Şirin ile Şevketli Okuma Masalı

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, dört tarafı dağlarla kaplı bir köyün içinde, oğlu ile birlikte yaşayan, çok zengin bir adam varmış. Oğlanın adı Mirza Muhammet'miş.  Adam  her gün erkenden  evden  çıkar akşam  geç vakit dönermiş, çünkü bu adam her gün sırma gibi saçları, kiraz gibi dudakları, yay gibi kaşları ve ok gibi kirpikleri olan, güzeller güzeli Acem şahının kızı Şirin'i ararmış, ama bir türlü bulamazmış.  Elinde  yalnızca  onun bir resmi varmış.  Zavallı  adam,  hep bu resme bakar bakar ağlarmış.
Bu adamın oğlu olan Muhammet ise, on dokuz yaşına gelmiş olmasına rağmen, hiç  dışarıya  çıkmazmış.  Günlerden  bir  gün  Muhammet,  kendi  odasından  çıkıp babasının odasına girmiş ve duvarda asılı olan Şirin'in resmini görmüş. Görmesiyle birlikte,  düşüp  bayılması  da  bir  olmuş.  Ayılır  ayılmaz,  evdeki  hizmetlilere  bu resimdeki  kızın  kim  olduğunu  sormuş.   Öğrenince  de  onu  bulmak  için  yollara düşmüş. Günlerce yürüyüp dağlar tepeler aştıktan sonra, bir yaylaya varmış. Oradaki bir çeşmenin başında, güzel bir kız görmüş. Yakınına gelince bunun resimdeki kız olduğunu anlamış ve ona, "Yaylanız neden bu kadar ıssız, niçin ortalarda kimseler görünmüyor"  diye sormuş. Şirin de "Yaylamız  saldırıya  uğradı, babam ve ağabeylerim  yağmalanan  mallarımızın  peşine  düştüler"  diye  cevap  vermiş.  Bunu duyan oğlan, hemen kestirme yollardan geçip yağmacıları yakalamış ve mallan geri getirmiş. Bu delikanlıyı çok beğenen Şirin'in babası, ona kim olduğunu sormuş. Nereden ve niçin geldiğini öğrenince de kızını ona vermiş. Böylece muradına eren oğlan, bir zaman orada kaldıktan sonra, evini özlemeye başlamış. Kayınbabasından izin isteyip, karısını da yanına alarak köyüne gitmiş. Onları gören köy halkı, hemen koşup  oğlanın babasına  müjdeyi  vermişler.  Şirin'i oğlunun elinden  almak  isteyen adam, hizmetlisine hemen zehirli bir kahve yapmasını ve gelir gelmez onu oğluna ikram  etmesini  söylemiş.  Böylece  oğlunu  öldürüp,  Şirin'le kendisi  evlenecekmiş ama, hizmetçi gidip Muhammet'e babasının niyetini anlatmış. Oğlan inanmayınca da getirdiği kahveyi, odada bulunan kekliğe içirmiş. Keklik hemen oracıkta ölüvermiş. Olanlara çok üzülen oğlan, hemen karısını alıp, baba evinden uzaklaşmış. Karı koca bir zaman gittikten sonra, bir köye varmışlar. Oradaki bir ayakkabıcıya ayakkabısını tamir ettiren oğlan, bu sırada da başından geçenleri ona anlatmış. Ayakkabıcı da ona, kendisinin  aslında  zengin  bir  bey  olduğunu,  ama  halka  çok  kötü  davrandığını, zamanla bundan pişmanlık duyarak, tüm malını mülkünü bırakıp, ayakkabıcılığa başladığını   böylece   insanlara   kendisini   bağışlatmaya   çalıştığını   söylemiş   ve isterseniz  benim  evimde  kalabilirsiniz  demiş.  Ayakkabıcının  teklifini  kabul  eden oğlan, karısıyla birlikte onun evine yerleşerek huzur içinde yaşamaya başlamışlar. Yıllar böyle geçip giderken, günlerden bir gün o ülkede savaş çıkmış. Savaşta bu ülkenin  askerleri  büyük  kayıplar  vermişler.   Tam  padişahları  yenileceği  zaman, savaşa  giren  Muhammet,  büyük  bir  kahramanlık  göstererek  düşmanları  yenmiş. Bunun üzerine padişah, sarayında Muhammet'in onuruna bir ziyafet vererek onun kızıyla  evlenmesini  istemiş.  Oğlan evli olduğunu söyleyerek  bunu kabul etmemiş ama, karısı Şirin'in zorlamasıyla, padişahın kızıyla da evlenmek zorunda kalmış. Adı Şevketli olan bu
Sponsorlu Bağlantılar
kız da çok güzelmiş. Üçü birlikte mutluluk içinde yaşamaya başlamışlar.

Günlerden bir gün Şirin ile Şevketli sarayın bahçesinde gezerlerken, çıkan şiddetli  bir  rüzgâr,  Şevketli'nin  elinde  bulunan  Şirin'in  resmini  uçurup,  cadılar diyarına götürmüş. Bu güzel resmi bulan bir çoban da hemen onu ülkenin kralına götürüp, karşılığında yüklüce bir ödül almış. Şirin'in resmine bakan kral hemen ona âşık olmuş ve bu aşkın şiddetiyle bayılıp düşmüş. Ömründe ilk kez bu kadar güzel bir kız resmi görüyormuş. Kendisine geldikten sonra, hemen etrafındaki adamlarına emirler yağdırarak, bu resimdeki kızı bulup getirmelerini istemiş.  Bütün aramalara rağmen bulunamayınca da sonunda bu işi bir cadı üstlenmiş. Cadı araya sora, Şirin ile Şevketli'nin bulunduğu yere gelmiş ve kendisini kimsesiz bir yaşlı olarak tanıtıp, bir süre onların konuğu olmuş. Bu arada da Şirin'i kandırarak, onu bir sabah, tahtadan yapılmış bir arabaya bindirmiş ve tam Şevketli evden dışarı çıkıp neler olduğunu anlamaya çalıştığı sırada da araba havalanıvermiş. Şirin'in ardından ağlayıp sızlayan Şevketli, hemen koşup olanları kocasına anlatmış. Bunun üzerine atına atlayan Muhammet, cadılar diyarına gitmiş. Şehrin girişine vardığında eğlence sesleri duyup, atını sarayın yanına doğru sürmüş ve yolda duran yaşlı bir kadına, sarayda neler olduğunu sormuş. Yaşlı kadın ona, krallarının güzeller güzeli bir kızla evleneceğini söylemesi üzerine, oğlan bunun kendi karısı olduğunu anlayarak,  saraya gizlice girmenin  bir yolunu aramaya  başlamış.  Olanları  öğrenen yaşlı  kadın,  ona  yardım  edebileceğini  söyleyerek,  oğlanı  gizlice  saraya  sokmuş. Sonra da onun parmağındaki yüzüğünü isteyerek, bunu bir yoğurt tabağının içine koyup, Şirin'e götürmüş. Ondan bu yoğurdu yemesini istemiş. Tam o sırada, Şirin de elindeki bardakta bulunan zehiri içmek üzereymiş. Yaşlı kadının yalvarmalarına dayanamayarak, yoğurdu yemeye başlayınca, kocasının yüzüğünü görüp tanımış ve kadına,  bu  yüzüğün  sahibinin  şu  anda  nerede  olduğunu  sormuş.  Kadın  da  ona olanları anlatarak, gece yarısını beklemesini söylemiş.

O sırada sarayın içinde bir yabancı daha varmış. Bu yabancı, erkek kılığına girmiş olan Şevketli'ymiş. Düğün eğlencesi bittikten sonra, herkes dağılıp gitmiş. Sarayda yalnızca kral, Şirin, Muhammet,  Şevketli ve kralın muhafızları kalmışlar. Kral  Şirin'in  odasına  girince,  daha  önceden  oraya  saklanan  Muhammet,  hemen kılıcını çekerek onu öldürmüş. Olanlardan haberdar olan kralın askerleri, oğlanla Şirin'in etrafını sarmışlar. Tam bu sırada onların yardımına gelen Şevketli, askerlerin hepsini öldürmüş. Sonra da üçü birden saraydan kaçmışlar. Birlikte bir hayli yol gittikten sonra, yabancı kılığındaki Şevketli, mutluluk dileyerek onlardan ayrılmış ve daha  çabuk  eve  gelerek  üstünü  değiştirip,  onları  karşılamaya  hazırlanmış.  Daha önce,  Şevketli  sarayda  savaşırken  kolundan  yaralanmış  ve  Muhammet  de  onun yarasını  kendi  mendiliyle  sarmış.  İşte  Şevketli bu  mendili,  yarasından  çözmeyi unutmuş.  Onlar eve gelince Şevketli neler olduğunu sormuş ve anlatılanları hiçbir şey bilmiyormuş gibi dinlemiş. Yol yorgunu olan Muhammet, Şevketli'den bir kova su isteyerek elini ve ayağını yıkarken, birden kadının kolunda sarılı duran kendi mendilini görüp, kurtarıcılarının o olduğunu anlamış. Gerçeği daha fazla gizleyemeyeceğini gören Şevketli de olanları doğrulamış.
Bundan   sonra   üçü   bir   arada,   ömürlerinin   sonuna   kadar   mutluluk   içinde yaşamışlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...