Hasret Masalı

 Hasret Masalı

Şehrin birinde kimsesiz çocukların kaldığı bir yurt varmış. Yurtta kalan çocukların pek çoğunun ailesi yokmuş. Bazı aileler de çeşitli sebeplerden dolayı çocuklarına bakamadıkları için onları yurda bırakmak zorunda kalmışlar. Yurtta çocuklarla öğretmenler ve bakıcı ablalar ilgileniyormuş.
Bu yurtta Hasret adında bir kız çocuğu varmış. Hasret ailesini hiç tanımamış. Onu daha bebekken yurdun kapısına bırakmışlar. Anne kucağı nedir hiç bilmemiş, hep sevgiye hasret büyümüş.
Hasret yurdun en yaramaz çocuklarından biriymiş. Çocukların çoğu ondan korkup çekinirmiş. Hasret hiçbir tehlikeden sakınmaz her türlü yaramazlığı yaparmış. Öğretmenleri sürekli onu uyarırlarmış. Büyük yaramazlıklar yaptığı zaman ona ceza verirlermiş ama o yine bildiğini yaparmış.
Hasret yurdun kurallarına hiç uymazmış. Onu kurallara uyması için uyaran, yaptığı davranışa kızan biri olduğunda da “Hiç kimse beni sevmiyor” diye düşünür, üzülürmüş. Sabahları saçlarını banyo yerine dinlenme odasında tararmış. Banyo kalabalık olduğu için sıra beklemesi gerekiyormuş çünkü. Dinlenme odası sabahları boş oluyormuş. Bu odanın duvarında çerçeveleri ahşaptan yapılmış eski büyük bir ayna varmış. Hasret bu aynanın karşısına geçer, uzun uzun saçlarını tararmış. Mutsuz gözlerle aynaya bakar sonra da her sabah aynı soruyu sorarmış.
“Ayna ayna söyle bana, var mı bu dünya da benden daha mutsuz biri?”
Hasret bildiği bir masalda ki gibi aynanın bir gün ona cevap vereceğine inanıyormuş. Fakat ayna ona hiç cevap vermiyormuş. Hasret’in tek ümidi bir gün bir sihirli bir değnek bulmakmış. Ayna bir konuşsa ona sihirli değneğin yerini soracakmış. Sihirli değneğe değdiğinde değneğin onu güzel bir prensese çevireceğine inanıyormuş.
Bir sabah Hasret, dinlenme odasındaki aynanın karşısında saçlarını taramış. Yine her sabah olduğu gibi sorusunu sormuş:
-Ayna ayna söyle bana, var mı bu dünya da benden daha mutsuz biri?
Gözlerini aynaya dikmiş cevap bekliyormuş. O gün ayna ona cevap vermiş:
-Var, demiş. Senden daha mutsuz olan benim.
Hasret şaşırmış,
-Sen neden mutsuzsun? diye sormuş.
Ayna:
-Her sabah senin mutsuz yüzünü gördüğüm için, ben de çok mutsuz oluyorum, demiş.
Hasret:
-Ben de mutsuz olmak istemiyorum ama sihirli değneğin yerini bilmiyorum. Bir sihirli değneğim olsa, kendi sarayımda dünyalar güzeli mutlu bir prenses olarak yaşamak isterdim. Sihirli değneğin yerini sen bilirsin, değil mi? Ne olur bana söyle.
Ayna:
-Üzgünüm ama gerçek hayatta sihir diye bir şey yok, demiş.. İyi ki de yok. Düşünsene, sihir diye bir şey olsa herkes her istediğini sihirle yapsa, dünya ne korkunç bir hale gelirdi.
Hasret:
-Neden korkunç olsun ki çok güzel olurdu, demiş.
Ayna:
-Sen öyle zannet, demiş. Düşünsene arkadaşın sana kızınca seni kabağa çevirdi. Sonra da kimse senin kabak, kabağın da sen olduğunu fark etmedi. Böyle bir durumda ne olur?
Hasret gülmüş.
-Kabak yemeği olurdum herhalde, ama sihir diye bir şey var, ben duydum, demiş.
Ayna, sihir konusunda ısrar eden Hasret’e biraz daha açıklama yapmış.
-Sihir denilen şey olsa olsa tembellerin oturduğu yerde uydurdukları bir şey olabilir. Oh ne güzel çalışmadan, emek vermeden parmağını şıklat, her şey kendiliğinden oluversin.
Hasret’in canı sıkılmış.
-O zaman ben hiçbir zaman mutlu olamayacağım. Sihirli değnek de yokmuş.
Ayna:
-Geçmiş olsun, demiş.
Hasret:
-Ben hasta değilim ki, demiş.
Ayna:
-Hastasın ama farkında değilsin, demiş. Vücudunda bir hastalık olmasa da düşüncelerin hasta. Düşüncelerdeki hastalık vücudundaki hastalıktan daha önemlidir. Mutlu olamayacağına düşündüğün sürece mutlu olamazsın.
Hasret:
-Sihirli değnek beni buradan kurtarmazsa, bu yurdun içinde nasıl mutlu olabilirim ki? diye sormuş.
Ayna:
-Mutlu olmak için sihirli değneğe ihtiyaç yok ki, mutluluk insanın kendi elindedir, demiş.
Hasret aynanın ne demek istediğini anlamamış.
-Hiç de öyle değil. Benim annem babam olsa mutlu olurdum, demiş.
Ayna:
-Annesi babası olduğu halde kıymetini bilmeyen, mutsuz olan bir sürü çocuk var. Mutluluk başkalarının elinde olan bir şey değildir, demiş.
Hasret, saçlarını iki yana savurmuş.
-Çok güzel bir kız olsam mutlu olurdum değil mi? diye sormuş.
Ayna cevap vermiş:
-Kesinlikle hayır. Saatlerce karşımda duran ne güzeller bilirim. ‘Ay keşke burnum biraz daha küçük, ağzım biraz daha büyük olsaydı’ diyerek bütün gününü kendine zehir eden o kadar güzel kişi gördüm ki.
Hasret, kendinden emin bir şekilde,
-Ama zengin olsam kesin mutlu olurdum değil mi? demiş.
Ayna yine:
-Hayır, demiş. Parama biraz daha para katayım derdinden ne yapacağını şaşırmış ne zenginler var. Parayı düşünmekten paranın keyfini çıkaramıyorlar. Bir türlü mutlu olamıyorlar.
Hasret:
-Mutlu olmanın yolu yok öyle mi? diye sormuş umutsuzca.
Ayna gülmüş.
-Ben sana yolu yok demedim ki, demiş. Sadece söylediğin şeyler mutlu olmak için yetmez dedim. Saydığın her şey aslında senin içinde var. Onları ortaya çıkarırsan mutlu olabilirsin.
Hasret şaşırmış.
-Anlamadım ne var benim içimde? diye sormuş.
Ayna cevap vermiş:
-Güzellik ve gerçek zenginlik.
Hasret hemen sormuş:
-Nasıl çıkaracağım onu dışarıya? Ben herkes beni sevsin diye çok güzel olmak istiyorum.
Ayna:
-İnsanın güzelliği gülümsemesindedir, demiş. Bir insan ne kadar çok gülümserse o kadar çok güzeldir. Güzel olana hayran olunur ama sadece güzel olduğu için sevilmez. Güzel gülümseyen ise kendini çabucak sevdirir.
Hasret:
-Peki gerçek zenginlik nedir? diye sormuş.
Ayna:
-Her insanın içinde büyük bir güç vardır, demiş. İşte o güç gerçek zenginliktir. O güç insanın beynindedir. Beynini ne kadar iyi kullanırsan, o kadar zenginsin. Tabi o kadar da mutlu olursun.
Hasret:
-Peki beynimi nasıl kullanacağım? diye sormuş merak içinde.
Ayna memnuniyetle cevaplıyormuş sorularını.
-Bak iyi dinle. Beyin küçüktür ama içinde milyonlarca minik kapılar vardır. Her kapıyı açan tek anahtar vardır. O anahtarla istediğin kapıyı açabilirsin.
Hasret heyecan içinde,
-Nedir o anahtar, demiş.
Ayna:
-Tekrar anahtarıdır, demiş.
Hasret:
-Anlamadım, demiş.
Ayna:
-Bu hazır bir anahtar değil, demiş. Neyi çok tekrar edersen o anahtar oluşur, istediğin kapıyı açarsın. Söylediğin iyi bir şeyse güzel ve faydalı kapılar açılır; kötü bir şeyse kötü kapılar açılır. Yani çok söylediğin şeye inanır ve öyle olursun.
Hasret:
-Biraz daha açıklar mısın? demiş.
Ayna konuyu onun daha kolay anlayacağı şekilde anlatmış.
-Bak şimdi, sen sürekli kendine ‘ben sevilmeyen, inat, sinirli, yaramaz bir çocuğum’ dersen gerçekten öyle bir çocuk olursun. Sürekli ‘ben mutsuzum’ dersen, mutsuz bir çocuk olursun.
Hasret:
-Ama ben hep öyle diyorum, demiş.
Ayna:
-Artık böyle söyleme, demiş. Mutlu olduğunu, kendini ve başkalarını sevdiğini söyle. Sen kendini seversen başkaları da seni sever. Başarılı bir çocuk olduğunu söyle. Ama defalarca söylemelisin ki kapıları açan tekrar anahtarını oluşturabilesin.
Hasret:
-Bana yardım eder misin? demiş.
Ayna:
-Seve seve yardım ederim, demiş. Öncelikle güzel olmak için işe gülümseme çalışmalarıyla başlayalım. Her sabah gel karşımda uzun uzun gülümse. En güzel gülümsemeyi bulalım sana. Yüzün gülümsemeye alışsın. Güne gülümseyerek başla.
Hasret:
-Tamam, demiş.
Ayna devam etmiş:
-Sonra da tekrar anahtarı oluşturalım. Her sabah yüz kere istediğin bir cümleyi tekrar et.
Hasret:
-Ben kendimi hiç sevmiyorum, demiş. Hep başkaları gelsin beni sevsin diye bekliyorum. Başıma gelen her kötü şey için kendimi suçluyorum. Hatalarım yüzünden kötü şeyler oluyor diye düşünüyorum. Öncelikle kendimi seviyorum demek istiyorum.
Ayna:
-Sonra sürekli ‘ben mutluyum’ de, demiş. Mutluyum dedikçe hayatında mutlu olacak şeyleri fark edersin. Kendini mutlu edecek bir sürü şey bulabilirsin. Mutluluk küçük şeylerdedir. Küçük şeylerle mutlu olabilen insan, mutlu olmayı bilen insandır. Aman büyük bir şey olsa da mutlu olsam diye bekleyen insan çok bekler.
Hasret:
-Benim gibi, demiş.
Ayna sözlerine devam etmiş.
-Sahip olduklarının kıymetini bilmeyenler, sahip olacaklarının da kıymetini bilmeyecektir. Bu yüzden hiçbir zaman gerçekten mutlu olamazlar.
Hasret aynaya teşekkür etmiş.
-Benimle konuştuğun için teşekkür ederim. Keşke bütün aynalar insanlarla konuşsa, demiş.
Ayna:
-Ben özel bir aynayım, demiş. Benden başka hiçbir ayna konuşamaz. Ama konuşabilselerdi her sabah asık yüzle karşısına geçen insanlara ‘Lütfen gülümseyin. Güne böyle başlamayın. Sahip olduklarınız için şükrederek güne başlayın ve mutlaka gülümseyin’ demek isterlerdi eminim ki.
O günden sonra Hasret, her sabah aynanın karşısına koşmuş. Uzun uzun gülümseme çalışmaları yapmış. Her gün olumlu sözcüklerden kendine tekrar anahtarları oluşturmuş. Kendini değiştirmek için günlerce uğraşmış, gayret etmiş. Hasret, her gün biraz daha değişmiş biraz daha kendini geliştirmiş, yüzü hep gülmeye başlamış. Öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen bir çocuk olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...