İç Ses - 7

Bir anlamı var mı bilmediğimiz düşünmeler, boş sayfalar ve hiç bir bok olmayacak ya diye kapıldığımız endişelerin toplamı belki de yaşadığımız bu gençlilk . 
 
Bu ülkede her nesil kendi zalimiyle savaşmış kim gün görmüş ki zaten; bir taraftan da bunu düşünüyor insan belki bu da bu ülkede hala güzel şeyler yapılabilmesinin , şiirin şarkının ölüme rağmen bir biçimde nefes alabilmenin yolu , senden öncekilerin rağmenlerine rağmen ürettiklerinden güç almak ...
     
Üretmenin tek şifa olduğunu idrak etmiş üç beş eserekli sayesinde belki de çok şey ...
    
 Ve bir de bir başkasını sahiden sevebilmekte.  
 
  Herkes o kadar teşne ki kendi ışığından gözlerinin kamaşmasına ...
     
Oysa belki yaşam kendinden geçebildiğin anlarda hissediliyor en çok , bütün o insan olma hallerinden, o tuhaf aczinden kurtulup , yol arkadaşlarım dediklerine hayran olabilecek kadar egondan sıyrılmak, sana hizmet eden karton kutulu yapay kahve muhabbetlerine sıkıştırdığın üş beş ‘’ bak ne kadar da mutsuz,mutlu,başarılıyım .. ‘’ hikayesini paylaşmak değil , mutsuzum demese de mutsuz olduğunu anlayabilecek kadar çok birilerine dost diyebilmek nefesi hissetmenin yolu …

  Kendimizden sıyrılamadığımız için işte bunca aşksızlık ve yanlışlık ve yalnızlık …
   
Herkes sadece kendine, varlığına, cebindeki paraya, mahalledeki havasına … hizmet edene yaşama hakkı sunuyor.
    
Bu bir eşik galiba , bu eşiği geçemeyen gerçeğe dokunamayacak kadar uzaklaşıyor hayattan , zengin oluyor , başkan oluyor , (cumhurun başkanı bile oluyor valla) , ama bir türlü insan olamıyor. Kendini bir bok sanmanın ötesine bir türlü geçemiyor sahip olduğunu sandığı yalanların içinden geçerek eskiyor.
 
  O görünmeyen eşiği geçebilense hayatta bir olabilmenin kıymetini , kendinden çok daha önemli başka şeylerin olduğunu anlıyor. Koca dünya üzerindeki bir zerre olduğunun idrakında yolunda yürüyor.  Bu bir olma hali sayesinde dönüyor işte koca dünya …  

Bir olma derken kastettiğim kendi varlığından vazgeçmek, kimliğini ve kişiliğini soyunmak
  yokluğunda ölürüm arabesk yaklaşımı değil kastettiğim
senin varlığın çok kıymetli diyebilmek.  
Varlığın beni ben yapan bu macerada bana çok şey kattı diyebilmek, benim sayemde diye başlayan ego çığlıklarıyla değil senin sayende diye başlayan yüksüz cümlelerle konuşabilmek…

        Yani üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek ama hiçbir kelimenin açıklayamacağı ‘o duyguyu ‘ bulabilmek hayat , aşkta da dostlukta da  ….

    ( Hayatı kaçırmayalım bence , çünkü insan manyak oluyor bir de yetmiyor nüfuslu bir kimse oluyor sonra al başına belayı .. ucu tee koca bir ülkenin akıl sağlığına gelip dayanıyor  )

Family and Fun


A day away from the shop and a chance to spend precious time with family......my three nephews are down for their half-term break. After a delicious pasty lunch at the National Trust cafe at Carnewas we head down the steps to the beach at Bedruthan.


Waiting for the tide to go out just far enough so that we can venture onto the pristine sand beyond......



Then in the evening, a visit to Trerice Manor for some ghostly goings-on at this reputedly haunted house cared for by The National Trust. Armed with torches we step inside the large dining hall......

where a grisly ghoul emerges from a cobwebby casket. And then his eyes light up!


Upstairs a severed hand dripped blood into the bathtub, and a figure of an old crone propped up on pillows in the bedroom suddenly lunged forward and shouted BOO! (In the dim light it was hard to tell what were make-believe figures and which were real people!) 
Hope you too had a Halloween full of family and fun x

İLERİ SEVİYE HİKAYE ANLATICILIĞI ATÖLYESİ



PERİ MASALLARI / OLAĞANÜSTÜ MASALLARLA ÇALIŞMAK



Masallar, yapılarına göre; Peri Masalları (Olağanüstü Masallar), Hayvan Masalları ve Zincirleme Masallar olarak sınıflandırılırlar. İçeriklerinin ve dramaturjik kurgularının farklılığı, bu masalları anlatırken de farklı durumlara dikkat etmeyi gerektirir.

Peri masalları, karekterlerinin periler olduğu masallar değildir; farklı yollarla büyünün, dönüşümün  gerçekleştiği masallardır. Bu atölyede, peri masallarının dramaturjik yapısı dikkate alınarak, anlatımda nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine durulacaktır. Peri Masalları üzerine yapılacak teorik bir sunumun ardından, pratik çalışmalarla devam edecek atölyede, her katılımcı bir peri masalı ile çalışacaktır. 


Pratik çalışmanın temel başlıkları; peri masallarının dramaturjik yapısı, içerik farklılıkları, masalın duygusal katmanları, ritmi ve karakterlerin yapısı. Ayrıca atölyede farklı kültürlerden şarkılar söylenecek, ses ve beden çalışmaları yapılacaktır.


Atölye daha önce temel hikaye anlatıcılığı eğitimleri almış ve kendisini anlatıcılık mesleğinde geliştirmek isteyen herkese açıktır.


Atölye Yürütücüsü: Suse Weisse
Katılımcı sayısı: max: 20, min: 10
Ne zaman: 13-14 Aralık 2014, 10.00-17.00 saateri arasında
Adres:
Daha sonra açıklanacak
Ücret: öğrenci: 400 tl, tam: 450 tl


 Nasıl başvuracaksınız? Hikaye anlatıcılığı alanında yaptığınız çalışmaları içeren kısa özegeçmişinizle birlikte, atölyeye neden katılmak istediğinizi belirten bir niyet mektubunu masalanlaticiligi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.




SUSE WEİSSE HAKKINDA


Potsdam’da yaşayan Suse Weisse; hikaye anltacısı, tiyatro pedagogu, yönetmen ve öğretim görevlisi olarak çalışmalarını Almanya’da ve Avrupa’nın farklı ülkelerinde sürdürmektedir. Suse, Avrupa’daki hikaye anlatıcılığı sahnesinin ve festivallerinin aranan isimlerinden olup,bu alanda bir çok ödüle de layık görülmüştür. Berlin Sanat Üniversitesi’nde “Storytelling in Art and Education” sertifika programı ve “Tiyatro Pedagojisi” Master Programında öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Bunun dışında Almanya’da; Erfurt Üniversitesi, Halle Martin-Luther ve Osnabrück Üniversitesinde Hikaye Anlatıcılığı alanında dersler vermiştir. Ayrıca Suse Avrupa’da Goethe Enstitüsü aracılığı ile bir çok farklı ülkede Anlatım Sanatı alanında yetişkinlerle, gençlerle ve çocuklarla çalışmalar yürütmekte, festivallerde hikayeler anlatmakta ve yeni anlatıcılar yetiştirmektedir.  http://www.suseweisse.de



Gerçekleştirdiği kimi projelerden seçmeler;



·         Potsdam’da bulunan ErzählWerk adlı derneğin kuruluşu



·         “Sprachlotsen” adlı Hikaye Anlatıcılığı topluluğunun kuruculuğu ve yönetmenliği



·         Dünyaya Açılan Bir Pencere (Ein Fenster zur Welt) adlı çok dilli hikaye anlatıcılığı grubunun kurucusu ve anlatıcısı



·         Potsdam‘da 2011 yılında gerçekleşen “Zimt und Zunder  adlı Hikaye Anlatıcılığı Festivalinin organizatörü ve Sanat Yönetmenliği



·         Berlin’deki “Offene Erzahlbühne ” adlı hikaye anlatıcılığı sahnesinin kuruculuğu ve organizatörlüğü,



·         Berlin’de okullarda ve kütüphanelerde anlatımların gerçekleştiği büyük bir proje olan “Erzaelzeit ” adlı projenin geliştirilmesi.



Here's a little update on how the shop's looking at the moment......





I'm sorry I haven't done much blogging lately; there always seems to be something more urgent (and more boring, like paperwork) that takes precedence.




My online shop has also been sorely neglected....I must rectify that soon!

HİKAYE ANLATICILIĞI ATÖLYELERİ

 2.MODÜL: MASAL ANLATICILIĞI ATÖLYESİ



“Masallar çocuklara uyumaları, yetişkinlere de uyanmaları için anlatılır." Jorge Bucay

Masal Anlatıcısı, masalın imajlarını sesi, sessizliği, bedeni ve sözcükleriyle boşluğa çizer ve böylece“masal evini” (Mustafa Ruhi Şirin) kurar. İşte bu, dinleyenin o eve girebilmesi için bir davettir. Dinleyen “masal evinin” odalarında gezerken, kendi anılarından oluşturur oturma odasını, kendi ruhunu katar mutfağa ve kendi hayallerinde oluşturduğu kahramanla içer çayını. Masal evini inşa etmek masal anlatıcılığı sanatının büyüsüdür. Anlatıcı bu evi nasıl kurar? Ve dinleyeni bu büyülü dünyaya nasıl çeker?

Masallar anlatıcısına ulaştığında birer iskeletten ibarettir. Anlatıcı, kendi imajlarından bir beden yapar, kendi hayallerinden bir elbise diker ve kendi ruhundan ruh üfler masalına. Böylelikle masal canlanmış, dinleyenin kulaklarıyla ve ruhuyla buluşmaya hazır hale gelmiş olur. Anlatıcı tüm bunları yaparken neye ihtiyaç duyar?

Bu atölyede, bu soruların cevabını araştıracak, “masal evinizi” nasıl kuracağınızı ve masal anlatıcılığı sanatının sırlarını öğreneceksiniz. Çocuğuna, eşine, öğrencilerine, arkadaşlarına veya bir dinleyici kitlesine masal anlatmak ve onları anlatımlarınızla büyülemek istiyorsanız o zaman bu atölye tam size göre.

Atölyenin temel çalışma başlıkları şöyledir;

• Söz-İmaj, İmaj-Söz
• Bilinçli söz söyleme, bilinçli konuşma
• İmajlar yaratma, yarattığı imajları görme
• Hafıza Teknikleri
• Hikayeyi Anlama
• Anlatım Teknikleri
• Anlatım Biçimleri
• Doğaçlama
• Anlatıcı, Dinleyici ve Hikaye arasındaki ilişki
• Beden Farkındalığı
• Mekan Farkındalığı
• Beden ve Mekan ilişkisi

Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik
Katılımcı sayısı: max: 16, min: 8
Ne zaman: 8-9 Kasım 2014, 10.00-17.00 saateri arasında
Adres: Daha sonra açıklanacak
Ücret: Öğrenci: 300 TL, Tam: 350 TL

Başvuru için lütfen masalanlaticiligi@gmail.com adresine mail atınız.



                                                                             NAZLI ÇEVİK HAKKINDA

Foto: Filiz Telek
 1980 doğumlu olan Nazlı Çevik, Hikaye Anlatıcısı - Tiyatro ve Dans Pedagoğudur. 1999 yıllında İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinde okurken Tiyatro ve Çağdaş Dans ile tanışmış ve sanatı kendine meslek olarak edinmeye o yıllarda karar vermiştir. Tiyatro Manga ve Kadıköy Halk Eğitim Merkezi Deneme Sahnesinde Tiyatro Eğitimini, Oluşum Drama Enstitüsünde de Drama Liderlik Programını tamamlamıştır. Ayrıca ÇADTAL adlı dans grubunda dans etmiş, ÇATI, Dans Buluşma gibi birçok kurumda Modern ve Çağdaş Dans, Kontakt Doğaçlama, Yoga, Butoh derslerine katılmıştır. İstanbul'da çeşitli anaokullarında ve okullarda 4 yıl drama liderliği yaptıkta sonra, 2007 yılında Berlin'e gidip, 2008- 2011 yılları arasında Berlin Sanat Üniversitesi'nde Tiyatro Pedagojisi alanında Yüksek Lisans Eğitimini tamamlamıştır. Hikaye Anlatıcılığı ile yüksek lisans eğitimi esnasında Prf.Dr. Kristin Wardetky sayesinde tanıştıktan sonra, bu alanda Almanya ve Avrupa'nın en önemli isimleriyle çalışmıştır. 2011-2013 yılları arasında yine aynı üniversitenin 1.5 yıl süren 'Künstlerisches Erzählen, Storytelling in Art and Education- Sanatsal Anlatım, Eğitimde ve Sanatta Hikaye Anlatıcılığı' programını bitirmiştir. Ayrıca Berlin'de, Koreograf ve Dans Pedagoğu olan Nadja Raseweski'den 'Yaratıcı Dans ve Okul' eğitimini aldıktan sonra, Dock11 Çağdaş Dans Okulunun 'Dans Pedagogluğu' eğitimini de başarıyla tamamlamıştır.

Çocuklara ve yetişkinlere Türkiye’de ve Almanya’da türkçe ve almanca hikayeler anlatan Nazlı Çevik, 2013 Mart ayından beri İstanbul’da yaşamaktadır. Ayrıca İstanbul’da ve farklı illerde Hikaye Anlatıcılığı eğitimleri vermekte, Hikaye Anlatıcılığının Türkiye’de yeniden hatırlanması, geliştirilmesi ve uluslararası platformlara taşınması için çalışmalarına devam etmektedir.


Gerçekleştirdiği Kimi Projeler:

• Gençlerle KULAK VER BANA/LEIH MIR DEIN OHR adlı uluslararası hikaye anlatıcılığı projesi (2014-2016)

• 2013 1. Uluslararası Şirince Masallar Festivali organizasyonu, küratörlüğü ve masal anlatıcılığı

• 2009-2013 yıllarında Berlin çapındaki okullarda ve yuvalarda sürdürülmekte olan 'ErzählZeit (Anlatım Zamanı)' adlı Projede, farklı kurumlarda (okullar, kültür merkezleri, yuvalar) ve Festivallerde Hikaye Anlatıcılığı

• 2012’de Kadınlarla “Frauen Geschichten aus dem Brunnenviertel (Brunnnen Mahallesinden Kadın Hikayeleri)” adlı Hikaye Anlatıcılığı projesini gerçekleştirdikten sonra, yine aynı grupla bu projenin devamı olan ikinci projenin ‘Bana Bir Masal Anlat Anne’ yönetmenliği

• 2010-2013 yılları arasında Astrid-Lindgren Çocuk Tiyatrosunda TUKI (Tiyatro ve Anaokulları) adlı projede ve Paradiesvögel adlı yuvalarda ve SOS Çocuk, “Theater im Urlaub (Tatilde Tiyatro)” adlı dernek bünyesinde İtalya’da çocuklarla tiyatro, dans ve hikaye anlatıcılığı

• 2012’de Berlin’in Çağdaş sanat Müzelerinden biri olan Hamburger Bahnhof’da gençlerle ‘Heimspiel (Memleket Oyunu)’ adlı Performans projesi

• Tiyatro Pedagogları mesleki eğitim semineri olan 'SICHTEN XIII' (2011) de çok kültürlü tiyatro alanında Atölye Çalışmaları

• 2009-2010 yıllarında Ballhaus Naunynstraße adlı Tiyatroda, Koregraf Canan Erek ile birlikte 'Die Wunschreisse (Arzulanan Yolculuk)', 'Klassenfahrt (Sınıf Gezisi)', adlı Dans Tiyatroları, yine aynı tiyatroda 2011 yılında 'TUSCH' (Tiyatro ve Okul) projesi kapsamında 'Endlich (Sonunda)' adlı Dans Tiyatrosu

• Berlin Sanat Üniversitesi'nde (2010) 'Woher und Wohin (Nereden Nereye)' adlı Dans Tiyatrosu

• Çocuk Sanat Akademisinde (2011) 'Weissnicht (Bilmiyorum)' adlı Dans Tiyatrosu

• Moses Mendelsohn Lisesinde (2010) 'Mein Leben ist voller Glück (Yaşamım Mutlulukla Dolu)’, (2012) ‘Wir haben es drauf (Bunu yapabiliyoruz)’ adlı Tiyatro Oyunu

Coming to Chelsea!

Whilst at the shop everything....
is calm and organised......



 at home.....
my workroom is a flurry of fabrics and lace and buttons.....
making things ready for The Decorative Living Fair on Thursday!


Every morning I go and pick a handful of blackberries to go on my Alpen.....
it's probably my one moment of calm the whole day!

THE DECORATIVE LIVING FAIR
Chelsea Old Town Hall,
Kings Road, London

10am - 7pm
Thursday 2nd October

Please be aware that I can no longer accept payment by credit or debit card whilst at the fair, and that goes for many of the other exhibitors too, so if you are coming along please bring plenty of cash and a cheque book!

Here are just some of the exhibitors who will be there:

Nikki Page Antiques, Charlotte Casadejus, Hesta Nesta, Hen's Teeth, Chloe Antiques, Beyond France, Blue Linen, Weathered and Worn, Little Wren, Selvedge, Pomme, Nordic Grey, Belle Epoque, Katherine Pole, Gill Fox Hat Designs, Plantworks, Muir and Osborne, Betty and Violet and many more...... 



AĞLAMA

Anneannemden anneme miras bir cümledir ;
‘’Ağlama , ağlama ağlamak getirir ‘’

********


Bu nedenle mi hep ağlayan bir coğrafyanın kendine yeni yaş nedenleri seçen çocuklarıyız acaba ? Ağlamalarımız yeni ağlamalar getirmiş olabilir mi çağlar boyu?

*********

Hiç dinmeyen göz yaşı ,o kadar ki damarlarımızda acı akıyor gibi ama öyle üzerine süslü kelamlar edilsin diye değil hayat gibi dolaysız gerçek ve alışılmış bir acı. Her sabah  aynada gördüğün , farkına varmadığın bir şey .
 Dünyanın başka köşelerinde yaşayan insanların biri karşısında bile aklını kaçıabileceği acıların içinde yürüyoruz. Dünyayı durdurması gereken kapkara bir kederin içinde hala nefes alabiliyoruz , aşık olabiliyoruz , aklımıza ve dilimize bir melodi takılabiliyor …
 Üstelik  acıdan uzaklaşabilmek değil bunların hiç biri , insan kendinden uzaklaşabilir mi ?


***********

Acı ;
   Küçük yaşamlarımızın içine işlenmiş bir motif gibi. 
Küçük mutfaklara sıkışmış, yoksunluklara bulanmış ,
           yalnızlıklarda , vazgeçişlerde , aldatılmışların gönlünde   …


Sanki başka bir yol bilmiyormuşcasına hemhaliz acılarımızla. 

Birbirimizi belki en çok acılarımızdan tanıyoruz.
   Bak biraz merhem olacağım diyen birine kapılıp uğruna yoluna ömürler seriyoruz.
  O kadar ki mutluluğun ayıplandığı bu yerde acı çekene bahar bahçeli bir şefkat bahçesi sunuyoruz.
 Hep ağlıyoruz, yaşlı,yaşsız,sebepli, sebepsiz ….


 Acı olumlamak değil bu , acı olmasaydı biz biz olamazdık yazısı da değil.
 
Gayet de olurduk. 
Mutluluğun geçici olduğuna dair cümlelerimiz olmazdı o zaman , mutlulukla karşılaştığımızda ona imha edilmesi gereken tanımlanamayan cisim muamelesi de yapmazdık herhalde , saçlarımız hep uzun olurdu, babalar bu kadar çok ölmez , anneler sokak ortalarında öldürülmezdi.
 Sevgisizlikten kör olmaz aşkı onurlandırırdık, öpüşmekten korkmazdı belki şimdi acısından kapkara olmuş o kalpler .
  Yaşlı kadınlar acının olağanlılığına inandırmak zorunda kalmazdı genç kadınları. Mutsuzluktan ve acıdan kurtulunabilineceğini öğrenebilmiş olurduk . Gülmekten korkmaz , tedirginlikle kahkaha ardından geleceği varsayılan kederi beklemeye koyulmazdık.
  Acısız da yaşabilirdik. Bunca aşkın , bunca bilginin , bunca delinin gelip geçtiği bu topraklarda mutluluğunda keyfini çıkarabilirdik elbet.


 Ama …
Acı 
Dilimize , ömrümüze , gönlümüze miras …


Peki ;
Ağlamasak , bizi ağlatmalarına izin vermesek artık
Değişir mi buraların kaderi , yok olur mu gökyüzümüzdeki keder .
Gülmenin gülmek , mutluluğun mutluluk getirdiği günler yaşayabilir miyiz  ?


Gülmek bir halk gülebiyorsa gülmektir ya *, bunca halk elele verip; bir bütün gülmek altında halaya durabilir miyiz günün 
birinde...



Edip Cansever, 'Mendilimde Kan Sesleri '







 

ANLAMAK

   Anlamak zor iş .
Uğraşmak gerektiriyor, emek vermek gerekiyor. Kimisi için bir an , kimisi için bir ömür.
   Anlamak çabasının boşunalığını çoktan kabul etmiş azbilmişlere rağmen bir çaba , bazen akıntıya karşı kürek çekmek gibi …
   Reddetmenin kolaylığına ve saçmalığına uyanınca insan , geçmiş olsun nice gecenin uykusu kaçmış demektir.
 Ben neden bu topraklarda olmak istediğimi anlamaya çalışıyorum mesela , kadının insan kabul edilmek için verdiği, ölmeme mücadelesinin yorduğu bu topraklarda bir kadının ne işi olur, nasıl sever , neden gitmek istemez ?
  Aslında bu toprakları anlamaya çalışıyorum, onca acıya rağmen bizi sarıp sarmalamasını. Biliyorum bu zenginliği anlamak çabası belki bir ömür sürecek , anlayamadığım bir çok şey gibi bu da gönlümde parıltılı bir efsun gibi duracak . Bazen lime lime edecek ruhumu bazen şifa olup süzülecek damarlarıma.  
 İnsan yaşadığı yere benzer diyor şair , sahiden benzer mi ?
 Nasıl bir yer benim yaşadığım yer ?
  Görünen bu yer sahiden biz miyiz ?
  Dokunduğumuz dünya ile yaşadığımız ne zamandır ayrı birbirinden ?
Anlayabildin mi hangisine ait insansoyu ?
Anlayabildik mi ?

*****

Anlayabilir miyiz günün birinde ?


İç Ses - 6

   Hayatın içinden geçtiğinizi hissettiğiniz oldu mu ?
    O an ama o an elinizi kolunuzu ruhunuzu hayata çarpa çarpa yürüdüğünüzü hissettiğiniz oldu mu ?

   Çoğu zaman hayat üzerimize yağar farkına varamayız, nereye neden gidiyoruz nerelerden ve kimlerden giderek yol alıyoruz.. .
   Yaşarken farkına varmadığımız birçok şey bir anıya dönüştüğü an fark edilir ve değerli olmaya başlıyor.  Dokunurken fark edilmeyen her şey geçmiş oluyor hızla.
    Yaşarken ses çıkarmadığın haksızlıkların hepsi tarih olunca , hesap sorulabilecek kimse kalmadığında başlıyorsun haksızlıklara ses çıkarmaya. Hep geçmişle hesaplaşma peşinde ertelenen mahkemelerde sürükleniyor huzur,pişmanlık ...
     Ne çok korkuyoruz yaşamaya, ne çok korkutmuşlar bizi ..
     Yaşamayı öğrenmeyelim diye ne çok dövmüşler ne çok öldürmüşler...
     Yaşamak insanın mutsuzluk ve mutluluk anları arasında gidip gelinen bir macera değil mi ?
    Yaşamayı öğrenmek mutları da mutsuzlukları da kavramak , birbirine denkleyip yol alabilmek değil mi ?
     Mutsuzluk herkesin çok iyi bildiği kapı komşusu .
      Mutluluk ...
      Ne renk ..
      Neye benzer ...
      ....
      Mutluluğu tuttuğumuzda o kadar yabancılık çekiyor ki ruhumuz sanki bu ne idiği belirsiz şeyden biran önce kurtulmak istercesine saçmalıyor.
      Bir aşkın sevincine mesela;  hiçbirimiz alışık değiliz,
      Mutsuzluk karşısında nasıl davranmasını çok iyi bilen dillerimiz, ellerimiz mutlu bir aşkın karşısında ne yapacağını bilemez kalıveriyor belki de bu yüzden hep bir mutsuzluk kazısındayız ruhumuzda. Mutlu olursak hayata dokunursak , ölümü değil bebek kokusunu duyarsak , terk edilen zavallı yaşlı kadınla değil de sevdiği adamla elli yıl yaşayıp üstüne bunu kutlayabilecek kadar hayatı kucaklamış kadınla tanışırsak , çok para kazanabileceği halde doğrularından vazgeçmiş o insanı fark edersek , çiçeklerin adlarını bilir ve onları seversek , damla sakızlı kurabiye yapmasını öğrenirsek ... kazara mutluluğu keşfedersek diye ödümüz kopuyor.

      Kimse kendi doğma kararını alamıyor ama yaşamayı öğrenebiliriz.
      Hayatı bütünüyle kavrayıp mutlu olabilmeye de açabiliriz gönlümüzü.
        Bence öğrenebiliriz ...
       Mutluluğun da en az mutsuzluk kadar olağan olduğunu ...
       Hem belki herkes kendi ruhunun önünü süpürürse günün birinde dünya kurturuverir
            insan soyunun kara mutsuzluğuna yanmaktan.
                         Mutsuzların zalimlikleriyle sınanmaktan ...
   
 

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...