''ANNE''...

Biz kadınların canları pek tatlıdır. Tatlıya pek düşkünlüğümüz de belki bundan. Tırnağımız kırılır, oflarız. Saçımızın rengini, modelini, boyunu dert eder, poflarız. Özene bözene hazırlandığımız bir yerde biriyle pişti oluruz, çatlarız. Hayatımızdaki erkek bir özel günü unutur, olayı bine katlarız. Her ay ortalama bir hafta yaklaşanı yakarız. Evin temizliğinden, çamaşırdan, ütüden, yemekten, sorumluluktan, zorunluluktan söylenip dururuz. Tv'de diziye kızarız, başrol oyuncularını evimize misafir eder,onlarla yatar onlarla kalkarız. 

Bazılarımız...

Tatlıya düşkün değiller. 

Tırnakları kırılsa da dert etmezler, oyunda olmuştur, bir sonraki manikür ziyaretine fırsat bulana kadar hepsini kısacık keserler.

Saçlarını sürekli değiştirirler; bazen bellerine kadar olur, bazen kısacık. Hayatın şekilden ibaret olmadıklarını anladıklarından beri, değişim vazgeçilmezleri olmuştur, tek birşeyden vazgeçemezler...

Özene bözene bir yere hazırlanamazlar, çoğunlukla öyle geniş vakitleri yoktur. Hep yanlarına almaları gereken yedek çantaları vardır. Topuklu ayakkabıları bir süre dolapları süsler, bakar bakar iç çekerler. Denge gereklilik olduğundan, spor ayakkabıdan vazgeçmezler. Kiminle pişti, okey, o, bu, şu olduklarınu da hiç önemsemezler. Çünkü zaten surette değil de içerde hepsi ''bir''ler.

Bir erkeğe ihtiyaçları olmadan yaşamayı öğrendiklerinden, olayları ancak; ampulu değiştirmek, düşen perdeyi yerine vidalamak, maktapla bir delik açıp o çok beğendikleri tabloyu takmaktan ibaret. En fazla İngiliz Anahtarına söylenebilirler o güne kadar hiçbir işe yaramadı diye ve bin tane çamaşırı bine katlarlar, olması gereken rafta dursunlar diye.

Temizlik, çamaşır, ütü, yemek günlük sıradan rütinler. Aynı zamanda, aynı gün içinde doktor, öğretmen, hemşire, işçi, ressam, ayakkabı boyacısı, kuaför, garson, dansçı, hakem hatta belki overlokçu olmaları gerektiğinden söylenmezler, zevkle yaparlar. Çünkü hizmet'tir yaptıkları bir Aşk'a , gönülden gelerek.

Evlerinde gündüzleri Prenses Sophia'yı çaya çağırır, öğlenleri  Hello Kitty ile diğer kedilerin gelişimlerine nasıl destek olabileceklerini konuştukları paneller düzenler, akşamları Küçük Prens ile Galaksiler arası gezintiye çıkıp uykuya giderler. Pamuk Prenses ile Sindirella'nın kan kardeş olduğu, Rapunzel'in Kırmızı Başlıklı Kız ile karavana atlatıp gezmeye çıktığı bu Dizi türünde sinirler de pek gerilmez haliyle.

Bir yeri atladım mı?
Aslında atlamadım...
Bazılarımızın o her ay ortalama 1 hafta yaşadıklarını; bazılarımız günün birinde; normal şartlarda 9 ay 10 gün hiç yaşamazlar. Mercimek tanesi büyüklüğünde birşeye kan verirler, can verirler. Önce mideleri bulanır, başları ağrır, canları birşeyler çeker, onlarca kilo alırlar.Koskocaman karınlarıyla hiçbir yere yatamazlar, yatsalar uyuyamazlar. 37 numara ayakları 41 numara ayakkabılara sığmaz, Heryerleri çatlar, umurlarında olmaz. Doğumda ölümden dönerler, narkozdan çıkmadan gözlerini açar çocuklarını kucaklarına isterler. Meme uçları yara olur, kanla dolar, emzirmekten vazgeçmezler. Görüntü zaten bozulur da onu da kim takar?? 2 sene boyunca her gece 2 saatte bir uyanıp, uykularını hiç, sütlerini helal ederler. 2 senenin sonunda sütleri aka aka takar çantayı işe giderler, peşlerinden ağlamasın bebekleri diye kan oturur gözlerine, göstermezler...

O kadınlara ''Anne'' denir. 

Düşkün oldukları tek şey Çocuklarıdır.

Canları ancak Annelikleri ile yakılır....

Teşekkürler....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...