Anahtar

 Her şeyin normal sayılabileceği normallikte olduğu günlerdi. Sabah kalkışları, evdeki sakin kahvaltı hazırlığı, alışılagelmiş hareketlerle demlenen çay, yazın sıcağı, hatta dışarıdaki nemin oranı bile normal sayılabilirdi. Tam olarak normalin nerede başlayıp nerede bittiği konusunda düşünmüyordu; henüz.  Yani o da normaldi.
   Uzun zamandır ruhunu sıkan şeylerim hepsi yazla beraber çekip gitmişti sanki güney yarım küreye. O sakin, dingin kalmış yaşıyordu. Sabahları ekmek almamak için evde ilk kalkan olmamaya gayret gösteriyor, kimsenin gözüne batmayacak şekilde zaman geçiriyor ve sanki zamanı donduruyordu. Dışarıyı düşünmeden, sormadan, yorulmadan. Yedi veren gülünün goncasına bakıp hayatla ilgili saptamalar yapmıyor da değildi hani . Sonra o normal günlerin birinde tuvalet aynasının karşısındayken bir şeylerin değiştiğini hissetti; yani bu  değişim hissini fark etti. Uzun zamandır tanıdığını düşündüğü bir evde yabancılık hissediyordu. Oturduğu koltukta rahat edemiyor, mutfağa girince eli her zaman su içtiği bardağa gitmiyordu. Bu denli normalliğin ardından gelen belki de ilk anormallik bu yeniden yabancılaşma haliydi. Sanki o tezgahın kırık ucunu daha önce hiç görmemiş , perdenin üzerinde çengeli iğne ile asılı çiçeğe bakmamış, o evde hiç uyumamış, hayal kurmamış hayat olmamıştı.  
Bu yabancılığın adı yalnızlık olabilir miydi? 
Sahi herkes biraz yalnız mıydı yalnız olmalı mıydı? Bu güne dek yalnız hissetmemek adına yaptığı onca normal şey nasıl olmuştu da bir kaç saat içinde - ya da onun farkına varamadığı bir kaç dakika hatta saniye içinde- anormalleşmişti. 
    Birden bire  ruhuna bir kapı kondurduğunu fark etti, kendi dışındakileri dışarıda bırakan çelik bir kapı ...
   Ruhuna değmesini istemediği için herkesi her şeyi dışarıda bırakabileceği bir kapı ? Kapının anahtarını kalbine astı ve bir daha kolay kolay açılamayacağını hissederek anormal bir zaman dilimin normalleşmesini bekledi, gözleri ağırlaştı uyku zamanı çağırdı ve saat günaydın dedi , kalktı normal bir zamanda aydınlık bir güne ve ömre doğru yirmi sekizinci ilk adımını attı.  
     Sonrası ... 
    Taze simit kokusu ...
     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...