İç Ses - 9

Bazen, durup dururken yani - görünürde hiç bir şey dünden farklı değilken -insanın içini sıkan bir his gelir,size olur mu bilmiyorum ama adı koyulmayan hastalıklar gibi varlığı görülen ama nasıl tanımlanacağı belli olmayan o şey ,o belirsizlik daha da katlar kasveti. Sanki şööyle derin bir nefes alıp tükürsen çıkarıp atacağını zannedersin ama olmaz. Varlığına anlam veremediğin için çözümünü de bilemezsin.
   Bu aralar yaşadığım bu yer için de benzer bir şey hissediyorum ,derin bir kasvet nedenini anlamlandıramadığım kendimden soyutlayamadığım bir his.
    Aslında on hafta önce çok iyi bir başlangıç olacağını sandığım bir ilk adımım son derece sıradan bir sona gelmişti, basit , karalama sayılabilecek bir sorumluluğa dönüşmüştü. Masa başında biraz umutsuzlukla, biraz da çocuksu bir küskünlükle biran önce bitsin istediğim işi tamamlamaya çalışıyordum .
Sevdiğim kadınların ve adamların şarkıları kulağımdaydı pek tabi.
Sonra arkadaşıma mesaj attım onu sevdiğimi söylediğim bir mesaj ; çünkü bir an geleceği hayal ettiğimde ikimizi de çok mutlu akslara sahip gördüm düşümde.
Umut galiba adı ,güzel bir histi mesaj attım ona.O da kendine has üslubuyla cevap verdi ,o an iyi geldi ona da biliyorum. Sonrası önemsiz üç beş saat , ben masa başında çok mühim işlerimdeyken internette yüzlerce insan küçücük bir çocuğun yasını tutuyordu. Anlık , günlük , yıllık sayılamayacak bir yas .
Bizim devrimize miras, bir ömür yaşanacak bir yas.
Alınamayan yaşların kederi.
Üzerine cümle kurulamayacak kadar gerçek ve sahiplenilmiş bir keder.
 Ne denilebilirdi ki ?   
Hangi cümle yeterdi , hangi söz merhem olurdu ?  
Sonra gönlümden bunlar geçerken minik başka bir çocuğun doğum günü olduğunu hatırladım.Henüz nasıl bir dünyada olduğunun farkına varamayacak kadar masum çocuğa doğum günü şarkıları söyledim , o üç beş dakika sadece çocuk huzuru vardı içimde.
   Kaydettiğim görüntüyü yolladım ,çorba pişirdim ,mutfakta soğan doğruyordum, o esnada açtığım şarkıdaki başka bir kadın giden sevgiliye sesleniyordu ,yerini seven fesleğenlerden bahsediyordu , ayrılık güzel sonmuş bak bu keder kaç şarkı oldu diye teselli buluyordu üç beş nota ile. Belli belirsiz ve ortak  bir kadınlık hüznü ile eşlik ettim ona.
   Derken  ben yine geçtim masanın başına , çok mühim şeyler yapıyorum ya devam etmem lazım sonuçta, ama ekranıma bir video düştü . Bir intihar videosu. Normalde izlemem  böyle şeyler lakin buna tıkladım. Benimle yaşıt bir kadın konuşuyordu ; bir taraftan ağlayıp bir taraftan anlatıyordu. Herkesi seviyormuş öyle dedi, sığamadığı bu dünyadan giderken herkesi Allah’a havale etti. Sanki sevgilisini terk ediyormuş gibi terk etti hayatı. Ceset vardı ama katil yoktu. Katil yoktu ve herkes rahat uyuyabilirdi.
      Sonra anneannem elli sene önceki dünyasından bir şeyler anlattı , bizi kendi köyüne yakın başka bir köye götürecekmiş okullar tatil olunca öyle dedi .
      Okullar tatil oldu kar yağabilir diye. Yağmayan karın tatili alt komşunun oğullarını çok mutlu etti.
      Ben zerre kadar ilgilenmediğim şeyleri öğreniyormuşum gibi yapmak zorundayım , ne kadar başarılı olduğumu yedi düvelle kanıtlayabilmek için diploma almam lazım. Oysa daha öğrenmem gereken çok şey var ,  kimsenin ne kadar güzel öğrendin aferin al sana A ortalaman tavan yapsın demediği bir sürü şey var. Sürekli sınandığımız ama kimsenin bu işin doğrusu bu diyemediği bir sürü şey ..

     Benim içimde adını koyamadığım bir sıkıntı var , elime , koluma , ruhuma , hayallerime ve umuduma sinen bir sıkıntı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...