CAN YÜCEL

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
O olmazsa yaşayamam
O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni,
Senin O’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…
Can YÜCEL

SIFIR

Aşk mıdır önemli olan güven mi ? 
Şu küçükken hepimizin birer tane olan anket defterlerini bilirsiniz oradaki sorulardan biri gibi olsa bu da  aşkı mı seçersin güveni mi diye sorsam cevabınız ne olurdu. 
                                                ******
  Aşka dair dünyanın var oluşundan beri sorulan sorulara cevaplar arıyoruz, değişmeyen sorularımıza yeni sorunlarımız ve cevaplarımız ekleniyor. Çözüm ... Kim o kadar yaşamış ki çözsün , çözebilsin ...
                                          *******
 Güvense biraz daha ılıman hepimizin buluşabildiği geniş bir ortaklık alanı,güvenli bir liman,huzurlu bir uyku. Güvenmek oldukça  önemlidir değil mi hepimiz için tıpkı su gibi ,belki de  ruhumuzun dörtte üçü de güvendir . Bu yüzdendir belki de güvenmek isteyişimiz arkadaşlarımıza, komşularımıza , evlatlara , aşklara hatta ev sahiplerine , esnafa , hayata ... Birilerinin orada olduğunu bilmek , bizi kandırmayacağını bilmek ruhun tesellisidir çoğu zaman. Esnafın en iyi elmayı vereceğine güvenmek isteriz, ev sahibinin bizi kışın ortasından evden çıkarmayacağına güvenmek isteriz . Peki aşık olduklarımız ...
Onlara güvenemeden aşkımızı, yatağımızı , hayatımızı ve hayallerimizi paylaşabilir miyiz.. Güven olmadan sevebilir miyiz , sevmediğimiz sevemediğimiz birine aşık olabilir miyiz ? 
  Aslında hepimiz her defasında yeniden başlıyoruz yaşımız kaç olursa olsun her yeni kalp çarpıntısı aşka dair kurulmuş bir cümleyi tekrarlatıyor bize yeni cümleler kurdurmasa da . Öğrenmek bitmiyor ; kadın erkeği ,erkek kadını bir türlü tanıyamıyor. Aynı yastığa yıllarca baş koymuş insanlar dahi  okuyamıyor  birbirlerini eksiksiz.
Zamanında asla yapmam dediğimiz şeyleri yapıyoruz asla olmam dediğimiz insanlar oluyoruz, aşkın peşinde savruluyoruz tüm bunları güvenmek istediğimiz , güvendiğimizi düşündüğümüz, aşık olduğumuz SEVGİlilerimiz için yapıyoruz. Taki güven güvensizliğe dönüşüp tüm güzellikleri peşine takıp ayaklarını vura vura gittiğinde gidişinin sesi kulaklarımızı sağır edene kadar ... Sonrası, hayat fısıldıyor  bir kere daha 
  -Soruları bildiğin halde yine çalışmamışsın , bu defa da sınıfta kaldın otur sıfır .... 

NEFES
























    Şair*göğe bakalım dediği için , belki de bulut kulağına fısıldadığı için, ya da sadece derin bir nefes için
    Göğe bakalım 

*Turgut uyar

KOKU

















   Kimsenin fark etmediği bir sokakta tam o köşeyi döndüğünde hiç bilmediğin birileri seni izliyordur bazen. Sen onu yok sayma ahmaklığına düşmüşken , o seni sessizce izler ; senin küçük dünyanın üstüne serdiği temiz çamaşırları koklarsın sen de, kokunun nereden geldiğini hiç bir zaman bilemeyerek ....











I hope it's not too late to wish everyone a Happy New Year - may 2013 bring you lots of joy!


Lately I've been making lots of heart themed things - these hanging decorations... 


and more cards......


Could it be that I'm in love, do you think? mmmmm I wonder......


(Now available in my online shop in readiness for Valentine's Day!)


 I must announce the winner of my giveaway from November!!! After selecting a number at random I am pleased to announce that the winner of the brooch is Jane ( I have sent an email)



Thank you to everyone who left a comment and gave me feedback about the website; I have talked to 'What i'd Love' and they are hopefully going to do something about making the images larger.

I went for a walk yesterday and saw the first primroses in the hedgerow, Spring is not far round the corner. It's been sooo wet, and dark (I can't remember a day when I haven't had the lights on indoors). I'm just looking forward to being able to get out in the garden and do some weeding, and hang out the washing for once instead of having it all over the house. For all that we moan about the weather in Britain though we ought to thank our lucky stars that we don't suffer from extremes, such as drought and hurricanes.    
Those terrible bush fires raging out of control in Australia and Tasmania at the moment, with people losing their homes and all their possessions......
After living in West Africa for a time where everyday was the same temperature and humidity and there were no seasons at all, I do appreciate the wonderful variety of weather that we experience here on this fair isle, and the changing seasons with their never-ending cycle of growth and decay. How beautiful is the skeletal outline of a leafless tree against a washed-out winter sky, or the brilliant green shoots of a daffodil pushing their way through the dead brown leaves at the roadside. Simple joys..... x

BİTECEK-MİŞ-


   Bitecekmiş …
  Geçecekmiş en sevdiklerim hep aynı şeyleri söylüyorlar ,şairler de, şarkılar da hep aynı şey, bitecek …
Nasıl güzeldir bilemezsiniz gözleri, sadece bana baksın istediğim gözleri vardı… Gözlerinin bir dili vardı öyle şairane şeyler söylemezdi ama onun gözlerini dinlemeyi severdim. Sabahları biraz şiş olurdu gözleri hani böyle küçük çocuklar bakar ya etraflarına bir şeyleri anlamlandırmaya çalışarak merakla … İşte öyle bakardı gözlerine bakmayı severdim. Ben o da bana bakıyor zannederdim oysa ..
   Başka bir adamdı herkesin aşkı kadar başka … O zamanlar bilmiyordum yanlışmış, olmamalıymış; ben onun her kusurunu aşkımın güvenli ve huzurlu yatağında yok sayıyormuşum …
   Çok seviyordum –dum- di li geçmiş zaman oldu mu ki? Hayır,  hala seviyorum sanırım, bazı akşamlar onu öldürmek istiyorum  onun yanında olduğunu bildiğim kadına dokunurken yanmayan bedenini yakmak istiyorum  nasıl diyorum nasıl olabilir neden ?
    Küçümsediğim anlamlandıramadığım kadınlar gibi evde oturuyorum saatlerce duvarlara bakıyorum kendimle konuşuyorum acı çekiyorum yaramı gösteremiyorum kimseye ama kanıyor işte hissediyorum.  Sanki ondan öncem hiç olmamış ben sadece onunlayken birisiymişim gibi gittiğinden beri kendimi bulamıyorum. Mimarlığım , arkadaşlığım, evlatlığım , kadınlığım , insanlığım hiçbir şeyim kalmadı . Bunu ne ara yaptı bana düşünüyorum, bulamıyorum .
    Bir sabah güzel bir yerdeydik  ben  ilk çayımı bitirmiştim bana ben gidiyorum dediğinde . Gidiyorum dedi o an çayın kaynar suyu kalbime aktı sanki nefesim durdu ama bir umut son bir gayretle nereyededim gözlerine bakmadan ,sevmedin mi burayı ?  Komik değil mi, o da bitti dedi sana saygı duyuyorum ve seni üzmek istemiyorum … Yalan söylüyordu çünkü sağ elinin üstündeki yarayla oynuyordu yalan söylediği zamanlar yaptığı gibi yarasıyla oynuyordu , masadan kalktı arkasından baktım hareketsiz ve tepeden tırnağa yaralı  …
    Sonra araştırdım soruşturdum sanki son gücüyle düşman üzerine koşan kahraman bir asker gibi son gücümle o kadını aradım,aradım,aradım . Biliyordum onu başka bir kadına dokunurken göreceğimi biliyordum ama görmeden tam anlamıyla vazgeçemeyecektim … Bir öğleden sonra birlikte gittiğimiz bir kahveden çıkarken onu öptü beni öptüğü gibi bana dokunduğu gibi…
    Üzerinden ne kadar zaman  geçti bilmiyorum o gitti ben aynılığıma yalnızlığıma kadınlığıma ağlar kaldım … Ben onu ne zaman bu kadar kendim yapmıştım, ona nasıl bütün ruhumu bağışlamıştım neden kendimi onun mutluluğuna adamıştım ve neden o gittiğinde onu içimden gönderememiştim.
Onun için kavgalar etmiştim kapımızı kapattığımızda arkada dışarda kalan her şeyi yok saymıştım ben ,geçmişimi yok saymıştım dostlarımı bile yol arkadaşlarımı bile kapımın arkasında bırakmıştım.  Biz olduk sanmıştım benden çoktan vazgeçmiştim; belki de o yüzden o alıp götürünce bizi geriye bir ben kalmadı.
……
Söylediklerine göre
Zaman geçecekmiş  ,
ben yine kahkahalar atabilecekmişim , 
nefes alabilecekmişim …
ecekmiş ,
gidecekmiş
bitecekmiş
ecekmişim,
sevecekmişim
gülecekmişim
miş,
miş
miş …

VAZGEÇTİM


Beklemek en zor insan hallerinden biridir. Yani en azından insan hallerimizi de para hırsı ile yarıştırdığımız kocalarımız, kültür seviyemiz, beden ölçülerimiz gibi bir televizyon programında yarıştırabilseydik  beklemek  hali zirveyi zorlar , ilk üçe girerdi.

 Beklemek   İnsanda bazen çocukluktan çok tanıdık gelen bir umutluluk hali yaratır. Hazırlıklar yaparsın gülersin eğlenirsin emin olmak istersin beklediğinin doğru şey olduğundan o yüzden içindeki şüphenin sesini hiç duymazsın hele ya gelmezse ya yanlışsa gibi vesveseler asla ve asla düşünülmez bu cümleler yasaklıdır yakılmıştır toprağa gömülmüştür. Beklemenin yansıması umut olunca herkes umut etsin etrafa pembe baloncuklar saçsın kelebekler gibi uçuşsun istersin. Tamam, kabul fazla klişe öyle istemezsin de en azından yakındaki yörendeki kalbindeki herkes beklemeyi sevsin istersin neticesi senin ruhunda umut ya umut olsun sevdiğinin kalbine de istersin burası gerçek.

  Ama bazen de o beklemek öyle bir çöker ki insanın kalbine ruhuna midesine kaşına gözüne… Beklemekten saç diplerin bile bıkmıştır sanki , her zerrenle yorulursun yaşamaktan, nefes almaktan, uyumaktan yorulursun. Her şey fazla gelmeye başlar, insanlar kalabalıklaşır renkler yavaşça azalır rüzgâr hep hasta eder, yağmur sadece sana yağar ıslanırsın dona dona. Dolanırken kendi içinde, kaybolursun gününde. Dünün acı verir bitmiştir ve hep en mutludur ve gitmiştir ,dünün yollarında dolandıkça daha çok batar ruhuna bekliyor oluşun. Gelecekse olmayacak kadar uzaktır hem olsa da  ne olacaktır ki ; sanat da kar etmez bir kere hayal gitmişse, kalp kapatmışsa kendini umuda sanat da derman olmaz. O bekleme hali yavaş yavaş vazgeçmeye doğru sürer atını ve dirhem dirhem eksilirken sen, vazgeçmeye başlarsın… Vazgeçtiklerin acı verir ki bu da henüz beklemeye devam ettiğindendir acı yaşam belirtisidir ya tıp dünyasında; işte o acı senin bekleyişinin son bulmadığının işaretidir. Ağlamalar gelir durup dururken, çizgi filmlere ,çocuklara, gülmelere bakıp bakıp ağlarsın. Yaşam devam eder ve sen neden kimse düğmeye basmıyor ve ara vermiyoruz dersin. Bir gün bir sabah kalktığında…

   İşte o sabah bu sabah… Her şey aynı. Benim dışımdaki her şey . İçimde bir yerler değişmiş belli anlıyorum ama bunu anlatamam aslında anlatmaya da niyetim yok . Böyle olacağını tahmin edemezdim yani ne bileyim her şey ucuz bir filmdeki ya da romandaki gibi sirayet ediyor. Daha afillisi olsun isterdim benim ki. Zira hayal kurmayı pek severdim bir zamanlar. Bir zamanlar dediğim işte üç beş ,on, yüz, bin ay önce falan. Çok geçmedi aslında ya da belki de çok geçti de ben zaman kavramımı  yitirdim. Ya aslında yurtlarda falan büyüseydim afilli başlıklar atılırdı gazetelere ama değilim ki .Doğma büyüme kocamustaaaapaşalıyım neyse artık . Uzun zamandır olmadığım kadar  neşeliyim fark etmişsinizdir neyse dağılmayalım konumuza geri dönelim. Ben bekledim beklemenin her hali ile bekledim umutla, hırsla, aşkla yorularak zaman sayarak, fallar bakarak, şiirler okuyarak ,yağmurlarla , yorarak yorularak her halini yaşadım; şimdi sıra son halinde yani uzun zamandır son demlerindeyim beklemenin  . Ve artık vazgeçme zamanı hatta anıdır. Aslında severdim ben buraları erikleri mesela nisanları eylülleri kalabalığı tatlıları pastaneleri çay ocaklarını , dostlarım da var sevdiğim insanlar herhalde onlar da sevmişlerdir beni ama hayat alışırlar hem zaten; neyse … Dediğim gibi sevgili ya da sayın -artık kim okuyorsa bu satırlarını kendine en uygun hitabı alsın içinden  - kişi artık vazgeçme gitme zamanıdır . Neden dersen kalmakla gitmek arasında bir fark yokmuş madem; bir de gitmeyi deneyelim . Yeniden başlar mıyım bilmiyorum ki zaten başlamanın da çok önemi yok dedim ya vazgeçiyorum artık gidiyorum. Büyük trajediler bırakmayacağım arkamda üzgünüm ama tabi kendine üç beş günlük bir macera arayanlar ilgilensinler bir şeyler bulurlar belki ama çocukluğuma inmekle zaman kaybetmeyin derim çünkü çocukluğum fena değildi, ama tabi siz bilirsiniz. Sabahları televizyona çıkan itici dedektif kılıklı hanım sen uzak dur ama, neden dersen seni sevmem ben. Dostlarım üzülmeyin boşluklar dolar ne demiş şair;  zamanla her şey geçer …  Artık beklemiyorum hiçbir şey ne kendimden ne hayattan ne de erik ağacından erik verse de olur vermese de dedim ya gidiyorum nereye diye sorma bilmiyorum.

  Benden sonra kalanlardan vazgeçtim dünümü de bıraktım yanıma hiçbir şey almıyorum birkaç dizeden başka. Güzel bir adam

‘’Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına

Bir cıgara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu ‘’  diye yazmış ya, ben tüm bedenimi ve ruhumu atıyorum aynı denize sabaha kadar yanar durur muyum bilinmez ama

   Ölüler üzülmez ve de  geri dönmez …   

                                                                                     YOLCU

                                                                                   

 

BAĞIMLILIKTIR SEVGİ

  Sevgi bağımlılık yapar ama zararsızdır; yani kısmen .. Sevginin sahibi-ki her zaman aşk değildir o sahip-her daim merak edilendir.Adına sevinçler dilenir, hayatında yolunda taş olmasın diye dualar edilir. Sevmek en yeşilinden bir insan halidir . Kanla, adla bağlanmadığın; ruhunla,umudunla bağladığın bir iyi olma iyi kılma halidir.    
   Değerlidir ;yormamak ,kırmamak ,elde etmiş olmanın rehavetine kapılmamayı gerektirir.
  Sevmek mutluluğa yakın olmaktır, yalnızlıkta dahi ''içimde bir yerlerde ruhum kaybolmaz kaybedersem o - sevilen kişi dediğim gibi her daim aşk değildir- bulur izin vermez kaybolmama '' diyebilmenin huzurudur. Bana sorarsanız sevmek zaruri bir bağımlılıktır. Bireysellik nutukları atılırken etrafta , güvensizliği haklı çıkarmak için paranoyalar üretilirken ; herkes herkes tarafından kandırılmaya, ihanete ,yok sayılmaya bu kadar hazır beklerken tüm bu savaşın ortasında birine ya da birilerine kalbini ,evini , sofranı açabilmek de cesurların işidir. Kaybetmeye rağmen denemeyi seçebilmek , bir gün vazgeçerse diye düşünüp, hep gizli bir konrtolle yaşamadan tamamen kendini bırakmak bir ilişki türüne cesaret ister; ama yapabildi mi insan işte o zaman başkalarından daha farklı olduğunu bilir, görür, yaşar. 
    Gerçek bir yaşamın içinde en gizli göz yaşlarına tanık olur sevilen, dost olur, umut olur, dün oldukça bugüne daha sıkı oturur ve tüm kalbiyle yarın da olsun ister.Güvendir sevmek,
   Güvenin hayata ..
   Gerçekten sevmeye cesaret edecek kadar sevebilirseniz sevmeyi; hayat daha çekilebilir bir hal alacaktır.
   Çok acı çekebilirsiniz ,hayatınız çıkmaza girebilir, sevdiğiniz her kimse yokluğuyla nefesinizi kesebilir kabul ediyorum.
   Ama biz olabildiğin biri yoksa ömründe, çok şey kaybediyorsundur bu da biline ... :)



YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde 
hiçbir şey beklemeden, 
     yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 
             Yaşamayı ciddiye alacaksın,          
yani o derecede, öylesine ki,            
          mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
    yahut kocaman gözlüklerin, 
               beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
                                    insanlar için ölebileceksin,                                  
                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
                        hem de en güzel en gerçek şeyin                  
                                  yaşamak olduğunu bildiğin halde.                           
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
                                      yaşamak yanı ağır bastığından. 
                                                                                     
 
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 
yani, beyaz masadan, 
              bir daha kalkmamak ihtimali de var. 
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 
                                en son ajans haberlerini. 
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 
                               diyelim ki, cephedeyiz. 
Daha orda ilk hücumda, daha o gün 
                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 
                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 
                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 
Diyelim ki hapisteyiz, 
yaşımız da elliye yakın, 
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 
                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 
          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 
                                                                      
 
                                                           1948
Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
                       hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
                       yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için... 
 
 
 


CIGARAYI ATTIM DENİZE


Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir

Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu


1954
Cemal SÜREYA

YOL ARKADAŞI

Bir yolda yürümenin hazzı güzeldir -çoğu zaman -.
 Bir hedef , varılacak bir yer vardır ve tüm yorgunluk da  o hedefe doğrudur. 
  Ya da  o kadar değerlidir ki o an, o yolda olmak ,nereye varacağını önemsemeden yürümenin hazzını yaşar insan.
 Lakin seçilen yolda yalnız olmak ağırlaştırır insanı,adımlar seyrekleşir,güçsüzleşir. 
  Bu yüzden yol arkadaşlığı da elzemdir. 
  Boş bir sıfatlandırma çabası değildir yol arkadaşım tanımlaması. Birine yol arkadaşım demek, o yolda her adımın daha güvenilir atılabilmesi demek , yorulunca hadi diye fısıldayacak sese sahip olmak , düşünce birinin elden tutacağını bilmek demek .
 Bazılarımız  için aşk yola arkadaşlık eder. Aşkla adamların ya da kadınların elinden tutup yol arkadaşlığı yapmayı becerebilirler. Sadece bedenlerini,aşkı,dokunmayı,kokularını paylaşmakla kalmaz korkuları da paylaşabilirler , el ele yürüyebilirler bir yolda.
  Bazılarımızın -ki çok çok önemlidir- bir dosttur elinden tutan, güvenilir olan. 
 Her ne olursa olsun orada duran kalk, ağla ama vazgeçme haydi devam et diyen.
 Bazen annemizdir; bizi hayallerimizi, kendi egosundan sıyırabilmiş isteklerimiz için tüm ruhu ve bedeni ile siper olmuş bir anne, ya da kocaman bir baba.
  Bazen de yol arkadaşlarımızı biz seçeriz, seçilen hiç farkında olmaz, kimin elinden tuttuğunu bilmez kime umut olduğunu kimin taze kalbine- yaştan bağımsız umudun telaşın heyecanın tazeliği bahsi geçen tazelik - hadi başarabilirsin diye fısıldadığını hiç bilmez  . Birine yoldaşlık yaptığının  farkında da değildir zaten. Uzaktan bakarsın ona ,tanırsın tek kelam etmeden, bilirsin acısını , mimiklerinin lisanına hakim olursun.
    Bazense herkesin tanıdığı herkesle paylaşmak zorunda kaldığın yarenler tutar ruhunun bir köşesinden, Turgut Uyar sevgim acıyor dedikçe güç bulursun onun dizesinde sanki dizinde teselli ediliyormuşcasına. 
Yaşamak dediğin şakaya gelmez dedikçe Nazım bir kendine gelirsin bir toparlanırsın bir şeyler yapmalıyım yoluma devam etmeliyim o yol insanlığa çıkmalı dersin.
  
    Sözün özü bir yol arkadaşı olmalı insanın. 
    Yaşı kaç olursa olsun üstelik.
   Hayata rağmen, hayat için ,nefes almaya devam edebilmek için yeniden diyebilmek için elinden tutacak bir yol arkadaşı ...

Çünkü yaşamak ciddi iştir şakaya gelmez ...


MEKTUP

 Yalnız kalan her çocuk o boşluğu dolduracak bir şeyle buluşur sonunda... Kimisi kitap okur, kimisi uyuşturucuya yakalanır... yazıyordu bir yerde
çok arabesk ya da iddialı gelebilir
ama
kelimelerimin
kalbimden çıktıklarını ve yolculuklarının senin kalbine olduklarını bilerek oku.
 sen küçük ve yalnız bir kız çocuğuydun yıllar önce ben kalabalığında yalnız kalmış küçük kız çocuğu ,el ele tutuşmamızın ruhlarımıza olacağını bilemezdik o günlerde bilemedik de...

zamanla, o meşhur zamanın kendisiyle, ruhlarımız karıştı korkularımıza, dün çelme taktı yolumuza,
sözler azaldı,
mesafeler uzadı,
 Ama başka bir durakta hiç karşılaşmayacağımızı düşündüğümüz bir anda yeniden merhaba dedik
küçük çocuk ruhlarımıza.
Sana kızmayı bırakmış
sana senin istediğin mesafede kalmayı öğrenmiştim
artık
endişelerimden örülmüş sıkıcı cümlelerimi bir kenara bırakıp,konuşmadan  hissetmeyi seçtim. Fakat şu bir kaç zamandır içimde yine bir korku deryası dalgalanmakta yine endişelerim senin adın etafında dolanmakta yaptıkların için değil yapacakların için de değil bu kaygım; hissettiklerin ve hissedemediklerin için  korkuyorum . Farkına varamadığın sevgileri pembeleri morları kaçırma diye korkuyorum
yapabildiğim her şeyi yaptım diyen genç kadının gözünün bebeğindeki henüz yolun başındaki kız çocuğunu biliyorum görüyorum
ve küçük kız endişelerim zamanla kendini sevmeyeceksin diye sevmeyi öğrenemeyeceksin diye
sevmek zor haklısın cesaret istiyor ,risk almayı gerektiyor
birine ruhunu tüm yaralarınla açmak birinin sevgisine teslim olmak delilik ama
senin dışında başka biri için ağlayabilmek o başkası için  endişelenmek onun mutluluğunda mutlu olabilmek insan halimize işaret, şiire işaret ,sanata işaret, insana işaret ...
 Umarım bu dediklerimi deli şaçması olarak görmez ,abarttığımı yine senin hayatına burnumu soktuğumu düşünmezsin
 Çok büyük sevgiler çok büyük acılar da getirebiliyor ardından bunu  iyi  biliyorum sevilenin- o sevilen her kimse sevgili,dost,yol arkadaşı ya da hayaldaş-yokluğu dilinde gezer insan aylarca gidenin adı,  sesi,  sözü yaş olur ruha.
 
Güzel kız çocuğu
üzerinden onlarca ay geçtikten sonra
başka bir yerden başka bir yolculuğa doğru yine kalbimdesin sevmeyi sevmekten vazgeçmemek lazım
her sevgi kaybetme korkusunu da getirir elbet ama
gözünden onca yaş döküldükten sonra yeniden acılabiliyorsa kalp bu da sevmek mucizesi
seni seviyorum seni seviyoruz sakın bunu unutma
sevilmenin şımarıklığında seni sevenleri de unutma
kendini de unutma
içindeki hayalleri olan kız çocuğuna kapama gözlerini , ruhunu ...
lütfen kendini kaybetme , yolunu bulmak için gözlerine bakacağın insanların olduğunu bil
sevildiğini sakın ama sakın unutma

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...