The velvet on this 1950's boudoir chair has faded to almost dove-grey now, but just imagine what it was like when first made, in this electric sky-blue!




The papering of the walls is still going on....and on....and on.....




A new acquisition is this wicker basket on wheels, designed I think to keep baby things in. The inner 'tray' which is ruched with a dainty rosebud fabric lifts up to reveal a lovely lined interior, the rosebud fabric again appearing in the base.


These little leather shoes are the most gorgeous colour aren't they! I've put one of Angelica's shoe painting cards next to them.


A few Valentine's Day cards; one an original Victorian fold-out card and the other two are replicas of cards from the 1920's which I make. The little boy in the combinations is picking the petals off a daisy, and underneath it reads, 'she lufs me, she lufs me not....'


The blushing girl with the pink bow is saying, 'I ain't nobody's sweetheart yet'!


 This necklace by Louise Taylor-Bowen is made from dyed vintage lace with pretty pink pearls and shells stitched on.



Happy Days everyone!  Spring is coming!

İç Ses - 10

Belki şehre bir film gelir, iklim değişir Akdeniz olur.
Gülümse … *
  
Şehrine filmler gelmeyen topraklarda yaşamanın ortak hissi midir bu ?
Bu söküp atma isteği , sanki her şeyin o filmin gelmeyişinin bile nedeni iklimmiş gibi bir  değişsin isteği …
  Mucize bekleyişi, iklimi değiştirebilecek ilahı kudrete iman kendine duyduğun yalın ve gerçek bir inançsızlık , derin bir kabulleniş.
   Neden sevdiğini anlamadığın , anlatamadığın  bir sevgiyle vazgeçemediğin gelgitli bir yaşam.
   Ne bırakıp gidebiliyor insan yeni filmler görmeye ne de filmsiz geçen ömre tahammül gösterebilecek kadar vazgeçebiliyor yaşamaktan.
   İnsan elini kaldıracak takatinin kalmadığını hissetse bile , tek bir adım atmaya bile mecali kalmasa da umut etmekten geçemiyor ki işte.
    Bir duvar dibinde, karanlık bir odada, cam kenarında, uyku esnasında … bir umut …

   Belki , belki iklim değişmese de filmler gelebilir bu şehre de ...


*Kemal Burkay\Gülümse


Thank you all so much for your useful and diverse comments on the matter of the old wallpaper. The shop is still in a state of transition at the moment, and I am still undecided about whether to cover it over or not. Once I have finished collaging the other walls I will get a better idea of how the room will look as a whole.


I recently came across this lovely stash of old stamps,


many of them bundled up in lots. Some of the Victorian ones have snippets of writing on. They will come in very handy when doing more collaging. 


I am just open on Saturday and Sunday afternoons at the moment, so if you fancy a stroll by the sea or lunch in the pub in Portscatho one of these cold Spring weekends (Yes, Spring comes early here) do pop by and see what's new!

Hıı?


 Hiç hayal etmedim, kaloriferli bir evde oturup, kendime ait bir odayı, yada aşık olmayı , sırılsıklam sevmeyi, sevilmeyi... doğrusunu istersen etmedim değil, edemedim ... 
 İnsan  bildiği, gördüğü şeyi hayal eder, değilmi ama haksizmiyim! 

İntihar odası

 Hafta sonu deyince aklıma gelen  en güzel fikir  film izlemek...
 bu  gece ki filmim  İntihar odası...
 soluksuz izledim diyebilirim,  öyle  günlerce kafaya takılır mı? 
 kişiye göre değişir ancak çok güncel  bir konu..  verilen mesajı hala merak ediyorum... 

A- ailenin  çocuklar üzerindeki önemi
 cocuklarıyla gereğinden az ilgilendiğinde başına gelenler mi?
 B- arkadaş ortamının önemi mi? 
C - internet ortamının ne kadar sahtekar ve zararlı olduğu mu?
 D- hepi:) 
Aslında internet ortamının dikkatli olmazsak  ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seren harika bir film...


 




Selamım var!!! Emanettir:)

Yılından çok emin değil 94 olabilir. Ilk kez aşık oldum, oldum sandım. Demirciköy'de...

Bizim oraların en yakışıklı delikanlısı... Benden biraz büyüktü; 2-3 yaş belki. Çay Bahçesine gidip dondurma yememin yegane sebebi. Ben de her çocuk gibi, eğlenceden yiyebilirdim halbuki. O zaman anladım ki dondurmanın gerçekten mutlulukla bir ilgisi var! :):) Sadece ben değil tabi, kuzenim dahil hepimiz yangınız kendisine. O da farkında mendebur; yüz vermiyor hiçbirimize. Sonu zaferle bitmeyecekse girmem ki ben hiç o savaşın içine. Yel değirmenleri ile yok bir mevzum; benim mevzum galibiyetle.

Sonra ne oldu bilmem.... Adı neydi?

Kendisinin  aklıma düşmesine sebep, zorunlu cd çaların baş aktörü Fatih Erkoç ile uzun süren münazaralar yaptık, yolumuz da uzundu tabi.... Olmadı... Bulamadık...

Çünkü ben, yüzleri unuturum, isimleri de ve hatta hisleri de düşlerle birlikte.

Ben sadece kokuları unutmam, mıh gibi kazırım zihnime.

Belki her gün karşılaşıyoruz. Ne bileyim? Yok ki hatıramda.

Belki de deniz kokuyordu. Belki kum. Belki yosun. Aynı gökyüzüne bakıyoruz ama aynı gece de yokuz, aynı günün Gündüzü aydınlık değil ki bize.

Belki ekmek kokuyordu, belki balık... Ne bileyim? Bölüşüp yemedik ki, tek tabaktan, tek kaşıkla.

Belki de ucuzdur parfümü, belki de ter koktu bedeni. Ne bileyim? Sarılıp boynuna ritm kulağımda kalp atışımız bir, dans etmedik ki kocaman gürültülerin içinde sessizce. Uyumadık ki hiç, burnum ensesinde; her nefesimde içime çeke çeke.


Belki aşk kokuyordu. Ne bileyim?

Bir dakika ya!!

Sahi Aşkın kokusu var mı? Var mı tarifi? Denk gelmiş olsam unutmazdım değil mi? Değişik mi yoksa her bedendeki hali?

Ne bileyim?

Olur da yolu size düşerse, bir yerlerde karşılaşırsınız falan. Siz ona söyleyin, bir ara uğrasın bana da. Adresim belli. Kalbim belli, yeri belli. Endişeye mahal yok,  o bir gelsin, ben onu en derine gizlerim. Bir daha da Tövbe!! Unutmam hiç söz!

Selam edin, selametle....

Uncovering the past


Ever since I moved into my shop premises in 2003 I have wanted to rip out the modern fitted cupboards and dressers that lined the walls and find out what lay behind. On Monday Dave and I did just that, removing three layers of chipboard and pegboard to reveal the original raw planks that have been there since the building was still a cottage. Behind these planks are the rough, thick bare stone walls. It has felt good to let the building 'breathe' again; at the base of the wall behind the skirting the wood was completely rotten and will need replacing. I am relieved that there appears to be no evidence of woodworm. What has been the best surprise is finding some of the old wallpaper - three distinct layers, all quite differently patterned.


The dilemma I face now is whether to leave this part of the wall exposed so that the wallpaper can be seen, or to collage over the top, as was my original intention, with the paper collage I created when I exhibited at The Country Living Fair a few years ago.



For all its historical interest it is not by any stretch of the imagination 'beautiful' and would to a certain degree change the interior character of my shop, being of a darkish hue while all the other walls are a pale blue or white. Covering it over again will help in its preservation. It is peeling off in a lot of places and exposing it will only accelerate this. But part of me thinks that I should leave it exposed and make a feature of it.


What do you think I should do?


Yaş 18


 
Aslında her şey onun bana olan sevgisini ve aşırı değer vermesini bana çok fazla hissetmemle işler çığrından çıkmaya başladı, benim adıma bütün sorunları halletmeye çalışan biri , ağlamama ,hayal kurmama bile imkan kalmıyor,hata yapmak istiyorum ,ağlamak sonra umud etmek istiyorum ileriki günlerde sorun yaşayacaksın  diye bu günümüde  sorunlu yapmaya hakkın yok , madem yarın bir gün sorunlar yaşayacağım bırakta şimdi huzurlu olayım...  Her şeyi bilmek sana ne kazandırıyor! Bilmiyorum ancak beni kaybediyorsun, az geri dur! Benimde anılarım olsun. Ama iyi ams  kötü anılarım, bırakta terkedileyim  bırak gece ses yaptığım için komşular şikayete gelsin, bırak on yıl sonra ne yapıp ne yapamayacağımın kararını ben vereyim, işsizler kervanına girecekmişim ,memurluğu kazanamayacakmışım, yok çok yiyormuşum,  abur cuburu çok kaçırmışım,onun tasasıda beni tutsun.Gençlik başımda duman ilk aşkım ilk heyecan  tabi ben bu şarkıyı anca dinlerim.
 Bunları ona diyemiyorum hele bir de bakalım neler oluyor anında psikologla görüşmelere başlarsın ,sonra  bir çok aile büyüğü tarafından  akıllar verilir   ,ne yaparsan aşk yok ,hayal kurmak yok  günümüz teknolojisi ise ona göre saçma. paran yettiğiyle yetinmek zorundasın , dır dır dırr yedin bitirdin beni.
offf sadece huzur istiyorum huzur ... Çok mu şey istiyorum? 
Bir rahat bırak anne!

RÖPORTAJLARIM

 Bu bölümde yayınlanmış röportajlarımı okuyabilirsiniz.


1. MİNİMAXİ İNTERNET PORTALINDAKİ RÖPORTAJIM

http://minimaksi.com.tr/burcu-arar-hikaye-anlaticisi-nazli-cevik-ile-minimaksi-icin-bir-roportaj-gerceklestirdi.html


2. BİR BAŞKA İSTANBUL BLOG SAYFASINDAKİ RÖPORTAJIM

http://birbaskaistanbul.blogspot.com.tr/2014/12/nazl-cevik-dinleme-ve-anlatma-edimleri.html


3. İSTANBUL İSTANBUL OLALI BLOG SAYFASINDAKİ RÖPORTAJIM

http://www.istanbulistanbulolali.com/2013/05/istanbul-masal-olsa-roportaj.html

İç Ses - 9

Bazen, durup dururken yani - görünürde hiç bir şey dünden farklı değilken -insanın içini sıkan bir his gelir,size olur mu bilmiyorum ama adı koyulmayan hastalıklar gibi varlığı görülen ama nasıl tanımlanacağı belli olmayan o şey ,o belirsizlik daha da katlar kasveti. Sanki şööyle derin bir nefes alıp tükürsen çıkarıp atacağını zannedersin ama olmaz. Varlığına anlam veremediğin için çözümünü de bilemezsin.
   Bu aralar yaşadığım bu yer için de benzer bir şey hissediyorum ,derin bir kasvet nedenini anlamlandıramadığım kendimden soyutlayamadığım bir his.
    Aslında on hafta önce çok iyi bir başlangıç olacağını sandığım bir ilk adımım son derece sıradan bir sona gelmişti, basit , karalama sayılabilecek bir sorumluluğa dönüşmüştü. Masa başında biraz umutsuzlukla, biraz da çocuksu bir küskünlükle biran önce bitsin istediğim işi tamamlamaya çalışıyordum .
Sevdiğim kadınların ve adamların şarkıları kulağımdaydı pek tabi.
Sonra arkadaşıma mesaj attım onu sevdiğimi söylediğim bir mesaj ; çünkü bir an geleceği hayal ettiğimde ikimizi de çok mutlu akslara sahip gördüm düşümde.
Umut galiba adı ,güzel bir histi mesaj attım ona.O da kendine has üslubuyla cevap verdi ,o an iyi geldi ona da biliyorum. Sonrası önemsiz üç beş saat , ben masa başında çok mühim işlerimdeyken internette yüzlerce insan küçücük bir çocuğun yasını tutuyordu. Anlık , günlük , yıllık sayılamayacak bir yas .
Bizim devrimize miras, bir ömür yaşanacak bir yas.
Alınamayan yaşların kederi.
Üzerine cümle kurulamayacak kadar gerçek ve sahiplenilmiş bir keder.
 Ne denilebilirdi ki ?   
Hangi cümle yeterdi , hangi söz merhem olurdu ?  
Sonra gönlümden bunlar geçerken minik başka bir çocuğun doğum günü olduğunu hatırladım.Henüz nasıl bir dünyada olduğunun farkına varamayacak kadar masum çocuğa doğum günü şarkıları söyledim , o üç beş dakika sadece çocuk huzuru vardı içimde.
   Kaydettiğim görüntüyü yolladım ,çorba pişirdim ,mutfakta soğan doğruyordum, o esnada açtığım şarkıdaki başka bir kadın giden sevgiliye sesleniyordu ,yerini seven fesleğenlerden bahsediyordu , ayrılık güzel sonmuş bak bu keder kaç şarkı oldu diye teselli buluyordu üç beş nota ile. Belli belirsiz ve ortak  bir kadınlık hüznü ile eşlik ettim ona.
   Derken  ben yine geçtim masanın başına , çok mühim şeyler yapıyorum ya devam etmem lazım sonuçta, ama ekranıma bir video düştü . Bir intihar videosu. Normalde izlemem  böyle şeyler lakin buna tıkladım. Benimle yaşıt bir kadın konuşuyordu ; bir taraftan ağlayıp bir taraftan anlatıyordu. Herkesi seviyormuş öyle dedi, sığamadığı bu dünyadan giderken herkesi Allah’a havale etti. Sanki sevgilisini terk ediyormuş gibi terk etti hayatı. Ceset vardı ama katil yoktu. Katil yoktu ve herkes rahat uyuyabilirdi.
      Sonra anneannem elli sene önceki dünyasından bir şeyler anlattı , bizi kendi köyüne yakın başka bir köye götürecekmiş okullar tatil olunca öyle dedi .
      Okullar tatil oldu kar yağabilir diye. Yağmayan karın tatili alt komşunun oğullarını çok mutlu etti.
      Ben zerre kadar ilgilenmediğim şeyleri öğreniyormuşum gibi yapmak zorundayım , ne kadar başarılı olduğumu yedi düvelle kanıtlayabilmek için diploma almam lazım. Oysa daha öğrenmem gereken çok şey var ,  kimsenin ne kadar güzel öğrendin aferin al sana A ortalaman tavan yapsın demediği bir sürü şey var. Sürekli sınandığımız ama kimsenin bu işin doğrusu bu diyemediği bir sürü şey ..

     Benim içimde adını koyamadığım bir sıkıntı var , elime , koluma , ruhuma , hayallerime ve umuduma sinen bir sıkıntı.



Kandiliniz Mübarek Olsun...



Mevlid Kandili
02 Ocak 2015
 Kandiliniz Mübarek Olsun

 Enbiyâ, 107"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." 
(Enbiyâ, 107)

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12.gecesi doğmuştur. Milâdî takvime göre ise bu, 571 yılı Nisan ayının yirmisine rastlamaktadır. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.

O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. 


O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.O gecenin sabahı gerçekten de feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meşalesi olan sevgili peygamberimizin gönderilişi, Yüce Allahın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir.

 Dualarda buluşalım   bu akşamda kekler, börekler, güzel  sofralar hazırlayıp  ilahilerle dualarla, akrabalarımızla yemek nasip olsun.
 Hayırlı kandiller canlarım öpüyorum...

Mutlu yıllarr...

Hoşgeldin 2015. Hepinizi  seviyorum , sağlık, bereket ve huzurla nice güzel senelere , hep birlikte... 







Christmas and New Year Opening Times
 at The Sea Garden

I shall be open daily up to and including Sunday 4th January
1 - 5pm
except for Christmas Day, Boxing Day and Monday 29th December


May I wish all my customers and all you dear blog readers a very Merry Christmas and a Happy, healthy and prosperous New Year to come x x x

Thank you for your company and friendship

2015 EĞİTİM PROGRAMI

Daha önce yayınladığım eğitim programında bazı değişiklikler olmak zorunda kaldı. 2015 yılındaki en güncel eğitim programı şöyle;


HİKAYE ANLATICILIĞI VE BEDEN KULLANIMI

Ne: Hikaye Anlatıcılığında konuşan beden
Ne zaman: 24-25.01.2015
Atölye Yürütücüsü: Ragnhil A. Morch (www.ramorch.com)
Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.


İLERİ SEVİYE ANLATICILIK EĞİTİMİ

Ne:Kuzey Avrupa Masalları
Ne zaman: 21-22.02.2015
Kim: Heidi Dahlsveen (http://www.dahlsveen.no)
Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.


MASAL ANLATICILIĞI

Ne: Masal Anlatıcılığını keşfetmek
Ne zaman: 07-08.03.2015
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik


ÇOCUKLARA NASIL MASAL ANLATMALIYIM?

Ne: Çocuklara masal anlatırken nelere dikkat etmeliyiz?
Ne zaman: 28-29.03.2015
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik



HİKAYE ANLATICILIĞI 

Ne: Hikaye Anlatıcılığının temel metodları
Ne zaman: 16-17.05.2015
Atölye Yürütücüsü: Ben Haggarty (http://benhaggarty.com/)

Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.

HİKAYELERLE SAĞALTIM (HEALING STORYTELLING)

Ne: Hikaye anlatıcılığının sağaltıcı yönleri
Ne zaman: 04-11.07.2015
Atölye Yürütücüsü : Ashley Ramsden (http://www.ashleyramsden.com/)
Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.

*** Atölyeler ile ilgili ayrıntılı bilgileri yakında bloğumda ve facebook sayfamda (https://www.facebook.com/nazli.cevik.3)  paylaşacağım.

A little Festive cheer!



For the first time I decided to have a real Christmas tree in the shop this year.....

I've really enjoyed decorating it. I seem to have a bit of a bird theme going on, with white china birds which clip onto the tops of branches, and several varieties of glass birds hanging alongside the usual assortment of glass angels. I love the way the lights sparkle off the glass, especially when it gets dark outside. Banishing the cold and wet and dismal winter days, just for a while.
(Antique French bridal crown: £95)


(Vintage map bunting: £16.50)





 (My handmade paper and lace angels: £12.50)


The latest selection of 'Jars of Inspiration', in beautiful vintage heavy cut-glass preserve jars.



 (Large buff handmade gift labels: £2 each)


I have been experiencing major problems with my broadband lately, not being able to send/receive emails, update the blog etc, and I can't load up anything new onto my web shop page, extremely frustrating!!!! (I'm using someone else's internet signal to write this......) Why oh why does my broadband fluctuate so much - one week working perfectly well, the next so slow I just give up trying? Apologies for the rant......The worst thing was I couldn't watch 'Strictly' on iPlayer! Am very much hoping things will be back to normal in time for the Grand Final on Saturday; I'm rooting for Caroline to win, how about you?
 xxx

TATLI RÜYALAR

Bilmediğin dilde şarkılar söyleniyor. Adına ‘’şahane’’ öyküler yazabileceğin bir kadın adını almışlar iliştirmişler oturduğun mekanın kapısına. Dik merdivenler çıkıyorsun bir kaç bardak biraya doğru. Birkaç bardak bira sen oluyor hikayen oluyor yolun oluyor. Takip ediyorsun köpükleri, köpükler seni gönlüne, zihnine, insanlığına, adamlığına, kadınlığına doğru kovalıyor.
  Her yudum bir soru her cevap biraz daha sen.
  Çalan telefona kadar ‘’sen’’ olabildiğin zamansızlıklar.

                   ******

  Kendini tamamlayamayan herkes- ki maalesef bu gideyim şu kitapçıya üç takside onlarca kişisel gelişim kitabı yükleneyim taksit taksit tamamlayayım yahuuu diyebileceğimiz bir konu değil, bir ömürlük mevzu - kendini başkasında tamamlamaya çalışıyor . Bu durumun en büyük kazığını da maalesef aşklı meşkli mevzular yiyor. Sonra gelsin kadınları anlamak zorlar , gitsin bu adamlar ne kadar da sığlar ….
      Aslında olay basit . 
Gerçekten .
      Hayatındaki kimse hiçbir şey ya da durum seni tamamlayan şeyler değiller.
      Yani mesela mahallenin en güzel kadını ile çıktığında senin aşk halin tamamlanmış olmuyor. Tıpkı o meşhur markadan aldığın sütyenin kadınlığına fayda etmemesi gibi.
   En çıplak kaldığın en insan haline yaklaşabildiğin anda tamamlanmaya başlıyor içindeki onlarca farklı hal. O zaman geldiğinde yeterince soyunabildiğinde , başka şeylerle süslemene ya da süslenmene gerek kalmıyor zaten. Hayatı da insanları da en saf haliyle anlamaya yaklaşabiliyorsun. -Anlamak büyük iddia , anlayabilmek mümkün mü emin değilim hala -
    Kendine dokunabildiğin an karşındakini de gerçekten tanımaya başlıyorsun.
 Arkadaşının kendisini görebildiğinde, yani onu senin arkadaşın yapan halini değil onu kendi yapan halini tanımaya başladığında , benim arkadaşım bunu yapmalı iç güdüsünden kurtulup o böyle yapar demeye başladığın anda ayıyor zihnin yaşadığın şeyin isimsiz, kalıpsız, desensiz paketsiz ,çok gerçek ve kıymetli olduğuna.
     Ya da bir adamın elini tutuyorsun mesela uğruna ohoo ne aşklar ne masallar . Karşılıklı anlaşamamalar üzerine edilen kavgalar, başkalarının doğru kabul ettikleri üzerinden değerlendirmeler. Ne kadar güzel; tutmuşsun elini aşkın, koçacaksın parklara bahçelere içinden geldiğince konuşacaksın, soracaksın .. Tamam sevişeceksin elbette . Ama hayvani güdülerinle değil yani hayatına aldığın adamın  ya da kadının varlığı, yokluğu ,memesi,pipisi , ses tonu neyse artık rahatsızlığın yüreklice söyleyeceksin, birlikte çözersiniz. Tartışmaktan korkmanın anlamı yok ki.. İnsanlar sahiden konuşa konuşa .. Üstünü örtüp hiç sorun yokmuş gibi pembe dizi aşıkları rolü  yapmanın faydası yok . Ondan sonra kaybetme kaygıları, ilişkideki güç savaşları …
        Kaybetmek, silip atmak, hep sevilmek, çok sevilmek, terk etmek , terk edilmek  bütün bu tık peşindeki uyduruk haber sitesi başlığı benzeri kaygılara lüzum kalmayacak sonunda bana inanırsan.
          He bütün bunlar mükemmelin anahtarı mı, tabi ki hayır, gidebilir ,aldatabilir , sen daha çok sevmiş olabilirsin ama eğer tüm bunlar oluyorsa ne yaparsan yap kendini ne kadar kandırırsan kandır gerçek olmayan bir şeyin içinde debeleniyorsundur.
      ‘’Gerçekle’’ , ‘’mana ile ‘’ benim işim olmaz diyorsan, yapacak bir şey yok sana

 
  TATLI RÜYALAR






İç Ses - 8

İnsan kendine eksik olduğunda her şeye fazla hissediyor.
 Sanki varlığı değdiği her yere yükmüş gibi oluyor.
 Sanki çıksa bir sabah bilmediği bir yola tanıdık kimse kalmayana dek gitse herkes için en iyisi olacak gibi .
  Sanki bir suçmuş ve kimseler görmeden …
   

  

KURNAZ T İ LK İ

1. KURNAZ TİLKİ

Bir varmış bir yokmuş tilkiyle ayı varmış. Tilki;

“Hadi bağa gidelim üzüm yiyelim” demiş.

“Burnumuzdan gelene kadar üzüm yiyeceğiz” diye de gitmeden anlaşmışlar.

Gitmişler bağa yemişler yemişler. Tilki burun deliklerine iki üzüm sokuvermiş;

“Benim burnumdan geldi” demiş. Ayının burnundan gelmemiş ayı kaba

bizim gibi. Karnı davul gibi olmuş yiye yiye. Oradan bağın sahibi çıkıvermiş elinde

tüfekle. Tilki önden hemen koşmuş bağa girdikleri geçitten çıkıvermiş dışarı. Ayı

şişmiş karnıyla çıkamamış. Tilki’ye;

“Beni kandırdın” demiş ama faydası yok gari.

Tilki oradan giderken giderken yolda balıkçı gidiyormuş. Onu görmüş. Ölü

gibi yatıvermiş yolun üstüne boylu boyunca.

“Bunun kürkü para eder” demiş balıkçı almış da arabanın üstüne atıvermiş.

Tilki de arkadan hep balıkları atmış sonra kendi de atlamış götürmüş balıkları evinin

tavanına dizmiş. Balıkçı varmış köye balıkları satacak bir bakmış balıklar yok.

“Eyvah! N’oldu benim balıklar?” Tilkinin yaptığını anlamış tabi.

“Gideyim o tilkiyi bulayım öldüreyim!” demiş. Gitmiş o tilkiyi aramaya.

Bulmuş tilkiyi;

“Nasıl ettin sen bunu sen ölüydün ya!” demiş.

“Ben seni aldattım balıkları da tavana dizdim” demiş. “Ama istersen demiş

gidelim şuradan benim kuyruğuma sepet bağlayalım senin kuyruğuna testi

bağlayalım şurdan nehirden geçen balıkları avlayıvereyim sana” demiş.

Balıkçı da;

“Tamam” demiş.

135

Adamın kuyruğuna testi bağlanınca kalkar mı? Dolmuş testi adam

kalkamamış suyun içinde kalmış; “kırk kırk” etmiş boğulmuş. Tilkinin kuyruğundaki

sepetten su akmış geçmiş. Tilki;

“Gitti kırk tane balık bulamadı orada kaldı” demiş. Kurnaz Tilki ya herkesi

aldatmış.

Hatice AZAK, Paşaköy

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...