Fun Fair!


Hello all! Just thought I'd share with you some photos of our Homespun Fair which took place last Sunday in Portscatho. Go to the Homespun Fair blog here for more pictures!














I thought the standard of goods on display was exceptional and everyone put so much effort into making their stalls look so beautiful. A huge thank you to all the exhibitors for taking part and also to everyone who helped on the day behind the scenes: Moira and Sara, Ian and Hardi, my mum! x x x

ODUNCU




Bir varmış, bir yokmuş Allah’ın kulu çokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak bir ormanda, bir oduncu ve karısı yaşarlarmış. Oduncu gündüz ormanda ağaç keser, akşamüzeri odunları satar. Eline geçen paralarla bakkaldan bir şeyler alır ev,ne getirirmiş. Sonra da birlikte eğlenip dururlarmış.

Onlar böyle geçinedursunlar, padişah geceleri mum yakılmasını yasaklamış. Bu yasağa herkes uymuş ama bizim odunca gece mum yakmaktan, çalıp oynamaktan vazgeçmez.

Bir gece padişah çıkıp mahalleleri, evleri dolaşmaya başlar. Geze geze oduncunun evine kadar gelir, bakar ki, bir gürültü bi tıngırtı, çalgı gırla gidiyor.

Padişah bir süre pencerenin aralığından onları seyreder, pek hoşuna gider ve oduncunun evini unutmamak için kapısına bir işaret koyup uzaklaşır.

Ertesi gün adamlarına oduncunun evine gitmelerini bir at ve elbise götürmelerini söyler. Onlar söyleneni yaparlar ama oduncunun karısı “ kocam evde yok, odun kesmek için ormana gitti” der. Onlarda oduncuyu ormanda bulurlar. Padişahın gönderdiği urbaları giydirip, ata bindirerek yola çıkarırlar. Yolda giderlerken oduncuyu gören dilenciler oduncudan para istemişler. Oduncu elini cebine sokar ve para olmadığını görünce,”dönüşte , dönüşte” diye bağırır. Bu arada padişahın yanına getirirler. Padişah bu oduncudan çok hoşlanır ve ona kapıcıbaşı ünvanını verir ve güzel bir kılıcıda eline vrdirir.

Oduncu evine dönerken yolda yine o dilencilerle karşılaşır, dilenciler yine para isterler, ellerini cebine atar, para yoktur”Siz dede yok, bende de yok” diye diye evine kadar gider.

Eve geldiğinde karısı kapıyı açar. Oduncu içeri girer. Oturup konuşmaya başlarlar.. Adam o gün başından geçenleri anlatır. Bu arada akşam karanlığı basar, karınları acıkır. Adam “bu iyi olmadı” der. Para pul ve yiyecekleri yoktur.

Kadın” Hadi git şu padişahın verdiği kılıcı sat yiyecek bir şeyler al” der.

Adam kılıcı alır bakkala gider, yiyecek bir şeyler alır, karısıyla birlikte yer, içer eğlenirler.Padişahın adamlarından biri kılıcı bakkala bıraktıklarını görüp, padişaha anlatır. Bu arada oduncu da kendine tahtadan bir kılıç yapar. O zamanlarda bu şekilde kılıç verilen kişiler aynı zamanda padişahın korunmasından da sorumlu olurlarmış Padişah oduncuyu yanına çağırıp, hadi kurtar beni diye bağırmış. Oduncu tahta kılıcına sarılıp”Allah Allah” diye saldırmış karşısındaki askerlere. O tahta kılıçla öyle şeyler yapmış ki, hepsi şaşırmışlar.

Padişah ona yeni bir kılıç ve altın verdirmiş. Oduncuya bir de konak vermiş. Oduncu ve karısı ömürlerinin sonuna kadar o konakta mutlu mesut yaşamışlar.

Hero ile Leandros Ask hikayesi

Hero ile Leandros Ask hikayesi


Çok eski zamanlarda, bugün bizim Çanakkale Bogazi dedigimiz Hellaspontos’un Avrupa kiyisinda, Sestos adini tasiyan 1 sehir bulunuyordu.
Bu sehir surlari arasinda Aphrodite için yapilmis büyük 1 tapinak vardi.
Bu tapinakta Hero adinda çok güzel 1 rahibe vardi, bu rahibe güzelligi ile dillere destan olmustu.
Aphrodite mabedindeki kumrularla ilgilenen Hero’yu görenler onu Aphrodite’in kendisi zannederlerdi.
Bu genç rahibe güzel oldugu kadar alçak gönüllüydü de. Bu yüzden Aphrodite bu kizi kiskanmak bir yana onu çok severdi.
Her sene ilk baharin gelisi ile birlikte Sestos’ta senlikler düzenlenir, çevreden insanlar akin akin buraya gelir, Aphrodite’in mabedini ziyaret ederlerdi.
Iste böyle 1 bayram günü Leandros adinda yakisikli 1 genç Aphrodite’in mabedindeki bir ayine katilmisti .
Abydos’lu olan Leandros getirdigi hediyeleri sunmak üzere mihraba yaklastiginda;
güzel rahibe Hero’yu görünce akli basindan gitmis ilk bakista ona asik olmustu.
Ayin boyunca gözlerini güzel rahibeden ayiramamisti. Sanki karsisindaki Aphrodite’in ta kendisiydi.
Leandros gün batincaya kadar mabedinin bir kösesinde bekledi. Ziyaretçiler birbir mabedi terk edince yavasça tek basina kalan Hero’ya yaklasti.
Rahibe genç delikanliyi görünce ürkerek geri kaçti. Ama Leandros onu durdurdu. , oracikta mihrabin önünde Hero’ya duydugu aski dile getirdi.
O günden sonra Leandros Hero’nun tüm itirazlarina ragmen her gün mabede gelip genç rahibeye duydugu aski anlatti.
Hero defalaca ona 1 rahibe oldugunu , böyle 1 aska karsilik veremiyecegini söylediyse de Leandros pes etmedi.
Duydugu sevgi öylesine büyüktü ki, 1 gün mutlaka karsiligini alacagina inaniyordu. Tüm çabalari , israrlari sonunda arzusuna kavustu.
Hero da onu seviyordu ancak aralarinda büyük bir engel vardi. Hero, deniz sahilinde issiz 1 kalede yasli 1 kölenin kontrolü altinda yasiyordu,
üstelik Leandros’un yasadigi sehirle aralarinda deniz vardi. Ama Leandros aski ugruna herseyi yapmaya hazirdi.
Buna, gece karanliginda yüzerek denizi geçmek de dahildi. O aksam yasadigi sehre geri dödügünde sahile inerek denizi seyretti, gözleri ile
karsi kiyidaki kaleyi ariyordu. Bu sirada rüzgâr siddetini artirmis, bulutlar ayi , yildizlari kapatarak ortaligi karanliga bogmustu.
Issiz kalede köle ile birlikte oturan Hero endise ile disariyi izliyordu. 1 ara yasli kadina dönüp;
“Bu korkunç gecede kim bilir kaç balikçi yolunu bulup evine dönemeyecek.
Bence karanlikta yolunu kaybeden denizcilere yol göstermek, onlari felaketten kurtarmak için kalenin üstüne 1 mesale yakarsak Aphrodite’yi de
sevindirmis oluruz” dedi. Bu sözlerle yumusayan yasli kadin, kalkip 1 mesale yakti , kalenin tepesine kolayca görülebilecegi 1 yere koydu.
Esen rüzgâr onu canlandirdi alevi daha da yükseldi , etrafi aydinlatti. Hero heyecanla disariyi seyrederken duydugu 1 sesle kalbi küt küt atmaya basladi.
Denize doru baktiginda dalgalarla bogusan birini gördü bu Leandros’tan baskasi olamazdi.onu yasli köle de görmüstü.
Asagi inip delikanliya kiyiya çikabilmesi için yardimci oldu , onu rahibenin odasina götürdü.
Leandros yorgunluktan bitkin ama sevdigini görmekten mutlu bir halde genç rahibeye sarildi.
Yasli köle buna çok sasirmisti ancak onlara engel olmadi. O günden sonra Leandros her gece Hellaspostos’u yüzerek geçip sevdigine ulasiyordu.
Günler haftalar aylar geçti, güzel yaz günleri geride kaldi , kisa yaklastilar. Deniz eskisi gibi sakin ve sicak degil, dalgali , soguktu.
Hero her gece yüzerek bogazi geçen Leandros için endiselenmeye baslamisti bu yüzden ona bir süre birbirlerini görmemeleri gerektigini söyledi.
Bahar gelinceye kadar ayri kalmalari gerekiyordu. Kisin bogazi yüzerek geçmek çok tehlikeliydi.
Leandros her ne kadar istemese de sevdiginin bu istegine boyun egdi. , bahara kadar gelmeyecegine dair ona söz verdi.
Ama bu ayriliga sadece 1 kaç gün dayanabildiler.
Leandros, Hero’nun yolladigi özlem dolu mektubu okuyunca daha fazla dayanamayarak, düsünmeden kendini azgin dalgalarin kucagina atti ,
1 an evvel sevdigine kavusabilme arzusu ile dalgalarla bogusmaya basladi. Firtina arttikça artiyor, dalagalar daha da asilmaz bir hal aliyordu.
Hero’nun yaktigi mesale siddetli rüzgârlardan sönerek ortaligi karanliga gömdü.
Heyecan içinde Leandros’un yolunu gözleyen Hero, yasli köle uyuduktan sonra gizlice sahile indi ancak orada dalgalarin kiyiya attigi sevdiginin
ölüsü ile karsilasti. Bu aciya dayanamayan Hero sevgilisine sarilarak kendini öldürdü. Kasabalilar bu haberi duyunca yas elbiselerine bürünüp
kaleye geldiler , 2 sevgilinin cenaze törenine katildilar.Onlari deniz kiyisinda ayni mezara gömdüler , Onlarin anisina bogazin azgin sularina
güzel kokulu çiçekler attilar

Farklı Bir Bakış Açısı





Günler bazen hiç ummadığım gibi akıp gidiyor. Birşeyleri deneyimlerken bambaşka şeyler çıkıyor ortaya. Doğru düzgün çalışanların olmamasına mı dertleneyim yoksa elde ettiğim bu başarıma hiçbir arkadaşımın destek göstermemesine mi bilemiyorum. Yoğun siparişlerimi saymıyorum tabi ki. Doğrusunu isterseniz insan çalıştırmanın ne kadar zor bir şey olduğunu dükkan açınca öğrendim. Hayatta herşey bir deneyim! Biz de ders çıkarmalıyız tabi ki. Şunu öğrendim ki aklı salim garson diye bir şey yok! Ne garip, okulda size bunları öğretmiyorlar işte! Hepsi birbirinden manyak! En son işe aldığımız garson aşçının boğazına yapıştı. Zar zor kurtardık aşçıyı adamın elinden. Apar topar işine son verildi tabi. Ama kadın olarak yaşadığımız bu deneyim denilen şey bizi delice korkuttu. Offffff hem de nasıl! Ardından part-time çalışan üniversite öğrencileri bulduk. Daha doğru bir tercih oldu diyebilirim size sevgili okuyucularım. İnsanla uğraşmak inanılmaz zor bir işmiş açıkçası. Vay anam vay! İçimden küfrettiğimi duydunuz değil mi? :) Bu artık günümüzün normal sorunları halinde. Asıl benim dert ettiğim şey farklı! Hani böyle kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir şeyi yapıyorsunuz ya. Tırnağınızı dişinize takıp hatta saçlarınızı resmen süpürge misali yerlerde dolaştırıyorsunuz, yanınıza bir bakın.. Kim var? Neyse ki benim harikulade bir ailem duruyor tam yanı başımda! Geriye kalan? Arkadaşlar? Dostlar? Size öğrendiğim en acı gerçeklerden birini söyleyeceğim şimdi. Onlar var ya, hepsi gidiyor dostlar! Ne yazık ki durum bu! Bir ara bunu acaip dert ediyordum. Niye arkadaşlarım gelmiyorlar diye. Bayağı hemde hee! Acaip kafama takılmış hatta bu durumu içerlemiştim. Olay gelsinler içsinler değil yanlış anlamayın. Olay, gelip nasıl gidiyor bile denmemesi! Ne arama sorma ne gelme..! Yahu kardeşim bu ne?! Hiçbirinin yüzüne bakmak istemedim bir süre. Dedim ya kim kimdir anlıyorsunuz böyle durumlarda. Her ne kadar hayatı sevgi üzerine yaşayan bir insan olsam da acı gerçeklerden kaçılmıyor işte! Ne kadar acı.. Harala grürele içerisinde büyüyoruz. Annem derdi ki, 18 yaşından sonra hayat hiç olmadığı kadar çabuk geçecek. Hakkaten öyleymiş. Vay anasını..
Bir süre önce hayatımdan beni mutsuz edecek herşeyi çıkarmaya başladım. Düşünsenize, yarın öldüğümğzde yanımıza ne kalacak?.. Hayatı farklı bir bakış açısından görmeye çalışıyorum. Hatta insanların neden öyle davrandığına dair pozitif bulgularım bile var. Çok komik biliyorum ama işe yarıyor. Bir süredir ota boka sinirlenen hatta olur olmadık şeylere alınan halim gerilemeye başladı. Pollyannacılık mı? Yok canım! O kadar da değil! :) Mutlu olmak istiyorum ve beni mutlu edecek şeyler yapıyorum buna mutlu edecek düşünceler dahil. Mesela her sabah uyandığımda üşenmeden jimnastik yapıyorum. Abartılı değil sadce esneme hareketleri. Sonra oturuyorum ve beni mutlu eden şeyleri düşünüyorum. Bakın bunu bir deneyin! Sadece 10 dakikanızı güzel şeyleri düşünmek için ayırın. Gününüz de paralel olarak değişecek!..
Her ne akdar acaip yoğun olsam da, gerek doğum günü pastaları gerek düğün organizasyon cicileri olsa da mutluyum.. İstediğim herşey benimle..
Sadece gülümsüyorum..
Bon Appetit!

A Favourite Spot


When Mr.T came to meet me off the ferry 'Scillonian' from my trip to St. Martin's, we drove to one of my favourite Cornish spots to spend a couple of nights in his camper van. A wonderfully quiet field at Treen became our home, and the following day we set off bright and early to walk the coast path from Penberth to Porthcurno.


The cove is now owned by The National Trust and so protected from unsightly development. A cluster of traditional Cornish cottages (some of which can be rented for holidays), a babbling brook and a granite slipway with working fishing boats are all that you'll find here.







The PZ stands for Penzance and the white cross on a black background is the Cornish flag.




Continuing our walk we climb up the cliff, and are rewarded with a bird's eye view down onto the Cove


We watch as one of the two fishermen lands his boat. I wonder what he's caught today?


Soon the famous 'Logan Rock' is in sight, a huge granite boulder balanced on this rocky outcrop which it is said can be 'rocked' to and fro if pushed in just the right place. 


Then, oh what a beach comes in to view.....there cannot be many more beautiful pieces of coastline anywhere in the world!



In the distance, Porthcurno Beach and the incredible Minack Theatre above, carved out of the cliff face by the remarkable woman Rowena Cade. (sorry it's not really visible from my photograph)


Pednavadn beach is only accessible by a rather precipitous cliff path, and as such you can be sure there won't be too many other people down there.




Looking down onto Porthcurno beach you could see the sand beneath the water so clean and clear



It was an idyllic summer's day spent with one I love, a day to remember.



Impressions of Scilly


Yes I know it's been a while....well a long while, so thanks for being patient with me! Mid - June saw my annual trip to The Scilly Isles, always a treat, and it didn't matter that the wind blew and the rain came down, I just put on my hiking boots and waterproof trousers and took a brolly and got out into the (very) fresh air! The sun did shine too, and so I was able to take some photos to share with you.........

The harbour on St. Mary's


Boards advertising boat trips to all the 'off' islands




' The Island Rover ' takes you on a rather fun tour of St. Mary's 


Sub-tropical plants grow wild here









Hard knuckles of flecked ancient granite, sun-baked and with a lichen crust......






Pure granite sand; grainy granules at the water's edge, graduating to white powdery softness where the marram grass erupts from the dunes.......



the sea is so clean and clear


putting out the lobster pots











Johnathon's organic fruit and veg stall. I sampled some mixed lettuce leaves - delicious!



everywhere strange succulents grow out of the walls





The pace of life on St. Martin's is so slow and this is what makes it such a perfect place to relax...........
Hope you too have managed to grab some summer sunshine and relaxation over the past few weeks. x

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...