VAZGEÇTİM


Beklemek en zor insan hallerinden biridir. Yani en azından insan hallerimizi de para hırsı ile yarıştırdığımız kocalarımız, kültür seviyemiz, beden ölçülerimiz gibi bir televizyon programında yarıştırabilseydik  beklemek  hali zirveyi zorlar , ilk üçe girerdi.

 Beklemek   İnsanda bazen çocukluktan çok tanıdık gelen bir umutluluk hali yaratır. Hazırlıklar yaparsın gülersin eğlenirsin emin olmak istersin beklediğinin doğru şey olduğundan o yüzden içindeki şüphenin sesini hiç duymazsın hele ya gelmezse ya yanlışsa gibi vesveseler asla ve asla düşünülmez bu cümleler yasaklıdır yakılmıştır toprağa gömülmüştür. Beklemenin yansıması umut olunca herkes umut etsin etrafa pembe baloncuklar saçsın kelebekler gibi uçuşsun istersin. Tamam, kabul fazla klişe öyle istemezsin de en azından yakındaki yörendeki kalbindeki herkes beklemeyi sevsin istersin neticesi senin ruhunda umut ya umut olsun sevdiğinin kalbine de istersin burası gerçek.

  Ama bazen de o beklemek öyle bir çöker ki insanın kalbine ruhuna midesine kaşına gözüne… Beklemekten saç diplerin bile bıkmıştır sanki , her zerrenle yorulursun yaşamaktan, nefes almaktan, uyumaktan yorulursun. Her şey fazla gelmeye başlar, insanlar kalabalıklaşır renkler yavaşça azalır rüzgâr hep hasta eder, yağmur sadece sana yağar ıslanırsın dona dona. Dolanırken kendi içinde, kaybolursun gününde. Dünün acı verir bitmiştir ve hep en mutludur ve gitmiştir ,dünün yollarında dolandıkça daha çok batar ruhuna bekliyor oluşun. Gelecekse olmayacak kadar uzaktır hem olsa da  ne olacaktır ki ; sanat da kar etmez bir kere hayal gitmişse, kalp kapatmışsa kendini umuda sanat da derman olmaz. O bekleme hali yavaş yavaş vazgeçmeye doğru sürer atını ve dirhem dirhem eksilirken sen, vazgeçmeye başlarsın… Vazgeçtiklerin acı verir ki bu da henüz beklemeye devam ettiğindendir acı yaşam belirtisidir ya tıp dünyasında; işte o acı senin bekleyişinin son bulmadığının işaretidir. Ağlamalar gelir durup dururken, çizgi filmlere ,çocuklara, gülmelere bakıp bakıp ağlarsın. Yaşam devam eder ve sen neden kimse düğmeye basmıyor ve ara vermiyoruz dersin. Bir gün bir sabah kalktığında…

   İşte o sabah bu sabah… Her şey aynı. Benim dışımdaki her şey . İçimde bir yerler değişmiş belli anlıyorum ama bunu anlatamam aslında anlatmaya da niyetim yok . Böyle olacağını tahmin edemezdim yani ne bileyim her şey ucuz bir filmdeki ya da romandaki gibi sirayet ediyor. Daha afillisi olsun isterdim benim ki. Zira hayal kurmayı pek severdim bir zamanlar. Bir zamanlar dediğim işte üç beş ,on, yüz, bin ay önce falan. Çok geçmedi aslında ya da belki de çok geçti de ben zaman kavramımı  yitirdim. Ya aslında yurtlarda falan büyüseydim afilli başlıklar atılırdı gazetelere ama değilim ki .Doğma büyüme kocamustaaaapaşalıyım neyse artık . Uzun zamandır olmadığım kadar  neşeliyim fark etmişsinizdir neyse dağılmayalım konumuza geri dönelim. Ben bekledim beklemenin her hali ile bekledim umutla, hırsla, aşkla yorularak zaman sayarak, fallar bakarak, şiirler okuyarak ,yağmurlarla , yorarak yorularak her halini yaşadım; şimdi sıra son halinde yani uzun zamandır son demlerindeyim beklemenin  . Ve artık vazgeçme zamanı hatta anıdır. Aslında severdim ben buraları erikleri mesela nisanları eylülleri kalabalığı tatlıları pastaneleri çay ocaklarını , dostlarım da var sevdiğim insanlar herhalde onlar da sevmişlerdir beni ama hayat alışırlar hem zaten; neyse … Dediğim gibi sevgili ya da sayın -artık kim okuyorsa bu satırlarını kendine en uygun hitabı alsın içinden  - kişi artık vazgeçme gitme zamanıdır . Neden dersen kalmakla gitmek arasında bir fark yokmuş madem; bir de gitmeyi deneyelim . Yeniden başlar mıyım bilmiyorum ki zaten başlamanın da çok önemi yok dedim ya vazgeçiyorum artık gidiyorum. Büyük trajediler bırakmayacağım arkamda üzgünüm ama tabi kendine üç beş günlük bir macera arayanlar ilgilensinler bir şeyler bulurlar belki ama çocukluğuma inmekle zaman kaybetmeyin derim çünkü çocukluğum fena değildi, ama tabi siz bilirsiniz. Sabahları televizyona çıkan itici dedektif kılıklı hanım sen uzak dur ama, neden dersen seni sevmem ben. Dostlarım üzülmeyin boşluklar dolar ne demiş şair;  zamanla her şey geçer …  Artık beklemiyorum hiçbir şey ne kendimden ne hayattan ne de erik ağacından erik verse de olur vermese de dedim ya gidiyorum nereye diye sorma bilmiyorum.

  Benden sonra kalanlardan vazgeçtim dünümü de bıraktım yanıma hiçbir şey almıyorum birkaç dizeden başka. Güzel bir adam

‘’Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına

Bir cıgara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu ‘’  diye yazmış ya, ben tüm bedenimi ve ruhumu atıyorum aynı denize sabaha kadar yanar durur muyum bilinmez ama

   Ölüler üzülmez ve de  geri dönmez …   

                                                                                     YOLCU

                                                                                   

 

BAĞIMLILIKTIR SEVGİ

  Sevgi bağımlılık yapar ama zararsızdır; yani kısmen .. Sevginin sahibi-ki her zaman aşk değildir o sahip-her daim merak edilendir.Adına sevinçler dilenir, hayatında yolunda taş olmasın diye dualar edilir. Sevmek en yeşilinden bir insan halidir . Kanla, adla bağlanmadığın; ruhunla,umudunla bağladığın bir iyi olma iyi kılma halidir.    
   Değerlidir ;yormamak ,kırmamak ,elde etmiş olmanın rehavetine kapılmamayı gerektirir.
  Sevmek mutluluğa yakın olmaktır, yalnızlıkta dahi ''içimde bir yerlerde ruhum kaybolmaz kaybedersem o - sevilen kişi dediğim gibi her daim aşk değildir- bulur izin vermez kaybolmama '' diyebilmenin huzurudur. Bana sorarsanız sevmek zaruri bir bağımlılıktır. Bireysellik nutukları atılırken etrafta , güvensizliği haklı çıkarmak için paranoyalar üretilirken ; herkes herkes tarafından kandırılmaya, ihanete ,yok sayılmaya bu kadar hazır beklerken tüm bu savaşın ortasında birine ya da birilerine kalbini ,evini , sofranı açabilmek de cesurların işidir. Kaybetmeye rağmen denemeyi seçebilmek , bir gün vazgeçerse diye düşünüp, hep gizli bir konrtolle yaşamadan tamamen kendini bırakmak bir ilişki türüne cesaret ister; ama yapabildi mi insan işte o zaman başkalarından daha farklı olduğunu bilir, görür, yaşar. 
    Gerçek bir yaşamın içinde en gizli göz yaşlarına tanık olur sevilen, dost olur, umut olur, dün oldukça bugüne daha sıkı oturur ve tüm kalbiyle yarın da olsun ister.Güvendir sevmek,
   Güvenin hayata ..
   Gerçekten sevmeye cesaret edecek kadar sevebilirseniz sevmeyi; hayat daha çekilebilir bir hal alacaktır.
   Çok acı çekebilirsiniz ,hayatınız çıkmaza girebilir, sevdiğiniz her kimse yokluğuyla nefesinizi kesebilir kabul ediyorum.
   Ama biz olabildiğin biri yoksa ömründe, çok şey kaybediyorsundur bu da biline ... :)



YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde 
hiçbir şey beklemeden, 
     yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 
             Yaşamayı ciddiye alacaksın,          
yani o derecede, öylesine ki,            
          mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
    yahut kocaman gözlüklerin, 
               beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
                                    insanlar için ölebileceksin,                                  
                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
                        hem de en güzel en gerçek şeyin                  
                                  yaşamak olduğunu bildiğin halde.                           
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
                                      yaşamak yanı ağır bastığından. 
                                                                                     
 
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 
yani, beyaz masadan, 
              bir daha kalkmamak ihtimali de var. 
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 
                                en son ajans haberlerini. 
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 
                               diyelim ki, cephedeyiz. 
Daha orda ilk hücumda, daha o gün 
                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 
                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 
                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 
Diyelim ki hapisteyiz, 
yaşımız da elliye yakın, 
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 
                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 
          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 
                                                                      
 
                                                           1948
Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
                       hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
                       yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için... 
 
 
 


CIGARAYI ATTIM DENİZE


Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir

Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu


1954
Cemal SÜREYA

YOL ARKADAŞI

Bir yolda yürümenin hazzı güzeldir -çoğu zaman -.
 Bir hedef , varılacak bir yer vardır ve tüm yorgunluk da  o hedefe doğrudur. 
  Ya da  o kadar değerlidir ki o an, o yolda olmak ,nereye varacağını önemsemeden yürümenin hazzını yaşar insan.
 Lakin seçilen yolda yalnız olmak ağırlaştırır insanı,adımlar seyrekleşir,güçsüzleşir. 
  Bu yüzden yol arkadaşlığı da elzemdir. 
  Boş bir sıfatlandırma çabası değildir yol arkadaşım tanımlaması. Birine yol arkadaşım demek, o yolda her adımın daha güvenilir atılabilmesi demek , yorulunca hadi diye fısıldayacak sese sahip olmak , düşünce birinin elden tutacağını bilmek demek .
 Bazılarımız  için aşk yola arkadaşlık eder. Aşkla adamların ya da kadınların elinden tutup yol arkadaşlığı yapmayı becerebilirler. Sadece bedenlerini,aşkı,dokunmayı,kokularını paylaşmakla kalmaz korkuları da paylaşabilirler , el ele yürüyebilirler bir yolda.
  Bazılarımızın -ki çok çok önemlidir- bir dosttur elinden tutan, güvenilir olan. 
 Her ne olursa olsun orada duran kalk, ağla ama vazgeçme haydi devam et diyen.
 Bazen annemizdir; bizi hayallerimizi, kendi egosundan sıyırabilmiş isteklerimiz için tüm ruhu ve bedeni ile siper olmuş bir anne, ya da kocaman bir baba.
  Bazen de yol arkadaşlarımızı biz seçeriz, seçilen hiç farkında olmaz, kimin elinden tuttuğunu bilmez kime umut olduğunu kimin taze kalbine- yaştan bağımsız umudun telaşın heyecanın tazeliği bahsi geçen tazelik - hadi başarabilirsin diye fısıldadığını hiç bilmez  . Birine yoldaşlık yaptığının  farkında da değildir zaten. Uzaktan bakarsın ona ,tanırsın tek kelam etmeden, bilirsin acısını , mimiklerinin lisanına hakim olursun.
    Bazense herkesin tanıdığı herkesle paylaşmak zorunda kaldığın yarenler tutar ruhunun bir köşesinden, Turgut Uyar sevgim acıyor dedikçe güç bulursun onun dizesinde sanki dizinde teselli ediliyormuşcasına. 
Yaşamak dediğin şakaya gelmez dedikçe Nazım bir kendine gelirsin bir toparlanırsın bir şeyler yapmalıyım yoluma devam etmeliyim o yol insanlığa çıkmalı dersin.
  
    Sözün özü bir yol arkadaşı olmalı insanın. 
    Yaşı kaç olursa olsun üstelik.
   Hayata rağmen, hayat için ,nefes almaya devam edebilmek için yeniden diyebilmek için elinden tutacak bir yol arkadaşı ...

Çünkü yaşamak ciddi iştir şakaya gelmez ...


MEKTUP

 Yalnız kalan her çocuk o boşluğu dolduracak bir şeyle buluşur sonunda... Kimisi kitap okur, kimisi uyuşturucuya yakalanır... yazıyordu bir yerde
çok arabesk ya da iddialı gelebilir
ama
kelimelerimin
kalbimden çıktıklarını ve yolculuklarının senin kalbine olduklarını bilerek oku.
 sen küçük ve yalnız bir kız çocuğuydun yıllar önce ben kalabalığında yalnız kalmış küçük kız çocuğu ,el ele tutuşmamızın ruhlarımıza olacağını bilemezdik o günlerde bilemedik de...

zamanla, o meşhur zamanın kendisiyle, ruhlarımız karıştı korkularımıza, dün çelme taktı yolumuza,
sözler azaldı,
mesafeler uzadı,
 Ama başka bir durakta hiç karşılaşmayacağımızı düşündüğümüz bir anda yeniden merhaba dedik
küçük çocuk ruhlarımıza.
Sana kızmayı bırakmış
sana senin istediğin mesafede kalmayı öğrenmiştim
artık
endişelerimden örülmüş sıkıcı cümlelerimi bir kenara bırakıp,konuşmadan  hissetmeyi seçtim. Fakat şu bir kaç zamandır içimde yine bir korku deryası dalgalanmakta yine endişelerim senin adın etafında dolanmakta yaptıkların için değil yapacakların için de değil bu kaygım; hissettiklerin ve hissedemediklerin için  korkuyorum . Farkına varamadığın sevgileri pembeleri morları kaçırma diye korkuyorum
yapabildiğim her şeyi yaptım diyen genç kadının gözünün bebeğindeki henüz yolun başındaki kız çocuğunu biliyorum görüyorum
ve küçük kız endişelerim zamanla kendini sevmeyeceksin diye sevmeyi öğrenemeyeceksin diye
sevmek zor haklısın cesaret istiyor ,risk almayı gerektiyor
birine ruhunu tüm yaralarınla açmak birinin sevgisine teslim olmak delilik ama
senin dışında başka biri için ağlayabilmek o başkası için  endişelenmek onun mutluluğunda mutlu olabilmek insan halimize işaret, şiire işaret ,sanata işaret, insana işaret ...
 Umarım bu dediklerimi deli şaçması olarak görmez ,abarttığımı yine senin hayatına burnumu soktuğumu düşünmezsin
 Çok büyük sevgiler çok büyük acılar da getirebiliyor ardından bunu  iyi  biliyorum sevilenin- o sevilen her kimse sevgili,dost,yol arkadaşı ya da hayaldaş-yokluğu dilinde gezer insan aylarca gidenin adı,  sesi,  sözü yaş olur ruha.
 
Güzel kız çocuğu
üzerinden onlarca ay geçtikten sonra
başka bir yerden başka bir yolculuğa doğru yine kalbimdesin sevmeyi sevmekten vazgeçmemek lazım
her sevgi kaybetme korkusunu da getirir elbet ama
gözünden onca yaş döküldükten sonra yeniden acılabiliyorsa kalp bu da sevmek mucizesi
seni seviyorum seni seviyoruz sakın bunu unutma
sevilmenin şımarıklığında seni sevenleri de unutma
kendini de unutma
içindeki hayalleri olan kız çocuğuna kapama gözlerini , ruhunu ...
lütfen kendini kaybetme , yolunu bulmak için gözlerine bakacağın insanların olduğunu bil
sevildiğini sakın ama sakın unutma

What I'd Love!


Vintage charm safety pin brooch

Now that I'm not devoted to running the shop any more, I have finally got round to addressing the issue of improving my presence on the 'What I'd Love' shopping website, which The Sea Garden has been part of for some years now. I will be the first to admit I have been woefully inept at keeping my online pages up-to-date and interesting, but I am determined from now on to include a lot more of my own hand-made items, so here are a few pics of new things currently for sale on the site - 


Lariat style necklace with vintage charms


Stitched heart cards


Glass chandelier drop decorations


Details from two hand-embroidered lavender pouches



Vintage Fabric Pack


Lovely 'Savon de Marseille' French soap


I haven't made these boxes myself but they and the little heart tags are both hand-made in Cornwall.


Victorian Silver Scrollwork Pendant on Silk Ribbon


I would really appreciate some feedback from you my friends, and I would be honoured if you would visit my web pages and take a look. Constructive criticism welcome! Are there any items that you have seen me make in the past that you would really like to see available for sale? Are the pictures / is the wording detailed and clear enough? What about my prices; too high/low/about right? As a reward I am giving away one of my Charm safety pin Brooches! 



The winner will be chosen at random from anyone who leaves me a comment.
I would also like to pick your brains about any lovely Vintage Fairs that either you personally organise or that you have visited/heard about that I might be able to participate in next year. At the moment I don't have a single Fair booked, and I need to start finding out where the good ones are. I have a camper van so am willing to travel, although I think I would restrict myself to the south of England, say south of Stratford-upon-Avon. So let me know which Fairs you love, please!!!! Anyone leaving me a message regarding Vintage Fairs will also be entered into the draw for the Brooch. I'll throw in a few more goodies as well as I'm asking a lot from you!
Thank you so much! x x x

Sunday 1st December: As an update to this post I firstly wish to say a huge thank you to everyone who has left a comment! I am finding them very constructive. In answer to one issue that several of you have mentioned about not being able to click to enlarge to view, and that the image size is a bit small, unfortunately because the website is not my own (I am just one of numerous shops listed on the "What I'd Love' website) I cannot do much about it and have to work with what has been provided. But I am going to get in touch with the WIL website designers to see if something can be done to improve things. Perhaps I should take the plunge and start my own personal website, but initially I would like to gauge what response I receive from this one. 

GEÇMİŞ

Bazı anıları dondurup saklamak istiyorum tek bir anını bile unutmadan, tüm mimikler kahkahalar ve sözcükleriyle...
    Çokça hayal kurduğumuz dönemler vardır. Aslında uzun bir bekleyiş zamanlarıdır o günler. Beklenen gelsin isteriz gelmedikçe hayallerimizde yaşarız ve tanıdık oluruz ona geldiğinde tanışmışlığın verdiği rahatlıkla uyum sağlar akarız ömrün içine...
   Yıllar önce henüz büyümeye başlamaya bile başlamamışken el ele tutuşan dört kızdık hepimizin ağzından dökülen farklı kelimeleri kalbini çarptıran farklı hayalleri vardı.Biz sınanmayı beklerken ,hayat aktı bazı sonuçlar yolladılar bize kazandığımızı ya da kaybettiğimizi yazan ; ama sınanmalar bitmedi - ki hayat bu değil mi ; bitimsiz bir sınanma hali..
    Şimdi ömrün en hızlı geçen ve o ömrü şekillendiren , en çok değiştiğimiz en çok değiştirdiğimiz yıllarındayız . Farklı yollardan yürüyüyoruz ,aynı duraklarda buluşmalar ayarlayarak. Farklı ellerden de tutuyoruz, çok uzun zaman sessiz ,sözsüz, uzak kalabiliyoruz birbirimize.
 Ama bazı şeyler değişmiyor; o an geldiğinde sen beklerken çaldığın kapının önünde, kapının ardından çıkan geçmişiyle kocaman bir kalp oluyor. Benzerliği, uyumsuzluğu , aynılıkları ve farklılıkları sorgulamadığın; kocaman ortak bir geçmişte ve hissettiğin gerçek bir sevginin tam ortasına düşüyorsun.
      Bugününden uzaklaştığını fark etsen de , onun neşesine tıpkı yıllar önceki halinle eşlik ettiğini , uzaktan onun başarısına baktığında gözlerinin kalbinin dolduğunu ,kızmalarının ve sevmelerinin gerçekliğini fark ediyorsun.
        Elindeki anahtarlarla kapısını açtığın ev tuhaf ,farklı,bir güven veriyor . ..

                                                 ****
    Hayaller kuruyoruz olmasını istediğimiz , olmak istediğimiz adam ve kadın olduğumuz o büyük güne bir an önce gelmek istiyoruz , ve o gün geldiğinde bir an- süresinin önemli olmadığı bir zaman diliminde - geçmiş konuyor kucağımıza ; bak oldu ve sen yalnız değildin yolunda , ben hep vardım yoluna çıkmasam da seni her daim takip ettim demek için ...
       
    

YAŞA-YABİLMEK

Zaman geçiyor yağmurlar yağıyor , günler geceye bağlanıyor. İnsanlar koşuyorlar yollarda kaçırdılarının ardında ya da yakalayabilecekleri bir şey olduğunu umut ederek.
 Ama yeni günlere ölümle uyanıyoruz her defasında- oldukça sıklıkla- bir ülke olarak.  Bir orman gibi kardeşce nefes alabileceğimizi umut ettiğimiz bir sabah ölüm yayılıyor radyodan evlere şehirlere koca bir ülkeye.
  Utanır oluyoruz umut etmeye, güzeli düşünmeye, çözüleceğine inanmaya...
   Ah ne çok ölüyoruz.
  Kelimelerimiz merhem olsun, umut olsun istedikçe hep aynı acının etrafında  birleşiyor. Bu ölüm son olsun diye bitiyor acının dildeki hali.
   Son olsun artık ...
   Masallar anlatabilelim çocuklarımıza, şarkılar söyleyebilelim, birbirimiz için ağlayabilelim, kardeşimizin elini tutmayı yeniden hatırlayalım, kazanabilelim, paylaşabilelim ama en çok da YAŞAYABİLELİM ...

AĞLAMAK

Gülümseyebilmek pek zor hayatlarımızda.
Ağlayacak üzülecek o kadar çok şey varken ağlayayamamak nasıl yüreği sıkıyorsa gülümsenecek nedenlerin kenarından geçip gitmek de tuhaf bir kaçırmışlık hissi veriyor.
 Dünyalar güzeli bir kız çocuğunun upuzun kirpiklerini kırpıştıra kırpıştıra kelimeleri uzata uzata okuduğu şiire gülümsemeyeli ne kadar oldu ?
  Oynaşan kedi ve köpeğin oyun bazlığına ?
  Güzel bir kızın aynadaki telaşlı hazırlanışına?
  Denizdeki martıya?

Peki ne zamandır ağlamıyorsunuz hıçkıra hıçkıra ..
 Kaybettiklerinize ...
  Bir avuç toprağın altındakine...
  Sokakta vurulan o genç oğlana..
 Evinde öldürülen kadına..
 Ölüme yatan insanlara..
 Savaşın içinde ağlayan, oynayan bebeklere...
 Evinde aç olanlara ve ya da hiç evi olmayanlara ..
Umutsuzluğuna, aşksızlığına, başarısızlığına..
   Ağlamayı da gülmeyi de beceremeyen hissizleşen, tek tip ,tüketim canlılarına mı dönüşüyoruz? İçimizden biri çıkıp ağlanacak halimizden dem vursa ,politika yapma diyenlerin çığlıkları biniyor tepesine ,
başka biri nefes almaya da şükür gülümseyebilelim ki yaşamayı anlatalım yaşatabilmeye çalışalım dese onun umutlu halini küçümseyen gözler kesiyor nefesini, sesini.
 Gülmeden ağlamadan yaşamadan gün dolduran bir toplum oluyoruz sanırım .
 Hislerimizden vazgeçip kalabalığın ardından yol bizi nereye götürürse o yöne doğru hareket ediyoruz.
  Ağlamalı bazen korkmadan , kandırmadan , ertelemeden hıçkıra hıçkıra.Ağlamalı ki içini kalbini sıkanlar yaş olup aksın yanaklarına.Kederin yağmur olsun ...
   Üstelik  bazen, yanınızda, sadece  sizin varlığınızla mutlu olup kahkahalar atan , sizi gözünün gönlünün içinde hissedenler de sizin hıçkırığınıza katılacaktır;  sebeplerinizi bilerek ya da tahmin ederek . O zaman ağlamanın gerçek bir ağlamanın tıpkı gerçek  kahkahalar atabilmek kadar değerli ve bağlayıcı olduğunuzu hissedeceksiniz.
    Şarkının da dediği gibi ;
Ağlamak güzeldir
süzülürken  yaşlar gözünden
sakın utanma ...
 

Balmy November Day


Oh it's been a lovely day; I walked from Perranuthnoe on the coast path towards Marazion, and lay on a beach in the hot sun, yes HOT, and the sound of the gently lapping waves sent me into a daydreamy sleep. 


Sparkling, glistening, shimmering ocean


St. Michael's Mount was beautifully lit by the sun and looked very fairytale indeed.



Later on at dusk, the tide had gone out far enough to walk over to this magical isle


Looking back at Marazion from The Mount, a car crosses the causeway.


Then home to light the wood burner and get the place all cosy!


A risotto bubbling away for tea - king prawns with courgette, onion, red pepper and samphire


Such a comfort food for these colder, darker nights.


I am busy preparing for a Christmas Fair which will take place next week at The Cowslip Workshops in Launceston, on the 16th, 17th and 18th November. I will be selling lots of my hand made decorations:



 alongside some stitched textile pieces and a selection of antique items. I do hope some of you will be able to make it. In Portscatho on the 18th November is also our annual 'Homespun Fair', which sadly I will not be able to attend because of the clashing dates. Patsy will be opening 'The Sea Garden' on the day; I know that Gertie will be filling the shop with lots of new Christmas goodies!

Thank you all so much for your continuing support, and I do so appreciate your comments every one; I'm sorry I haven't been 'getting out there' in the blogging community so much lately....... I feel a little Christmas giveaway is in order soon.....so watch this space!
    xxx

GÜZEL-LİK

   Heyecanlı  bir genç kız... 
    Yağmurlu bir sonbahar akşamı... 
   Heyecanı telaşa dönüşmüş yanındaki arkadaşı ile hararetli konuşmalar içinde. Duymuyorum ama hissediyorum onu heyecanlandıran bir yere, birilerine gidiyor. Bunları düşündüğüm anda burnuma keskin bir kozmetik kokusu geliyor. Sanki kremlerin, pudraların, rujların kokusunu küçük pahalı şişesine eklemiş ve sıkmış ruhuna ki güzel olsun. Ben içimden onun kozmetik kokusunu içine hasretle çeken bir adam mı bekliyor acaba onu diye geçiriyorum ve dönüp bakıyorum, sadece saçlarını görebiliyorum .
    Uzun fönlenmiş ,hepsi düzen içinde.
    Güzel miydi ? ...
   *************
    Ben o heyecanlı kızı unutmuş kendi heyecansız hayatımda ,kurulmuşken bir dolmuş koltuğuna yanımdaki arkadaşım güzellik dedi, bu güne ait etrafımızda gezinen güzellik algısı bize tüket emrini verenlerin bizim için hazırladıkları bir tuzak. Biz onların bize haydi bakalım bunu da alınca güzel olacaksın hipnozunun kollarındayız. Ve birinin parmağını şıklatması lazım dedi. Güzel olmak satın alınacak bir şey değil , bakmakla görmekle, dokunmakla, hissetmekle alakalı insanla alakalı.
Yani tam olarak aynı kelimeleri kullanmamış olsa da anlatmaya çalıştığı şey buydu. - En azından benim anladığım bu -
    Ve hayatın tesadüf dediğim öğretisi devreye girdi bu sabah bir siyaset profesörü ,kadın olmanın akademik hayatta, çalışma hayatında zorluklarından bahsederken güzellik birilerinin uydurduğu popüler kavramlara ve modaya göre değişim gösteren bir olgu oldu; elli sene öncesi zayıflık çirkinlik sayılırken şimdi yemek yemenin suçluluğu içinde birçok kadın diyerek cevap verdi.
  Belki de ben kendi kurgu dünyamda bu farklı kadınlardan aldıklarımı harmanladım zihnimde ve ilişkilendirdim evrenle bilmiyorum . 

  Bana bir şeyler söylendiğini düşündüm. O yüzden bir de yazmak istedim.
     Tükenmeyen güzelliklere ...
    İçimizden gelen ruhumuzda salınan tüm güzellikle ...


Menapozik Yaşamlar ve Kurban Bayramı Şenliği

Mutlu Kutlu Bayramalr diliyorum hepinize sevgili okuyucularım. Beni tanıyanlar aşırı hayvan delisi olduğumu bilir. Hatta kuzenm Serra, geçen gün bana- tek kişilik barınaksın dedikten sonra bunu fark etmemiş olmama rağmen bir çeşit ufak çaplı aydınlanma yaşadım desem yeridir. Olsun ben yine de bakabildiğim kadar sokak hayvanı bakacağım ve sahiplendirebildiğim kadarını da sahiplendireceğim. İyi bir insan olarak hayattaki misyonlarımdan biri bu. Tabi hal vaziyet böyle olunca güzel insanlar, içinde bulunduğumuz Kurban Bayramı kafası pek bana göre değil. İnanışları bir kenarda bırakıyorum bu tutumum içerisinde. Ama kardeşim insanın yüreği dayanmıyor yahu!!! Hele benim gibi empati gücü ileri seviye bir şahsiyet olunca işler biraz daha kompleks bir hal alıyor. Herşeye rağmen yüzününzde gülücükler açan Bayramlar diliyorum hepinize. Sakın beni aforoz etmeyin tamam mı? Ramazan ayında Pasta Canavarının facebook sayfasına yaptığım şeylerin resimlerini koydum diye bayağı topa tuttular zaten beni. E kardeşimmm napimmm ben tamam sevdiğim şeyi yapıyorum ama para da kazanmam lazım değil mi ya?! Bende trilyoner değilim ki, hayatımı idame ettirebilmem gerekiyor. Hele ki günümüz şartlarında dişi biri hayalindeki şeyi gerçekleştirmeye çalışıyorsa, zaten herkes bir noluooo leynnnn moduna giriyor. Bir taşa tutmadıkları kalıyor. Kadınsan halin zor arkadaş, -1 den başlıyorsun herşeye. Vay anasınııı şimdide feministliğim tuttu!:) Savulunnnnn! Yani hele ki mutfaklarda durum böyle. Benim kadar betonu delecek cesaretiniz varsa ehh bir de her zaman dediğim inanç. O zaman takın pelerini sırtınıza hadi uçun bakalım! Göreceksiniz anyayı konyayı! Ben gördüm bizzat.Evet! Pişman mıyım?!Bir dakikasından bile pişman değilim! Eeeeee şeyyyy tamam geçenlerde bayağı bir pişman olmadım desem hakkaten büyük yalan söylüyorumdur. Durum şu dostlar, sabah akşam çalışıyorum. Bunu biliyoruz zaten. Tırnaklar saç baş fenalarda. Giyimime özen göstermeye çalışıyorum ama son zamanlarda. O kadar da kendimi unutmayayım değil mi ya?! Artık beni kimseee aramıyoooorrrrr!!!! İlk başlarda bunu anlamıyordum. Ama şimid anlıyorum. Düşünsenize hiçbir yere gidemeyen kızı kim nereye çağırsın. Öyle gece gezmelerini seven biri değilim ben. Evimde oturayım pijamamı giyim kat be kat daha mutlu oluyorum. Heyyy duydum sizi, HAYIR sıkıcı bir karakter değilim! Gece gezmelerini sevmiyorum zaten hiç çağrıda alamıyorum çünkü gidemiyorum!!! Arada kaçıyorum tabi dükkandan. Yoksa fotosentezle yaşayan bir bitki olup çıkacağım. Hani kilo alıyorsun derler ya bu işi alıncaaa..yooookk canım atmasyon o söylim ben size. Ben 6 kilo verdim annem 11 kilo verdi.veeee hiç rejim yapmadıkk!!! Harika bir haber değil mi bu? Siz bide yerleri paspaslarken bizi görün!!! hahahah ağlanıcak halime güldüğümün farkındayım ama benim açımcan düşünürsek annem menapozunu atlatırken enerjisini bu şekilde çıkarması bei işime yarıyor diyebilirim! Yoksa herhalde beni hiç düşünmeden vururdu! :))))))) Allahım sana geliyoorummm!! ve sevgili dostlarım en önemli konuya geldim. Her ne kadar bunu sosyal medyada yazmak istemesemde işin vahimiyetini belirtmek için söylemek zorundayım. Bu işe girdiniz, ayıptır söylemesi eşşek gibi çalışıyorsunuz. Geceniz gündüzünüz yok. Umarım bekar değilsinizdir! Yani benim gibi bekarsanız, bu işte sevgili bulma mucizesi Rapunzeli kimsenin bulamayacağı o kulede o it oğlu it prensin bulması kadar imkansızzz!!!Yani şu hayatta yemin ediyorum bir tek o namussuz kızı kıskanıyorum. Rapunzel! Hay Allahım saçlarımda kısa ama napalım! En büyük tavsiyem, sevgili yapın kendinize ya da eş- ki eş olma fikri günümüz modern gözüken maganda erkekleri toplumunda çok ütopik bir kavram artık- ondan sonra bu işi yapın. Yoksa kedinin ciğere baktıpı gibi bakarsınız öyle el ele gezen çiftlere!! Yaaa boru muu kardeşimmm?! Tabi hava atcaklarrr! Sen ben burda durmuş yazıp okuyoz. Elalem yuhuuuuuuuu almış başını gidiyor. Helal olsun! Kolay iş değil!! Bu işte inanın bir erkeğin bu kadar çalışan bir kadını çekmesi çok zor hatta pek mümkün gözükmüyor. Hadi sinemaya gidelim dedi. Hayatım pasta siparişim var yarına. Booommm.. Hadi tatile gidelim dedi. Bebeğim haftasonu full çalışıyorum. Cevabın ne olduğunu söyledim ama içimden burda o kadar küfürlü yazamıyorum ne yazık ki! :) Güç sizinle olsun kardeşlerim! :)))))
Bu hayatta güzel şeylere kavuşmak kolay değil. En azından benim için hiç olmadı. Ne başardıysam tek başıma başardım. Sıfırdan bir hayat yarattım. Bunun sadece güzelliklerinden konuşsam, palavracının teki olurum. Hayat öyle değil ki sevgili okuyucularım. Mide kastıcı anları da oluyor. Önemli olan, baş koyduğunuz bu savaştan nası çıkacağınız. Güç içimizden gelir. Nasıl kullanacağınızda size kalıyor. Fedakarlıklar oluyor. Olacaktır da. Çok fazla adam kaybedeceksiniz takımınızdan. En azından bu size gerçekleri gösterecek. Her zaman böyle mi olur? İnanın hiç bilmiyorum. Öyle olmamasını ümit ediyorum. Her gün vitaminlerle ayakta durmak hiç kolay bir şey değil çünkü. Hedeflerim arasında 2013 yılında istanbulu terk etmek var. Sanırım işleri yoluna koyup huzurlu bir yaşam için göç edeceğim. Sadece bir plan bu.. Size bir sır vereyim mi? Elimde olsa ve hiç paraya ihtiyaç duymasaydım, yemin ediyorum kırıp dizimi evimde oturup, gelen siparişleri evden yapardım. Hayat akıp gidiyor ve ben hep aynı günü yaşıyorum.
Hayalleriniz var. Mükemmel bir şey bu. Elinizi ardınıza koymayın kalkın ve yapın sevgili okuyucularım. Ama her ne yapıyorsanız, bilerek ve isteyerek yapın. Hayallere ulaşması zor ve değişik getirileri ve götürüleri olabiliyor. Ne istediğinizi bilin. ve bodozing atlayın. Çünkü düşünürseniz asla cesaret edemeyeceksiniz. Hiçbir şey kolay değil. Hiçbir iş bir başkasından farklı değil aslında. Herşey yüreğinizde ve beyninizde bitiyor hatta başlıyor. Eğer hepimiz hayallerimizi bir çırpıda kolaycacık gerçekleştirseydik harikakulade olurdu ama iş öyle değil dostlar. Perspektivler anında değişebiliyor. Olay yolda olmak yolun sonuna gelmek değil. Güzel şeyler var ve kötü şeylerde var. İnancınızı yitirmeyin. Ne kadar amatör ne kadar profesyönel olduğunuzla alakalı değil, bir an geliyor o boşluğa düşüyorsunuz. Bu gayet normal. İnsan olduğunuzu unuttunuz mu yoksa?..
Hadi gülümseyin..
Güzel bayramlar sevgili okuyucularım

Bon Appetit!

SOĞUK


 Otuz yaşında;yirmilerinin o ayağı yerden kesen cesareti, ilk gençliğin turuncu tazeliği yerini güce mantığa bırakmış.
  Karlı bir akşam ; pahalı ayakkabıları ile yürüdüğü caddede boş geçmeyen taksilere sinirleniyor sonra siyah pardesüsünün içindeki kısa elbise gözüküyor havaya kalkan kolun hafif  araladığı pardesüden. Bu küçük aralık mı işe yarayan bilinmez  önünde duruyor bir taksi tam umudunu kaybettiği o an. Kendini güvende hissederek kuruluyor koltuğa ,taksiciden kaloriferin ısısını arttırmasını istiyor nereye efendim diyen taksicinin sorusuna son derece kendinden emin teşvikiye diyor.Isındığını hissetmeye başladığı , dışarıda bıraktığı soğuğu unutmaya başladığı o an  her şeyden habersiz bir taksicinin taksisinde radyoda bir ses duyuyor çok eskilerden gelen bir ses ; acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimizde diyen bir ses. Sanki milyonlarca yıl uzakta kalan her şey doluşuyor kafasına tüm geçmişi ,kendini en güvende hissettiği zamanların birinde yine yeniden kalbini kıran o anı hatırlıyor .
   Kendini güvenle bıraktığı adamın sıcağı soğuğa dair ne varsa dışarıda bırakmışken, o gün ,o sisli çarşamba günü öğleden sonrasında buz tutmuş göle çakılıvermişti aniden.Ve şimdi kaloriferin ısısını arttırmışken tam ısınmaya başlamışken yıllar önce içini donduran o an yine yakıyordu tüm ruhunu soğuğuyla.Kendini güvende hissettiği o an ;nefesini kesiyordu bir melodi, geçmişin peşinden gelen bir melodi
              ***********
   Küfretti içinden yine aynı ızdırapla ;oysa artık hissetmediğini söylemişti defalarca , aldatmamıştı o aldatılmamıştı unutucaktı yeniden başlayacaktı . Cesurdu. Başarılıydı. Sıcak bir taksideydi .
         *******************
   Taksici anlamadı ama on liralık yola yirmi lira veren ve üstünü almayı beklemeden koşar adım taksiden uzaklaşan kadının ardından oh tabi para var savur böyle ,biz fazladan on lira için it kopukla uğraşalım dedi büyük bir olasılıkla.  Radyonun sesini daha çok açmış olmalı ki  melodi kaçan kadının ardında bıraktığı izleri takip ederek yayılıyordu karlı istanbul akşamına.
      ****************
    Genç kadın nasıl olurda tek bir ses ortak bir anı vazgeçilmiş bir mekan unutulmuş bir fotoğraf her defasında aynı üşüme hissiyle batar insan ruhuna diye düşünmüş olabilir ya da belki sadece ağlamıştır . Ya da yürümüştür soğuk ruhuna, kalbine , hatıralarına işleyene kadar , geçmişi dondurana kadar.
                 ********
     Üstünde pahalı elbiseleri, içinde ayaz kadın ne yaptı gören olmadı ama radyodan sızan melodi kimseye fark ettirmeden girdi yolda karşısına çıkan yüzlerce insanın kederine,hayaline,umuduna,geçmişine ...

BİR FIRTINA TUTTU BİZİ

 
 Ah müzik
sen ne de güzelsin
Ne çok umutsun
Ne çok acı
Ne çok hayatsın...