Uzun zamandır hayal kurmuyormuşum. Öyle dediler bugün. Bir taraftan belirli bir düzende hayal kuruyormuşum demek ki diye geçirdim aklımdan hoşuma gitti. Diğer taraftandan da uzun zamandır hayal kurmamışım diye üzüldüm. Daha doğrusu hüzünlendim. Yani üzülmek kadar baskın değil ama ince bir hüzün işte. Sonra unuttum. Gün koşturmacası kafamın içindeki başka bir takım gerilimler derken unuttum gitti. Uzun bir iş gününün ardından aslında işten çok kendimle bir gün geçirdiğimi fark ettim. Kafamda dolanan bir sürü kelime bir yerlere çarpa çarpa zihnimi bulandırınca belki de yazmam lazımdır diye düşünüp şu iç seslerimi kelimelere dönüştüreyim dedim. Bilgisayarın mekanik beyazı bana parlar parlamaz da zihnime uzun zamandır böyle hayaller kurmuyordun bize denildiği an geldi. Galiba kendimi ruhumu en çok kendim duvardan duvara vurduğum için, bitmez tükenmez bir huzursuzluğa, gerginliğe hep bir sorgulama içinde kendi kendimi kemirmeye teşne olduğum için bulduğum bir yöntem bu.Hayal. Kendin boz kendin yap sistemi. Hayatın içindeki somut kazançları kendime yettiremediğim için, hep gönlümde, hayalimde olanın peşinde sayılamaz, dokunulamaz mutluluk ve mutsuzlukların derdinde olduğumdan bağlıyım bu hayal dediğim naneye. Bilmiyorum belki de hayal işte sadece.
He bir de inandığım bir şeyin içinde olma halimi keşfediyorum bir de bu aralar. İçimde başka bir manyak daha varmış. Kendimle uğraşamayacak kadar yoğun olduğum zamanlar içimdeki manyakla tanışmam için bir çeşit vesile olduğunu çaktım çoktan. Öğrenme haline açıklığımı, yanlış yapmaya değil de yanlış olmamaya dair hassasiyetimi keşfediyorum.
Böyle şeyler işte...
İçimde sesler, yürüyorum. Belki hayale, belki hikayeye …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder