Öğretmen ve Toplum Masalı
HANDAN İLE ÖĞRETMEN
Çok güzel bir havaydı. Mevsimlerden sonbahardı. Her yer sapsarı yapraklarla doluydu. Köyün bütün çocuklarında okulun açılacak olmasının heyecanı vardı. Bu yıl köyün okuluna yeni bir öğretmen gelecekti. Herkes bu öğretmeni merak ediyordu. Bir gün köyün tozlu yollarından bir araba yaklaştı köyün ortasına, bu arabadan siyah uzun saçlı, güzel giyimli bir kadın indi. Tüm çocuklar arabanın etrafını sardılar. Meraklı gözlerle herkes arabayı inceliyordu. Bir yandan da acaba bu kadın bizim yeni öğretmenimiz mi? Diye birbirlerine soruyorlardı. Güzel kadın birdenbire çocuklara dönüp:
- Merhaba çocuklar, nasılsınız bakalım? Ben sizin yeni öğretmeninizim. Adım Ayşe.
Çocuklar hep bir ağızdan :
- Yaşasın öğretmenimiz geldi. Diye bağırdılar. İçlerinden kızıl saçlı, al yanaklı bir kız öğretmenin yanına yaklaştı.
- Hoş geldiniz öğretmenim dedi. Öğretmen kızın yanına yaklaşarak adını sordu. Kız:
- Adım Handan. Hepimiz sizin gelmenizi dört gözle bekliyorduk. O sırada köyün muhtarı yaklaştı.
- Hoş geldin öğretmen hanım. Gelin size kalacağınız yeri göstereyim. Güzelce yerleşin yarında derse başlarsınız. Dedi. Köy çok az sayıya sahipti. Köyün ortasından küçük bir dere geçiyordu. Her yer otlayan hayvanlarla doluydu. Tavuklar yemlerini yiyiyorlardı. Ayşe öğretmen ilk görüşte köyü çok sevmişti. O gün evine yerleşti. Ve heyecanla yarının gelmesini bekliyordu. Nihayet sabah oldu. Okul şehirdeki okullara hiç benzemiyordu. Küçük bir sınıf, kırık dökük sıralar ve sınıfın ortasında bir soba duruyordu. O günden bir gün sonra Erhan ile Handan kavga ediyordu. Çünkü Erhan Handan’ın çantasını karıştırıyordu. Handan çok kızdı ve:
- Sen ne hakla çantamı karıştırırsın dedi. Erhan:
- Çok özür dilerim Handan. Dedi. Bir süre sonra barıştılar. Aradan bir gün geçti. Handan okula gelmemişti. Öğretmen Handan’ı merak edip, evlerine gitti. Kapıyı Handan’ın babası açtı. Handan’ın babası kısa boylu, göbekli, pos bıyıklı bir adamdı.
- Hoş geldin öğretmen hanım dedi Handan’ın babası.
- Hoş bulduk, Handan nasıl? Hastamı yoksa. Bir haftadır okula gelmiyor da. Babası:
- hayır hasta değil. Öğretmen:
- Peki neden okula gelmiyor öyleyse? Babası sert bir dille:
- Hayır okula ben göndermiyorum. Ayşe öğretmen bu lafa çok sinirlendi.
- Onun bu hakkını elinden alamazsınız dedi. Adam tam öğretmene bağıracaktı ki, içeriden bir ses geldi. Gelen ses Handan’ın babaannesinin sesiydi. Yaşlı kadın bembeyaz saçları, elinden bastonuyla kapıya kadar geldi:
- Bak oğlum, eğer torunum Handan’ı tekrar okula göndermezsen ben de sana analık hakkımı helal etmem. Dedi. Babası ne yapacağını şaşırdı. Kara kara düşünmeye başladı. Annesini kıramayacağını biliyordu ama yine de Handan’ı okula göndermemeye kararlıydı. Hiç bir şey demeden içeriye doğru gitti. Bu arada kapıda öğretmen hanım ve babaannesi konuşuyordu. Öğretmen hanım:
- Teyze sen yaşlı bir kadınsın, ama bence oğlundan daha akıllısın. Bu çağda kız çocuğunu okula göndermemek olur mu? Yaşlı teyze derin bir of çekti:
- Ooof Off kızım, benim zamanımda buralarda okul bile yoktu. Okul bize köye iki saat uzaklıkta mesafede idi. Bende okula gitmeyi çok istedim, ama babam beni okula göndermedi. Benden 4 yaş küçük erkek kardeşimi ise uzak falan dinlemedi okula gönderdi. Bu benim içimde hep kaldı. Handan’ım okumalı, sizin gibi faydalı bir insan olmalı memlekete.
Öğretmen hanım çok duygulanmıştı bu sözlere.
./…-2-
- Teyzeciğim sizi çok sevdim ve takdir ettim. İnşallah Handan sizin yapamadıklarınızı yapacak ve memlekete yararlı bir insan olacak, ben inanıyorum. Dedi öğretmen hanım.
- İnşallah kızım, inşallah Dedi. Babaanne. Şu inatçı oğlum niye böyle davranıyor bende anlamıyorum. Handan’ın annesi öleli tam 4 yıl oldu. Karısı öldükten sonra iyice bir aksileşti. Zaten bir daha da evlenmedi. Galiba Handan okuyup onu bırakıp gidecek diye korkuyor. Handan’ı çok seviyor ama kızcağıza sevgisini bile belli etmiyor. Öğretmen hanım, aslında oğlum çok iyi bir insandır. İnşallah beni dinleyecek ve Handan’ı yeniden okula gönderecektir. Tam o sırada birden babası kapıya kadar geri geldi.
- Tamam, ana, senin dediğin gibi olsun. Öğretmene dönerek:
- Senin dediğin oldu öğretmen hanım dedi. Ayşe öğretmen çok sevindi. O sırada Handan, bütün konuşmaları duymuştu. Koşarak öğretmenin yanına geldi.
- Teşekkür ederim öğretmenim. Sizin sayenizde okuluma gideceğim diyerek boynuna sarıldı. Bundan sonraki günlerde Handan ve arkadaşları öğretmenle birlikte çok güzel yıllar geçirdiler. Aradan yıllar geçti. Handan o kadar başarılı bir öğrenciydi ki, üniversiteyi kazandı. Hem de çok istediği öğretmenlik bölümünü. Fakat kazandığı üniversite köylerinden çok uzaktaydı. Okula mutlaka gitmesi gerekiyordu. Sıra babasını ikna etmeye geldi. Çünkü babasının en çok korktuğu şey Handan’ın çok uzaklara gitmesiydi.
Handan:
- Babacığım beni okula gönderdin ve çok başarılı oldum. Şimdi de çok istediğim bölüm olan üniversiteyi kazandım.
Babası:
- Hayır, kızım seni uzağa gönderemem. Dedi. Sakın ısrar etme.
Handan:
- Baba o kadar yıl boşuna mı okudum. Bu memlekete hayırlı bir insan olmak istiyorum, bunun neresi kötü. Bir süre düşünen baba, sonunda:
- Tamam, benim güzel kızım git ve yurda yararlı bir insan olarak dön buralara dedi. Baba kız birbirlerine ağlayarak sarıldılar. Birkaç hafta sonra Handan İstanbul’a okuluna gitti. 4 yıl sonra mezun bir şekilde köyüne döndü. Ne şanstır ki, ilk görev yeri kendi köyünde ve kendi okuduğu okula çıktı. Babasının ise keyfine diyecek yoktu. Aslında ondan mutlu insan da yoktu. Kendi kendine düşündü. Ne şanslı bir babaymışım, iyi ki kızım okudu ve beni bu kadar mutlu etti. Eğer kızımı İstanbul’a yollamasaydım herhalde vicdan azabından kahrolurdum. Handan ise, yıllar boyunca bu kutsal meslek olan öğretmenliğine devam ederek mutlu ve huzurlu yaşadı.
Yazan : Sude ÇOŞKUN
Çok güzel bir havaydı. Mevsimlerden sonbahardı. Her yer sapsarı yapraklarla doluydu. Köyün bütün çocuklarında okulun açılacak olmasının heyecanı vardı. Bu yıl köyün okuluna yeni bir öğretmen gelecekti. Herkes bu öğretmeni merak ediyordu. Bir gün köyün tozlu yollarından bir araba yaklaştı köyün ortasına, bu arabadan siyah uzun saçlı, güzel giyimli bir kadın indi. Tüm çocuklar arabanın etrafını sardılar. Meraklı gözlerle herkes arabayı inceliyordu. Bir yandan da acaba bu kadın bizim yeni öğretmenimiz mi? Diye birbirlerine soruyorlardı. Güzel kadın birdenbire çocuklara dönüp:
- Merhaba çocuklar, nasılsınız bakalım? Ben sizin yeni öğretmeninizim. Adım Ayşe.
Çocuklar hep bir ağızdan :
- Yaşasın öğretmenimiz geldi. Diye bağırdılar. İçlerinden kızıl saçlı, al yanaklı bir kız öğretmenin yanına yaklaştı.
- Hoş geldiniz öğretmenim dedi. Öğretmen kızın yanına yaklaşarak adını sordu. Kız:
- Adım Handan. Hepimiz sizin gelmenizi dört gözle bekliyorduk. O sırada köyün muhtarı yaklaştı.
- Hoş geldin öğretmen hanım. Gelin size kalacağınız yeri göstereyim. Güzelce yerleşin yarında derse başlarsınız. Dedi. Köy çok az sayıya sahipti. Köyün ortasından küçük bir dere geçiyordu. Her yer otlayan hayvanlarla doluydu. Tavuklar yemlerini yiyiyorlardı. Ayşe öğretmen ilk görüşte köyü çok sevmişti. O gün evine yerleşti. Ve heyecanla yarının gelmesini bekliyordu. Nihayet sabah oldu. Okul şehirdeki okullara hiç benzemiyordu. Küçük bir sınıf, kırık dökük sıralar ve sınıfın ortasında bir soba duruyordu. O günden bir gün sonra Erhan ile Handan kavga ediyordu. Çünkü Erhan Handan’ın çantasını karıştırıyordu. Handan çok kızdı ve:
- Sen ne hakla çantamı karıştırırsın dedi. Erhan:
- Çok özür dilerim Handan. Dedi. Bir süre sonra barıştılar. Aradan bir gün geçti. Handan okula gelmemişti. Öğretmen Handan’ı merak edip, evlerine gitti. Kapıyı Handan’ın babası açtı. Handan’ın babası kısa boylu, göbekli, pos bıyıklı bir adamdı.
- Hoş geldin öğretmen hanım dedi Handan’ın babası.
- Hoş bulduk, Handan nasıl? Hastamı yoksa. Bir haftadır okula gelmiyor da. Babası:
- hayır hasta değil. Öğretmen:
- Peki neden okula gelmiyor öyleyse? Babası sert bir dille:
- Hayır okula ben göndermiyorum. Ayşe öğretmen bu lafa çok sinirlendi.
- Onun bu hakkını elinden alamazsınız dedi. Adam tam öğretmene bağıracaktı ki, içeriden bir ses geldi. Gelen ses Handan’ın babaannesinin sesiydi. Yaşlı kadın bembeyaz saçları, elinden bastonuyla kapıya kadar geldi:
- Bak oğlum, eğer torunum Handan’ı tekrar okula göndermezsen ben de sana analık hakkımı helal etmem. Dedi. Babası ne yapacağını şaşırdı. Kara kara düşünmeye başladı. Annesini kıramayacağını biliyordu ama yine de Handan’ı okula göndermemeye kararlıydı. Hiç bir şey demeden içeriye doğru gitti. Bu arada kapıda öğretmen hanım ve babaannesi konuşuyordu. Öğretmen hanım:
- Teyze sen yaşlı bir kadınsın, ama bence oğlundan daha akıllısın. Bu çağda kız çocuğunu okula göndermemek olur mu? Yaşlı teyze derin bir of çekti:
- Ooof Off kızım, benim zamanımda buralarda okul bile yoktu. Okul bize köye iki saat uzaklıkta mesafede idi. Bende okula gitmeyi çok istedim, ama babam beni okula göndermedi. Benden 4 yaş küçük erkek kardeşimi ise uzak falan dinlemedi okula gönderdi. Bu benim içimde hep kaldı. Handan’ım okumalı, sizin gibi faydalı bir insan olmalı memlekete.
Öğretmen hanım çok duygulanmıştı bu sözlere.
./…-2-
- Teyzeciğim sizi çok sevdim ve takdir ettim. İnşallah Handan sizin yapamadıklarınızı yapacak ve memlekete yararlı bir insan olacak, ben inanıyorum. Dedi öğretmen hanım.
- İnşallah kızım, inşallah Dedi. Babaanne. Şu inatçı oğlum niye böyle davranıyor bende anlamıyorum. Handan’ın annesi öleli tam 4 yıl oldu. Karısı öldükten sonra iyice bir aksileşti. Zaten bir daha da evlenmedi. Galiba Handan okuyup onu bırakıp gidecek diye korkuyor. Handan’ı çok seviyor ama kızcağıza sevgisini bile belli etmiyor. Öğretmen hanım, aslında oğlum çok iyi bir insandır. İnşallah beni dinleyecek ve Handan’ı yeniden okula gönderecektir. Tam o sırada birden babası kapıya kadar geri geldi.
- Tamam, ana, senin dediğin gibi olsun. Öğretmene dönerek:
- Senin dediğin oldu öğretmen hanım dedi. Ayşe öğretmen çok sevindi. O sırada Handan, bütün konuşmaları duymuştu. Koşarak öğretmenin yanına geldi.
- Teşekkür ederim öğretmenim. Sizin sayenizde okuluma gideceğim diyerek boynuna sarıldı. Bundan sonraki günlerde Handan ve arkadaşları öğretmenle birlikte çok güzel yıllar geçirdiler. Aradan yıllar geçti. Handan o kadar başarılı bir öğrenciydi ki, üniversiteyi kazandı. Hem de çok istediği öğretmenlik bölümünü. Fakat kazandığı üniversite köylerinden çok uzaktaydı. Okula mutlaka gitmesi gerekiyordu. Sıra babasını ikna etmeye geldi. Çünkü babasının en çok korktuğu şey Handan’ın çok uzaklara gitmesiydi.
Handan:
- Babacığım beni okula gönderdin ve çok başarılı oldum. Şimdi de çok istediğim bölüm olan üniversiteyi kazandım.
Babası:
- Hayır, kızım seni uzağa gönderemem. Dedi. Sakın ısrar etme.
Handan:
- Baba o kadar yıl boşuna mı okudum. Bu memlekete hayırlı bir insan olmak istiyorum, bunun neresi kötü. Bir süre düşünen baba, sonunda:
- Tamam, benim güzel kızım git ve yurda yararlı bir insan olarak dön buralara dedi. Baba kız birbirlerine ağlayarak sarıldılar. Birkaç hafta sonra Handan İstanbul’a okuluna gitti. 4 yıl sonra mezun bir şekilde köyüne döndü. Ne şanstır ki, ilk görev yeri kendi köyünde ve kendi okuduğu okula çıktı. Babasının ise keyfine diyecek yoktu. Aslında ondan mutlu insan da yoktu. Kendi kendine düşündü. Ne şanslı bir babaymışım, iyi ki kızım okudu ve beni bu kadar mutlu etti. Eğer kızımı İstanbul’a yollamasaydım herhalde vicdan azabından kahrolurdum. Handan ise, yıllar boyunca bu kutsal meslek olan öğretmenliğine devam ederek mutlu ve huzurlu yaşadı.
Yazan : Sude ÇOŞKUN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder