Gülenay Masalı

 Gülenay Masalı

Gülenay adında yüzü ay kadar parlak, güler yüzlü bir kız varmış. Gülenay etrafındaki diğer çocuklardan biraz farklıymış. O diğerleri gibi gözleriyle değil, elleriyle görebiliyormuş. Çünkü Gülenay’ın gözleri doğuştan görmüyormuş. O hayatında hiçbir rengi görmemiş. Sarı, yeşil, mavi, kırmızı arasındaki renk farkını hiç bilmemiş.
O ancak elleriyle dokunarak çevresini ve eşyaları tanıyormuş.
Gülenay ailesi ile birlikte köyde oturuyormuş. Ailesi Gülenay’ı görmeyenlerin okuduğu bir okulda okutmak için şehre taşınmaya karar vermiş.
Gülenay arkadaşlarından ayrılacağı için köyden ayrılmayı istememiş. Fakat okula gitmeyi çok istediği için şikayet de etmemiş. Köyden ayrılırken arkadaşı:
-Gülenay, çok şanslısın şehre gidiyorsun. Ben hayatımda hiç şehir görmedim, demiş.
Gülenay:
-Üzülme, gidiyorum ama ben de görmeyeceğim, demiş gülümseyerek.
Gülenay görmediğini kendine dert etmezmiş. Gören çocukların yapabildiği pek çok şeyi yapabiliyormuş. Köyde eşeğin üzerine binerek gezer, arkadaşlarıyla ip atlar, top oynar, derede yüzermiş. O yüzden de kendini diğer çocuklardan çok farklı hissetmezmiş.
Şehre geldiklerinde insanların ona acıdıklarını fark etmiş. Canı sıkılmış. “Aaa bakın! Yazık çocuğun gözü görmüyor” diyorlarmış. Oysa köyde ona acıyan olmadığı gibi arkadaşlarından imrenen bile olurmuş. İp atlarken en uzun süre o atlar, kolay kolay yanmazmış. Gözleri görmediği için seslere dikkatini daha fazla toplayabiliyormuş. Yani kulakları gözlerinin işinin bir kısmını üstlenmiş. Etrafındakiler dikkatini dağıtmadığı için hisleri daha kuvvetliymiş. Tehlikeyi daha gelmeden sezermiş.
Şehirdekilerin neden ona acıdıklarını bir türlü anlayamıyormuş. Oturdukları binada kendi yaşında Elmas adında bir kız varmış.
Elmas’la Gülenay arkadaş olmuşlar. Elmas’ın bir de muhabbet kuşu Dilbaz varmış. Dilbaz da onlarla birlikte oyun oynuyormuş. Gülenay Dilbaz’ı, Dilbaz’da onu çok sevmiş.
Elmas, gözleri görmediği için Gülenay’a çok acıyormuş. Oyun oynarken Gülenay’ın oynamak istediği oyuncağı hemen bulup eline veriyormuş. Bazı oyunlarda kazanacağı halde Gülenay mutlu olsun diye kaybediyormuş.
Gülenay Elmas’ın davranışlarından rahatsız olmuş. Oyun oynamaktan zevk almamaya başlamış. Arkadaşını öyle davranmaması için uyarmış.
-Ben aradığım oyuncağı kendim bulmak isterim, demiş. Bütün oyuncaklara dokunmam gerekse bile. Çünkü ellerim benim gözlerim. Sen nasıl görünce mutlu oluyorsan, ben de dokununca mutlu oluyorum.
Elmas:
-Ama ben sana yardımcı olmak istiyorum, demiş.
Gülenay:
-Ben okulda parmaklarımla dokunduğum kabartma harflerle okumayı öğreniyorum, demiş. Lütfen benim parmağımdaki gözlerimi kullanmama izin ver. Bana acıma, benim acınacak bir durumum yok. Sadece senden farklıyım bunu kabul et.
Demiş demesine de Elmas yine aynı şekilde davranmaya devam etmiş. Gülenay bebeğimizle oynayalım der demez Elmas bebeği onun eline tutuşturuyormuş. Oyunlarda bilerek hata yapıp kaybetmek için elinden geleni yapıyormuş. Arkadaşının oyuncakları toplamasına izin vermiyormuş. Oyun biter bitmez Elmas oyuncakları sepete dolduruveriyormuş. Gülenay arkadaşının davranışları değişmeyince ona küsmüş.
Elmas arkadaşı ona küsünce çok üzülmüş. Günlerce odasında oturup kara kara düşünmüş. Onu güldürmek için uğraşan Dilbaz’ın yüzüne bile bakmamış. Ben ona iyilik yaptım o neden böyle yaptı diye düşündükçe canı sıkılıyormuş. Yine odasında oturup kara kara düşünürken Dilbaz:
-Yaptığın hatayı hâlâ anlayamadın değil mi? demiş.
Elmas:
-Ben kötü bir şey yapmadım. Ona iyilik yaptım o bana küstü, demiş .
Dilbaz itiraz etmiş:
-Sen ona iyilik yapmadın ki, demiş. Yardıma ihtiyacı olduğunda zaten yardım istiyordu. Geçen gün bakkala giderken ‘Birlikte gidelim karşıdan karşıya geçmeme yardım edersin.’dedi. Bazen senden kitap okumanı istiyor. Sen ona sadece istediği zaman yardım etmeliydin.”
Elmas yine kendini savunmuş:
-Belki her zaman yardım istemeye utanır diye düşündüm. Onu mutlu etmek için öyle davrandım.
Dilbaz:
-O kendisi yapabildiği, başarabildiği zaman mutlu oluyor, demiş. Onun yapabildiklerini sen yapmaya çalışırsan onu mutsuz edersin. Hem Gülenay mutsuz bir çocuk değil. Her zaman yüzü gülüyor. Hatta senden daha fazla mutlu olduğunu söyleyebilirim.
Elmas şaşırmış.
-Ne yani ben asık yüzlü müyüm? diye sormuş.
Dilbaz:
-Biraz öyle, demiş. Her şeyi kendine dert ediyorsun. İstediklerin olmayınca mutsuz oluyorsun. Mutlu olmak için görmek değil, bakmak önemli. Göz görür ama hayata bakan yürektir.
Elmas iyice şaşırmış,
-Anlamadım, demiş.
Dilbaz:
-Görenlerin çoğu maalesef hep eksikleri görür, demiş. Bakmayı bilenler ise elde ettikleriyle mutlu olurlar. Sen iyi görebiliyorsun ama Gülenay da iyi bakabiliyor. Bence ona acıyacağına kendine acı.
Elmas Dilbaz’ın söylediklerini biraz düşününce ona hak vermiş.
-Doğru söylüyorsun ben yanlış davrandım, demiş.
Dilbaz:
-Ondaki eksikleri görmek yerine sahip olduklarına bak, demiş. Görerek dikkati dağılmadığı için o çok iyi bir dinleyici, her şeyi hızlı anlıyor. Kulakları senden daha iyi duyuyor ve sesleri senden daha iyi ayırt edebiliyor.
Elmas:
-Ellerini de benden iyi kullanıyor, demiş.
Dilbaz anlatmaya devam etmiş:
-Bazı şeyleri yapması zor olduğu için yapabildiği zamanlarda başarmanın mutluluğunu yaşıyor. Mutlu olmanın iki göze bağlı olmadığını biliyor. Bence senin ondan öğreneceğin çok şey var.
Elmas Dilbaz’la konuştuktan sonra hemen gidip Gülenay’dan özür dilemiş.
O günden sonra birlikte çok güzel oyunlar oynamışlar. Elmas, arkadaşı için bol bol kitap okumuş. Birlikte büyümüşler. Gülenay, cesareti ve öğrenme azmiyle başarılı bir insan olmuş. Elmas, her zaman arkadaşının başarılarıyla gurur duymuş. Gülenay’ın o gülen yüzü hiç solmamış, zorluklar onu daha da güçlendirmiş. Mutlu mutlu yaşamışlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...