak için ne gerekir?



Sabaha huzurlu  başladığım içinmidir bilemiyorum günüm çok huzurlu, can dostum Meleğim, eşi Ahmet abi ve Azram geldiler. 

 Bütün gün Meleklerle gezdik o kadar çok sohbet ettik ki hayatıma dair, hayatlarına dair...
 Dost dediğin insanın hayatında  iz bırakmak sa gerçekten  bir dost bu Melek...
 Herşeyde çıkar arayan insanlardan o kadar uzak.
 Bu gün yemek yerken gözüme takılan bir kedi hayatta herkesin bir mücadele içine girdiğini   kimi bilinçli kimi bilinçsiz herkesin bir şeyler için çabaladığını  mutlu olmak için bir şeylerle uğraşmak gerektiğini  gösterir gibiydi...
 Niyet etmeden, niyetine girmeden, çabalamadan hiç bir şey elde edilmiyor...
 Ya sizce?














Sabah Duası



 Mutluluk kaplasın kalbini:)
Güzellikler kaplasın gününü:)
Güzel insanlar kaplasın çevreni:)
Huzur kaplasın yüreğini :)
Şefkatin kaplasın aileni:)
 Çikolata kaplasın sofranı:)
Gülücüklerin kaplasın  gölgeni:)
İyi niyetin kaplasın evreni:)

mesajların kaplasın sitemi:)




Bizim Bahçe





Bu gün yorucu bir gündü geceden kızlarına  kışlık yufka açmak için anlaşmıştık ev sahibimle.  
Sabah dokuzda  bahçeden gelen bir erkek sesine uyandım, camdan baktım bir adam ve alt katımızdaki sapık amcanın hanımı.
 Hemen koşa koşa aşağı indim   teyze bir polis getirmiş ev sahibimle konuşuyorlar  kimliğini gösterdi infaz memuruymuş, biz amcayı borcu var diye aldık içere zaten raporları var çok hasta diye  parayı ödeyince çıkaracağız, zaten bilseydim zordalar gelip tutuklamazdık dedi.
 Şaşırdım o senin lüksün değilki, dedim ne demek tutuklamazdım!  
Aldım bir daha baktım kimliğine, haberleri gösterdim  haberim yok benim  yapmaz amcam diyor  akrabanız mı  dedim hayır diyor  nereden biliyorsunuz yapmayacağını peki bu suçu işlememişmi şimdi diyorum . Bana bilmem bakmam lazım siz teyzeyi hor görüyormuşsunuz dün evden çıkın demişsiniz ondan  bana gelip rica etti dedi diyor.
  Biz bir şey demedik, dün biz bahçede otururken geldi. 
Ev sahibim eşin hapisten çıkana kadar otur çıktıktan sonra evden taşının dedi, oda başladı anlatmaya  benim kızımı on yaşından bu yana koynunda uyuttu bir zararı olmadı dedi, öyle deyince ben   teyze siz altı yıllık evlisiniz   kızın  otuz yaşında nasıl oluyor dedim  kendi eşinin ölmesini bekledik  bende evliydim o da evliydi eşim döverdi beni o alıp baktı ama karısı istemedi betonda uyudum,  karısı ölene kadar başka ev tutuk  bizi baktı karısı kanser oldu ,öldü ben çok muhtaçtım'' Şimdi siz olsanız ne yaparsınız sen kendi hemcinsine neler yapmışsın özrün kabahatinden büyük birde polisi almış gelmiş başımıza tabii polis mi oda şüpheli , Polise param yok dediği için ,polis ben vereceğim kirayı dedi ,oysa daha dün bize bir kese para gösterdi  bize neyse sanki .  
 Onlar çekip gitti bizde birşeyler atıştırıp  hamurlarla uğraşmaya başladık,  ben yufkaları  biraz büyüttüm onlara verdim üç kişide açtı, yufkaları açıp  biraz sendirip  buzdolabında saklıyormuşlar, banada yapacağız  ama benim dolabım donduruculu değil, bana kuruturuz.
 Kadınlar toplanınca  helede yaşları  varsa değmeyin sohbete .  Bu gün anladım ki herkesin  acıları, sırları var kimse dört dörtlük değil bu hayatta ancak layıkıyla yaşamak istiyor herkes bu hayatı.
 Biz  o kadar uğraştık  iş bitince yemek yemeye bile halimiz kalmamış , aperatif bir şeyler atıştırdık. Bu gün hem spor hem diyet yapmış oldum en sağlıksızından...
 İki kızınada telefon etti gelip yufkaları alın diye ikiside bahaneler uydurup gelmedi işleri varmış.Yufkaları koymaya dolapta yok!   
 Ne demişler  baba oğluna bağ vermiş  oğul babasına bir salkım üzüm vermemiş...
Bazı evlatlar  bağı almaya bile  zahmet etmiyor!




Huy Andım

(H) uyAndım 
Gün aydı Kalp andı 
sabah oldu kalp yine  onu andı
 sanma bu günlük  aslında her gün ona yandı 
 unutmaz ne desem huy işte kalp andı
 Her gecenin sabahı vardı
her günde o vardı
 gülsem, konuşsam
yesem, içsem
diyar diyar gezsem
unutulmadı bu sabah kalp yine onu andı
erken gitti dediler 
büyüseydi şunu olurdu dediler
uyudum unuttum sandım
sabah oldu  gün aydı  kalp yine onu andı...


Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...