Mutlu Kutlu Bayramalr diliyorum hepinize sevgili okuyucularım. Beni tanıyanlar aşırı hayvan delisi olduğumu bilir. Hatta kuzenm Serra, geçen gün bana- tek kişilik barınaksın dedikten sonra bunu fark etmemiş olmama rağmen bir çeşit ufak çaplı aydınlanma yaşadım desem yeridir. Olsun ben yine de bakabildiğim kadar sokak hayvanı bakacağım ve sahiplendirebildiğim kadarını da sahiplendireceğim. İyi bir insan olarak hayattaki misyonlarımdan biri bu. Tabi hal vaziyet böyle olunca güzel insanlar, içinde bulunduğumuz Kurban Bayramı kafası pek bana göre değil. İnanışları bir kenarda bırakıyorum bu tutumum içerisinde. Ama kardeşim insanın yüreği dayanmıyor yahu!!! Hele benim gibi empati gücü ileri seviye bir şahsiyet olunca işler biraz daha kompleks bir hal alıyor. Herşeye rağmen yüzününzde gülücükler açan Bayramlar diliyorum hepinize. Sakın beni aforoz etmeyin tamam mı? Ramazan ayında Pasta Canavarının facebook sayfasına yaptığım şeylerin resimlerini koydum diye bayağı topa tuttular zaten beni. E kardeşimmm napimmm ben tamam sevdiğim şeyi yapıyorum ama para da kazanmam lazım değil mi ya?! Bende trilyoner değilim ki, hayatımı idame ettirebilmem gerekiyor. Hele ki günümüz şartlarında dişi biri hayalindeki şeyi gerçekleştirmeye çalışıyorsa, zaten herkes bir noluooo leynnnn moduna giriyor. Bir taşa tutmadıkları kalıyor. Kadınsan halin zor arkadaş, -1 den başlıyorsun herşeye. Vay anasınııı şimdide feministliğim tuttu!:) Savulunnnnn! Yani hele ki mutfaklarda durum böyle. Benim kadar betonu delecek cesaretiniz varsa ehh bir de her zaman dediğim inanç. O zaman takın pelerini sırtınıza hadi uçun bakalım! Göreceksiniz anyayı konyayı! Ben gördüm bizzat.Evet! Pişman mıyım?!Bir dakikasından bile pişman değilim! Eeeeee şeyyyy tamam geçenlerde bayağı bir pişman olmadım desem hakkaten büyük yalan söylüyorumdur. Durum şu dostlar, sabah akşam çalışıyorum. Bunu biliyoruz zaten. Tırnaklar saç baş fenalarda. Giyimime özen göstermeye çalışıyorum ama son zamanlarda. O kadar da kendimi unutmayayım değil mi ya?! Artık beni kimseee aramıyoooorrrrr!!!! İlk başlarda bunu anlamıyordum. Ama şimid anlıyorum. Düşünsenize hiçbir yere gidemeyen kızı kim nereye çağırsın. Öyle gece gezmelerini seven biri değilim ben. Evimde oturayım pijamamı giyim kat be kat daha mutlu oluyorum. Heyyy duydum sizi, HAYIR sıkıcı bir karakter değilim! Gece gezmelerini sevmiyorum zaten hiç çağrıda alamıyorum çünkü gidemiyorum!!! Arada kaçıyorum tabi dükkandan. Yoksa fotosentezle yaşayan bir bitki olup çıkacağım. Hani kilo alıyorsun derler ya bu işi alıncaaa..yooookk canım atmasyon o söylim ben size. Ben 6 kilo verdim annem 11 kilo verdi.veeee hiç rejim yapmadıkk!!! Harika bir haber değil mi bu? Siz bide yerleri paspaslarken bizi görün!!! hahahah ağlanıcak halime güldüğümün farkındayım ama benim açımcan düşünürsek annem menapozunu atlatırken enerjisini bu şekilde çıkarması bei işime yarıyor diyebilirim! Yoksa herhalde beni hiç düşünmeden vururdu! :))))))) Allahım sana geliyoorummm!! ve sevgili dostlarım en önemli konuya geldim. Her ne kadar bunu sosyal medyada yazmak istemesemde işin vahimiyetini belirtmek için söylemek zorundayım. Bu işe girdiniz, ayıptır söylemesi eşşek gibi çalışıyorsunuz. Geceniz gündüzünüz yok. Umarım bekar değilsinizdir! Yani benim gibi bekarsanız, bu işte sevgili bulma mucizesi Rapunzeli kimsenin bulamayacağı o kulede o it oğlu it prensin bulması kadar imkansızzz!!!Yani şu hayatta yemin ediyorum bir tek o namussuz kızı kıskanıyorum. Rapunzel! Hay Allahım saçlarımda kısa ama napalım! En büyük tavsiyem, sevgili yapın kendinize ya da eş- ki eş olma fikri günümüz modern gözüken maganda erkekleri toplumunda çok ütopik bir kavram artık- ondan sonra bu işi yapın. Yoksa kedinin ciğere baktıpı gibi bakarsınız öyle el ele gezen çiftlere!! Yaaa boru muu kardeşimmm?! Tabi hava atcaklarrr! Sen ben burda durmuş yazıp okuyoz. Elalem yuhuuuuuuuu almış başını gidiyor. Helal olsun! Kolay iş değil!! Bu işte inanın bir erkeğin bu kadar çalışan bir kadını çekmesi çok zor hatta pek mümkün gözükmüyor. Hadi sinemaya gidelim dedi. Hayatım pasta siparişim var yarına. Booommm.. Hadi tatile gidelim dedi. Bebeğim haftasonu full çalışıyorum. Cevabın ne olduğunu söyledim ama içimden burda o kadar küfürlü yazamıyorum ne yazık ki! :) Güç sizinle olsun kardeşlerim! :)))))
Bu hayatta güzel şeylere kavuşmak kolay değil. En azından benim için hiç olmadı. Ne başardıysam tek başıma başardım. Sıfırdan bir hayat yarattım. Bunun sadece güzelliklerinden konuşsam, palavracının teki olurum. Hayat öyle değil ki sevgili okuyucularım. Mide kastıcı anları da oluyor. Önemli olan, baş koyduğunuz bu savaştan nası çıkacağınız. Güç içimizden gelir. Nasıl kullanacağınızda size kalıyor. Fedakarlıklar oluyor. Olacaktır da. Çok fazla adam kaybedeceksiniz takımınızdan. En azından bu size gerçekleri gösterecek. Her zaman böyle mi olur? İnanın hiç bilmiyorum. Öyle olmamasını ümit ediyorum. Her gün vitaminlerle ayakta durmak hiç kolay bir şey değil çünkü. Hedeflerim arasında 2013 yılında istanbulu terk etmek var. Sanırım işleri yoluna koyup huzurlu bir yaşam için göç edeceğim. Sadece bir plan bu.. Size bir sır vereyim mi? Elimde olsa ve hiç paraya ihtiyaç duymasaydım, yemin ediyorum kırıp dizimi evimde oturup, gelen siparişleri evden yapardım. Hayat akıp gidiyor ve ben hep aynı günü yaşıyorum.
Hayalleriniz var. Mükemmel bir şey bu. Elinizi ardınıza koymayın kalkın ve yapın sevgili okuyucularım. Ama her ne yapıyorsanız, bilerek ve isteyerek yapın. Hayallere ulaşması zor ve değişik getirileri ve götürüleri olabiliyor. Ne istediğinizi bilin. ve bodozing atlayın. Çünkü düşünürseniz asla cesaret edemeyeceksiniz. Hiçbir şey kolay değil. Hiçbir iş bir başkasından farklı değil aslında. Herşey yüreğinizde ve beyninizde bitiyor hatta başlıyor. Eğer hepimiz hayallerimizi bir çırpıda kolaycacık gerçekleştirseydik harikakulade olurdu ama iş öyle değil dostlar. Perspektivler anında değişebiliyor. Olay yolda olmak yolun sonuna gelmek değil. Güzel şeyler var ve kötü şeylerde var. İnancınızı yitirmeyin. Ne kadar amatör ne kadar profesyönel olduğunuzla alakalı değil, bir an geliyor o boşluğa düşüyorsunuz. Bu gayet normal. İnsan olduğunuzu unuttunuz mu yoksa?..
Hadi gülümseyin..
Güzel bayramlar sevgili okuyucularım
Bon Appetit!
SOĞUK
Otuz yaşında;yirmilerinin o ayağı yerden kesen cesareti, ilk gençliğin turuncu tazeliği yerini güce mantığa bırakmış.
Karlı bir akşam ; pahalı ayakkabıları ile yürüdüğü caddede boş geçmeyen taksilere sinirleniyor sonra siyah pardesüsünün içindeki kısa elbise gözüküyor havaya kalkan kolun hafif araladığı pardesüden. Bu küçük aralık mı işe yarayan bilinmez önünde duruyor bir taksi tam umudunu kaybettiği o an. Kendini güvende hissederek kuruluyor koltuğa ,taksiciden kaloriferin ısısını arttırmasını istiyor nereye efendim diyen taksicinin sorusuna son derece kendinden emin teşvikiye diyor.Isındığını hissetmeye başladığı , dışarıda bıraktığı soğuğu unutmaya başladığı o an her şeyden habersiz bir taksicinin taksisinde radyoda bir ses duyuyor çok eskilerden gelen bir ses ; acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimizde diyen bir ses. Sanki milyonlarca yıl uzakta kalan her şey doluşuyor kafasına tüm geçmişi ,kendini en güvende hissettiği zamanların birinde yine yeniden kalbini kıran o anı hatırlıyor .
Kendini güvenle bıraktığı adamın sıcağı soğuğa dair ne varsa dışarıda bırakmışken, o gün ,o sisli çarşamba günü öğleden sonrasında buz tutmuş göle çakılıvermişti aniden.Ve şimdi kaloriferin ısısını arttırmışken tam ısınmaya başlamışken yıllar önce içini donduran o an yine yakıyordu tüm ruhunu soğuğuyla.Kendini güvende hissettiği o an ;nefesini kesiyordu bir melodi, geçmişin peşinden gelen bir melodi
***********
Küfretti içinden yine aynı ızdırapla ;oysa artık hissetmediğini söylemişti defalarca , aldatmamıştı o aldatılmamıştı unutucaktı yeniden başlayacaktı . Cesurdu. Başarılıydı. Sıcak bir taksideydi .
*******************
Taksici anlamadı ama on liralık yola yirmi lira veren ve üstünü almayı beklemeden koşar adım taksiden uzaklaşan kadının ardından oh tabi para var savur böyle ,biz fazladan on lira için it kopukla uğraşalım dedi büyük bir olasılıkla. Radyonun sesini daha çok açmış olmalı ki melodi kaçan kadının ardında bıraktığı izleri takip ederek yayılıyordu karlı istanbul akşamına.
****************
Genç kadın nasıl olurda tek bir ses ortak bir anı vazgeçilmiş bir mekan unutulmuş bir fotoğraf her defasında aynı üşüme hissiyle batar insan ruhuna diye düşünmüş olabilir ya da belki sadece ağlamıştır . Ya da yürümüştür soğuk ruhuna, kalbine , hatıralarına işleyene kadar , geçmişi dondurana kadar.
********
Üstünde pahalı elbiseleri, içinde ayaz kadın ne yaptı gören olmadı ama radyodan sızan melodi kimseye fark ettirmeden girdi yolda karşısına çıkan yüzlerce insanın kederine,hayaline,umuduna,geçmişine ...
A walk in the woods.....
I love to forage in the woods......
and bring back leaves, cones and lichen; such beautiful colours and textures together.
Inspired by my walk today I decided to have a go at making a paper oak leaf wreath, and if you would like to give it a try too, here's what you will need:
some wire (not too thick but strong enough to keep it's shape.) I had this white wire, but galvanised wire from a garden centre will do just as well; a few beads, and some paper. I used some thick tracing paper and a page or two from an old handwritten book. You'll need paper that's a reasonable thickness or it will tear too easily when you come to wire the leaves.
I started by drawing round a number of real oak leaves and then cut out the shapes to make templates. Using the templates I then cut out around 26 oak leaves.
With a bradawl I made a very small hole near the base of each paper leaf and thread a length of wire through, gently twisting the ends together to fasten. Another leaf (or two together sometimes) was then attached to the other end of the wire. I used different random lengths of wire, and wound each length around a central wire ring, onto which I had already threaded some glass and faux pearl beads. ( I realised after I had finished making the wreath that I should have taken a few pictures of it in progress - sorry!)
The wreath was intended as a prototype for a possible item to sell at the Christmas Fair I shall be doing next month, but it took about two hours to make, and just what can you charge for something that basically only consists of wire and paper? Sadly as is the case with so many ideas, the reality of bringing them to life is just not cost-effective. So I hope you have a go at making your own!
What's this I see in Godolphin woods?
A pair of eyes and a nose peeping out from a hole in the oak tree.......
The new man in my life likes to have fun with Fimo, and has a quirky sense of humour!
Hee hee! Putting a pair of teeny eyeballs onto a little clump of moss instantly turns it into a hairy creature!
Funny that his surname is Woods........
Farewell for now my friends!
x x x
BANA BİR MASAL ANLAT
Babalarımız hayatımızın neresinde duruyor tam olarak ?
Yanımızda... Karşımızda.. Aklımızda.. Korkumuzda.. Gücümüzde ... ?
Hayata gelirken, daha küçük bir hücreyken ,bağlandığımız annelerimizden kopup onların kucağına konulduğumuzda ne hissettiler acaba, biz ne hissettik?
Geçen akşam yorgun eve dönüşüm esnasında yol arkadaşım üç küçük kız çocuğuydu ; sırtlarında çantaları harıl harıl bir şeyden bahsediyorlardı. Ayıp bir şey yaptığımı bildiğim halde onları dinledim . Babalarından bahsediyorlardı. Biri ,benim babam sakız çiğnememe çok kızar dedi, diğeri ben ayak ayak üstüne atınca çok sinirlenir, en zayıf olanı ben babamın yanında asla sevgili kelimesini kullanamam dedi . Kafamı çevirdim ve onlara baktım kısa bir an, mutsuz değillerdi ;aslında tam olarak şikayet halinde bile değillerdi ; babalarını anlatıyorlardı birbirine. Adını söyler gibi , mesleğinden bahseder gibi.
Baba denince sizin aklınıza ne gelir?
İlk aşkınız mıdır babanız , nefret eder misiniz ondan , korkar mısınız ?
Benim hayatımdaki babaların hepsi birbirinden farklı. Anneliğin o değişmez aynılığına inat, her koca adamın farklı bir babalığı var ve belki de bu yüzden değişiyor babalarımızla ilişkilerimiz. Her baba başka bakıyor evladına; bazısı bakmadan görmeye çalışıyor ,bazısı korkuyor; büyümesinden, gitmesinden, dönmeyecek olmasından, bazısı her anını yakalamak ister gibi gözlerini ayırmıyor ve bazısı vazgeçiyor başka bir şeylerin peşinden daha hızlı koşabilmek için atıveriyor gönlünden evlat sevgisini .
Kimileri de her akşam kapıyı kilitliyor ve o kilidin sesi ''korkma, ben varım sana hiç bir şey olmaz'' diyerek çınlıyor evin içinde.
Bazıları babalığın ardına saklayamadıkları küçük erkek çocuğu kalpleriyle, öyle mi ,sence, değil mi diye soruyor evlatlarına; beğenilmek ,sevilmek ve takdir edilmek hissiyle-tıpkı yılar önceki halleriyle-ve hep ilgi şefkat bekleyen içlerindeki küçük oğlan çocuğunu hiç öldürmüyorlar.
VE Bazıları masallar anlatıyor içinde ''İstanbul '' olan masallar ...
Yanımızda... Karşımızda.. Aklımızda.. Korkumuzda.. Gücümüzde ... ?
Hayata gelirken, daha küçük bir hücreyken ,bağlandığımız annelerimizden kopup onların kucağına konulduğumuzda ne hissettiler acaba, biz ne hissettik?
Geçen akşam yorgun eve dönüşüm esnasında yol arkadaşım üç küçük kız çocuğuydu ; sırtlarında çantaları harıl harıl bir şeyden bahsediyorlardı. Ayıp bir şey yaptığımı bildiğim halde onları dinledim . Babalarından bahsediyorlardı. Biri ,benim babam sakız çiğnememe çok kızar dedi, diğeri ben ayak ayak üstüne atınca çok sinirlenir, en zayıf olanı ben babamın yanında asla sevgili kelimesini kullanamam dedi . Kafamı çevirdim ve onlara baktım kısa bir an, mutsuz değillerdi ;aslında tam olarak şikayet halinde bile değillerdi ; babalarını anlatıyorlardı birbirine. Adını söyler gibi , mesleğinden bahseder gibi.
Baba denince sizin aklınıza ne gelir?
İlk aşkınız mıdır babanız , nefret eder misiniz ondan , korkar mısınız ?
Benim hayatımdaki babaların hepsi birbirinden farklı. Anneliğin o değişmez aynılığına inat, her koca adamın farklı bir babalığı var ve belki de bu yüzden değişiyor babalarımızla ilişkilerimiz. Her baba başka bakıyor evladına; bazısı bakmadan görmeye çalışıyor ,bazısı korkuyor; büyümesinden, gitmesinden, dönmeyecek olmasından, bazısı her anını yakalamak ister gibi gözlerini ayırmıyor ve bazısı vazgeçiyor başka bir şeylerin peşinden daha hızlı koşabilmek için atıveriyor gönlünden evlat sevgisini .
Kimileri de her akşam kapıyı kilitliyor ve o kilidin sesi ''korkma, ben varım sana hiç bir şey olmaz'' diyerek çınlıyor evin içinde.
Bazıları babalığın ardına saklayamadıkları küçük erkek çocuğu kalpleriyle, öyle mi ,sence, değil mi diye soruyor evlatlarına; beğenilmek ,sevilmek ve takdir edilmek hissiyle-tıpkı yılar önceki halleriyle-ve hep ilgi şefkat bekleyen içlerindeki küçük oğlan çocuğunu hiç öldürmüyorlar.
VE Bazıları masallar anlatıyor içinde ''İstanbul '' olan masallar ...
SENİ SEVİYORUM
Seni seviyorum.
Aslında basit iki kelime ve oldukça basit bir dil bilgisi. Seni seviyorum ; bir iyelik eki zaman eki ve kişi zamiri.
Neden zor ?
Neden söylenemez ?
Aslında basit iki kelime ve oldukça basit bir dil bilgisi. Seni seviyorum ; bir iyelik eki zaman eki ve kişi zamiri.
Neden zor ?
Neden söylenemez ?
Ya da söylenmeli mi gerçekten?
Gerçek bir ilişki içinde olması gereken farklı seni seviyorum deme tarzlarını keşfetmek ve onunla yetinmek mi?
Yoksa bu sihirli iki kelime olmadan olmayan bir büyümü söz konusu?
Gerçek bir ilişki içinde olması gereken farklı seni seviyorum deme tarzlarını keşfetmek ve onunla yetinmek mi?
Yoksa bu sihirli iki kelime olmadan olmayan bir büyümü söz konusu?
Zaman zaman küçümseyebildimiz romantik komedilerin o şekerli tadı bu iki kelimenin peşinden koşması olabilir mi ?
Adına modern yaşam denilen birkaç semtten ,belki şehirden ülkemize sızan o yeni yaşam tarzına mı dönüştü sevememek ?
Yalnız kadınlar ve adamlar sevgilerini mi kaybettiler cesaretlerini mi ?
Ya da belki de inançlarını kaybettiler efsanelere ve sevgiye dair.
Dar zamanların yalnız ilişkileri…
Yalnız kadınlar ve adamlar sevgilerini mi kaybettiler cesaretlerini mi ?
Ya da belki de inançlarını kaybettiler efsanelere ve sevgiye dair.
Dar zamanların yalnız ilişkileri…
Bu kadar yalnız , bu kadar yanlış bizi nereye çıkarır ?
Bir Çapkına Yangınım
Bir çok yeni iş gibi ortaya konulacak kocaman yürekler var sadece-şimdilik-.
Teknik ve maddi imkanlardan
uzak
hayallere çok yakın .
Notaları hayatı olsun isteyen ruhların üflenmiş büyük bir hediye ile doğmuş
iki kalp iki nefes.
(iki nefesten biri olan deniz in sesi, ruhumuza değen)
Bu sesleri duymaya hazır olun bir gün onları dinlemek için bilet almanız gerekecek çünkü :)
denizde akşam
Bir çok yeni iş gibi ortaya konulacak kocaman yürekler var sadece-şimdilik-.
Teknik ve maddi imkanlardan
uzak
hayallere çok yakın .
Notaları hayatı olsun isteyen ruhların üflenmiş büyük bir hediye ile doğmuş
iki kalp iki nefes.
(iki nefesten biri olan derya nın sesi, ruhumuza değen)
Bu sesleri duymaya hazır olun bir gün onları dinlemek için bilet almanız gerekecek çünkü :)
Göğe Bakma Durağı / Turgut Uyar
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
ANLADIM/CAN YÜCEL
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınaya koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! ''diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınaya koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! ''diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş
HAYAL
Hayal etmek ve kaydetmek…
İnsan hayallerini kaydetmeye başladığı zaman hayalleri hayal olmaktan çıkar mı? Onlara hedefler denebilir mi? ulaşılması için unutulmaması için kağıtlara elektronik dosyalara kaydedilen o hayaller hayal olmaktan çıkar da hayat olur mu?
**** ************
Çok büyütüyorsun derler sıklıkla aşk acısı çeken, aldatılan, yorulan, sıkılan, ağlayan, üzülen, düşmüş olan ve dizindeki kana üfleyen herkese diğerleri. Çok büyütüyorsun bunda ne var ki, tamam yeter ağlama alt tarafı düştün… Ama onlar bilmezler ki o dizindeki yaraya üfleyen açısını sakınmadan küçümsemeden yaşayanlar bir sabah kalkıp deniz kokusu martı sesi eşliğinde yapılan kahvaltıları da çok büyütürler; kimsenin fark etmeden geçip gittiği trafikten yakındığı sıralarda o çimlerde oturup kitap okumayı da çok büyütürler ve onlar için çok büyük bir zevktir o an o sayfayı okurken gökyüzündeki beyaz pamuk bulutların eşliği de. Acıyı sıkıntıyı büyütmeyen o çok olgunlarımız vardır hani önemsemediklerini söylerler büyük bir gururla sakınmadan. Aynı umursamazlık pahalı oyuncakları ellerindeyken de yapışır dilerine bir türlü mutlu olamazlar ki zaten mutluluğu hayatın, hayalin anlamını çok düşünmediklerinden umursamadıklarından farkında olmadıkları ruhsuzluklarıyla övünerek dolaşırlar ömürlerinin yılları arasında değişen boşluklarıyla.
Hayat başlı başına büyütülecek bir şey değil midir zaten çok büyük bir mucize sonucu gözle görülmeyen iki hücre can olmaz mı dokuz ay sonra. Hayat da en başından çok büyütülesi bir şeydir acısı da sevinci de hevesi de umudu da… Büyütmek lazım ağlayabilmek, gülebilmek ,heyecandan uyuyamamak ,yaşadım diyebilmek için hepsini gerektiği kadar yaşamalı ve büyük bir yaşamım oldu diyebilmeli büyüklüğü banka hesabındaki o rakamlardan çok uzak tutarak. Hayal etmeye devam etmeli her şeyin en başta sadece bir hayalden ibaret olduğunu unutmadan…
TEKRAR
Her güzel filmin ardından,güzel bir şarkının ya da başarılı varsaydığın bir romanın o en son anından hemen sonra insanı içine daha iyisi yapılamaz duygusu yerleşir. En güzel söz henüz söylenmeyen demişse de şair sanki söylenecek her şey söylenmiş gibi hissederiz.
Bu aslında küçük insan hayatlarımızda da sık sık tekrarlanır ,büyük mutlulukların ardından sanki daha mutlu olmazmışız gibi gelir kalbimize, çaresizliğin hangi hali yaşanıyor olursa olsun en halidir o. Daha çaresiz bir durumun vuku bulamayacağını düşünürüz. Saatlerce ağladığımız ya da sustuğumuz kederimiz kederin en demli halidir .
Oysa hep daha'sı vardır hayatın ve o yüzden aslında her duygu defalarca tekrar edilmeye mahkumdur , kederler birbirine benzemez her mutluluk başka bir renge bürür ruhu bu yüzden yoğun bir duygunun ardından tekrara düşme endişesi ile karışık bir yeni keşif yatar . Yeni yerlerimizi tanırız kalbimizdeki , belki yeni duvarlar öreriz ruhumuza belki affederiz bir şeyleri ,birilerini. Kederin adı keder kalsa da pişmanlık pişmanlık olarak salınsa da zihnimizde, başkadırlar ; o yüzden binlerce yıldır her insan kendi serüvenini yaşar . Başarılar da tıpkı evlerin mahremiyeti gibi gizlidir, ölüm acısı da, hayal kırıklığı da ...
Bazen tekrarlar büyük öğrenme süreçlerinin tamamlanmasına neden olur . Sanki çoktan seçmeli bir sınavda son anda yanlış şıkkı işaretleyecekken vazgeçip doğruyu işaretlemenin hazzına benzer bir yanlıştan dönme ferahlığı bırakır ardında.'' Tam da yeniden ''diye başlayan cümleler'' iyi ki'' ve ya ''neyse ki'' ile sonlanır.Alıştığın belki de beklediğin o hayal kırıklığının ardından nasıl da soğukkanlı olduğuna şaşırırsın.
Bir mevsim tekrar bitmeye hazırlanırken yeni bir dönem tekrar açılma gayretindeyken, ufak ufak fısıldar bir şeyler,birileri tekrara aldanma her gün yeniden doğar güneş ve her yeni gün yeni bir bilinmez taşır ömre ...
Bu aslında küçük insan hayatlarımızda da sık sık tekrarlanır ,büyük mutlulukların ardından sanki daha mutlu olmazmışız gibi gelir kalbimize, çaresizliğin hangi hali yaşanıyor olursa olsun en halidir o. Daha çaresiz bir durumun vuku bulamayacağını düşünürüz. Saatlerce ağladığımız ya da sustuğumuz kederimiz kederin en demli halidir .
Oysa hep daha'sı vardır hayatın ve o yüzden aslında her duygu defalarca tekrar edilmeye mahkumdur , kederler birbirine benzemez her mutluluk başka bir renge bürür ruhu bu yüzden yoğun bir duygunun ardından tekrara düşme endişesi ile karışık bir yeni keşif yatar . Yeni yerlerimizi tanırız kalbimizdeki , belki yeni duvarlar öreriz ruhumuza belki affederiz bir şeyleri ,birilerini. Kederin adı keder kalsa da pişmanlık pişmanlık olarak salınsa da zihnimizde, başkadırlar ; o yüzden binlerce yıldır her insan kendi serüvenini yaşar . Başarılar da tıpkı evlerin mahremiyeti gibi gizlidir, ölüm acısı da, hayal kırıklığı da ...
Bazen tekrarlar büyük öğrenme süreçlerinin tamamlanmasına neden olur . Sanki çoktan seçmeli bir sınavda son anda yanlış şıkkı işaretleyecekken vazgeçip doğruyu işaretlemenin hazzına benzer bir yanlıştan dönme ferahlığı bırakır ardında.'' Tam da yeniden ''diye başlayan cümleler'' iyi ki'' ve ya ''neyse ki'' ile sonlanır.Alıştığın belki de beklediğin o hayal kırıklığının ardından nasıl da soğukkanlı olduğuna şaşırırsın.
Bir mevsim tekrar bitmeye hazırlanırken yeni bir dönem tekrar açılma gayretindeyken, ufak ufak fısıldar bir şeyler,birileri tekrara aldanma her gün yeniden doğar güneş ve her yeni gün yeni bir bilinmez taşır ömre ...
Birbirinden güzel sesli masallar..
http://turbobit.net/fd3x4sy5ykjh/зцrekзi ninenin sorunu.mp3.html
http://turbobit.net/gznky0foe10d/цzgьrlьрьn bedeli.mp3.html
http://turbobit.net/791gi3cetftw/yцnetici seзimi.mp3.html
http://turbobit.net/c7i7nlsc2pf9/зimen biзme makinesi ve зimenler.mp3.html
http://turbobit.net/w06zmbn6lmdl/зan hayvan.mp3.html
http://turbobit.net/8wab48y2o7r7/Зam Aрacэ.mp3.html
http://turbobit.net/euks5vypw2jk/yaрmur agaclarэ.mp3.html
http://turbobit.net/q77imngn1ht0/yeliz yorulmaz.mp3.html
http://turbobit.net/w5krqfvzukvz/Yoksul Kunduraci.mp3.html
http://turbobit.net/rhym8vrbpjpz/verilen sцz tutulmalэ.mp3.html
http://turbobit.net/d750admiouph/trafiklambasi.mp3.html
http://turbobit.net/hp1i2c04h12w/UcanHali.mp3.html
http://turbobit.net/klbf5q86ywid/Yaralэ Gьvercin.mp3.html
http://turbobit.net/3wnrl68xny33/vantuzlu engel balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/phexo8mq0zr4/tembelliрi bэrak зalэю.mp3.html
http://turbobit.net/3a82w83vmn0y/tavюanэn korkusu.mp3.html
http://turbobit.net/cb2f3y080dj7/Tembel Tavsan.mp3.html
http://turbobit.net/t3s2fton6vu3/Tilki ile Teke.mp3.html
http://turbobit.net/ubjdf4d60o9c/tavюanlarla tilkiler.mp3.html
http://turbobit.net/76hzpyjr0m4o/sьslь kalem.mp3.html
http://turbobit.net/qcf2zc2zer0o/sьpьrge balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/qmwzyhxcnu82/tavsan ile kaplumbaga.mp3.html
http://turbobit.net/1k1mnarrgtzx/sцzьnь tutmayan mercan balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/66nvjfvzuqb1/sinek mantarlarэ.mp3.html
http://turbobit.net/vd4d9zhdo6rc/su mercimeрi.mp3.html
http://turbobit.net/0oifmcl9cwb9/Sihirli Soz.mp3.html
http://turbobit.net/3bs3emrb02l3/Son Kurbaрa.mp3.html
http://turbobit.net/8kdgjo52v9c0/seyda - seyda.mp3.html
http://turbobit.net/zhykq3pprjaa/Selim'in Arabasi.mp3.html
http://turbobit.net/0y2i5wuy0k5x/Selim'in Arabasi - 1.mp3.html
http://turbobit.net/10csmexodwqy/sapan baюэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/mcqk3if7szmu/sandal aрacэ.mp3.html
http://turbobit.net/arzfmzm7s1sm/Sarэ Kanarya.mp3.html
http://turbobit.net/lgapgtyqwdn3/sakэz aрacэ.mp3.html
http://turbobit.net/m8ie4iq0xqrz/Rapunzel.mp3.html
http://turbobit.net/0h0snx9sy1cm/Salyangoz ve Evi.mp3.html
http://turbobit.net/5m2l8m17ys7e/oyuncaklar.mp3.html
http://turbobit.net/k1pcl24eo26u/ofkeliatkestanesi.mp3.html
http://turbobit.net/m0hncztiuqns/Pamuk Prenses ve Yedi Cьceler.mp3.html
http://turbobit.net/c3wevsmepm8q/MehterMarslari2.mp3.html
http://turbobit.net/vg2eenx6lmba/ofkelikeciboynuzubitkisi.mp3.html
http://turbobit.net/6pegrp9wp00i/mimozalar 2.mp3.html
http://turbobit.net/am09q0qa2gi2/Obur Kaplumbaga.mp3.html
http://turbobit.net/lkuj1rqfz99q/mimozalar.mp3.html
http://turbobit.net/mf854mhxxdxq/MehterMarslari1.mp3.html
http://turbobit.net/rwtj5i0wt9cp/mercanlarэn baюarэsэ.mp3.html
http://turbobit.net/09vj6n1qgzgn/meraklэ fil bahri.mp3.html
http://turbobit.net/f0qfzmu677pb/meraklэ зiзek.mp3.html
http://turbobit.net/dwy9tqvqshly/Mavis.mp3.html
http://turbobit.net/hzrmiozppgzd/Mehtap'in Kardesi.mp3.html
http://turbobit.net/wzwp6npaf2ar/maymunla tilki.mp3.html
http://turbobit.net/nw4ipxm3fxe0/kэrmэzэ balэkla salkэm sцрьt.mp3.html
http://turbobit.net/a669a4tl44kk/Masallar Diyarэ — Sesli Зocuk Masallarэ » Kurbaрa Prens.mp3.html
http://turbobit.net/fv4vrqvb4nxf/Masallar Diyarэ — Sesli Зocuk Masallarэ » Yavru Aрaзkakan.mp3.html
http://turbobit.net/qp1f4b5qfayn/Masallar Diyarэ — Sesli Зocuk Masallarэ » Keloрlan ve Sihirli Taю.mp3.html
http://turbobit.net/2h7bu97y78r8/Martilar.mp3.html
http://turbobit.net/ay05ku9zzebw/kэrlangэз balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/n1kg0l5weilb/kэnalэ kэzla kьstьm otu.mp3.html
http://turbobit.net/r6fnujzoinlo/Masallar Diyarэ — Sesli Зocuk Masallarэ » Gьneю ve Rьzgar.mp3.html
http://turbobit.net/4trz1bbe0yzu/kцtь yьrekli baldэran otu.mp3.html
http://turbobit.net/8kbnv51ysu98/kьзьk papatyanэn tasasэ.mp3.html
http://turbobit.net/9v1hj41z4wnx/kцstebekle su samuru.mp3.html
http://turbobit.net/jd40apke6y7e/kurnazlэрэn cezasэ.mp3.html
http://turbobit.net/uvpkrhe4l17q/KorkusuzBesler.mp3.html
http://turbobit.net/11bsz2jlp5tp/Kul Kedisi.mp3.html
http://turbobit.net/3n2tilfkdjq7/Kurbaga Prens.mp3.html
http://turbobit.net/lvlf8zoo9rzj/Kuslar Tiyatrosu.mp3.html
http://turbobit.net/tg3hsv5avbrx/klavuzbalik.mp3.html
http://turbobit.net/sh5em4dtwjge/kirpi balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/h8or6ag15aho/Kiymetli Tuz.mp3.html
http://turbobit.net/oyncurzadvqt/kirmizi_baslikli_kiz.mp3.html
http://turbobit.net/15dvk2s47hv1/kikirdek fasulye.mp3.html
http://turbobit.net/9rp0kdeq88l8/Kibritci Kiz.mp3.html
http://turbobit.net/i88f8c9a9g1p/Kirmizi Benekli Kelebek.mp3.html
http://turbobit.net/qftbxji2knes/Kiraz Agaci.mp3.html
http://turbobit.net/t2ar37j1r4j8/kendinibegenmisgulvetэrtэl.mp3.html
http://turbobit.net/xwaa0b7m3eo2/kendini beрenmiю manolya.mp3.html
http://turbobit.net/840tbnbmpsvk/Katэ Yьrekli Zengin.mp3.html
http://turbobit.net/fzqb0xh43juy/karagцz balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/qinddsir4gdt/kendini aslan sanan зiзek.mp3.html
http://turbobit.net/rzmcgnxxjzqn/Kediler Sultanэ.mp3.html
http://turbobit.net/i1qzpxgxzdfa/Kara Tren.mp3.html
http://turbobit.net/lbzaoapxtsq2/iyiyureklimormenekse.mp3.html
http://turbobit.net/bgt5fjwuqomt/iyilikedeniyilikbulur.mp3.html
http://turbobit.net/q3ax6csr3e49/iyi yьrekli kraliзe ile kьpe зiзeрi.mp3.html
http://turbobit.net/qfo2oakhfa5v/iюini baюkasэna gцrdьren tavus kuюu.mp3.html
http://turbobit.net/2taeu4rbqhtm/iyi yьrekli dokumacэ kuю.mp3.html
http://turbobit.net/bgfhfdhbmdmj/iyi yьrekli kedi otu.mp3.html
http://turbobit.net/d9hgtch7y8md/Iki kurbaga.mp3.html
http://turbobit.net/qrnriwv7lu4q/inci balэрэ.mp3.html
http://turbobit.net/j427tpx06751/hiзbir юeyi beрenmeyen menekюe.mp3.html
http://turbobit.net/t1k60afn15w1/hasarioglan.mp3.html
http://turbobit.net/t21jvzha12mc/hansel ve gretel.mp3.html
http://turbobit.net/86p2u0eg1kgd/FezadaikiTurk.mp3.html
http://turbobit.net/4y9p1cypvfr7/Gьl Cenneti.mp3.html
http://turbobit.net/zx9bkg1tmex9/Gьrьltьcь Зocuk.mp3.html
http://turbobit.net/gw15t6mcf375/ElmasNinedenMasallar2.mp3.html
http://turbobit.net/l5pdd7x9arvq/Fareli Koyun Kavalcisi.mp3.html
http://turbobit.net/e3bsvvdgzi6m/Gidgidak Tavuk.mp3.html
http://turbobit.net/tyz09x6qpyuo/el pislenmeden aрэz юekerlenmez.mp3.html
Bu Belki Son Günündür
Bu Belki Son Günündür Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu; -Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!”muş. Bu gün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun? -Tamam bey, bitti işte. Adam açık mavi göleği hışımla aldı; -Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar. Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı; -Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin. -Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldi’ demeliyim. Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari…” Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı. -Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim. Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi -Kahvaltınız hazııır! Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı. -Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı? Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu. Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi. -Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında? Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi.Hanımı zorlukla sordu; -Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün? -Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim… O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü. -Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm. Yazan : Ahmet Ünal ÇAM
Limon Kız Masalı
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde… Develer tellallık eder eski hamam içinde…Hamamcının tası yok. külhancının baltası yok…Arap bacı hamama gider, koltuğunda bohçası yok…Handadır handa, yetmiş iki deli ile bir manda. Yedik, içtik, dişimizin dibi et yüzü görmedi… Bereket versin hacı cambaza… Bize bir at verdi, dorudur diye… At bize bir tekme vurdu. Geri dur diye… Deniz ortasına vardık kıyıdır diye…Tophane güllesini cebimize doldurduk, darıdır diye… Kız kulesini belimize soktuk borudur diye… Tuttu bizi bir zaptiye, delidir diye… Attı tımarhaneye, bir gün, iki gün, üç gün…Tuttuk pirenin birisini, yüzdük derisini, çadır kurduk Üsküdar’dan berisini… Masaldır bunun adı… Söylemekle çıkar tadı… Her kim ki dinlemezse, hakkından gelsin topal dadı… Vakti zamanında çok iyilik sever bir padişah varmış… Fakirlere ramazanlarda yiyecek, bayramlarda giyecek dağıtırmış… Yılda bir gün de sarayının karşısındaki çeşmenin bir musluğundan yağ, bir musluğundan da bal akıtır, herkesin duasını alırmış… Gene böyle çeşmenin musluklarından yağ . ile bal aktığı bir gün, ihtiyar bir kadın çeşmeye gelmiş. Elindeki ağzı kırık testiye yağ doldurmuş. O sırada, padişahın yaramaz oğlu da, sarayın penceresinden çeşmeye gelip gidenleri seyrediyormuş. İhtiyar kadın çeşmenin yanından uzaklaşırken, okunu çektiği gibi onun testisini parçalamış. Yağ yerlere dökülmüş. Şehzade, ihtiyar kadının haline kahkahalarla gülmeye başlamış. Neye uğradığını anlayamayan kadıncağız, başını kaldırıp, şehzadeye: Hey oğlum! diye seslenmiş, ben sana ne yaptım da testimi kırdın? Dilerim Allah’tan, Limon Kız’a âşık olasın da, onu göremeyesin! O günden sonra şehzadeyi bir düşüncedir almış… Acaba bu Limon Kız nasıl bir şeydir, diye akşamlara kadar düşünüyor, meraktan çatlayacak hale geliyormuş. Oğlunun bu düşünceli haline canı sıkılan padişah, bir gün onu yanına çağırarak sebebini sormuş. Şehzade de Limon Kızı merak ettiğini, izin verirse gidip onu arayacağını söylemiş. Padişah, çaresiz razı olmuş. Şehzade, hazırlandıktan sonra bir gün padişah babası ile sultan annesine veda ederek yola düşmüş… Az gitmiş, uz gitmiş… Dere tepe düz gitmiş… Günlerce yol almış… Nihayet bir dağ başında ihtiyar bir adama rastlamış. Selam verip ihtiyarın elini öpmüş. Bu delikanlının kendisine saygı gösterip elini öpmesine pek memnun olan ihtiyar: Hayır ola evlat, diye sormuş, böyle tek başına nereye gidiyorsun? Şehzade: Bir Limon Kız varmış, diye cevap vermiş. Onu pek merak ediyorum da, aramaya çıktım. Ama, günlerden beri yol yürüdüğüm halde hâlâ bir iz bulamadım… İhtiyar gülerek: Ben Limon Kız’ın bulunduğu yeri biliyorum, demiş. Sana tarif edeyim: Şuradan doğru yürü. Karşıki dağın arkasına git. orada önüne bir gül bahçesi çıkacak. Gül ağaçlarının kocaman, kocaman dikenleri vardır. “Ne güzel güller” diyerek bir gül koparıp kokla. Ellerinin kanamasına bakma! Oradan çıkıp yürü… Suyu kan gibi kırmızı akan bir dere ile karşılaşacaksın. Yanına gidip “aman ne temiz su” diyerek biraz iç… Yoluna devam et… Bir köşe başında zincirlerle ağaçlara bağlanmış bir at ile bir köpeğe rastlayacaksın. Atın önündeki eti köpeğin önüne, köpekin önündeki otu da atın önüne koy… Oradan uzaklaş… İlerde karşına iki kapı çıkacak. Bir kapalı, öteki açıktır. Kapalı kapıyı aç, açık kapıyı kapa! Açılan kapıdan geçerek yürü… Büyük bir bahçeye gireceksin. Burası devin sarayının bahçesidir. Bahçede binlerce meyve ağacı arasında bir tane de limon ağacı vardır. O ağacı arayıp bul! Üzerinde üç tane limon göreceksin. Bu üç limonu da kopar, arkana bakmadan geri dön! Geldiğin yerlerden geç… Bu limonları keserken her birinden bir kız çıkar. Senden bir şey isteyecekler: İstediklerini yaparsan ne âlâ… Yapmazsan ölürler. Dikkatli davran… Haydi yolun açık olsun evladım! Şehzade, ihtiyara teşekkür etmiş, elini öpmek için eğildiği zaman karşısında kimseyi bulamamış. İhtiyar birdenbire ortadan yok olmuş. Hemen yola çıkarak yürümeye başlamış. Çok geçmeden dağın arkasına varmış. Biraz sonra gül bahçesine ulaşmış. Güllerin arasına dalmış. Elleri dikenlerden kan içinde kaldığı halde, bir gül koparıp “ne güzel . güller” diye koklamış. Oradan çıkmış. Suyu kan gibi akan dere ile karşılaşmış. Kenarına gidip eğilmiş, “aman ne temiz su” diyerek biraz içmiş, kalkıp yoluna devam etmiş. Bir köşe başında zincirlerle ağaçlara bağlı at ile köpeği görmüş. Köpeğin önündeki otu, atın önüne, atın önündeki eti de köpeğin önüne koyarak oradan uzaklaşmış. . Biraz sonra karşısına iki kapı çıkmış. Açık kapıyı kapamış, kapalı kapıyı da açarak içinden geçmiş ve devin meyve bahçesine girmiş. Koca bahçede araya araya limon ağacını bulmuş. Hakikaten ağaçta üç tane limon varmış. Üç limonu da koparıp geriye dönmüş. Tam bahçenin kapısına yaklaştığı zaman, dev, bahçesinden limonların koparıldığının farkına vararak, yeri göğü inleten sesi ile bağırmış: Tutun kapılar! Şu oğlanı tutun! Açık kapı dile gelip deve cevap vermiş: Ben kaç yıldır kapalı duruyordum. Kimse bana halin nedir diye sormadı. Bu delikanlı beni açtı, biraz ferahladım. Ben onu tutamam! Güle güle gitsin! Şehzade, kapıdan geçmiş. Dev, bu sefer at ile köpeğe seslenmiş: At! Köpek! Şu oğlanı tutun! Bırakmayın! At ile köpek birlikte cevap vermişler: Biz onu tutmayız. Yıllardan beri birimize zorla et, birimize de ot yediriyorsun. O bizi bundan kurtardı. Etle otun yerini değiştirdi. Allah ondan razı olsun. Biz ona fenalık yapamayız! Şehzade, atla köpeğin önünden de geçmiş. Bu sefer dev, dereye seslenmiş: Kanlı dere! Kanlı dere! Şu oğlanı bırakma! Dere, dile gelip cevap vermiş: Ben ona fenalık yapamam. Sen her zaman “kanlı dere” diye benim suyumu içmezdim. Halbuki o, “aman ne temiz su” diyerek içti, gönlümü . hoş etti. Varsın geçsin, yolu açık olsun! Şehzade, dereden de geçerek gül bahçesine girmiş. Dev, arkadan gene seslenmiş: Dikenli güller! Dikenli güller! Şu oğlanı tutun! Bırakmayın! Güller de dile gelip hep bir ağızdan deve cevap vermişler: Sen tenezzül edip de bir gün olsun bizi koklamadın. Her . zaman “dikenli güller” diye hakaret ettin. Halbuki bu delikanlı dikenlerimize bakmadı. Ellerinin kanamasına aldırmadı. Bizden bir tane kopararak “ne güzel güller” diye kokladı. Bizi sevindirdi. Allah da onu sevindirsin. İşi rastgitsin! Şehzade, gül bahçesinden de çıkıp yola koyulmuş. Dev, çaresiz kalınca, bahçesinden çıkarak oğlanın arkasından koşmaya başlamış. Kapılardan, . sonra da atla köpeğin önünden geçmiş, dereye gelmiş. Fakat, dere ona yol vermemiş. Sularını kabartmış, kabartmış… Her tarafı kaplamış, devi boğmuş. Şehzade, herşeyden habersiz olarak yol alırken, limonlardan birini kesmeyi düşünmüş. Yol kenarına oturarak bıçağı ile limonun birini kesmiş. Limon iki parça olur olmaz, içinden son derece güzel bir kız çıkmış. Şehzadeye: Su! Su! diye seslenmiş. Şehzade, kızın su istediğini anlamış. Etrafına bakınmaya başlamış. Aksi gibi oralarda ne bir dere, ne de bir çeşme görememiş. Zavallı kız da: Su! Su! diye diye ölmüş. Şehzade bu hale fena halde üzülmüş. Ama ne çare? Yerinden kalkmış. Kederli kederli yol almaya başlamış. Biraz yorulmuş. Bir ağaç altına oturarak dinlenmeye koyulmuş. Bu sırada ikinci limonu da kesmiş. Bu limondan da göz kamaştıracak kadar güzel bir kız çıkmaz mı? O da, evvelki gibi: Su! Su! demeye başlamış. Fena halde telaşlanan şehzade, sağına soluna bakınarak su aramış. Fakat Allah’ın dağında ne bir pınar, ne de bir dere yokmuş. Çaresizlik içinde bu kızın da: Su! Su! diye diye inleyerek öldüğünü görmüş. O kadar üzülmüş ki, neden bu ikinci limonu bir su kenarında kesmedim diye kendi kendine kızmış. Kederli kederli yerinden kalkmış. Düşünceli düşünceli yola koyulmuş. Ne olursa olsun üçüncü limonu bir su kenarında kesmeye karar vermiş. Böylece epey zaman yol almış, nihayet bir şehre yaklaşmış. Şehre girmeden yol kenarında ağaçlıklı bir bahçe görmüş. Bahçenin ortasında kocaman bir havuz varmış. Etrafta da kimsecikler yokmuş. Gidip havuzun kenarına oturmuş. Elleri titreye titreye üçüncü limonu çıkarıp kesmiş. Bu sefer, içinden, evvelkilerden daha güzel, ayın ondördü gibi bir kız çıkmış. Başlamış: Su! Su! demeye… Şehzade hemen onu tutup havuzun içine atmış. Bol suya kavuşan Limon Kız, kana kana içmiş, doya doya yıkanmış. Şen kahkahalar atmaya başlamış. Limon Kız’ı ölmekten kurtardığı için şehzadenin sevincine . son yokmuş… Neşe içinde Limon Kız’ı seyrediyormuş. Limon Kız havuzda yıkanırken, şehzade: Sultanım, demiş, sizi bu halde sarayımıza götüremem. Burada bekleyin. Ben gidip size güzel bir elbise getireyim. Askerlerimi de alayım. Saraya öyle döneriz. Limon Kız: Peki şehzadem, demiş, ben sizi şurada ağacın üzerine çıkarak beklerim. Yalnız, saraya gittiğiniz zaman annenizle babanıza, alnınızdan öptürmeyin. Sonra beni unutursunuz. Şehzade “peki” demiş. Sonra parmağındaki yeşil taşlı yüzüğü çıkararak: Limon Kız, diye seslenmiş, al bu yüzüğü de, parmağına tak! Birbirimizi kaybedersek, bununla kolay buluruz… Yüzüğü havuza doğru fırlatmış. Limon Kız yakalayarak parmağına takmış. Şehzade de oradan uzaklaşıp gitmiş. Saraya varır varmaz, oğullarına yeniden kavuşan padişah ile sultan, onu kucaklamışlar, önce alnından, sonra da yanaklarından öpmüşler. O andan itibaren de, şehzade Limon Kız’ı unutmuş. Şehzade unutadursun, biz gelelim Limon Kız’a: Şehzade uzaklaştıktan sonra, Limon Kız sudan çıkmış. Havuzun kenarında yüksek bir çınar ağacı varmış. Ona yaklaşarak: Eğil çınar ağacı! Diye seslenmiş. Çınar ağacı yavaş yavaş eğilmiş. Limon Kız dallarından birine oturduktan sonra, ağaç düzelmiş. Limon Kız, ağaçta yapraklar arasına gizlenmiş. Bir taraftan da başını uzatarak havuzun durgun suyunu seyrediyormuş. O sırada, şehirdeki evlerden birinin arap hizmetçisi havuza su almaya gelmiş. Elindeki testiyi havuza daldıracağı sırada, birdenbire durmuş. Havuzun suyunda Limon Kız’ın güzel hayali varmış. Arap kız bunu kendi hayali zannederek hayran hayran seyre dalmış. Sonra, kendi kendine: Ben bu kadar güzelim de, demiş, bana ne diye hizmetçilik yaptırıyorlar? Testiyi doldurup havuz başından uzaklaşmış. Eve geldiği zaman, hanımına: Havuzdan testiyi doldururken suda kendimi gördüm, demiş. Ben çok güzel bir kızmışım. Ne diye bana hizmetçilik yaptırıyorsunuz? Bundan sonra ben su getirmeye falan gitmem! Hanım gülmüş: Hay aptal kız hay, demiş, bir kere başını kaldırıp da ağaca baksaydın, o zaman kimin güzel olduğunu anlardın! Arap kız, bu söz üzerine, evden çıkarak doğruca havuzun kenarına gitmiş. Hayali gördüğü yerde başını kaldırarak ağaca bakmış. Dallar arasında ayın ondördü kadar güzel bir kız görünce, hanımına hak vermiş. Hemen Limon Kız’a seslenmiş: Güzel kız! Cici kız! Ne olur, beni de yukarı alsana! Şehzadenin dönmesi geciktiği için Limon Kız’ın . canı sıkılıyormuş. Biraz konuşup vakit geçirmek için arap kızı yukarıya almaya razı olmuş. Derhal: Eğil çınar ağacı, eğil! diye seslenmiş. Arap kız, ne oluyor diye şaşkın şaşkın bakarken, çınar ağacı yere doğru eğilmeye başlamış. Limon Kız’ın oturduğu dal toprağa iyice yaklaşınca, arap kız, yanına oturmuş. Çınar ağacı düzelmiş. Öteden beriden konuşmaya başlamışlar. Sonra da, vakit geçsin diye, Limon Kız ona başından geçenleri anlatmış. Arap kız, onun hayatını öğrendikten sonra: Mademki sen bir peri kızısın, demiş, elbet bir tılsımın vardır. Bana söylemez misin? Aklına hiçbir fenalık getirmeyen Limon Kız: Benim tılsımım başımdaki küçücük altın taraktır, diye cevap vermiş. Eğer bu küçük altın tarak, yerine konmazsa, ben kuş olup uçarım… Sonra gene konuşmaya dalmışlar. Bir aralık arap kız: Sultanım, demiş, saçlarınız pek dağınık. Başınızı eğinde biraz tarayayım… Limon Kız başını eğmiş. Arap kızı da küçük altın tarakla onun saçlarını taramaya başlamış. Tarama işi . bittikten sonra, tarağı çıkardığı yere değil, saçlarının başka bir tarafına takmış. Limon Kız da beyaz bir güvercin olup uçmuş… Limon Kız kuş olup uçtuktan sonra, arap kız sevincinden geniş bir nefes almış. Sonra üzerindeki elbiseleri çıkarıp Limon Kız gibi ağacın yaprakları arasına gizlenmiş. Şehzadeyi beklemeye başlamış. İşte bu sıralarda, şehzade, Limon Kız`ı hatırlamış. Hemen askerlerini toplamış. Bir kat ipekli sultan elbisesini de yanına alarak yola çıkmış. Atını önden sürerek havuzun olduğu yere varmış. Başını kaldırıp ağaçta arap kızı görünce, şaşırmış: Kız sana ne oldu böyle? diye sormuş. Arap kız, üzüntülü görünerek: Ne olacak şehzadem, demiş, beni unuttunuz. Burada otura otura güneş vurdu kararttı, rüzgâr esti sararttı. Ağlamaktan gözlerim bozuldu. Şehzade bu sözlere inanmış. Arap kız güzelce giyindikten sonra şehzadenin yardımı ile aşağıya inmiş. Hep beraber saraya dönmüşler. Padişahla sultan anne arap kızı görünce şaşırmışlar. Şehzade`nin dediği gibi bu kızın hiç de güzel tarafı yokmuş. Çaresiz kalarak oğullarının hatırı için ses çıkarmamışlar. Kırk gün, kırk gece düğün yaparak bunları evlendirmişler. Düğünden sonra sarayın bahçesine beyaz bir güvercin dadanmış. Hergün bir ağaca konar, bahçıvana: Bahçıvan başı! Bahçıvan başı! diye seslenirmiş. Şehzade uyuyorsa, uyusun, uyansın, uykuları yağ bal olsun! Arap kızı uyuyorsa, . uyusun, uyansın, uykuları zehir olsun. Bastığım dallar kurusun, çiçek, meyve vermez olsun! Sonra uçup gidermiş. Böylece her gün konduğu ağaçların dalları kuruyormuş. Bir gün sarayın bahçesine inen şehzade, bazı ağaçların dallarını kurumuş görünce, bahçıvana: Neden bu ağaçlara iyi bakmıyorsun? diye çıkışmış. Bahçıvan da, dalların neden kuruduğunu anlatmak zorunda kalmış. Bunun üzerine şehzade: O halde bütün dallara zift sür, güvercini yakala! demiş. Bahçıvan, şehzadenin dediklerini hemen yapmış. Ertesi gün güvercin gelip dallardan birine konarak: Bastığım dallar kurusun, çiçek, meyve vermez olsun! demiş. Fakat, uçarken ayakları zifte yapıştığı için dalda kalakalmış. Şehzadeye hemen haber vermişler. Güvercini alıp bir kafese koymuşlar. Şehzade, güvercini çok sevmiş. Kafesi alıp kendi odasına götürerek bir köşeye asmış. Güvercin, şehzade odada iken, bir şeyler cıvıldar, âdeta bir insan gibi konuşur, o odadan çıkınca, susarmış. Arap kız, güvercini görünce tanıdığı için, onu yok etmeyi düşünüyormuş. Bir gün yalandan hastalanarak: Benim canım beyaz güvercin eti istiyor, demiş, yoksa ölürüm… Şehzade, çarşıdan bir beyaz güvercin aldırmaya kalkmış. Arap kız: İlle bu güvercin olacak! Başkasını istemem! diye tutturmuş. Şehzade, ne yaptı, ne ettiyse, arap kızı razı edememiş. Kafesteki beyaz güvercini kestirmiş. Sarayın bahçesinde güvercini kestikleri yer kıpkırmızı kan olmuş. Kanların olduğu yerde o anda kocaman bir selvi ağacı meydana gelmiş. Arap kız, selvi ağacını görünce, dayanamamış, bu sefer de: Bu selvi ağacından bana bir taht yaptırın! diye tutturmuş. Başka bir selvi ağacı bulup keselim demişlerse de, anlatamamışlar. Çaresiz selviyi kesmişler. Arap kıza güzel . bir taht yapmışlar. Artan tahta parçalarını fakir bir kadına vermişler. O da ocakta yakmak için dua ederek alıp evine götürmüş, bir kenara koymuş. Öteberi almak için çarşıya çıktığı bir sırada, tahta parçaları kımıldamaya başlamış. Çok geçmeden tahtaların arasından Limon Kız ortaya çıkmaz mı? Hemen kollarını sıvayarak evi baştan aşağıya . temizlemiş, gül gibi yapmış. Sonra mutfağa giderek yemekler pişirmiş, bulaşıkları yıkayıp kurulamış, kapları yerine kaldırmış. Yemek sofrasını kurmuş. Her iş bittikten sonra da, bir dolaba girip saklanmış. O sırada fakir kadın eve gelmiş. İçeri girer girmez şaşırmış. Acaba bunları kim yaptı diye evi aramaya başlamış. Kimseyi göremeyince: İn misin, cin misin? diye seslenmiş. Limon Kız, saklandığı yerden çıkarak: Ne inim, ne de cin, demiş. Bir peri kızıyım. Ama artık senin gibi bir insan oldum… Sonra gidip kadının elini öpmüş. Başından geçenleri ona anlatarak, evlatlığa kabul etmesini rica etmiş. Yalnızlıktan zaten canı çok sıkılan fakir kadın, onu hemen evlatlığa kabul etmiş. O günden sonra, güzel güzel geçinmeye başlamışlar. Günlerden bir gün, şehzade hastalanmış. Hekimler bol bol çorba içmesini söylemişler. Her gün bir evden çorba gönderiliyor, şehzade beğenirse hepsini içiyor, beğenmezse bir kaşık alıp bırakıyormuş. Limon Kız bunu haber alır almaz güzel bir çorba pişirmiş. Şehzadenin havuz başında kendisine verdiği yeşil taşlı yüzüğü çorbanın içine atmış. Fakir kadına: Anneciğim, demiş, şehzademiz için ben de bir çorba yaptım. Ne olur saraya götürür müsün? Kadıncağız: Hay hay yavrum! diyerek çorba tasını almış, saraya gitmiş. Askerler, üstü başı eski olan bu kadını saraya sokmak istememişler. Şehzade, kadını pencereden gördüğü için askerlere bırakmalarını emretmiş. Kadın yukarıya çıkarak çorbayı şehzadeye vermiş. Odadan çıkarken, şehzade çorbadan bir kaşık içmiş, beğenmiş. Arkasından ikinci kaşığı almış. Ağzına katı bir şey gelmiş. Bir de çıkarıp bakmış ki, Limon Kız`a verdiği yeşil taşlı yüzük değil mi? O zaman anlamış ki, . Limon Kız diyerek evlendiği arap kız, başka biri. Arkasından adam koşturup fakir kadını çağırtmış. Odaya gelince: Teyze, demiş, senin kızın var mı? Kadıncağız: Var oğlum, diye cevap vermiş, hem de bir peri kızı. Ama şimdi o da bizim gibi bir insan sayılır… Kadının bu sözleri şehzadeyi . o kadar sevindirmiş ki, birdenbire hastalığı falan geçmiş. Kadını yanına oturtarak, ne biliyorsa anlatmasını rica etmiş. Fakir kadın da Limon Kız`ın anlattıklarını şehzadeye bir bir söylemiş. Şehzade işin doğrusunu öğrenince, ellerini çırpmış. Odaya giren arap uşağa: Çabuk bizim kadını çağırın! diye emir vermiş. Biraz sonra arap . kız odaya girmiş. Korkudan tirtir titriyormuş. Şehzade: Seni yalancı, hain kadın seni! diye bağırmış. Söyle bakalım, kırk katır mı istersin, yoksa kırk satır mı? Arap kız: Kırk satırı ne yapayım, diye cevap vermiş, kırk katır isterim ki, memleketime döneyim! Arap kızı hemen kırk katırın kuyruğuna . bağlayıp dağlara salmışlar. Sarayda yeniden düğün hazırlıkları yapılmış. Şehzade ile Limon Kız`ı kırk gün, kırk gece süren görülmemiş şenliklerle evlendirmişler. Onlar ermiş muradına, darısı sizlerin başına
ÇÖZÜM
Her şey değişiyor; değişemeyen ,değişimin her defasında başka konuklarla ve başka konularda girivermesi hayatımıza. İnsanlar değiştikçe zamanı da dünyayı da değiştiriyoruz ve bir gün geliyor hayata çocukluk döneminin yeni bitirmiş genç bir kadın bir soru soruveriyor ortaya '' inanıyor musun sahiden aşka gerçekliğine tekilliğine '' sorunun cevabını vermeden zihnime düşüyor masallarını kaybettiği belli ki o artık inanmıyor beyaz atlı prenslere,prenseslere ...
Peki ya siz inanıyor musunuz bir kadının ya da bir adamın gerçekten sevebileceğine aşka ,Allah'a, umuda, yarına ....
Evet hepimizin bildiği gibi karmaşık bir ülkeye açıyoruz gözlerimizi her sabah, dünyanın başka bir yerinde korkunç etkiler yaratabilecek KORKUNÇ olaylar sıradan olma korkunçluğuyla her gün yeniden çarpıyor yüzümüze. Ölümden bir oyun gibi bahsediliyor, insan bedenleri ,hayatları üzerinden rakamlar veriliyor herkes o kadar bir tarafa ait ki kendi tarafından olmayanı dinlemeye tenezzül etmiyor.
Tüm bunlar olurken toplum yapısı da değişiyor usul usul ; cebinde binlerce dolar harçlıklarıyla! gece kulüplerinden eğlenen yirmilikler, sabahın ilk anlarında henüz kendilerinin de yeni tanıdıkları bedenleri ile mutluluk sanılanın ardında giderken başka bir yer de yaşıtları öğrenciler tutuklanıyor , çocuklar gelin diye bir oyunun içine itilip kabusa sürükleniyorlar ve bütün bunları hepimiz biliyoruz. Sorunları tespit etmek de çok şahaneyiz de çözüm denince derin bir sessizlik ...
Aşkı , renkleri , gençliği, öğrenmenin hazzını, hayal etmenin o mükemmel hafifliğini, seyahat etmenin gücünü , cesaretin gururunu tanımamız gerekirken savruluyoruz. Ölüyoruz, sömürülüyoruz, cebimiz dolduruluyor ve düşünmekten emekli ediliyoruz daha hiç başlamadan . Hayallerimizi kaybediyoruz daha gençliğin ilk nefeslerinde .
Peki tüm bunlar olurken sorunlar yüzlerce , hatta binlerce iken çözüm ne olacak , nereden başlanacak ?
Yeni nesil bizim eserimiz olabilecek mi?
Değiştirebilecek miyiz önce kendimizi sonra ülkemizi belki de dünyayı?
Gençlerin hayal kurabildiği , yaşayabildiği , masallara her zaman bir nebze inanıldığı bir dünya yaratabilecek miyiz sahiden ?
Peki ya siz inanıyor musunuz bir kadının ya da bir adamın gerçekten sevebileceğine aşka ,Allah'a, umuda, yarına ....
Evet hepimizin bildiği gibi karmaşık bir ülkeye açıyoruz gözlerimizi her sabah, dünyanın başka bir yerinde korkunç etkiler yaratabilecek KORKUNÇ olaylar sıradan olma korkunçluğuyla her gün yeniden çarpıyor yüzümüze. Ölümden bir oyun gibi bahsediliyor, insan bedenleri ,hayatları üzerinden rakamlar veriliyor herkes o kadar bir tarafa ait ki kendi tarafından olmayanı dinlemeye tenezzül etmiyor.
Tüm bunlar olurken toplum yapısı da değişiyor usul usul ; cebinde binlerce dolar harçlıklarıyla! gece kulüplerinden eğlenen yirmilikler, sabahın ilk anlarında henüz kendilerinin de yeni tanıdıkları bedenleri ile mutluluk sanılanın ardında giderken başka bir yer de yaşıtları öğrenciler tutuklanıyor , çocuklar gelin diye bir oyunun içine itilip kabusa sürükleniyorlar ve bütün bunları hepimiz biliyoruz. Sorunları tespit etmek de çok şahaneyiz de çözüm denince derin bir sessizlik ...
Aşkı , renkleri , gençliği, öğrenmenin hazzını, hayal etmenin o mükemmel hafifliğini, seyahat etmenin gücünü , cesaretin gururunu tanımamız gerekirken savruluyoruz. Ölüyoruz, sömürülüyoruz, cebimiz dolduruluyor ve düşünmekten emekli ediliyoruz daha hiç başlamadan . Hayallerimizi kaybediyoruz daha gençliğin ilk nefeslerinde .
Peki tüm bunlar olurken sorunlar yüzlerce , hatta binlerce iken çözüm ne olacak , nereden başlanacak ?
Yeni nesil bizim eserimiz olabilecek mi?
Değiştirebilecek miyiz önce kendimizi sonra ülkemizi belki de dünyayı?
Gençlerin hayal kurabildiği , yaşayabildiği , masallara her zaman bir nebze inanıldığı bir dünya yaratabilecek miyiz sahiden ?
Cotswolds Revisited
I had a really lovely day at The Cotswolds Vintage Fair; Billy and Monty soon found a new home to go to and it was great to meet up with customers old and new. Ali had organised everything so well, and saved me at the last minute with a table, which I'd forgotten I'd said I would bring myself!
Of course there were so many beautiful things for sale, and I managed to have a look around at the end of the afternoon. A wonderful Edwardian corset caught my eye on a mannequin on Jo's stand, and I'm afraid I succumbed. It's the kind of thing you don't see often, and I'm so glad I did buy it because it fits me perfectly! I get a real buzz from wearing genuine antique garments.
The heavy downpours that had punctuated the day (in between gorgeous bursts of sunshine) had dissipated by the time I'd finished packing up after the Fair, and I decided to have a wander up and down the beautiful wide high street of nearby Broadway.
I have very fond memories of this part of the Cotswolds, as I spent several glorious summers camped in a caravan at Childswickham with my Mum during my college years.
This view sums up The Cotswolds for me: rolling hills and sheep; beautiful!
Of course I had to revisit this magical place - Snowshill Manor - house of my dreams!
The garden is a series of small intimate 'rooms' on different levels, planted with cottage garden flowers,
and old stone buildings and a pastoral landscape form a perfect backdrop.
'My garden sweet enclosed with walls strong,
the arbours and ayles so pleasant and so dulce'
Snowshill Manor in Gloucestershire is the creation of one man - the architect, artist-craftsman, collector and poet Charles Paget-Wade. He bought the four-hundred year old house in 1919 after seeing an advertisement in Country Life magazine.
Wade had inherited from his father sugar estates in the West Indies, which enabled him to restore Snowshill, then much in a ruinous state. Whilst Wade himself chose to live in a small cottage in the garden, Snowshill Manor House became the setting for his enormous and varied collection of objects of craftsmanship, gathered mainly from antique shops and dealers in England, but also from his travels to Europe and the Far East.
His collecting fever began at the age of seven when, inspired by his grandmother's 'wonderful cabinet', he started buying small curios out of his pocket money. Throughout his life he searched for items not because they were
'rare or valuable; there are many things of everyday use in the past, of small value, but of interest as records of various vanished handicrafts.....each piece made by the hand of a craftsman has a feeling of individuality that no machine could ever attain.'
Wade was collecting in an age before the antique shop had been invented, so his 'hunting trips' took him to all kinds of interesting, strange and out-of-the-way places: '......by narrow alleys, up obscure yards, to old inns, coach houses, stables long-disused, scrap iron yards, ships chandlers, sheds by watersides, old maltings, mills and barns. To ancient attics, chilly cellars, gaunt garrets, cobwebby crypts and mouldering vaults. To old tumbledown sheds, propped and patched, with dim mysterious interiors heaped high with accumulations of the ages.'
This is one of his recollections: 'At St.Neots there was a little shop in the living room of a tiny cottage. It was kept by one of the town road sweepers, so it was only open on Sunday afternoons. His name was above the door written with walnut shells applied to a board. The room was so crammed full entry was quite impossible. The old man would stand in the doorway with a kind of fishing rod with a spring clip at the end. With this he retrieved objects at the far end, often wrecking others on the way.'
How marvelous!
Due to the fragility of many of the objects, light levels are kept to a minimum with muslin curtains at every window, so the quality of my photographs is a little compromised, but I hope they give you a sense of the absolute treasure trove that Snowshill is, and entice you to go and see for yourself.......
In the attic are numerous items related to weaving, spinning and lace-making.
This doll's house was made by Wade c. 1910 and furnished with 19th C furniture
The grocer's shop below was one of Wade's favourite toys. It was kept by Robert, and customers came from Wade's sister's two dolls' houses. The shop had drawers and painted wooden canisters which opened, all filled with real tea, rice, coffee, cloves, lentils, sugar and spice.
The "Museum Room" is one of the most interesting as it contains photographs, mementos and many original watercolour paintings executed by Wade himself.
Part of Charles Paget-Wade's fantastic collection was period clothing, shoes, hats, bags and accessories, but these are now housed in a separate National Trust property as they could not be properly maintained at Snowshill. However there is always a changing display of a number of these items on show in the Museum Room.
These scarlet silk slippers are to die for!
Lots of exquisite ribbons and trims, and this quilted silk bonnet was my favourite.....
Just above the floor in the Museum Room are two tiny windows, with a teddy bears' picnic in one and a darling little sitting-room interior in the other. Most people simply miss these altogether, as they are specifically designed for small children to discover......
Wade was a prolific maker, and created whole villages and harbour scenes which were installed in the garden around the pond and along the walls. It is easy to say that Wade never lost his childhood delight and fascination for small things and the sheer pleasure of playing.
These are just some of the little houses and buildings he created for his 'village' in the garden
In 1946 Wade married and spent many of his remaining years living on his inherited estate in the West Indies. He still retained a lively interest in the house and continued to add to his collection, until in 1951 he presented Snowshill and its contents to the National Trust. What you see there today remains as he left it, a perfect memorial to an incredible man.
Although I must have visited Snowshill 20 times I never tire of visiting this dreamy house and garden nestled in the Cotswold hills;
'Treasure beyond measure
Imaginative mind
Magic key to open
The realm of anywhere'
C.P.W. 1883 - 1956
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Rare Disease Day and the promises of personalized medicine
O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...
-
Pakistan dizileri Hint dizilerinden farklı. Onlar gibi coşkulu olmuyor genelde. Bu yüzden yarım bıraktıklarım hayli fazla. Ama bu dizi ...
-
Pakistan dizisi önyargımı biraz olsun kıran bir dizi izledim geçenlerde. Baştan söyleyeyim Hindistan dizilerindeki gibi rüzgarlar essi...
-
İnternette bu görselle karşılaştım ve içimde derinden bir öfke dalgası yükseldi. Böyle şeyleri genelde paylaşmazdım. Çoğunlukla susan ve ken...