*Yalnızca insanlar büyür, yaralar büyümez, yaralar çocuk kalır.
Sevdiğim bir yazarın son romanında geçen ön söze aitmiş bu cümle.
-Ait-miş diyorum çünkü henüz ben okumadım, okunacaklar listemde olan bir kitap. -
Son bir kaç aydır yaşanacaklar listemde olmayan şeyleri yaşamakla, hissedilecekler listemde olmayan hislerle ve öğrenmem gerekenler listesi yapsam aklıma bile gelmeyecek şeyleri öğrenmekle meşgulüm.
O kadar ki hissettiğimin farkına vardığım ama cümlelere dökülmemiş sayfalar dolusu uçuşan kelimem var zihnimde. İşte sevgili yazarımın bu cümlesi benim kendi içimde sıraya koyamadığım dağınık kelimelerimin bir cümle olabilmiş hali.
Büyümeyen çocuklar değil yaralar.
Ve biz hayatın içinde savrulurken birbirimizi yetişkin yalanlarımız içinde değil , çocukluk yaralarımızın izinde tanıyoruz.
Hiç bilmediğimiz ya da bilip tanımadığımız insanları gerçekten dudak kenarındaki seğiren kastan, gözünde beliren geçmiş izinden seviyoruz. Yetişkinlik hikayelerinde karışmıyoruz aslında birbirimize.
Adına yaşam dediğimiz o şey hepimiz için geçmişin kederine iyi gelen birileriyle, belki de benzer kederlerle ortak bir kadere sahip olma niyeti.
Kendimizi gerçekleştirmek değil belki de yaşama amacımız, geçmişi alt edebilme inancı.
Gerçekten yara izleri olanlarımız bilirler yaraların da acılarının da birbiriyle yarıştırılamayacağını. Belki de o yüzden dünyanın bütün yaralı insanları birbirlerini yarasından tanır. Yara izi olanın ince kederi eline, gözüne, gönlüne yansır çünkü. Bazen bir okul sırasında, bazen bir meyhane masasında, bazen bir kahvaltı sofrasında, bazen kadınlığında, bazen yılgınlığında, bazen yalnızlığında tanışırlar.
Ve sözsüz bir anlaşma gibi dünyanın bütün çocuk kalmış yaraları birbirlerini tanır. Çünkü yazarın dediği gibi yalnızca insanlar büyür yaralar büyümez, yaralar hep çocuk kalır.
Ve bütün çocuklar eşittir.
*Murathan Mungan/ Harita Metod Defteri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder