Sevdiğin Bir Şeye İnanabilmek..

Uzun zaman önce bir gün bulunduğum şu pozisyona geleceğimi düşünmezdim.Aslına bakarsanız, 1 sene öncesine kadar aklımın ucunda bir yerlerdeydi sadece. 20li yaşların başında hayatımızın yönünü belirliyoruz ve ne seçim yaptıysak o yolda yürümeye devam ediyoruz. Çoğu zaman hiç düşünmeden.. Üniversite yıllarında düşünmekten bazen kafam patlayacakmış gibi olurdu. Sanırım çok geç olmadan kendimi ve ne istediğimi buldum! Eninde sonunda yaptığımız seçimler bizim hayatımız değil midir?! Mesela, bugün Eminönünde yağmur çiselirken Nüans'a girdiğimde içimde öyle kıpır kıpır bir his uyandı kisize anlatamam! İnanır mısınız, bunu her seferinde yaşıyorum! Oradaki herşeyi alasım geliyor! :) Sonra bugün yaptığım gibi küçük bir şey alıp bir hışımla oradan çıkıyorum! :) Aynı şımarık çocuklar gibiyim, hiç sormayın! :) Son zamanlarda WüstHof Bıçaklara kafayı taktım! Görseniz fena haldeyim! Şu an da ne işime yarayacaksa! O da ayrı mesela tabi :). Eninde sonunda hayal kurmanın sınırı yok değil mi? :) Ondan önce alacağım şeylerden biri tabi ki, KitchenAid StandMixer'im! Ne zaman Esse'ye girsem gözüm dönüyor ve aynı parasız bir çocuğun piliçlere baktığı gibi ağzım sulana sulana bende bir gün benim olacağına delice inandığım Mixerime bakıyorum! Hemde her seferinde! Obsesifler gibi :). Aramızda kalsın, dandik El Mixerimin bundan haberi yok! :))) Ehhhh! Bir yandan okulumun parasını biriktirmem gerekiyor hepinizin bildiği gibi! Eylül'e ne kaldı şunun şurasında!! Kalbim sıkışıyor düşünüp hayal ettikçe! :) Lütfen bana gülmeyin! :)) Bu durum insanı manik depresif yapıyor! Bir bakıyorsunuz, nasıl yapıcam ve nasıl olucak diye düşünüyorsunuz ya da o hayalden başka bir hayale atlıyorsunuz. Serra, çok kızıyor, ben kaotik düşüncelere daldığım zaman! "ilk olarak, B noktana odaklan!" diye çığırıyor diyebilirim sevgili okuyucularım! Sonra silkilenip hemen ilk B noktama yani Uluslararası Profesyonel Pastacılık ve Ekmekçilik kursuma odaklanıyorum! Derin bir nefesssss.. Huhhuhhh.. Evet! :) Eminönün dönüşü, yorgun argın yemek yapma düşüncesini kafamdan atıp, annemlerin önüne kahvaltılık ne bulduysam koyup, bahçede kahvemle yerimi aldım. Arzucuğumda çekirdekleriyle geldi ve hemen yamacıma kuruldu. Ardından Annem, Arzu ve ben, okul ve iş hakkında derin bir muhabbete girdik. Ona yaptığım Limonlu CheeseCake'i kızların önüne koyduğumda yorgunluktan yiyecek durumları yoktu ama hepsini bir lokmada yediğimizi de söylemem gerekiyor! Ne yazık ki, ( pazartesi günlerden rejimlerinden biri daha:)) katı bir rejime girdiğim için ucundan azıcık yiyebildim. Bakalım ne kadar dayanabileceğim bu duruma :). Açıkçası tam bir yaz tatlısı benim sarışın kızım :). Hafif serin bir yaz akşamında ihtiyacım olan tatlılardan biriydi ama eziyet mi desem yoksa kendimle ufacık gurur duymam mı desem bilemiyorum :)). Şu anda amatör ve yapabileceklerine inanan biri olarak, kendimi zorlayarak ve zorlanmayı severek aynı zamanda geliştirerek, elimden geleni yapıyorum. Şunu unutmayın, Victor Hugo amca demiş ki; " Yaşamın en büyük mutluluğu, insanın sevdiği bir şeye inanabilmesidir." Hadi gözlerinizi kapatın ve gülümseyin. O ışık içinizi nasıl ısıtacak..
Bon Appetit!

I Have a Dream!


Haftasonu'nun yorgunluğunu hala atamamış ve hafif nezle olmuş halimle yataktan çıktım. Güzel bir kahve eşliğinde kahvaltımı ettikten sonra, içinde bulunduğum bu şapsal durumu yok etmek amacıyla mutfağa gittim! Sadece 2 dakika boyunca ayakta durdum ve gözlerimi kapadım. Derin bir nefes aldım ve Havuçlu Kek yapmaya karar verdim. Uzun süredir yapmıyordum ne de olsa! :) Daha önce yaptığım Havuçlu Kekler hep muffin kalıplarındaydı. Bu seferde normal yuvarlak bir kalıpta yapmak istedim ve savaş baltalarımı çektim :). Heyyttt! Normalde CheeseCake yaparken kullandığım metal kalıbıma koyayım dedim fakat kalıp büyük gelince "orta boy" olanını kullanmaya karar verdim. İçinde kabartma tozu olsa da, tabağıma konduğu zaman daha yüksek bir kek görme düşüncesi klasik tüketici ruh halimi ortaya çıkardı :). Esmer şeker, Un, Toz Şeker, Tarçın, Mavi Haş Haş, Kabartma Tozu, Bir tutam Tuz, Yumurta akları ve sarıları ve Cevizle yapılan bu güzel melez kızım kasede gayet güzel görünüyordu. Ben ceviz sevmediğim için; normal ceviz yerine Uğur'un Amerikadan gönderdiği Pecan Cevizlerini koydum. Pecan cevizleri daha tatlı olduğu için kekime daha güzel bir tat verdiler nitekim! Unutmadan, daha da havalı oldu! :) Serra, Havuçlu Kek çok sever! :) Eminim onun önüne bu kekimi koysam hepsini bir çırpıda bitirirdi ama yazık olurdu rejimine değil mi? :)) Muffin versiyonu normalde 20 dakika civarında pişiyordu ama artık öğrendiğimize göre; muffinler normal kek kalıplarına göre daha çabuk pişiyorlar! O zaman bu durumda ne anlıyoruz? :) Yaklaşık 40 dakika gibi bir zamanda pişti güzel melez kızım :). Fırından çıkardığımda gelen kokuyu duysanız ne rejim kalır ne de başka bir şey! :) Mis gibi bir tarçın kokusu etrafı sardı. Üstüne, yeşil gıda boyasıyla renklendirdiğim Icing sugarla çevreledim ve Marzipandan havuç figürü yapıp koydum. Havuçlu Kekim kenarda bana bakarken bende Arzu'nun benden istediği Limonlu CheeseCake'i yapmaya başladım. Her hafta yapa yapa elim alıştım tabi! Ezbere bilmek gibisi yok sevgili okuyucularım. Canım arkadaşımın CheeseCake'ini yaparken de yarına siparişim olan 2 adet CheeseCake'i de aradan çıkartayım dedim. İnsan değilim değil mi? Bitkin halim böyleyse :) Otomatiğe bağlanmış bir şekilde yaptım ve buzdolabındaki yerlerini aldılar. Sonra güzel bir rahatlama :) Ama bende tabi işlev bitse de teorik gelişme süreci bitmiyor! Üstüne kitaplarımı açtım ve biraz ders çalıştım, Hatta onunda üstüne sevgili Jacques Torres'in milyonuncu kere izlediğim programını yine izledim! Robocop olduğumdan şüpheleniyorum bazen! :) Fakat düşünürseniz, bir gün şef olduğumda bugünlerde yaptığım şeylerin aslında sadece bir temel oluşturduğunu ve günde ne kadar az şey yaptığımı geriye bakıp göreceğim. Ama ben herşeyi göze aldım! Herşeyi araştırıp öğreniyorum. (Ne yapılır, ne edilir ya da nasıl şef olunur gibi) İleride başıma gelecekleri biliyorum ve bunun için o kadar heyecanlıyım ki sevgili okuyucularım. Aşırı heyecan yaptığım zamanlarda; " Derin nefes al kızım, derin nefes al" diyorum kendi kendime. Şöyle düşünün, uçaktan korkan ve panik atak krizinin ortasındaki bir kişi gibi oluyorum! O an, zamanı durdumak için elimden geleni yapıyorum! Önüme engeller çıkacak, bunu biliyorum ama hiçbirisinin beni devirmesine izin vermeyeceğim! Çünkü ben bir hayal kurdum! Sizde görüyorsunuz ki, bu hayal gerçekleşme yolunda! :) Etrafınıza bakın bir an. Kaçınız hayalinizi gerçekleştiriyorsunuz? Kaçınız olmak istediğiniz yerdesiniz? Büyük şeyler, küçük bir risk alarak gerçekleşiyor. İnanın, oturmakla sadece popolarımız büyüyor :) Ben bir adım attım, sizde sadece bir adım atın. Gerisi gelecek! Görüceksiniz.. Martin Luther King, Jr amca tarihteki en önemli konuşmalar arasında geçen konuşmasında ne demiş kolunu kalabalığa kaldırıp: I have a Dream!
Bon Appetit!

Tehlike Çanları Çalıyor!!


Sabah zar zor birbirine yapışan gözlerimi ayırdıktan sonra yavaşça mutfağa doğru gittim. İçimden "bir şey yapmam lazım" diye sayıkladım durmadan ama görseniz halimi, üstümden tren geçmiş gibiydim. Saçlar başlar dağılmış, gözler şaşıbeş bakıyordu :). Günlerdir bitmek bilmeyen yağmurun artık sinirimi bozmasından bahsetmek bile istemiyorum. Neyse ki, hava sıcaklığı bakımından fena değil. Sabah kahvemi içmeme rağmen kendime gelemedim. Garip bir baş dönmesiyle birlikte bahçede oturup neredeyse her sabah yaptığım gibi Türk Kahvemi yudumladım. Türk kahvesi her zaman işe yarar :). Elimi kaldıracak gücüm olmadığı halde içimdeki vicdan azabından kurtulmak için, birbirinden güzel reçetelerin olduğu kitabımı açtım. Amacım kolay bir tatlı bulmaktı ama baktıkça içim açıldı :). Sayfaları değiştirdikçe içimdeki kıpırdanmaya ayak uydurdum bende. Sonunda dün aldığım şeftalilerden Pie yapmaya karar verdim! Şeftalileri sıcak suda 20 saniye kadar beklettikten sonra soğuk suyun içine şoke ettim ve kabuklarını bir güzel üstünden çıkardım hanımefendilerin :)). Mısır unu, şeker, tarçın ve birazcık hindistanceviziyle harmanladıktan sonra içliğim hazır oldu!!! Mutfağı saran o güzel kokuyu duymanız lazımdı sevgili okuyucularım. Ohhhhh!! Temiz hava bol gıda! :) Üzerini normal kapatabilirdim fakat ben alengirli olsun dedim ve yaprak şeklinde yaptım. İşin içine biraz sanat katmakta her zaman fayda var değil mi? ;) Şeftalili Pie'ımın hamurunu yoğurup buzdolabında bekletirken içim içime sığmaz oldu ve günlerdir yapmayı düşündüğüm Dondurma'ya girişmenin vaktinin gelmiş olduğunu fark ettim. Tamam! Çikolatalı Dondurma yapacaktım ama söylesine bir dondurma beni kesmezdi! :) Ben de küçüklüğümde hastası olduğum Baskin Robbins'te yediğim Rocky Road'u yapmaya karar verdim! İçine Marshmallow'ları küçük küçük doğradım, ardından Damla Çikolatalar veeee küçük parçalara ayırdığım Çikolatalı Kurabiyeler! Gözbebeklerinizin büyüdüğünü fark edebiliyorum buradan :). Şahsen benimkiler gözlerimi kapladı diyebilirim size :)). İlk önce dondurmayı yaptım ve birkaç saat kadar derin dondurucuda bekledi zavallım. Ardından kenarları kristalleşince çıkardım ve içine o ağız sulandıran malzemelerimi koydum. Sonra Kayalık Dondurmam tekrar derin dondurucudaki yerini aldı. Ben bunlarla yetindim mi sizce? :) Hayııırrrr! Üstüne de ananemin güzel tarifiyle Piramit Pasta yapayım dedim. Piramit Pastayı yapması çok zevkli ve çok kolay! Benim reçetem; Yumurta, Pudra Şekeri, Tereyağ, Kakao ve Petit Beurre Biskuvi karışımından oluşuyor. 'V' şeklini vermesi biraz zor ilk başta! Ben 'V' şekline benzer bir hale soktuktan sonra buzdolabına koydum. Biraz sertleştiğinde ise tam şeklini verdim. Bu yavrucağın adı da: 'V' for Cake oldu :) Şeftalili Pie'ımın arada kaynadığını zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz sevgili okuyucularım. :). Yaprak yaprak motifleriyle fırından çıktığında yüreklere taht kuracak güzellikteydi. Annem dayanamayıp hemen sıcak sıcak mideye indirdi! Doğrusu annem bu tarz pek sevmez ama inanılmaz hafif ve lezzetli olduğunu söyledi! Bir tam puan! Alkışşşşşş! :) Ki bence 5 dakika daha pişmesi gerekirdi ama böyle de gayet güzel çocuğum! Normalde yaptığım Pie ve Tartlara nazaran içindeki cıvık malzemelerden dolayı daha yumuşak oldu. Bu durum gayet normal! Tekrar ediyorum; Gayet normal! :) Hele en güzel an benim için dondurmayı tattıktan sonra olduğum yerde zıplayıp, Evet! Evet! Evet! diye çığlık atmamdı! Bir süre sonra biraz sakinleştim tabi. O haz ve o mutluluk!! She-Raaaa!!!!! Akşam yemeğinden sonra Şeftali Baharımı, 'V'for Cake'imi ve Kayalık Dondurmamı mideye indirmiş olabilirim. Açıkçası kilo bakımından nereye gittiğim meçhul!! Neyseki kıyafetlerde bir sorun yaşamıyorum :) Görünürde de durum hala aynı! :) Ama tartılıyormuyum? Hayır! Buna yüreğim dayanmaz sanırım :))))) Yemek yerine bilimum cicilerle doyduğumu düşünürsek, herşeyi tekrar kontrol altına almam gerekiyor! :) Dıdınn Dıı Dınnn!!! Ama pazartesiye kadar bekleyebilir değil mi?
Bon Appetit!

Bir Karpuz Yontma Hikayesi


İstanbul'u seyrederken güneşin batışını görmek gibisi yoktur. Ben hep hayal kurarım. Ne olduğumu ve ne olacağımı görmeye çalışıyorum. Yapabileceklerimin sınırlarını zorlamaya çalışıyorum çoğu zaman. Bazende unutmamak için ya birebir tutan reçetelerimi deniyor ya da öğrendiğim teknikleri tekrarlıyorum. Oturup kitaplarımdan ders çalışıyorum. Bakmayın! Hiç hırslı bir insan olmadım ben. Belki öyle gözüküyor ama bir şeyi başarabileceğini bilmek nasıl da gülümsetiyor insanı tahmin edersiniz. Ve o gülümseme, sizi birkaç adım daha öteye götürüyor. Hemde tam varmak istediğiniz noktaya doğru.. Dün yine bir karpuz aldım. İlk denemelerimi hepiniz biliyorsunuz sevgili okuyucularım. Önemli olan bir kere denemek değil, en iyisi olmaya çalışmak. Hatta koşmak yerine adım atmak diye düşünüyorum. Yine her zamanki gibi internetten milyon tane video seyrettim hatta yine ve yeniden resimleri dedektif misali araştırdım! 2 hafta önce aldığım Yontma Seti biraz olsun içimi rahatlattı, itiraf ediyorum size :). Eh! Ne de olsa hala acemiyim değil mi?! :) Karpuzu bir güzel önüme koydum. O bana bir süre baktı, ben ona :)). Hani aşık olan çiftler birbirine bakar ya, işte bizde sevgili karpuzumla öyle cilveli bakıştık :). Önüme bıçaklarım ve güzelim nadide yontma setimi yerleştirdim. Hoş! Hala aradığım o incecik bıçağı bulamadım! Paşazade bıçağım, şiş gibi duran ama ondan daha ince ve sivri bir bıçak oluyor. İnanın, bakmadığım yer kalmadı!! Bir bulsam daha neler yapacağım ama yok yok ve yok! Onun dışında binbir türlü bıçağım oldu mu? Oldu! :) Madem ki bulamıyorum ama aramaktan da vazgeçmiyorum, bende primitif yöntemlerle meyveciğimi yontmaya başladım, tabi bu sefer daha duruma alışmış ve deneyimli olarak! Karpuzun dış kabuklarını üstünden çıkartırken bile ellerim titremedi! :) Üçüncü sefer olduğunu düşünürsek, elimdeki görsellere takılmadan kafamdan bir figür yapmak istedim. Daha önce gördüğüm gül motifi ve kuğuyu - ki ona ördek diyoruz- aynı konsept içine soktum ve etrafına yapraklar serpiştirdim. Genelde mutfakta cici yaparken tek bir müzik dinlerim. Bu seferde yine en sevdiğim konçertoyu dinledim yani Vivaldi'nin Dört Mevsimden Yaz bölümünü.. Kendimi, görseniz nasıl kaptırmışım, şöyle bir geriye çekilip minik çocuğuma baktığımda yüzümde kocaman bir gülücük oldu. Tabi, "Annneeeeeee! Baaaakkkkkkkk!!!" diye çığlık attığımı sanırım tahmin ediyorsunuzdur :)). Ve evet! Yerimde zıplayıp Hula Hup dansı da yaptım! Bir gün bir şey olacağım! İşin en korkunç yanı ne biliyor musunuz sevgili okuyucularım? Babam, Şuh Karpuzumu acımasızca kesip bir güzel mideye indirdi!! Üzüldüm mü? Hayır! Daha sırada bekleyen bir dolu karpuzum var! :))
Bon Appetit!

Mucizeleri Gerçekleştirmek için Kendinize Fırsat Verin!

Hani bir sabah kalktığınızda hayatınızdaki herşeyin değişmiş olduğunu görürsünüz. Bu ya bir rüyadır ya da bir gerçek! Benim hayatımda kurduğum hayalin peşinden giderken olmaya çalıştığım ve yapmaya çalıştığım onca şey şimdi yüzümü gülümsetiyor. Olur ya, gözünüzü açıyorsunuz ve "Uffff.. Bugün yine o monoton günlerden biri ve yine stress içinde bir gün daha geçireceğim" diyorsunuzdur çoğunuz sevgili okuyucularım. Bende bunları yaşadım. Kafamı tuvaletin duvarlarına vurup ağladığımı bile biliyorum. Sonra bir an oldu, ki eminim hepinizin hayatında olmuştur bu, ve ben durup aynada kendime baktım. Kimse görmeden gülümsedim ve ne istediğime karar verdim. Bir sürü fırsatı teptim mi? Ohh.. Tahmin bile edemezsiniz hemde! Herşey böyle başlıyor işte! Hem de küçük bir hayal kurarak.. Sonra iş, kolları sıvamaya bakıyor. Hayatta gördüğünüz herşey size bir fikir veriyor aslında. Aynı son zamanlar okuduğum kitapta Adolf Dassler'ın Adidas'ı nasıl kurduğunu anlattığı gibi. Arkadaşlarının ona 'Adi' dediği Adolf Dassler, 1900lü yıllarda inanılmaz geçim sıkıntısı çekilen bir hayat yaşamış. Ayakkabı atölyesinde çırak olarak çalışan Adi, öğle aralarında oturduğu ağacın altında, tepeden inen keçilerin ve ineklerin nasıl bu kadar rahat olduklarını görünce, onların ayaklarını incelemiş. Aykalarındaki çıkınıtlı yüksekliği fark etmiş ve bunun diğer hayvanlarda da olduğunu görmüş. Herşey onun için o an değişmiş! Adolf Dassler, aynı benim gibi 28 yaşında, elindeki birikmiş parası ile kardeşi Rudolf ile birlikte, evlerinin bir köşesinde tamir malzemeleri alarak, faaliyete geçmişler. Adidas ve Puma markaları böyle doğmuş!  Küçük bir an, sizin ummadığınız bir şeyin sizin hayatınızı ne kadar değiştirebileceğini düşünün. Ben öyle yaptım! Hala A noktasındayım ama biliyorum ki, Eylül ayı itibariyle ilk B noktama varmış olacağım. Yani okuluma başlamış olacağım! Eğer ben yapabiliyorsam, siz niye yapamayasınız?! Tamam, ben bir sürü şey yapmış olabilirim fakat sıradan biriyim aslında. Kafelere gidiyorum, arkadaşlarımla dedikodu yapıyorum, "Aaa.. Bu tişört çok pahalı" diyorum, geleceğimi düşünüyorum, hayaller kuruyorum. Önemli olan sizi engelleyen şeylerden kurtulmaktır! Engellerimizi sadece biz yaratırız! Eğer biz, kendimize saygı duyuyorsak ve bir şeyi başarabileceğimizi hissediyorsak, ne parasızlık, ne fiziksel olgular, ne iş bulamama, ne aile baskısı, ne de sevdiklerimizin desteğinden uzak olmak bizi engellememeli diye düşünüyorum. Bana bir bakın! Ben bu işe baş koyduğum günden beri nasıl ilerledim sizde görüyorsunuz sevgili okuyucularım. Hatta siparişler bile almaya başladım. Bunu ben bile düşünmemiştim inanın! Kaybetme duygusunun sizi oyundan uzak tutmasına izin vermediğiniz sürece sizi durdurabilecek bir güç yok! Sadece inanın.. O içinizde sizi kıpır kıpır eden sesi dinleyin ve bir adım atın. Aynı benim gibi.. Ben mucizelerin gerçekleşebileceğini gördüm. Sizde kendinize görmek için fırsat verin. 
Bon Appetit!

İnsanlık için Küçük Fakat Benim için Büyük Bir Adım


Dün yaptığım ve başarısızlığıma doyamadığım keki sanıyorum biliyorsunuz sevgili okuyucularım. Hırsımdan kendi kendime sinirlenip gittim Kahveli ve Damla Çikolatalı CheeseCake yaptım. Bu sefer ki CheeseCake normalde alışkın olduklarımdan farklı olarak fırında pişen cinstendi. Gece tadına bakamadım. Çünkü CheeseCakelerin aromasının tam oturması için minimum 8 saat buzdolabında beklemesi gerekiyor. Nitekim bende öyle yaptım ve sabah kahvaltıdan sonra Arzu'yla kahve içerken cicimi tatma zamanı gelmişti!! Tabaklara güzelce koydum ve babam, annem,ben ve Arzu, hepberaber test ettik. Workshop'ta yaptığımla aynı oldu! Bir süredir fırında pişen CheeseCake yapmadığım için güzel olmayacağını düşünmüştüm ama ağızda dağılan ve damla çikolatalarla bütünleşen o his var ya, insanın göz bebeklerini büyütüyor! Yedik mi yedik! Bitti mi kerata, valla bitti! :))
Hüsran dolu ve göz yaşlarımın akmasına sebep olan kekim, masa da bana başarısızlığımı hatırlatması için asilce dururken, bende bugün Mader Kek yapmaya karar verdim. Bu hafta bir sürü kek denemesi yapacağım. Ta ki, kek yapmayı unutmayana kadar! Ta ki, içim rahatlayana kadar! Yumurtalar, Pudra Şekeri, Tereyağ, Un, Kabartma Tozu, Limon Kabuğu ve Vanilya esansıyla yapılan bu kek, inanın dün yaptığım zavallıcığa karşılık bir ders oldu! Neydi mottomuz; asla vazgeçilmeyecek! Klasik kek kalıbı kullandım. En sevdiklerim ev yapımı gözükmeleridir. Böyle kalıpların en güzel özelliği; aynı annelerimizin yaptığı gibi olmaları. Fabrikasyon gözüken insan türlerinden haz etmediğim gibi fabrikasyon gözüken yemeklerden de uzak durmaya çalışıyorum, hatta yapmamaya özen gösteriyorum. Iyykk! Bir çırpıda yaptığım Değerli Kek'im fırında yaklaşık 1 saat piştikten sonra görseniz nasıl kabardı sevgili okuyucularım!! Ohh Ohhh! İç rahatlaması ve o duyulan haz gibisi yok! :) "Alt tarafı bir kek" diyorsunuzdur bana fakat benim için o kadar önemli ki anlatamam. İleride bir gün bu günlerime baktığımda, yüzümde kocaman bir gülümseme ile türk kahvesi içerken gülümseyeceğimi hayal ediyorum. "Saçma bir keki bile yapamamıştım ama yılmadım, devam ettim ve bugünlere geldim" diyebileceğim günler için düşünemeyeceğiniz kadar heyecanlanıyorum. Benim, size göre küçük ama bana göre büyük bir hayalim var! Ya sizin?..
Şimdi güzel demli bir çay ve mis kokan kekimi yemek için mutfağa parmak adımlarımla ilerliyorum :).
Bon Appetit!

Bir Kek'in Hamurlaşma Hali

Sevgili okuyucularım, bu hafta benim açımdan bayağı sosyal bir hafta olduğu için açıkçası pek bir şey yapamadım. Arada yaptığım sipariş CheeseCakeleri saymıyorum. Arkadaşım ve adaşım Duygu'nun kınası ve düğünü üstüne 'Efes One Love' Festivali derken bitkin düştüm. Arada insan tatil de yapmalı değil mi? :) Nitekim yaptım ama lütfen çalışan arkadaşlar kızmasınlar bana. Bugün biraz geç kalkıp güneşlendim ve hemen mutfağıma koşar adım ilerledim. Eh! Malum Babalar Günü olduğu için tombiş babama güzel bir şey yapayım dedim fakat babam yaptığım alengirli şeyleri sevmediği ve sade kekten hoşlandığı için, ona yine kendimden bir şey katarak Limonlu Kek yapmaya karar verdim ve malzemelerini hemen hazırladım. Kollar yine sıvandı :). Tamam, itiraf ediyorum; kek çok severim, aynı diğer tatlılar gibi, ama sade veya limonlu kek yapmak istemiyorum! Biliyorum bunu yapmak zorundayım! Her aşamadan geçmeli ve herşeyi öğrenmeliyim! Yoksa nasıl bir gün Şef olacağım değil mi sevgili okuyucularım?! Aynı Ay'a ulaşmaya çalışan bir çekirgenin defalarca zıplamaya çalışması gibi bir şey bu benim için aslında. Limonlu Kek'i bendeki reçetelerin aksine başka yerden bulduğum bir reçeteyi uygulayarak deneyeyim dedim. Denemez olsaydım keşke! Geçmişte benim İtalyan kırması Özge Macaronlarımda olduğu gibi yaparken olmayacağını anladığım gibi bununda olmayacağı baştan belliydi! Hani insanın içi huzursuz olur ya! İşte aynen bende öyle oldu diyebilirim. Fırında bir güzel şişti zavallıcık fakat fırından çıkartırken inanamayacağınız kadar indi!! Sanki sönen bir balon!!! Sinir sistemim bozuldu tabi ki! Gözler doldu ve eller titremeye başladı yine ve yeniden! "Tamam kızım, sönmüş olabilir ama tadı güzeldir herhalde" dedim kendi kendime. Ama ne güzeli bildiğiniz hamur! Yediriyor mu kendini yediriyor ama kendime o kadar inanmaya başlamışken ve koşar adım yürürken bu yolda, küçük bir çakıl taşı ayağımı nasıl acıttı bir bilseniz.. Unutmayın; ne yapıyorsanız yapın, yenilebilirsiniz, gücünüzü kaybedebilirsiniz ve üzülebilirsiniz, aynı benim yaptığım gibi derin bir nefes alın ve tekrar deneyin! Muhakkak istediğiniz noktaya bir şekilde ulaşacaksınız. Hamurlaşan ve sinir bozan kekimi masanın üstüne sanki benim için büyük bir başarıymış gibi koydum. Ve afiyetle yedim! Evet! Doğru duydunuz hamur hamurda olsa yedim! Başarısızlığımın tadına baktım. Çünkü biliyorum, bir çoğunuz için küçük ama benim için çok büyük bir hüsran olan denemem, benim ileride çok büyük başarılara imza atmam için olması gereken bir tümsekti. Her bir lokmada hem ağladım hem güldüm. Manik depresif demeyin bana! İronik bir durum sadece. Aynı zamanda, benim faydalanmam için küçük bir ders oldu.
Napoleon Hill amca ne demiş; " Her güçlük, her başarısızlık, her kalp kırıklığı, kendisine eşdeğerde ya da kendisinden daha büyük bir faydanın tohumunu içinde barındırır."

Güzel bir Pazar, Havuz ve Jambonlu Muffinler



Havalar gitgide ısınmaya başladıkça hepimizin içi kıpır kıpır oluyor değil mi sevgili okuyucularım? Şahsen ben kendimi güneşin kollarına bıraktım. Sakin ve sessiz bir pazar günü geçireceğim hevesi içinde uyandım. Uyandığımda öğrendim ki, Kuzenim Umut, Nişanlısı İldem , ki ablam kadar çok severim, ve biricik yiğenim Nehir bize geleceklermiş. Hepberaber havuz kenarında güzel bir keyif yapalım diye bende onlara seveceklerini düşündüğüm her zamanki Starbucks kıvamındaki Brownie'mden ve yanında da Jambonlu ve Mısır Unlu Muffin yaptım. Mısır ekmeğine bayılıyorum inanın ve aynı tadı bu Muffinde yakalamak son derece şaşırtıcı. Aslında içinde pek bir şey yok. 2 yumurta, 1 yemek kaşığı şeker, bir tutam tuz, 55 gr. Tereyeğ ve 55 gr. Margarin, 100 gr. civarında un ve 220 gram civarında Mısır Unu kullanıyorsunuz. İçine ben Jambon koydum fakat istediğinizi koyabilirsiniz. Kontrast oluşturacak tatlar koymanızı tavsiye edebilirim. Vejetaryen arkadaşlarım lütfen bana kızmayın! Ardından da Muffin kalıplarına boşaltıp 200C fırında 20 dakika pişiriyorsunuz. Atıştırmalık için mükemmel seçim bence :). Tabi  rejimdeyseniz pek tavsiye etmem ama insanın kendini alabilmesi de zor oluyor hele demin dediğim gibi Mısır Ekmeği seviyorsanız..offf imkansızzzz!! Havuz kenarında güneş içinizi ısıtıyorken bir parça ondan bir parça bundan almak gibisi yok! Benim genelde sıcaktan iştahım kapanır, o yüzden bu tarz atıştırmaklıklar en sevdiklerim oluyor yaz aylarında sevgili okuyucularım. Üstüne de Brownie gibi bir lezzetle tamamlanınca ahhhh tadına diyecek yok! :) Yaptığım bütün cicileri silip süpürdükten sonra Bebek Şenliğine gidip kız grubumla buluştum. Sıcak bir pazar günü için harikulade bir program değil mi? Her zamanki gibi Happiliy Ever After'a gidip haftaya yapacağım Muzlu Puding eşliğinde 5 kızın biraraya geldiğinde yapacağı tek şeyi, yani ağır dedikodu yapıp evlerimize dağıldık. Geceyi nasıl mı bitirdim? :)
Son kalan Brownie'yi mideme indirip vicdan azabı çekerek :))) Ohhhh..Canıma değsinnnnn.. :)))
Bon Appetit!

Karpuz'u Yonttum mu? Yontum!!!

Sevgili okuyucularım, bir süredir üzerinde durduğum ve gece gündüz nasıl yapılacağını delice araştırdığım Karpuz Yontma Sanatını hayata geçirdim. Aslında çoğunuz bu tarz meyveleri tatil yörelerinde veya bazı restaurantlarda görmüşsünüzdür. Kolay gözüken ama zor bir meziyet olduğunu söyleyebilirim. Kaç tane video izlediğimi tahmin bile edemezsiniz. Fotoğrafların incelenmesi üzerinde durmuyorum bile! :) Babam, ben bu işe merak saldığımdan beri benimle alay ediyor. Haklı aslında düşünürsek, karpuz yontma da nedir ki yahu?! Şöyle açıklayayım size; Karpuz Yontma özellikle Çin, Japonya, Tayland ve diğer Asya ülkelerinin gelenekleri arasında yer alıyor. Ama özellikle Çin Halk Cumhuriyetinde en popüler şeylerden biri oluyor kendisi. Yontma işlemi ayrı zamanda başka meyvelerin üzerinde de olabiliyor. Mesela; Havuç, Papaya, Kavun, BalKabağı ve bazı küçük meyveler bunlara örnek oluşturuyor. Çinli arkadaşlarımızın artistik heykelleri tarihi zamanlardan bu yana gelmiş. Ve günümüzde Çin Heykel Sanatı yepyeni bir boyut kazanmış! Üstelik yenilebiliyor da! :) En çok Karpuz'un tercih edilmesinin nedeni; üzerinde var olan pembe, beyaz ve yeşil rengin oluşturduğu kontrastın diğer meyvelere göre daha göz alıcı olması sevgili okuyucularım :). Bende böyle düşündüm ve geçen gün aldığım Karpuzcuklarımı heykel kıvamına getirmenin artık vaktinin geldiğini düşündüm. Ben tam bıçaklarımı hazırlamışım ve karpuz kızlarım tezgahta yerlerini almışlar, Annem şefkatli bakışlarıyla ; "Aman dur! Parmaklarını yine kesme", "Biz gelene kadar kesmesen olmaz mı şu karpuzları?" demese mi?! "Tamam anne, sadece güneşlenicem, siz gelince başlarım" desemde :)))), tabi ki onlar yokken başladım! HA HA HA! İlk Karpuzumda dış kabuğun soyulma işlemi düşündüğüm kadar zor olmadı ama ikincisinde olayı kaptığım için daha rahat soydum :). Kafamda bazı şekiller belirledikten sonra derin bir nefes alıp başladım. Görsel hafızamın çok iyi olması ve sanatla büyüyen bir kadın olduğum için bana çok zor gelmedi fakat eğer sanatla hiç haşir neşir olmadıysanız biraz zor gelebilir. Benden söylemesi! Öncelikle çok yavaş ve dikkatli çalıştım. Sırf bunun için geçen gün Zwilling'ten güzel bir bıçak aldım. (Babam şu mutfağa yatırdığım para yüzünden beni kıtır kıtır kesecek bir gün onlarla :))) ) Bıçak çok önemli! Öyle evdeki bıçaklarla olmuyor ne yazık ki! Resmen heykel yapıyorsunuz daha ne olsun! Dışını da iyice bilenmiş bıçakla kesmeniz gerekiyor. Ben Serra'nın bana alıdğı ve daha önce beni hastanelik eden Brabantia Şef Bıçağıma kıyamadığım için Cooking Art'ın Şef Bıçağıyla kestim. :) Binlerce şükür ki parmaklarım da sağlam :)). Babam yememek için kendini zor tutuyor. Bende, başarı hazzıma doyana kadar herkese karpuzlarımı yemeyi yasakladım! :) Babam; " Sen hele bir uyu da.." dedi gözlerime sinsi sinsi bakarak :) Uyur muyum? O uyuyana kadar ASLA!:))))
Herşeyden önce bir şeyi başarabileceğimize inanmamız gerekiyor. İnsanlar size gülebilir hatta sizi küçümseyebilirler, destek olmayabilir ve kıskanabilirler. Unutmayın, zamanında Graham Bell'e de insanlar katıla katıla gülmüş ve ona destek olmamışlardı. Goethe amca demiş ki; "Neyi yapabiliyorsanız ya da yapabileceğinizi hayal ediyorsanız, ona başlayın! Cesaretin içinde zeka, güç ve sihir vardır."
İnandığınız zaman bir şeyin olmaması gibi bir şey mümkün değil..
Bundan sonra Yontulmuş Karpuzlarımın ismi Serra :))) Böyle dendiği zaman komik olduğunu biliyorum :))) Fakat cicilerime isim takmayı çok seviyorum. Sanırım bunu anlamışsınızdır. O zaman şöyle diyelim; Serra Karpuzları :)) Bunun için Serra, İngilitere'den özel istek yaptı. :)
Bon Appetit!

Fındık Ezmeli Kurabiyelerim ve Kilo Sorunu

Bu hafta çok yorulduğum için biraz dinleyim dedim ama demekle kaldım tabi ki. İki gün hiçbir şey yapmayıp sadece televizyon izledim diyebilirim :). Ardından soyal hayata karışayım, Saint Benoit'nın Pilav Gününe katılayım dedim ki içimde bir şey kıpır kıpır etti. Göremediğim bir güç beni mutfağa doğru itti :). O hissettiğim vicdan azabını size anlatamam! İki gün oturmanın verdiği o garip hissi gidermek için Fındık Ezmeli Kurabiye yapayım dedim. Bol kalorili şöyleeeeeeeeee..Ohhhhh.. :)) Hoş, bu çeşit Fıstık Ezmeli de yapılabilir! Ben, sevgili marketimizde ancak bir çeşit bulabildim. Nitekim, Fındık veya Fıstık ezmesi değil de ben bizzat Nutella'cıyım! Hergün minimum bir çay kaşığı! Ah! Sizde bilirsiniz çay kaşığıyla yemenin ne kadar harikulade bir haz olduğunu!! Kavrulmuş Türk Fındıkları... :))) Ama bizim durumumuzda kurabiyemiz Fındık Ezmeli oldu. Daha sonra Nutella'lı değişik tarifler deneyeceğim. Fındık Ezmesi bana biraz ağır geliyor. Fakat, bu kurabiye düşünebileceğinizden hafif ve inanılmaz yenilesi oldu :). Mutfağa nasıl bir kokunun yayıldığını söylememe gerek yok! Babam bile salondan o güzel kokuya geldi ve ilk çıkan tepsiden 2 tanecik aşırdı. Hemde sıcak sıcak! Kurabiyemizde Tereyağı ve Esmer şekeri mikser yardımıyla krema kıvamına gelene kadar çırpıyoruz. Başka bir kapta un, karbonat ve tuzu birlikte eliyoruz. Tereyağlı karışıma bir yumurta kırıp yine çırpıyorsuz ardından da neredeyse bir kavanoz Fındık Ezmesi (265gr.) ekleyip karıştırmaya devam ediyoruz. Gelsin Kalorilerrr :). Unlu karışımımızı da ekledikten sonra bulamaçımızı sertleşmesi için 40 dakika kadar buzdolabında bekletiyoruz. Buraya kadar tamam! Asıl olay bundan sonrası aslında! İlk defa yaptığım bir reçete olduğu için sonucunu tahmin edersiniz ki bilmiyordum. Neme lazım tepsiye 2 cm aralıklarla dizdim. Üzerlerine de çatalla şekil verdim. Biraz yayılacağını düşünmüştüm fakat düşüncelerimi aştı ve acaip yayıldı! Tepsideki kurabiyeler nerdeyse birbirine yapıştı! Tamam, Panik yok! İkinci tepside deneyimli oldum ve küçük küçük koydum ve bayağı aralık bıraktım. Aman diyeyim! Yani bir tepsi de toplam 9 adet kurabiye oldu. Yayılgan şey ne olacak! :) İkinci tepsi süper oldu fakat üstündeki çatal izleri pek gözükmüyor piştikten sonra. Keşke pişmeden önceki hali gibi gözükseydiler! :) Gelelim test subjelerimin görüşlerineeeeee.. Serra, rejimde olmasına rağmen 3 adet yedi. Annem 2 adet ve Babamsa durdukça yedi diyebilirim :). Babamın yorumu şu; Hmmmm biraz tatlı.. Annemden cevap: Fındık Ezmesindendir! Babam: Fark ettim ama tatlı ya biraz.. Annem: Fındık ezmesinden!!! 0_o
Şimdi mutfağa gidip bir tane alacağım yanında da süt içtim mi tamamdır! :)
Bon Appetit!

Charlie and The Chocolate Factory


Beni tanıyanlar bilir ki ben dehşet derece de Çikolata hastasıyım! Birçok Çikolata Workshop'una katıldım. Tabi katılmakla kalmıyorum bizzat kendimi ilerletmek için elimden geleni yapıyorum. Kendi kafamdan çeşitlerini yaratıyorum. Yok Yeşil Çaylısı yok Prensesi yok Fudge'ı derken elim iyice alıştı. Evde ne kadar çikolata kalıbı ve küvertürü olduğunu bana sakın sormayın! Serra'nın bir mutfak şirketinde çalışıyor olması tabi piyasayı çok daha yakından takip etme şansı tanıyor bana. Mutfak alışverişlerine genelde onu da yanımda götürüyorum :). İlk çikolata kursuma da onunla birlikte gitmiştim. Etrafa saçılan Seratoninler ve Endorfinler diz boyu tabi :). Çikolata yaparken öyle garip bir haz yaşıyorsunuz ki, insan başka hiçbir şey düşünmüyor! Ne zaman kafam bozulmuşsa ya da bir şeye takılmışsam hemen Bitter Küvertürümü çıkartıyorum ve abuk subuk tiplemeler yapıyorum. Ama en çok yapmayı sevdiğimi sorarsanız; kesinlikle Rumlu Truffle'larımdır!! Zamanla çeşitlerimi arttırdım. Çikolata kaplı çilekler (ki bunu yapması çok basit) karamel dolgulular ve badem ezmeliler gibi çocuklarım oldu. Hele Çikolata Kaplı Portakal Şekerlemesi var ki diller destan diyebilirim :). Bir gece önceden portakalın kabuklarını soyuyorsunuz, suda birkaç kez kaynatıp acısını alıyorsunuz. Sonra ızgaranın üstünde kurutuyorsunuz. Ertesi günde çikolataya buluyorsunuz. Ya da şekere batırıp kurutun ve direk öyle yiyin! Ağzınızın suyu akıyor şu anda değil mi? :) Ahhh! Birde yapmasını hayal edin bir! :))) Hani aşık olduğunuzda içinizde hissettiğiniz o güzel his vardır ya, ha işte o Endorfin, sizi inanılmaz sarmalıyor! Çikolata olayına girmemdeki en büyük etken, Jacques Torres Baba oldu :) Kendisi çok önemli bir kişiliktir. Televizyonda hergün programının millattan önceki halleri yayınlansa da internette araştırmanızı tavsiye ederim! En son Kuzenim Umut ve İldem'in nişanında Serra'nın mükemmel yamaklığıyla çok güzel bir Karışık Çikolata Kutusu hazırladım. Çoğunun içinde alkol vardı tamam kabul ediyorum hatalıyım! :) Ama nişan ya, biraz renk katmak istedim. Davetlilerin çoğu yaşça bayağu büyüktü! :) Gecenin sonu: herkes davetteki içkilerle birleşince zum oldu!! :) Çikolatalarım mı? Hala konuşuluyor! Bana kalmadı düşünün! :) Hey! Megolamanlık yapmıyorum! Sakın yanlış anlamayın. Ne de olsa ben daha öğrenciyim! Okulun giriş ücretini sonunda yatırdım. Eylüle kadar daha çok çalışmalıyım. Hiçbir zaman yolu tam anlamıyla geçmiş sayılmazsınız! Sadece ilerliyorum.. Nereye mi? İstediğim B noktasına varıncaya kadar! :) Ben bir hayalim için bütün hayallerimden vazgeçtim. Sonucunu hep birlikte göreceğiz sevgili okuyucularım. Mucizeler mümkündür! Görmek için sadece inanmamız gerekiyor! Şimdi derin bir nefes alıyorum ve cumartesiye siparişini aldığım Baby Shower Şekerlemelerine başlıyorum.
Acil durum çikolatam neredeydi benim?! :) Yok ben gidip Arzu'nun dükkandan getirdiği Alman Pastasından bir ısırımcık alayım :)
Bon Appetit!

Gözlerime Kibrit Çöpü Koydum!

Sevgili okuyucularım, bu haftasonu neredeyse hiç uyumadım diyebilirim size. Arada kızlarla Bebekte güzel bir Pazar geçirdikten sonra sıcaktan bithap düşmüş vaziyette eve dönüp Neslihanın Siparişlerine başladım. İlk önce Şekerparelerin hamurunu tuttum ve güzelce dinlendirdim. Ardından hamuru ellerimle şekil verip fırına attım. Mutfaktan gelen kokuyu duymanız gerekirdi. Şekerpareciklerin şerbetini de döktükten sonra onları bir kenara aldım ve Macaron de Özge adını verdiğim Macaronlarımın yapımına başladım. Bu arada belirtmem gerekiyor ki, neredeyse her yerde piyasa araştırması yapıyorum! Gittiğim bütün cafeler, restaurantlar ve pastanelerde ilgimi ne çekiyorsa alıyorum ve bildiğiniz yiyorum! :) Yurdumda daha Macaron pek benimsenmedi ne yazık ki ve doğru düzgün yapan yer de çok az sayıda! Tatlı kültürü olarak belirli şeyler dışına çıkamıyoruz gibi geliyor bana. Aynı 90'lı yıllarda Türkiye'ye gelen Baskin Robbins Dondurmaları gibi. Zavallıcık tutunamadı ve kapatmak zorunda kalmıştı. Macaronlarda yeni yeni insanlar tarafından biliniyor. Çoğu insandan; "Aa! Acıbadem gibi bir şey değil mi o?!" lafını tahmin edemeyeceğiniz kadar duyuyorum. Tanınacak.. Tanınacak.. Ben iç kısımlarına çikolatalı ganaj koymaya bayılıyorum! Kim çikolata sevmez ki??!! Mesela geçen gün, ünlü bir pastanenin Macaronlarını denedim. İçlerine Kayısı Marmeladı koymus! Tamam, renk güzel! Şekil güzel! Ama özellikle, bu sıcakta nasıl ağır geldi bana!.. Hani göğsünüzün ortasında kalır ya, işte bana aynen öyle oldu! Ben, tatlılarımı yaparken Ev Yapımı gözükmelerini seviyorum! Yani etrafta o kadar çok pastane var ki ve herkes pastacı olmaya o kadar sarmış durumda ki anlatamam. Macaronlarımın fransız ev yapımı gözükmeleri içimi kıpır kıpır ediyor. Yani dışarda kilosu 100TL'ya satılan bir şeyin bir özelliği olmalı benim gözümde! Hani nerde?! Kardeşim burası Fransa değil, bu biiirrrrr! Ve bu sizin asıl alanınız değil, bu da ikiiiiiiiii ! Aynı yapılan herşey gibi, pastanelerinde bir ruhu olması gerektiğini savunuyorum. O, 3 renk yapıyor, ben, 5 renk yapayım değil olay! Farklı ürünler olmalı, kişilik katılmalı ve insanlar farklı duygular hissetmeli bence. Vizyonumuzu genişletmeliyiz. Hayatımda asla belirli noktalara kısılmadım. Bundan sonra da bunu yapamayacağım sanırım. Hayatı LunaPark olarak görmeye bayılıyorum. Napıyorum; devamlı çalışıyorum ve devamlı araştırıyorum! Böylelikle kendi yolumu bir şekilde bulabilirim ve diğerleriyle aynı olmam! :)
Bu arada yarına yetişecek 4 adet CheeseCake'im buzdolabında dinlenip, aramolarını alıyorlar :). Sabaha kadar uyusunlar bakalım. Yarın görücüye çıkacaklar cicilerim:). Onlar dinleniyor fakat benim gözlerimde resmen kibrit çöpü var. Çizgi filmlerde olur ya, kapanmasın diye koyarlar. Bende yorgunluktan bitmiş gözlerime yarın kesinlikle çay poşeti koymalıyım :).
Ayrıca, Macaronlardan biraz da kendime ayrımış olabilirim :) Hatta şu anda tam yanı başımda duruyor sarılardan 2 tanesi :). "Merhabaaaaaa.. Ye beni.. Ye beniiiiii.. Hadi ye beni" diyor haylaz italyan kökenli fransız hanımefendi :)
Bon Appetit!

Chocolate Chip Cookie'lerim ve Sema Usulü Revani'm

Haftasonu, Serra bana geleceği için ona küçük bir süpriz yapmak istedim. Kendisi sıkı bir rejim uygulayıcıdır. Bu sıralarda nitekim o mod içerisinde :). Bende açlığını bastırsın diye ona Chocolate Chip Cookie yaptım. Geldiğinde gözleri fal taşı gibi açıldı diyebilirim size. Kurabiye hamurunun içerisindeki damla çikolataların tadına diyecek yok zaten. Fakat bu reçete daha önce denediklerim içerisinde en iyisiydi! Yapılışı da bir o kadar kolay! Hele çocuklarınız varsa yanında bir bardak süt ile inanılmaz bir hal alıyor! Pastacılık konusunda anladığım şeylerden biri de, herşey oran orantı üzerine! Hadi bakalım birini biraz eksik koyun ya da biraz fazla! Her zaman yaptığınız şey bile olsa tadı inanılmaz farklı oluyor! Ve mutlaka kenarından bile olsa bir ısırık almanız lazım! Öyle Rejimdeyim! Yok Tatmayayım! diye bir şey yok! Ben mi? Evet! Hepsi mideme giriyor! Fakat neyle besleniyorsun derseniz, neredeyse bütün öğünlerde meyve yiyorum! Formumu da korumam lazım değil mi?! :) Yoksa ipin ucu kaçar mis kokulu okuyucularım. Ki ben tatlılara asla ama asla hayır diyemeyen bir yaratığım! Gelelim güzelim Revanimeeeee.. Reçetesi anneannem zamanından kalma fakat annemin küçüklüğümden beri yaptığı bir usül. O yüzden adı: Revani de Sema :).  Uzun zaman önce yapmıştım fakat bu haftasonu annemler arkadaşlarına gidecekleri ve cici bir şey götürmek istedikleri için kolları sıvadım! Serra, çikolata damlaları içinde gözleri fıldırfeş dönerken, ben mutfakta revaninin içine koyacağım yoğurtun olmadığını fark ettim! Sevgili arkadaşım Arzu, çoğu zaman olduğu gibi imdadıma yetişti! Yoğurt geldikten sonra bir çırpıda yavrucağı yaptım. Revani'nin yapımı sırasında, sanki gökten melek iner gibi, Kemal Usta geldi. Kendisi süper bir ustadır! Ayrıca bu hafta stajına başlayacağım pastanede bana ustalık edip, yetiştirecek! :) Okul öncesi staj fena fikir değil, değil mi? :) Çalış, çalış, çalış..  Kemal Usta, bana revaninin şerbetini dökme konusunda çok önemli bir bilgi verdi. Revaniyi ters çevirip şerbeti dökmem lazımmış! İnanmayacaksınız ama inanılmaz oldu! Mutlaka denemelisiniz! Gözlerimden uyku akıyor ama nasıl canım çekti!
Bon Appetit!

Çikolata Zevkine Sarmalayan Brownie'lerim


Dün gece, Karpuz Yontma Sanatını araştırıcam diye uykusuz kaldım. Sabah kalkınca insan tabi dünyada mıyım? Neredeyim? diye düşünüyor :). Sabah kalkınca aklıma bugün, Brownie yapmak geldi. Hani ağızda dağılan, içi yumuş yumuş ve çikolata zevkine sarmalamaları en büyük isteğimdi. Daha önce hep muffin kalıpları içine yapmıştım. Bugün de, değişiklik yapıp Starbucks'ta satılan şekilde yapmak istedim. 4 Yumurta, Şeker ve 2 gram Tuzu çırpma teliyle çıptım. Ardından erittiğim Tereyağın içine 400 gram kadar Bitter Çikolata koydum. Çikolata tereyağın içinde eridi tabi :). Ohhh.. Misssss.. Tereyağı kokusuna bayılıyorum! Çikolatalı karışımı yumurtalı karışıma ekledim ve iyice çırpma teliyle çırptım. Homojen bir karışım elde edince de dikdörtgen kalıbımın içine döktüm. Dökerken de nasıl heyecanlandım anlatamam size sevgili okuyucularım. Sonucu dört gözle bekledim desem yeridir! 170C turbo fırında yaklaşık 15 dakika da pişti yavruşlar. Turbo da daha iyi pişiyor aklınızda bulunsun! İlk başta ben normal fırında denedim ama öyle kabarmıyor ve içi güzel pişmiyor. Piştikten sonra kalıbından çıkartırken bir kısmı parçalandı itiraf ediyorum. Eninde sonunda bu kalıpta Brownie ilk defa denedim :). Neyse ki, en güzel kısımları kurtuldu. Bundan sonraki yapışımda kalıp konusunda deneyimli oldum :). Eski metal kalıp takıntım olduğu için silikon kalıp kullanmayı pek sevmiyorum. Tamam! Hiç sevmiyorum! Ev hanımları için çok ideal fakat ben profesyonel olmaya çalıştığım için işin zoruna kaçmalıyım değil mi? Sonuç: Diyet bozan, Aklı alan ve Yerken insanın gözlerini kapattıran bir Brownie! :)
Görev başarıyla tamamlandı! :)
Bon Appetit!

Küçük Taşları Taşımak

Sevgili okuyucularım, günlerdir süren sipariş çılgınlığının beni şapşal edeceğini biliyordum. Eh! Tabi sakarlığımı da şapşallıklarımın üstüne koyarsanız, muhteşem bir karışım elde ediyoruz! :) Bugüne yetişmesi gereken 3 CheeseCake'im vardı. Resmen otomatiğe bağlamış bir şekilde mutfakta çırpınan ben, etrafa Pudra Şekeri döktüm, ardından Yumurtalar yere devrildi ve üstüne ayağım kayıp yere düştüm :) Annem, artık benim sakarlıklarıma alışmış durumda olduğu için, ahhh.. kızım iyi misinn? bile demiyor :) Fazla hasar almadan CheeseCakelerimi yaptım. Buzdolabında bir gece dinlenmeleri gerekiyor ne de olsa. Unutmayın; yavrucakların minimum 8 saat buzdolabında durmaları gerekiyor. Son CheeseCake'i de buzdolabına koyduktan sonra ayaklarıma sancı girdiğini fark ettim. Hani hissetmedim, bildiğiniz fark ettim! :) Güzel bir uyku sonrası güne dinlenmiş kalkmak gibisi yok. Annem, Arzu ve ben, Eminönü yolunu tuttuk. Oraya gittiğimizde fark ettim ki, Pürmüz'ü evde unutmuşum!! Çocuklarım kalıplarından nasıl çıkacak diye panikledim. Elim ayağıma dolaştı mı?! Offff.. Evet!  Eve dönmenin imkansız olduğunu düşünürsek, yeni bir tane daha almak zorunlu oldu tabi. Annem, ne gerek var o kadar masrafa! dedikten sonra şansımı çakmakla denedim! Primitif bir yol biliyorum! Gülmeyin! Çaresizlik insana neler yaptırıyor! Tahmin edersiniz ki olmadı. Çakmak ısınmaktan ellerimi yaktı o ayrı bir mevzu tabi :). Fermoda pürmüz kalmadığı için Nüans'a gittim. Artık iki dükkandakilerde beni tanıdığı için içeri girip muhabbet etmekte bana inanılmaz zevk veriyor. Ama mükemmeliyetçi ve She-La kişiliğimle işimi halletmeden rahat duramadım. Hemen Pürmüzü alıp Duran'a koşar adım geri döndüm. CheeseCakelerimi kalıplarından çıkardım ve vitrinde yerlerini aldılar! Ohhhh! Derin bir nefes almanın zamanı gelmişti. Heyecanlı biri olduğum için ne iştah kaldı ne de beyin! Neyseki İtalya seyahatine az kaldı. Tatilll.. diye kıvranmadığımı söylemezsem yapamayacağım inanın. Bana çok iyi gelecek. Ama ondan önce yapmam gereken daha bir sürü iş var. Mesela en önemlisini haftaya söyleyeceğim sevgili okuyucularım :). 
Çoğu insan bana, "Okumana ne gerek var! Zaten satış yapıyorsun bak!" diyor. Kendimdeki gelişimi bende görüyorum. Mesela, CheeseCakelerim inanılmaz gelişme kaydettiler. Artık reçetelere bakarak yapmıyorum. Mesela bugün çok sevdiğim bir arkadaşım benden Turta reçetesi istedi. Hiç düşünmeden aldım kağıdı - kalemi yazdım. Vayyy be! dedim kendi kendime. Küçük hanım bayağı gelişme gösterdiniz! Keşke olay bu olsaydı! Diyorum ya hep, ben mükemmeliyetçiyim! En iyisi olana kadar da yolumda durmaya niyetim yok! Bugünlerde o kadar çok tanıdığım insanın pastane açtığını ve butik pasta işleriyle ilgilendiğini duydum ki inanamazsınız! Çeşitli workshoplara gidiliyor, para konuluyor ve hooppp! Pastane emrinize amade! Ben bunu mu istiyorum? Hayır! Kendime çoğu zaman hatırlatıyorum; A noktasından B noktasına varmak diyorum sessizce. İlk B noktam neydi; Okula girebilmek ve çok iyi bir şekilde bitirmek! William Faulkner'ın dediği gibi; "Bir dağı yerinden oynatan adam, küçük taşları taşıyarak işe başlar." Bende bunu yapmaya çalışıyorum. Her defasında bir basamak atlamalıyım. Okula gideceğim, uykusuz kalacağım, gerekirse ayaklarıma kramp girene kadar çalışacağım, yılmayacağım! Kendimi o kadar çok sorguluyorum ki.. Optimist biri olsamda bende bazen demoralize oluyorum. Ardından derin bir nefes alıp kendimi mutfağa atıyorum. Kolay mı? Değil! Yüzüm gülüyor mu? Hemde nasıl :) Ralph Waldo Emerson demiş ki; Gerçek başarı; başkalarına muhtaç olmadan, tek başına ayaklarının üstünde basarak ve kendine güvenerek "Ben bu işi yapabilirim!"diyenindir!
Ben bu işi yapabilirim.. Ben bu işi yapabilirim.. Ben bu işi yapabilirim.. :)
Canımda nasıl Sıcak Çikolata çekti belli değil :))
Bon Appetit!

Pazar Kahvalıtısında Nutella'ya bulanmış PanCakelerim

Sevgili okuyucularım, şapsal bir vaziyette yataktan kalktıktan sonra güzel bir Pazar Günü Kahvaltısı etme fikri ağzımı sulandırdı desem yeridir. Serra'nın da uzun süredir benden yapmamı istediği Amerikan Usülü PanCakeleri hayata geçirmenin zamanın gelmişti bile. Kollar sıvandı ve mutfak faresi pozisyonumu aldım. Amacım; annem, babam ve Serra uyanmadan insanı kendinden geçirtecek bir kahvaltı hazırlamaktı. Olmazsa olmaz peynir çeşitleri, domatesler ve bilimum zeytinler masayı donattı. Hemen ardındanda PanCakelerimi yapmaya başladım. Yapılışı aslında çok basit! Sizde bir Pazar kahvaltısında sevdiklerinize rahatça yapabilirsiniz. 1 bardak su, bir bardak ılık süt, 3 yemek kaşığı eritilmiş tereyağ ve 3 yumurta cam bir kasede çırptım. 3 bardak un, 2 çorba kaşık kadar toz şeker, bir tutam tuz, 1 çay kaşığı karbonat, 1 paket Şekerli Vanilin ve 1 paket kabartma tozu (1 yemek kaşığı) ayrı bir mayonez kasesinde elendikten sonra likit karışımın içine ekledim ve bir güzel çırptım. Tava'yı ısıttıktan sonra da, birazcık sıvıyağ koydum. Yalnız çok fazla olmaması gerekiyor. Fazla gelirse bir peçete yardımıyla üstünden fazla yağı alın. Kepçeyle PanCake karışımını teker teker dökün. Bendeki tava özel olduğu için dört yuvarlak bölümden oluşuyor. O yüzden, yuvarlak şekil almaları bakımından problemim olmadı. Hemencecikte pişiyor keratalar :). Dikkat edin yakmayın sevgili okuyucularım! Elinizde spatula ile başında durmanız gerekiyor resmen :). Tabağa alıp masaya geldiğimde ise, herkes çoktan uyanmıştı :).Eh! Bu güzel kokuya kim uyanmaz değil mi?! Nutellamız ve Pudra Şekerimiz de yerini aldıktan sonra hepberaber resmen yumulduk PanCakelere! :)) Açıkçası günün geri kalanında yenilen şeylere dikkat etmenin ceza olacağı bir gün daha başlamış oldu :). PanCakeleri Mısır Şurubu, Bal ve Çeşitli Meyvelerle de kombine edebilirsiniz. Benim tercihim çikolata versiyonundan oldu. Offf.. yine karnım acıktı işte :) Akşam yemeği için hayranı olduğum Emeril Lagasse usulü Güveçte BeefStraganoff yapma fikri karnımın içinde canavar varmışçasına çıkardığı sesi bir nebze bastırmış oldu :).
Bon Appetit!

İstanbulda Lale Zamanı ve Karın Gurultusu

Uzun zaman sonra bugün biraz geç kalkmaya karar vermiştim ki yine erken uyanasım tuttu! Ne yapsam ne yapsam diye kahvaltı sonrası düşünürken aklıma kurabiye yapmak geldi! Uzun zamandır kurabiye çeşidi yapmamıştım. Klasik kurabiyeden uzak durup ( normal şeyleri sevmiyorum ya) Reçelli Kurabiye yapayım dedim. Şu bildiğiniz içinde reçel olan yuvarlak kurabiyeler vardır hani pastanelerde. Onlardan fakat içi vişne reçeli ve lale şeklinde olan versiyonu oldu benimki :). İnanmayacaksınız ama diyette olmasam hepsini yiyebilirdim fakat bir tane ile yetinmek zorunda kaldım sevgili okuyucularım. Dişi olmak ne kadar zor değil mi?! Açıkçası yiyip yiyip kilo almayan arkadaşlarımı çok kıskanıyorum :). Hele benim gibi bu mesleğe delice baş koyduysanız, durum vahim! Şişiyorum iniyorum.. Şişiyorum iniyorum :)).Eh! Napalım kader diyelim geçelim :). Lale şeklindeki kurabiyelerimin hamuru dolapta dinlenirken bende yerimde boş durmadım ve Beze yapmaya karar verdim. Bildiğiniz gibi daha önce renkli renkli yapmıştım ama istediğim gibi olmamıştı. Hep diyorum ama inanın herşey el alışkanlığı! Bugün yaptığım bezelerin daha önceden yaptığımla yakından uzaktan alakası yoktu! İlk önce gıda boyası kullanmamaya karar verdim. Pastanelerde gördüğümüz gibi beyaz renkte olsunlar istedim. Yumurta aklarını çırparken içine bir tutam tuz koyuyorsunuz. Yumurta aklarına nokta kadar bile yumurta sarısı bulaşmaması gerekiyor! En önemli dip not bu! Ardından pudra şekeri ekleniyor. Tamammmmm.. İçine Vanilya Esansı da koydum! :) Serra, babam ve annem bugünki test subjelerim olarak iş başındaydılar. Bezelerimden 10 üstünden 10 aldım! Yaşasınnnnnnnnn! Tadı aynı pastenelerdeki gibi oldu sonunda! Bu hafta ilk iş olarak, sıkma poşetime, şeklinin daha güzel olması için, farklı bir "duy" almam lazım! Onu da halettim mi bu iş tamamdır! Arada her zamanki sakarlıklarım yine boy gösterdi tabi ki. Birkaç kere kafamı davlunbaza vurdum! Buz dolabının rafını da kaydırıp üstündeki yoğurdu düşürdüm :). Neyse ki, davlunbaz yerinde duruyor :). Bezeler 2 saat kadar piştikten sonra kurabiye hamurunu buzdolabından çıkardım ve oklavayla açıp şekillendirdim. Bendeki reçetede üzerinde pudra şekeri yoktu ama açıkçası benim pudra şekerli olması düşüncesi daha çok hoşuma gitti :). Gerçekten de çok güzel oldular! Saklamak için hava geçirmeyen bir kapta saklamanız gerekiyor sadece. Şu anda amerikan bar'ımın üstünde dün yaptığım Macaronlar, Bezeler ve Reçelli Kurabiyelerim duruyor! Ben mi? Ben karnımın guruldamasını duymazdan gelip erik yiyorum! :)
Nasıl bir adalettir bu!
Bon Appetit!

Vivaldi Kıvamında Éclair Pastalarım ( Vivaldi Yıldırımları )

Sabah ilk uyandığınızda aklınıza ne gelir? Sevgili gelir akla yada kaç kilo oldum acaba?, Bugün yine işe mi gideceğim?!, offf..Bugün şu ödemeyi yapmam lazım! Yaşasın çok istediğim o şeyi alacağım bugün! gibi bir sürü cümle türetebiliriz. Benimse aklıma genelde bugün ne tatlısı yapsam ya da ayyyy!!! bugün bilmem ne tatlısı günü! diye cümleler geliyor. Beyin farklı çalışıyor tabi. Yani Charlie'nin Çikolata Fabrikasının gerçekten var olma olasılığına inanan bir insanım, düşünün bir! :). Dün sabah kalktığımda çok değişik Eklerler yapma isteğiyle yataktan resmen fırladım. Hepimizin bildiği Ekler Pasta, fransızcada "Éclair" yani "Yıldırım" dan alıyor ismini sevgili okuyucularım. Daha önce yaptım mı? Hayır! Hem ilk denemem hem de değişik bir şey yapma girşimi! Çok ilginç bir birleşim değil mi? :) İşte tam ben! :) Elimde tam anlamıyla bir tarif bile yoktu mutfağa girdiğimde. Bütün kitaplarımı masanın üstüne dizdim. Birer birer bakmaya başladım. Hmmm.. bu olabilir.. Bu kesinlikle olamaz diye sesli düşünürken yeni aldığım yabancı kitabıma bakmak aklıma geldi! Hani fotoğraf karesindesinizdir ve sağ yukarıdan baloncuk çıkar! Çınnn!! diye bir ses duyulur! O anı yaşadım ben! :)) Kutsal Reçete kitabımı açtım yanına da. İkisini karşılaştırdım ve mutfak meleklerim yardımıma koştu!! İki reçetete bildiğiniz birbirinin neredeyse aynısı çıktı. Yabancısında sadece farklı olarak süt vardı. Ama ben çok yumuşak olur düşüncesiyle süt koymaya cesaret edemedim. Nitekim, Choux Hamurum ( Pâte à Choux) süper oldu! Artık Profiterol de yapabilirim gönül rahatlığıyla! Gelelim içine doldurulacak pastacı kremasının yapımına. Daha önce milyon kere yaptığım Pastacı kreması inanmazsınız süt kesti! Ben, sevgili ocağımdan dolayı olduğunu düşünüyorum. Bendeki tarif bildiğiniz anne tarifi. Anne tarifleri hep tutaaarrrrrr!!!Baktım ki süt kesti, her zamanki gibi demoralize olup televizyonda seyrettiğim Beyaz Fırının Ustasının Mısır Nişastalı tarifini denedim! Oldu mu sizce?! Hayırrrrr!!! Yavrucak katılaşmadı bir türlü! Onu da ocaktan aldım. Çöküntüye uğradığımda genelde ya panik olur elimi falan yanlışlıkla keserim :) ya da kimseyle konuşmadan oturup sakinleşirim. Sakinleşmeyi tercih ettim bu sefer :)). Yeniden ilk tarife dönmeye karar verdim. Bu sefer de ocağın sağ tarafında pişirdim kendisini. İşin en ilginci; 3.cü seferde oldu! Aynı malzeme aynı miktar hem de! Beni gıcık edecek ya! Pastacı kremam da olduktan sonra, ben tembelliğe kaçtım ve içine kaşıkla sürdüm. İnsan olsaydım sıkma torbasıyla sıkardım! Ama ne de olsa daha ilk sefer yani! Bu süreci de tamamladıktan sonra üst kısımlarına geldi sıra. Söylemem gerekiyor ki, iç kısımlarının tatlarını değişik yaptım fakat burada ne yazık ki size söyleyemeyeceğim. Fikirlerim çalınabilir çünkü. Ayrıntılar bende gizli :) Üstlerini de pembe , yeşil, mavi ve çikolatalı fondant yaptım. Biraz etrafa bulaşsa da dediğim gibi ilk sefer olarak bence fena da olmadı hani yani :). Hele mis kokulu hanımlar, period dönemindeyseniz inanın bu tatlı bulunmaz bir ilaç :). Annemle mutfakta yine Çaaaaaaaakkkk!! yaptıktan sonra kapıda beliren postacının elindeki paket ilgimi çekti. Pennsylvaniada oturan çok sevdiğim takı tasarımcısı arkadaşım Rosalie'den kabarık sarı bir paket gelmişti. Heyecanla paketi açtım. İçinde küçük bir kutucuk! Bir gün muhteşem bir pastacı olacağımı yazmış notunda. Kutuyu açtığımda; Çırpma teli şeklinde kendi yaptığı gümüş kolye'yi gördüm. Sanırım hiç boynumdan çıkarmayacağım! Benim küçük şans tılsımım :).
Ayy..Nasıl da parlıyoooorrrr :)
Bon Appetit!

Herkes Yemek Yapabilir, Fakat Sadece Korkusuzlar Mükemmeldir!

Dün gece türk kahvesi içtiğim için ne yazık ki sabah 04.00 gibi uyuyabildim sevgili okuyularım. Tabi uykusuz bir gecenin üstüne birde rüyamda "Hilton" tişörtü giymiş görmeyeyim mi kendimi?! Gözlerimi açtığımda içimde koskocaman bir ümit belirmişti. Bildiğiniz gibi ben Çırağanda çalışacağım. Hedeflerimden biri bu! Ama olsun değil mi? :) Hemen üstümü değiştim ve kahvaltı sonrası annemi ve Arzu'yu peşimde sürükleyerek EminÖnüne gittim. Klasik Pazartesi günü siparişlerimi (Çikolatalı ve Kestane Püreli Tart ve Frambuazlı-Limonlu CheeseCake) yaptım tabi ki. Yalnız bu sefer, her zaman kullandığım jöleyi kullanmadım. Aslına bakarsanız, bu seferki daha güzel oldu! Ötekisi sıcaktan eriyip etrafa saçılabiliyordu. Bugünki siparişimdeki jölem dimdik ayakta durdu diyebilirim :) Evet! Bundan sonra bu jöleyi kullanmalıyım! Siparişimi teslim ettik kızlarla ve her zamanki turumuzu atık. Alınacaklar alındı. Ivır zıvır torbalara koyuldu. Arada da annem beni son derece gereksiz bir kek kalıbı almaya yüz tuttuğum anda kolumdan tutup dükkanın kapısına doğru koşar adım yürüttü :). Görseniz, insanın içi nasıl gidiyor! Hani, açsınızdır ve dükkanın vitrininde çevirme piliç görürsünüz ( et yemeyen okuyucularım beni aforoz etmeyin- hani örnek verdim) ya da ayakkabı satan bir yerde o hayalinizdeki topuklu ayakkabı size bakarken ağzınız sulanır ya, hehhhh.. işte! bende tam öyle oluyorum. Ama gelin görün ki, okul parası biriktireyim derken bir yandan da mutfağa harcadıklarımı bir görseniz!!! Almadan da olmuyor ki kardeşim yani değil mi?! Malzeme olmadan nasıl yapacaksınız?! Haksız mıyım?.. Önümde 3 ay gibi bir zaman kaldı ve bu zaman zarfında bir şekilde okulun parasını çıkartmam gerekiyor. Ama inanın, eğer gerçekten içten istiyorsanız ve bunun için oturup televizyon seyretmek dışında gerçekten ama gerçekten çaba sarf ediyorsanız, bir şekilde size bir sürü yol açılıyor! İlk zamanlarda size söylemiştim. Bu hayatımın eksperimenti! Eğer ben başarırsam, siz neden başaramayasınız?! Girişimci olmak, korkusuz olmak ve çaba sarf etmek! Bırakın, insanlar sizi psikopat görsünler! Beni de eminim görüyorlardır!:) Daha okulun başlamasına zaman varken, gittim okulda giyeceğim terlikleri, pantolonu ve şapkayı aldım. Evet! Her gün karşılarına geçip seyrediyorum onları :). İlk hedef neydi; okula girebilmek! Eylül ayı geldiğinde A noktasından B noktasına varmış olacağım! Ratatouille'u ilk izlediğimde Chef Gusteau şöyle demişti; "Herkes yemek yapabilir, fakat sadece korkusuzlar Mükemmeldir!" Çizgi film ama bu sözü ilk duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Bırakın önünüze binlerce engel çıksın! Anneme ilk söylediğim zaman; "Amaaannn napıcaksın pastacı olup! Ne gerek var şimdi?!" demişti bana. Size inanmayabilirler veya zorluklar sizi sarabilir. Fakat siz, kendinize inandığınız müddetçe onlar da size bir gün inanmaya başlıyorlar. Şu anda annem ve babam benim en büyük destekçilerim. Hır gürden kurtulduğunuzda, koltuğa uzanıp rahatça televizyon seyredecek siz olacaksınız! Neymişşşş?? Yapabileceğimize inanıyoruz! Sonrası geliyor zaten! Bugün akşam yemeğini fazla kaçırdım :). Diyetim bozuldu :) hmmppfhhhh.. Yarın mecburi salata yeme ve cici yapma günü :)
Bon Appetit!

I've Got My RockMoves!!


Elimi kestim, virüs kaptım ardından Kanyonda en sevdiğim restaurantta yediğim Izgara Levrek zehirlenmesinden sağ salim çıktıktan sonra sonunda bir şeyler yapabildim sevgili okuyucularım. Sanırım bu yıl geçireceğim bütün aksilikleri bu 3 hafta içerisinde yaşadım diyebiliriz :). Hoş, hala et ve yağlı yiyecekler görmeye tahammülüm yok (kuru kuru makarna ve pilavla besleniyorum) ve sağ elimin yüzük parmağındaki kesik izi her ne kadar kendini kapatmaya yüz tutmuş olsa da yukarı kısmı ne yazık ki hissizliğini koruyor. Bugün, kendime gelir gelmez de kendimi direk kırmızı mutfağıma attım. Serra da yamağım oldu. Bayağı da çalışkandır kendisi söyleyeyim! "Kutsal kitabım" adını verdiğim ve şu anda piyasa da bulunmayan kitabımı açtım. (Arzu'ya hacılayacağımı söylediğim ve bunun karşılığında bana hediye ettiği kitap oluyor kendisi :) ) Ne yapayım diye düşünürken Geleneksel Türk Lezzetlerinden yapmak istedim. ŞekerPare!!! Nasıl da severim anlatamam size :). Fakat kitabı açtığım zaman gördüğüm reçeteyi gözüm tutmadı. Arzu'nun da aracı olmasıyla, onların dükkanlarında çalışan Kemal Ustadan ŞekerPare reçetesi aldık. Eh! Şimdi ustanın söylediği bambaşka olur değil mi?! Nitekim ustanın verdiği reçeteyle kitapta yazanın arasında dağlar kadar fark vardı! Kollar sıvandı ve gerekli malzemeler toplanınca hemen işe giriştim tabi. Yerimde durur muyum?! 3 hafta elim kolum bağlanmışne de olsa! 1 kilogram un da diğer malzemelerle birlikte eklendi ve hamur bir güzel yoğruldu. Söylemem gerekiyor okuyucularım; ŞekerPare yapacaksanız eğer; tozşeker yerine pudraşekeri kullanın ve irmik inanılmaz bir çıtırlık katıyor! Kitaptaki reçetede 2 yemek kaşığı irmik diyordu fakat ustanınkinde 225 gr! Aradaki farkı düşünebiliyormusunuz? Sahip olduğum bu reçete ile toplam 4 koca tepsi ŞekerPare çıktı! Hey gidiiii!!! Kimi beslicem bunlarla değil mi? Arzulara biraz, teyzemlere biraz ve babamla anneme biraz derken bitti :)). Tamam.. Tamam itiraf ediyorum bende yedim! :). İdolüm olan Jacques Torres'in de dediği gibi tatmadığınız hiçbir şeyi satamazsınız!!! ŞerkerParem inanılmaz hafif oldu. Teyzem, telefon açıp; mükemmel olmuşşş!!!! diye çığırdığında yüzümdeki gülümsemeyi size anlatamam! Sahalara geri döndüm sevgili okuyularım! :). Nietzsche amca ne demiş; "Sizi öldürmeyen şey, daha güçlü kılar!". Günler geçtikçe hayallerime daha çok tutunuyorum. Yatağa yattığımda aklımdan binbir türlü tatlı tarifi geçiyor. Sabah uyandığımda ise, hedefime bir adım daha yaklaştığımı hissediyorum. Kendi kendime diyorum ki; Bugün, bir gün daha az hayalime! Siz de bunu söyleyin kendinize! İnanın, sizi tutan hiçbir şey yok! Sizi hayallerinizden uzak tutan sadece sizsiniz!
Bon Appetit! :)

Kendinize İnanın!

Sevgili Okuyucularım, Bu sabah, daha kendime gelememiş bir vaziyette oturmuş çayımı yudumlarken kapı çaldı. Neyse ki gitgide iyileşmeye başlıyorum. Kargodan bana bir şey gelmiş. Acaba ne diye merakla paketi bir açtım ki, ne göreyim!! Hayatta en yakınım olan insan - Uğur Arcan- bana ta Amerikadan Pecan Cevizi yollamış!!! Pecan Pie daha önce yapmıştım biliyorsunuz fakat Pecan Cevizi Türkiyede bulunmuyor ne yazık ki! Tadı bizimkilere göre daha tatlı ve aynı zaman daha yumuşak. Bulamayacağımı anladıktan sonra normal yurdum ceviziyle yapmaya karar vermiştim bende benim güzelim pie'ımı. Oysa, bugün elime geçen muhteşem hediyem, bir anda içinde bulunduğum depresif ruh halimi aldı ve resmen çöpe attı. İnanın, bir gün pastacı şefi olmak için elimden gelen herşeyi yapıyorum fakat yanınızda size güvenen, sizinle gurur duyan, destekleyen ve takdir eden insanların olması o kadar önemli ki. Öyle büyük bir güç veriyor ki insana anlatamam. Mutluluktan ağladığımı itiraf etmeliyim size :). Hastalığım süresince mutfağa giremediğim ve koltuktan kalkamadığım için bende bol bol kitap okudum. Ders çalıştım. Yani, bir hastalık beni yatağa düşürebilir ama beni yıldırabilir mi?! Hiç sanmıyorum! Aynı atlet Marilyn King'in 1979 yılında trafik kazası geçirdikten sonra antrenman bile yapamayacak durumda olmasına rağmen sırf hayal ederek, videolar izleyerek ve gözünde canlandırarak olimpiyatlara gireceğine inanmasını ve gerçekten ikinci olarak girdiğini öğrendiğim zaman bende inanılmaz bir güç yeşertmiş olması gibi. Herşeyden önce inanmak!! Başaracağına ve senin olacağına inanmak! Yatıyorum ama görseniz hiç boş oturmuyorum. Durmadan ya tariflere bakıyorum ya da yapacağım şeyler hakkına bilgi topluyorum. Ne olduklarını öğreniyorum. Mesela; Temperleme ne demek? Çikolatanın küçük sırları nedir gibi. Tart ve Pie arasındaki farklar neler? Muffin çeşitleri neler?Amerikan versiyonu nasıl yapılıyor, İngiliz versiyonu nasıl yapılıyor gibi :) Gülmeyin. Gerçekten çalışıyorum. Unutmayın, Cyntia Kersey'nin "Engel Tanımayanlar" kitabında dediği gibi: Engel tanımaz olmanın uzman görüşleriyle, geçmişte kalan olaylarla, sanayi tarihiyle, yüksek zeka düzeyiyle çok fazla ilgisi yoktur. Sizi düşlerinizi gerçekleştirmeye iten zeka ya da mantık değildir; sezgi, düş gücü ve inançtır. İnanç öyle bir cesaret sağlar ki eleştirmen ve uzmanlar, sonuçları ağzı açık izlerler. Kendinize inanın! Diğerlerinin size inanmaktan başka çare bulamayacağı günler kendiliğinden gelecektir!
Bon Appetit!

Mutfağın Kişilik Değişimi

Sabah erkenden kalkıp kendimi yollara vurdum. Tam teşekküllü bir mutfak yapımı için elimden ne geliyorsa yapıyorum. Cuma akşamı, Serra'yla delirip mutfağın duvarlarını kırmızıya boyama kararı aldık. Normalde kendi mutfağım olmasına rağmen, annemlerin mutfağında zaman geçirdiğim için kendime uydurayım dedim. Ne de olsa fırınım o mutfakta ve ben neredeyse bütün vaktimi orada geçiriyorum. Annemin mutfağı bana göre değil! Hiç bir yere sığmıyorum!! Kitaplarım her yeri kaplıyor zaten! Malzemelerimi sormayın bile! Bu böyle olmaz diyerek başlanılan hatta kalkışılan bir iş olarak görülebilir tabi. Duvarlar kırmızıya boyandı. Yarın da IKEA'dan rafları almam lazım. Kafamda oluşturduğum plana göre her rafta ayrı bir bölümün malzemeleri yer alacak. Bir raf çikolata rafı veya bir raf pasta rafı gibi.. Malzemelerimin elimin altında olduğu düşüncesi beni rahatlatıyor. Oldum olası panik olan kişiliğime ters düşmeyecek şekilde dekore etmem gerekiyor. Herşeye nasıl mı aynı anda yetişiyorum? İnanın bende bilmiyorum! Özel güçlerim var sanırım! :) Umarım mutfağım güzel olur ve cicilerimi rahatlıkla yapabileceğim bir mekan yaratabilirim. Sırf bunun için bugün gittim ve kocaman bir kesme tahtası ( aynı Emeril'ın tahtası gibi), cupcake kalıpları, pasta süslemeleri, şeker hamuru kesme kalıpları ve bilimum duylar aldım. Herşey olmalı ya aman onlar eksik kalmasın! :) Rejimden değil ama yorgunluktan yine mısır gevreğine talim bir gündeyim. Biraz dinlenme iyi gelecek. Bon Appetit!

Tarte Au Citron ve Çikolatalı Kestane Püreli Turtam

Parmağımdan dolayı bu hafta solak yaşamak zorunda kalmamdan bahsetmek istemiyorum sevgili okuyucularım fakat inanın nasıl zor bir şey bu anlatamam size. Kanadınız kırık gibi hissediyorsunuz :(. Ama tabi bendeki azminde yadsınamayacak derecede fazla olduğunu düşünürsek sizce koltukta sadece oturmam mümkün mü?Yoookkk!! :) Cuma günü, mis gibi kokan Fransız Usulü Limonlu Tart yaptım. Nam-ı değer Tarte Au Citron oluyor kendisi! Seviyorum şu fransızları napayım! Tam bir yaz tatlısı! Limon işin içine girince ekşi olur zannediyorsunuz fakat yanılıyorsunuzzzz! :) Tam tersi oluyor bu yavrucak. Geleneksel tart hamuru kullandım altına. Üstü ise, bir mayonez kasesinde limon suyu, limon kabuğu ve şekeri karıştırıyorsunuz. Üstüne küçücük bir miktar krema koyup karıştırmaya devam ediyorsunuz. Sonra 4 yumurta ve 3 yumurta sarısı arkadaşlar devreye giriyor. Hepsi bir sonraki adımda karışıp fırında güzelce pişmiş tartın üstüne dökülüyor ve yaklaşık 25 dakika boyunca fırında tekrar pişiyor. Üstünün fazla koyulaşmasını istemiyorsanız, folyo ile kapatıyorsunuz (Çok önemli bu, gözden kaçırmayın) fakat ben öyle yapmadım! Kızarık kızarık gözüken şeyler hep beni cezbetmiştir :). Sonuç; mükemmel! Cumartesi akşamı, annemlerin arkadaşları bizim evde mangal yaptı. Kadınlarla mutfakta toplanıp dedikoduya daldığımızı tabi ki tahmin edebiliyorsunuz. Bir ara ben limonlu tartımı alıp güzel bayanların önüne koydum. Bayanları görseniz, gurme gibidirlerdir. Yorumları acımasız da olur hani. Farkındaysanız subjelerim çoğaldı ve bu benim için çok mutluluk verici bir olay! Üstüne de tartıma bayıldıklarını söylediler mi?! Ohhh!! Bu sınavı da geçtin küçük hanım dedim kendi kendime. Ayrıca bu hafta yaşadığım en mutluluk verici olaylardan bir tanesi ise, Neslihan'ın siparişi hakkında bana attığı yüzümü güldüren e-mail'di. Neslihan, bana Çikolatalı ve Kestane Püreli Turta siparişi vermişti. Cuma günü elinde olması gerekiyordu. Ne olursa olsun, herşeyi zamanında yetiştirdiğim için bunda bir sorun yaşamadım elbet. Devamlı turta yapmaktan ellerim de bayağı alıştı doğruyu söylemem gerekirse. (El alışkanlığıııııııııııı..) Sevgili Neslihan, bir tek kırıntı bile kalmadığından bahsetmiş yazısında. O kadar çok mutlu oldum ki anlatamam. Siparişlerimin beğenilmesi ve bunun hakkındaki yorumlar beni daha da çok heyecanlandırıyor ve hayalime daha da çok bağlıyor. Bon Appetit!

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...