Sorry I didn't get a chance to blog again before Christmas, but I hope you have all had a lovely festive few days. I really appreciated spending two days just relaxing with Mum and Dad, with no pressure to do anything but help cook the dinner and then eat it!

Mum had gone for a white, silver and glass theme on her tree this year, with white candles

and these traditional German straw stars.

There's nothing nicer than sitting by a real log fire is there?

Portscatho is looking very festive at the moment, so one bitterly cold evening last week after I'd closed the shop I took a wander round the village to show you the Christmas lights......

This tiny cottage on the Lugger always goes to town with loads of flashing lights in all colours and designs!

The winking snowman!

Just opposite my shop are two lovely galleries: The Harbour Gallery and Spindrift Gallery.

Cynthia Greenslade who runs Spindrift is herself a practising artist and always has a beautiful selection of jewellery, ceramics, glassware and paintings on display.



This is the view down the road leading to The Sea Garden.......

and the shop itself.


Here's a random selection of what's on sale at the moment............



An amazing doll from the 1870's with moveable wooden joints, and several recycled notebooks fashioned from vintage hardback books, with original illustrations retained.






These gorgeous hand-made porcelain buttons are by Amanda Mercer.

I put flower lights up round my bed-head last Christmas, and then couldn't bear to take them down again, so they remain up all year long now. It makes going to bed even more of a pleasure. Go on, put some lights up round your bed - you feel like a princess!

Best wishes to all of you friends for a very happy and fulfilling year ahead; your company as I have progressed on my journey as a new blogger has been inspirational - thank you!

Candlelight


Christmas is a time to celebrate our relationships with family and friends. Tonight I think of all those whose Christmas will be tinged with sadness with the remembrance of a dear loved one who is lost or missing from their lives this year.
I light a candle for you. x

sarah mclachlan - wintersong

Winter Walks

I managed to grab two lovely walks in the winter sunshine this week. On Monday I did a circuit round the Trewithen estate which I am lucky enough to have right on my doorstep. There are some truly magnificent trees in the grounds, beautifully silhouetted against the sky at this time of year.


The lichen on this rough hewn branch fence is always something I stop to look at when I pass.

Like tiny miniature forests....

When I return home I pick up a parcel from the post office - it's come all the way from California! I will show you what was inside later...

Then on Wednesday a walk to Ladock down winding country lanes,

Underneath the railway bridge that serves the Penzance - London mainline,

To the beautiful old church at Ladock.


This window is one of the loveliest I know, I love to sit and look at it.



I particularly adore the roses and lilies in this ladies lap and on her headdress

The main window above the altar was designed by the two great Pre-Raphaelite painters Edward Burne-Jones and William Morris.


Can you spot the little shepherds and kings at the sides of the altar below?

The window above the side altar is also by William Morris.

We were just about to leave when there was a scuffling of footsteps and a chatter of voices outside, and in came the children from the school next door to decorate the tree!

Lots of tinsel and handmade baubles,


and these adorably sweet angels!


On the way to Ladock I had spotted a large Hawthorn branch which had fallen onto the hedge not too far from home, so when we passed it on the return journey I retrieved it and hoisted it onto my shoulder, and carried it triumphantly back to the cottage. It felt like I had an enormous pair of antlers growing out of my head. My friend thought me quite mad!

But I knew it would make a wonderful twiggy Christmas tree!

This wooly shepherd and his cute sheep always has to be part of my Christmas tableau!

I have kept the decoration of my tree to a minimum, hanging little glass holders with tealights inside, a few baubles and wooden hearts and stars, some tiny red ceramic hearts, and three stitched fabric heart hangings by Lynn of 'Sea Angels'.

This is what was in the California parcel - two little ceramic cups that I won from the very talented Julie Whitmore when I came runner-up in her giveaway recently. Aren't they so sweet!

Snowman and robins on their little frozen pond....

I will post again when I light the candles for the first time and take some pics. Hope you are all loving decorating your homes too!

Dünyada iyi olan hiçbir şey, tutkusuz başarılmamıştır


Mayalanma sürecinin ardından gazını çıkartırsınız sonra şekil verip tekrar mayalanır çocuk. Fırını bir güzel atılır ve o muazzam, insanın ağzını sulandıran koku fırından çıkmaya başlar. Bir de taş fırında yaptığınızı düşünün sevgili okuyucularım. Amanın amanınnn! :) Ekmeğin en sevdiğim yanı; yaparken hep yüzüm gülüyor. Ellerime un, su veya mayanın bulaşmasına bayılıyorum. Yaptığınız şeye resmen bir hayat katıyorsunuz aslında. Ona bir kişilik kazandırıyorsunuz. Hatta sizin ruh halinizi bile alıyor. İnsanlarda da öyle değil midir? Dokunmak, sizin elektromanyatik gücünüzü karşı tarafa aktarmanızı sağlar. Bırakın beni 7/24 ekmek yapayım modunda saçını başını bu yolda feda etmiş, enkazlardan kurtulmuş ve engellere karşı dimdik duran insan bedeninde nev-i şahsına munhasır bir kişiliğim! Sıfırdan bir şey yaratmak nasıl harikulade bir duygudur anlatamam size. Hele sonuç güzel olunca değmesin kimse keyfinize! :) Şöyle paşalar gibi koltukta oturup arkanıza yaslanıyorsunuz ve bir derin iç çekiş, ardından yaptığınız esere bakıyorsunuz veee o başarı hissi.. Başarısızlıklar, bize sadece nasıl başaracağımızı öğretir. Ben belki milyon kere başarısız olmuşumdur hayatta ama omun iki katı kadar başarılı olmuşumdur. Ukalalık değil inanın! Bir şeyi bir kere başaramıyorsanız, durun ve yeniden başlayın! Hiçbir şey için asla geç değildir çünkü.. Bakın bana! Sizce hala geç mi? Gerçekten?..
Geçen gün, bir süre sonra sizinle nasıl yapıldığını çok eğlenceli bir şekilde anlatacağım, İngiliz Somun Ekmeği yaptım. Biraz sabredin sadece. Aslında klasik somun ekmeği kendisi. İçerisinde, Un, Su, Yaş Maya ve Tuz bulunuyor. Özelliği bir tek dışında Haş Haş bulunması! Çok klasik! Geleneksel şeyleri seviyorum ne yapayım! :) Tabi ben kuru kuru yapmadım kendisini! İçine Kuru domates ve Çecil Peyniri koydum. Biraz değişiklikte fayda var ne de olsa değil mi sevgili okuyucularım?! :)) Güzelce yoğurdum. Annem beni seyrederken hamuru yoğuruşumun bile inanılmaz değiştiğini söyledi. Ehhh.. Olmasa ayıp olurdu değil mi? :) Ertesi gün okul olmasına rağmen gecenin 00:30'unda hala ekmeğiyle uğraşan bir tip olduğum için geç yatmakta bana koymuyor. Yeter ki, ben birşeyler üreteyim! Unutmayın, Georg Wilhelm Hegel amca demiş ki, "Dünyada iyi olan hiçbir şey, tutkusuz başarılmamıştır."
Bunu bir düşünün derim..
Bon Appetit!

Asla Vazgeçmeyin!

Bazen ne kadar güçlü olursanız olun böyle sağdan bir şey vurur ve manga karakterleri gibi koltuğunuza oturmuş, yanaklar kıpkırmızı bir şekilde duvara bakarsanız. Nitekim bende de oldu!.. Gelecek kaygıları mı desem içimde yaşadığım haykırışlar mı bilmiyorum. Sizde de oluyor mu? Karamsar olup elinizi ayağınızı herşeyden çekmek istiyorsunuz. Kara kara düşünmekten nefret ediyorum. O zamanlarda bütün herşey birbirine giriyor üstüne zaten. Hani çık işin içinden bakayım pozisyonu oluyor! Haydaaaaaa..! Sadece bir gece karamsarlığın içinde kayboldum. Evet! İtiraf ediyorum! İnsan ayağa kalkması gerektiğini sanırım yere düşüp dizini kanattığında anlıyor. Bana da bu lazımdı! Normalde benim orta kararım yoktur. Ya çok mutluyum ya çok mutsuzum, ki mutsuz olmayı tercih etmiyorum. Ya gülerim ya ağlarım. Gri tonlarını hiç sevmem.. Kabul, normal bir şey değil bu. Ama başka türlü de yaşamam mümkün değil. Yine böyle histerik bir gece yaşadıktan sonra silkinmeye karar verdim. Çünkü değiştirebilirdim. Hemde herşeyi.. Geri adım atmaktan korktuğunuz o an vardır ya, işte o an, ileriye korkusuzca bir adım atmanız gerekir. Düz giden bir şeyi tersine çevirmeli insan. Okul bayağı yoruyor beni, üstüne onca saat ayakta kalma ve çalışma,uykusuz kalma, haliyle sonuçları malum sizde tahmin edersiniz sevgili okuyucularım. Ne takat kalıyor başka bir şey yapmak için ne de zaman. Her zaman, insanalrın herşey için zamanının olduğunu savunmuşumdur ben. Zamanı biz yaratırız! Sadece biz.. Eğer istersek.. Bende yere düştüm. Ayağınız kaydığında sizi kolunuzdan tutacak birinin olması çok büyük bir şanstır. Binlerce şükür ki, ben buna sahibim. Ayağa kalkarken şöyle bir etrafıma baktım. Bu ben değildim. Sabah kalktım ve dedim ki kendime; " Kızım, durma! Senin koşman lazım! Değiştirebilirsin!" ve okul çıkışı Eminönüne gittim ve bir güzel alışveriş yaptım. Ivır zıvır ne varsa topladım. Hatta sipariş bile verdim olmayanları. Elimde kaldıramayacağım kadar ağır torbalarla yürürken zıplıyordum biliyor musunuz? O bir şey yapma isteği, heyecan ve başarabileceğini bilmek çok muazzam bir duygu. Eğer vazgeçerseniz, işte o sizin hayallerinizi de yaşama isteğinizi de öldürür. Kılpayı döndüm mü? Döndüm! Bir hayal kurarak bu yola girdim. "Neden olmasın?" dedim. Unutmayın, hayat bizim kendi yaptığımız seçimlerimizdir. Buddha amca demiş ki, " Olmuş olduğumuz herşey düşünmüş olduklarımızın sonucudur!" Sizde düşünün ne olmak istediğinizi. Nasıl bir hayat yaşamak istediğimi biliyorum. Ayağa kalktım ve yürümeye devam ediyorum. Hemde daha öncekinden daha emin ve güçlü adımlarla! Zaman mı? İşte size zaman! Gecenin bu saatinde fırında İngiliz Somon Ekmeğim pişiyor. ve ben usanmadan yapım aşamasını videoya aldım. Annemin yardımıyla tabi. :) En yakın zamanda da sizinle paylaşacağım sevgili okuyucularım.
Hayatta herşey olabilir. Sizi yıldırmaya çalışabilirler, anlamayabilirler hatta usandırmaya bile çalışabilirler. Derin bir nefes alın. ve benim gibi, bildiğinizi okuyun!
Hayat, uzun gözüküyor ama düşündüğümüzden çok daha kısa! Bunu unutmayın..!
Bon Appetit!

Uzay Yolculuğu



İnsanlar önce çeşitli araçlarla uçmayı denediler.

İşte sırtına kanat takmış biri uçmayı deniyor.


Sonra balon bulundu.

Balonla uçmak güzel ama pek güvenli değil.


19. yüzyılın sonunda ilk uçak yapıldı.

Bu da en gelişmiş uçak.


İnsanlar sonra uzayı merak ettiler.

Ve roketleri yaptılar.

Roket ve füze aynı anlamda kullanılır.


Füze arkadan fışkırttığı gazın tepkisiyle hedefe doğru yol alır.

Gökyüzü araştırmaları ile uğraşan kişilere astronom, uzay araçlarını kullananlara da astronot ya da kozmonot denir.

20 Temmuz 1969'da Apollo 11 denilen uzay aracı aya gitti.

İçindeki üç astronottan ikisi Kartal ve Ay Örümceği denen araçla Apollo 11'den ayrılarak aya indiler.

Araştan çıkarak ay üzerinde iki saat dolaştılar.

İncelemek için taş ve toprak aldılar ve dünyaya geri döndüler.

Sonra gördüklerini anlattılar.

Ayda yerçekimi az olduğundan denge kaybediliyor.

Ay toprağı pudra gibi toz halinde; yürürken birden durulmuyor.

Amerikalılar 1972 yılında da beşinci kez aya insan gönderdiler.

Bu astronotlar ayda ay jipi ile dolaştılar. Ayda pirinç yetiştirdiler.

Uzayda kalma rekorunu kıran Ski-Laib'in üç astronotu 84 günde iniş roketlerini ateşleyip Pasifik Okyanusu'na indiler.

Bu uzay laboratuvarı altı veya on yıl daha uzayda dönmeye devam edecek.

Uzay yolculuğunda bir insana su, yemek ve oksijen gerekli.

Uzayda hava olmadığından basınç sağlayacak özel uzay elbisesi de gerekir.

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...