"Başka" Masal Gibi Kamp



Geçtiğimiz haftasonu Başka Rota ile Urla Demirciler Ada Mevkii'ne kamp yapmaya gittik. Dolunay gecesinde masal anlatmak benim için harika bir deneyimdi. Bu deneyimi de paylaşmak istedim. Yazıyı yazmadan önce fotoğrafları gözden geçireyim dedim ve ne kadar çok şey yaptığımızı farkettim. Sonra da ben bu kadar şeyi hiç bir ayrıntıyı kaçırmadan nasıl anlatacağım diye düşündüm. Bazı noktalarda kısa keseceğim, daha çok kendi deyimime odaklanmaya çalışacağım. Bu kampta harika kişilerle tanıştım hepsinin de ilginç hikayeleri vardı.

Başka Rota'nın kurucuları Filiz ve Mikail ile geçen yıl tanıştım. Kitap kulübünden canım arkadaşım Gülnur, onların düzenlediği yürüyüşlere katılıyor ve çok beğeniyordu. Tanışmamıza vesile oldu. Filiz beni arayıp da doğa yürüyüşü, kültür gezileri ve masal etkinliği düşünüyorum ne dersin? diyince içimden çıkan kelebekleri ona gönderdim ve üçümüz buluştuk. Etkinliklerimizi planladık. Başka Rota sadece doğa yürüyüşü ya da sadece gezi düzenleyen bir seyahat acentası değil. Yaptıkları işe ruhlarını katıyorlar ve onlarla gidilen her yer "başka" oluyor. Orada herkesin bilip görmediği şeyleri görüyorsunuz. Düzenledikleri gezileri buradan görebilirsiniz. Sonuçta biz birlikte etkinlik yapmaya karar verdik. Ama bir yıl boyunca o kadar aksilik oldu ki. Gezimiz son andan iptal oldu, hava koşulları uymadı, zamanımız tutmadı ama biz umudumuzu kaybetmedik. Masal Gibi Kamp etkinliğini Filiz açtığında ise büyük bir ilgi gördü. Böyle bir konsepte sahip ilk etkinlikti. Başka Rota da ben de ilk defa böyle bir etkinliğin içinde olacaktık. Filiz masal kampının öncesinde de doğa yürüyüşü, bağ gezisi koydu sonraki gün ise yine doğa yürüyüşü, köy gezmesi ve deneysel arkeoloji mekanlarına gittiğimiz kültür gezisini ekledi.
Kısaca size bu iki günü anlatmak isterim.
Sabah, kaptan Muharrem abinin  - ki sonra kampın yıldızı olacaktı- servisi ile Güzelbahçe'de çok güzel bir kahvaltı yaptık. Boyoz ve gevrekle. Güne güzel bir başlangıç oldu. Sabah, rüzgar kuzey yönünden esiyordu. Güneş vardı ama rüzgar bizi üşütüyordu. Sonra da doğa yürüyüşü yapacağımız alana gittik. Yağcılar köyüne kadar yaklaşık bir buçuk saatlik bir yürüyüşümüz vardı.
Yağcılar Köyüne Yürürken


Güneş etkisini belli etmeye başlamıştı ama yine de rüzgar bize hırkalarımızı bir giydiriyor bir çıkartıyordu. Yağcılar köyüne giden ormanlık alanda domuz avcılığı yapılıyormuş. Karşımıza bir ölü yaban domuzu çıktı. Avcılar onu vurup, öylece bırakıp gitmişler. Avcılığın günümüzde ne gibi bir yeri olduğunu bilmiyorum ama gördüğüm doğaya ve hayvana saygılı olmayan insanlığın tipik davranışıydı. O yabandomuzun ölümü doğal bir ölüm değildi, bu da beni üzdü. Yolda bulduğumuz bir kaç dağ çileği ve biraz da böğürtleni yedikten sonra Yağcılar köyüne geldik. Orada bizi Ayhan Abi karşıladı. Ayhan Abi, Yağcılar Köyü'nde yerel şarap üreticisi ve aynı zamanda da Ta-Tu-Ta çiftliği sahibi. Ta- Tu-Ta  Buğday Derneği tarafından yürütülen  Ekolojik çiftliklerde tarım turizmi  ve gönüllü bilgi, tecrube takası projesi. Gönüllü kişiler, ekolojik çiftliklere gidip orada çalışıyorlar. Ayhan Abi'nin bağı çok güzeldi. Bir tarafı orman bir tarafı zeytin ağaçlarının ortasında bir bağ. Ayhan Abi, burada organik tarım yapıyor. Bize üzümleri anlattı, üzümlerin fermante olmasını. Fermante olan meyvenin yararlarını. Bir de güzel masal anlattı. "Bir baba kızının karnının şiş olduğunu farkedince onu hamile sanmış ve namuslarını kirletti diye oğlundan kızı dağa bırakmasını söylemiş. Ama kardeşi kıza kıyamamış, dağa çıkarken yanlarına bir horoz almış ve horuzu kesmiş. Babasına da horozun kanını götürmüş. Kızı dağa salıvermiş.  Kızcağız da neden terkedildiğini bilmez halde dolaşırken bir bağa denk gelmiş. Bağdaki üzümleri yemeye başlamış. Arıların, böceklerin yediği üzümleri yemiş. Sonra da iyileşmeye başlamış. Karnının şişliği inmiş." Biraz Nardaniye masalı biraz da Pamuk Prenses masalının birleşmesi gibi geldi bana. Sanırım daha devamı vardı ama Ayhan Abi bize bu kadarını anlattı. Sonra bize aşılamayı gösterdi. Ağaç aşılması ve bağ aşılaması arasındaki farkı anlattı. Yaptığı şaraplardan tattık. Doğal mayayla yapılan şarap ve kükürtle yapılan şarap arasındaki farkı tattık. Ayhan Abi ve eşi ile tanışmak çok güzeldi.



Bağdan ayrılıp kamp kuracağımız Demirciler Ada'ya gittik. Orayı çok severim yazın başlarında suyu çok soğuk olur ama Ağustos'ta ısınır. Suyu temizdir, büyülü bir havası vardır. Çay, kahve molasından sonra çadırlarımızı kurmaya giriştik. Hava hala rüzgarlı olduğu için biraz zorlandık ama saltanat çadırı da dahil hepsini kurduk, daha doğrusu Filiz, Semih ve Muharrem abi olmasaydı kuramazdık:)
Çadır Kurma Çalışmaları, En Soldaki Saltanat Çadırı 4 Kişilik

Akşam yemeği ve masaldan önce dolunayı kutlamak için taşlardan mandala yapmaya karar verdik. Bir arkadaşımız taşları toplarken kalp şeklinde bir tane buldu ve mandalamızın niyeti de böylece "aşk" oldu.  Aynı niyette birleşmek, mandalayı anlamak çok güzeldi. 

Sonrasında ay yavaşça yükselmeye başladı ve biz bir kaç kişi adaya çıkıp ayı oradan izledik. Orası sakin bir yerdi bir tarafı yüksek bir uçurum diğer tarafında da kayalıklar vardı. O yükseklikten deniz ve ay muhteşem görünüyordu. 

Akşam yemeğinden sonra ise masal anlatımına başladık. Kampa gelirken deniz ve dolunay için aklımda üç masalım vardı. Aslında iki tanesini kesin anlatacaktım ama üçüncüsü için içimden gelen masalı anlatmaya niyet etmiştim. Her masal akşamı kendine özgü dinamikler taşıyor. Açık alanda daha önce de masal anlatmıştım ama buranın atmosferi o kadar büyüleyiciydi ki. Masal kapısını açtık, ben masalı anlatmaya başladım ama konuştukça aslında anlatmak istediğim masalı değil de bambaşka bir masalı anlattığımı farkettim. Masal anlatırken yaşadığım en ilginç deneyimdi, bir an durdum ve sonra da kabul ettim ve o masalı anlatmaya başladım. Genelde masallar arasında ara vermem ama bu kampta öyle bir ortam oluştu ki her masal arasında dinlendik, küçük molalar verdik ve böylece ben de sadece planladığım masalların birini anlattım onun dışında içimden dört başka masal çıktı. Biraz uzun bir anlatım oldu. Biz masala başladığımızda rüzgar da etkisini azaltmıştı, hava durgundu. Tam arkamda doluna, yanımda ateş ve kulağımızda dalga sesleri ile masal dünyasına büyülü bir giriş yaptık. Kendi adıma unutmayacağım bir deneyim yaşadım.


ateş

Masallar ve tüm günün yorgunluğu birleşince uyumak için çadırlara dağıldık. Gece rüzgarlıydı, benim için de biraz soğuktu. Biraz diken üstü bir uykuydu ama yine de tüm gece dolunay ışığının altında uyumak çok güzeldi. Sabah kahvaltımızdan sonra denizle biraz haşır neşir olduk ve gezinin ikinci bölümü başlamış oldu. Önce doğa yürüyüşü vardı. Ovacık - İhsaniye Köyü arasında inanılmaz güzellikte bir rotaydı. Filiz bize orayı nasıl keşfettiklerini anlattı. Filiz, rota keşiflerini anlatırken aklıma Yerdeniz Öyküleri'ndeki Bulucu'lar geldi. Onlar çıplak ayakla yerin altındaki madenleri buluyorlardı. Dünyanın yeraltı haritasını çıkarıyorlardı. Filiz de yerüstünün bulucusuydu. Çok güzel ağaçların olduğu gotik bir yürüyüş rotası bulmuşlardı. Dere kenarında yürümek ve doğayı hissetmek tüm kampın en güzel zamanlarından biriydi benim için.







Rehberimiz canımız Filiz

İhsaniye köyüne vardıktan sonra pazarı gezmek için Bademler Köyü'ne gittik. Bademler Köyü, içinde tiyatrosu olan ve sanatın köy yaşamı ile bütünleştiği çok güzel bir köy. Biz de köydeki oyuncak müzesini gezdik. Müzede el yapımı oyuncaklar vardı. Tahtadan, kumaştan, taştan oyuncaklar etkileyiciydi. Pazarda biraz dolaştıktan sonra da gözleme yemek için bir yere oturduk. Bademler köyü hem gözümüz hem de midemiz için güzel bir duraktı.

Yüz yılı aşkın yaşadım
ulu konuklar ağırladım
1981'de onarıldım
Oyuncaklarla donatıldım
Kapım her zaman açıktır
Oyun bilenler gelsin
Yüzü gülenler
Gerçeği görenler
Canlar, erenler gelsin
Çocuklar siz de gelin!
Gülün oynayın
Ben Musa Hocanın eviyim




Cadılar Bayramı yaklaşırken
Bademler köyünden sonra son iki durağımız kalmıştı.  Deneysel arkeolojinin iki güzel örneği. İkisi de birbirine çok yakın, ikisi de izmire çok yakın. Bir o kadar da uzak zamanlardan gelme. İlki Klazomenai Arkaik Dönem Zeytinyağı İşliği. 1992- 2004 yılları arasında sürdürülen kazı çalışmaları sırasında bu zeytinyağı işliğine rastlanmış. Kazının ardından da işliğin maketi yapılmış. 2004 -2005 yılları arasında da Komili Zeytinyağları sponsor olmuş ve işlik canlandırılmış. Arkaik dönem inşa teknikleri uygulanarak yeniden inşa edilmiş. Sonrasında da burada 2500 sonra yeniden zeytinyağı üretilmiş. Buradan içeri girdiğimde zamanda yolculuk yapmışım gibi hissettim. Sadece bina değildi, içinde üretimin de olması oranın hala zeytinyağı kokması. Çukurların 2500 yıl öncesine ait olması insanı büyülüyor. 






Üretilen Zeytinyağları

küp küp
Zeytinyağı işliğinden çıktıktan sonra iki dakikalık bir mesafede 360 derece araştırma grubunun çalışma alanına gittik. Onlar da deneysel arkeoloji yapıyorlar, ilk dönem gemileri araştırıp o teknoloji ile üretip denize açılıyorlar. Onlardan ilk kez TedxDeu konuşması sırasında Sidar Duman ile tanıdım. Konuşması beni çok etkilemişti. Buradan izleyebilirsiniz.  Sitelerine koydukları yazıyı paylaşmak isterim sizinle. "Grup üyelerinde var olan doğa ve tarih sevgisi, gündelik yaşam koşuşturmalarının önüne geçmeye başladığında, kendimizi bunun için bir şeyler yapmak zorunda hissettik. tarihe bilimsel gözle baksak da tarihçi değildik. Doğayı sevmek ve onu sadece gözlemlemek yetmeyecekti. Tarihin bize bıraktığı izleri sürerken, o izlerdeki parçalar olmalıydık.  Olmalıydık ki, geçmişi ve o zamanlar doğayla daha iç içe olan insanın yaşamını gerçekten anlayabilelim. Tarihin masalsı algılanışına alternatif projeler üretmeye karar verdik. Böylece grubumuzun ana hatları oluştu. Konu edindiği tarihsel olayları birebir canlandıracak projeler üretmek ve edindiği tecrübeleri paylaşmak, kamuoyunun sahiplenmesini sağlamak." Onları yakından tanımak, gönüllü olmak ve yaptıkları harika işleri görmek için ziyarete gidebilirsiniz gitmeden önce de sitelerini inceleyebilirsiniz. 






yapımı süren gemi
Başka Rota ile yaşadığım bu iki günlük deneyim unutulmazdı. Çok güzel insanlarla tanıştım, büyüleyici yerler gördüm. Doğanın koynunda geçirdiğimiz bu iki güzel gün için Filiz'e ve  Salih'e çok teşekkür ediyorum. Başka başka rotalarda buluşmak dileği ile....

 












































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...