Küçük Taşları Taşımak

Sevgili okuyucularım, günlerdir süren sipariş çılgınlığının beni şapşal edeceğini biliyordum. Eh! Tabi sakarlığımı da şapşallıklarımın üstüne koyarsanız, muhteşem bir karışım elde ediyoruz! :) Bugüne yetişmesi gereken 3 CheeseCake'im vardı. Resmen otomatiğe bağlamış bir şekilde mutfakta çırpınan ben, etrafa Pudra Şekeri döktüm, ardından Yumurtalar yere devrildi ve üstüne ayağım kayıp yere düştüm :) Annem, artık benim sakarlıklarıma alışmış durumda olduğu için, ahhh.. kızım iyi misinn? bile demiyor :) Fazla hasar almadan CheeseCakelerimi yaptım. Buzdolabında bir gece dinlenmeleri gerekiyor ne de olsa. Unutmayın; yavrucakların minimum 8 saat buzdolabında durmaları gerekiyor. Son CheeseCake'i de buzdolabına koyduktan sonra ayaklarıma sancı girdiğini fark ettim. Hani hissetmedim, bildiğiniz fark ettim! :) Güzel bir uyku sonrası güne dinlenmiş kalkmak gibisi yok. Annem, Arzu ve ben, Eminönü yolunu tuttuk. Oraya gittiğimizde fark ettim ki, Pürmüz'ü evde unutmuşum!! Çocuklarım kalıplarından nasıl çıkacak diye panikledim. Elim ayağıma dolaştı mı?! Offff.. Evet!  Eve dönmenin imkansız olduğunu düşünürsek, yeni bir tane daha almak zorunlu oldu tabi. Annem, ne gerek var o kadar masrafa! dedikten sonra şansımı çakmakla denedim! Primitif bir yol biliyorum! Gülmeyin! Çaresizlik insana neler yaptırıyor! Tahmin edersiniz ki olmadı. Çakmak ısınmaktan ellerimi yaktı o ayrı bir mevzu tabi :). Fermoda pürmüz kalmadığı için Nüans'a gittim. Artık iki dükkandakilerde beni tanıdığı için içeri girip muhabbet etmekte bana inanılmaz zevk veriyor. Ama mükemmeliyetçi ve She-La kişiliğimle işimi halletmeden rahat duramadım. Hemen Pürmüzü alıp Duran'a koşar adım geri döndüm. CheeseCakelerimi kalıplarından çıkardım ve vitrinde yerlerini aldılar! Ohhhh! Derin bir nefes almanın zamanı gelmişti. Heyecanlı biri olduğum için ne iştah kaldı ne de beyin! Neyseki İtalya seyahatine az kaldı. Tatilll.. diye kıvranmadığımı söylemezsem yapamayacağım inanın. Bana çok iyi gelecek. Ama ondan önce yapmam gereken daha bir sürü iş var. Mesela en önemlisini haftaya söyleyeceğim sevgili okuyucularım :). 
Çoğu insan bana, "Okumana ne gerek var! Zaten satış yapıyorsun bak!" diyor. Kendimdeki gelişimi bende görüyorum. Mesela, CheeseCakelerim inanılmaz gelişme kaydettiler. Artık reçetelere bakarak yapmıyorum. Mesela bugün çok sevdiğim bir arkadaşım benden Turta reçetesi istedi. Hiç düşünmeden aldım kağıdı - kalemi yazdım. Vayyy be! dedim kendi kendime. Küçük hanım bayağı gelişme gösterdiniz! Keşke olay bu olsaydı! Diyorum ya hep, ben mükemmeliyetçiyim! En iyisi olana kadar da yolumda durmaya niyetim yok! Bugünlerde o kadar çok tanıdığım insanın pastane açtığını ve butik pasta işleriyle ilgilendiğini duydum ki inanamazsınız! Çeşitli workshoplara gidiliyor, para konuluyor ve hooppp! Pastane emrinize amade! Ben bunu mu istiyorum? Hayır! Kendime çoğu zaman hatırlatıyorum; A noktasından B noktasına varmak diyorum sessizce. İlk B noktam neydi; Okula girebilmek ve çok iyi bir şekilde bitirmek! William Faulkner'ın dediği gibi; "Bir dağı yerinden oynatan adam, küçük taşları taşıyarak işe başlar." Bende bunu yapmaya çalışıyorum. Her defasında bir basamak atlamalıyım. Okula gideceğim, uykusuz kalacağım, gerekirse ayaklarıma kramp girene kadar çalışacağım, yılmayacağım! Kendimi o kadar çok sorguluyorum ki.. Optimist biri olsamda bende bazen demoralize oluyorum. Ardından derin bir nefes alıp kendimi mutfağa atıyorum. Kolay mı? Değil! Yüzüm gülüyor mu? Hemde nasıl :) Ralph Waldo Emerson demiş ki; Gerçek başarı; başkalarına muhtaç olmadan, tek başına ayaklarının üstünde basarak ve kendine güvenerek "Ben bu işi yapabilirim!"diyenindir!
Ben bu işi yapabilirim.. Ben bu işi yapabilirim.. Ben bu işi yapabilirim.. :)
Canımda nasıl Sıcak Çikolata çekti belli değil :))
Bon Appetit!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...