Dram...

Yeni işin ilk günleri...

Yenilikler dönemi. Bir Kasım günü. Davanın üzerinden geçmiş koca 1 sene ve fazlası...

Ne bir adım ileri gidebilmişim, ne de bir adım geri. Kendi davamdan geçmişim; babamın kaybettiklerinin peşine düşmüşüm. Gençliğim gidiyor oysa. Birini yeniden sevmeye dair umutlarım var bir de endişe ile sarılmış cesaretim. Çünkü her an, o en çok korktuğum ile yüzleşebilirim. 

Hep gizli saklı duygular, liseli kızlarınki gibi. Flört yasak, aşık olmak suç. Kimseye de kabul ettiremiyorum zaten. Diyemiyorum; kırık kolum-kanadım. Unuttum kadın olmayı, genç kızlığı yeni geçmişken karaları bağlamamı bekledi eş-dost-akrabam. Diyemedim ki; benim ben, Neslihan. Bırakın sevsin biri beni, kırık yanlarımı, egolarımı, duyguları iyileştirmese de yamalasın en azından. 

Dört tarafı suyla çevrili bir Adadaydım ben, Sonbaharda. Suları derin Adanın, yüzme bilmiyorum. Karaya ulaşmak için de yok hiçbir vasıtam. Esaretim kendime, esaretim içimde gizlediklerime. 

Daha ben kendimi ikna edememişken bir rüzgarla oradan gidebileceğime; oradan buradan bir iki kare ile dedi ki bana; yakalandın sonunda. Kaçmıyordum ki.... Neden kaçacaktım zaten? Ne kaçmaya, ne saklanmaya, ne de kendimi savunmaya halim yoktu ki sonra.

Yıkıldım, küçük evde bir koltuğun üzerine. Açık değil televizyon, tam karşımda. Ama ben izliyorum,bir kadın oynuyor başrolde. Senaryo, bitmeyen bir dram. İçerde uyuyan bir Masal.  Ağlıyorum. Ya onu benden alırlarsa?

Birazı pişmanlık hissettiklerimin, neden? Üzerime atılan çamur çıkar mı saatlerce suyun altından çıkmasam? Kalkamıyorum ki çakılıp kaldığım yerden. Sesi kulağımda hala kızımın: Almasınlar beni senden.... 2,5 yaşında daha, nereden bilecek ne demek ayrılmak? Ağlıyor işte içten içten. Ona bugüne kadar verdiğim en büyük zarar! Saatler geçti bence ömre bedel. Belirsizliği kovalıyor akreple yelkovan, durmadan.

Kapım açıldı. Bir kadın girdi içeri, biraz bana benzeyen. Daha önce anlattıklarımdan. Kalk dedi buradan. Bir daha doğmayacaksın, bir daha olmayacaksın bu yaşlarda, hayat sadece bu an! Sevdiklerin öldü kollarında daha sen vedalara hazırlanmadan. Ara dedi onu, sor ne istiyor daha senden? Kolay mı bir bebeği almak Annesinin koynundan. İkna eden o olmadı beni. 

Telefonda duyduğumdu ne gereksiz bir savaşta olduğumu beynime kazıyan. Seçenekti bana sunulan; benim şu an yazmaya utandığım. Saraylar versen, geçtiğim yollara dünyanın en pahalı çiçekleri sersen, dört bir yanımı mücevherlerle çevrelesen, kızım yoksa eğer; gülemem ki ben. Düşünmedim bile. Kendime yakıştıramadım, pazarlığı. Hadi dedim affettim seni, herkes yoluna... Çok sürmedi imzaladım birşeyler. Bitti Gitti. 

Saklayacak, utanacak, gizlenecek birşeyim yok. Açıldı bir kere bu Masal, anlatacaklarım var. Evet, ben sevmiştim de birini. Pek çok şeyi sever gibi hem de. Sonrasını öğrenecek devamını okuyan.

Sevmek değil ayıp, değil günah.

Seven kalplere yakıştırdığınız ayıplar sizi günahkar yapan. 

Ve ben...

Ben hiç günahkar olmadım....






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...