So after an absence of two years I am back running 'The Sea Garden' again.....It still feels a little strange being back in the shop, but the welcome I have received from both villagers and visitors over the last few days has been quite overwhelming - thank you!







I bought this Victorian dress in the summer especially to put in the shop window. I thought I would try it on for fun and to my surprise it fitted like a glove. My friend Jan took a couple of photos of me wearing it....


So you never know, you might see me in it in the shop sometimes!

The Sea Garden, Portscatho, South Cornwall
Open every afternoon during September
1 - 5.30pm

except for the following dates: 19th, 20th, 21st, 22nd and 30th September when I will be attending fairs.

2014-15 DÖNEMi HİKAYE ANLATICILIĞI ATÖLYELERİ


İstanbul’da yaptığım hikaye anlatıcılığı eğitimleri önümüzdeki dönemde de yenilenmiş halleriyle devam ediyor. Nasıl ki hikayeler anlatıcısının dilinde, her anlatıldığında farklı anlatılır. Nasıl ki anlatıcı değiştikçe hikayesi de değişir. Aynı şekilde ben değiştikçe/dönüştükçe atölyelerim de değişip dönüşüyor, farklılaşıyor. Geçmiş dönemde yaptığım atölyelerden gelen geri bildirimleri, keşfettiğim yeni heyecanlarımla harmanlayarak farklı atölyeler planlamaya devam ediyorum. Bunlardan ilki “Duyular, Beynimiz, İmajlar, Hikayeler ve Anlatım Sanatı arasındaki ilişkiyi kavrama” diğeri ise “Çocuklar için Masal Anlatma” atölyeleri olacak. Bunların dışında; yeni dönemde, Almanya’da aldığım eğitimlerim esnasında birlikte çalışma fırsatı bulduğum, Avrupa’nın en iyi hikaye anlatıcıları ve eğitmenleri hocalarımı İstanbul’a davet ediyorum ve yeni karşılaşmalarda yeni hikayeler doğmasını ümit ediyorum :) Atölyelerle ilgili ayrıntılı bilgileri çok yakında paylaşacağım. İlginizi çeken atölyeleri ve tarihleri şimdiden not etmenizi tavsiye ederim :)


HİKAYE ANLATICILIĞINA GİRİŞ 

Ne: Duyular, Beynimiz, İmajlar, Hikayeler ve Anlatım Sanatı arasındaki ilişkiyi kavramak
Ne zaman: 27-28.09.2014
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik


ANLATICILIK ALEMİNE YOLCULUK

Ne: Masal anlatmaya başlıyoruz
Ne zaman: 08-09.11.2014
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik



İLERİ SEVİYE ANLATICILIK EĞİTİMİ
 
Ne: Anlatıcılık sanatında derinleşme. Peri Masalları ile çalışıyoruz
Ne zaman: 13-14.12.2014
Atölye Yürütücüsü: Suse Weise (http://www.suseweisse.de)


HİKAYE ANLATICILIĞI VE BEDEN KULLANIMI

Ne: Hikaye Anlatıcılığında konuşan beden
Ne zaman: 24-25.01.2015
Atölye Yürütücüsü: Ragnhil A. Morch (www.ramorch.com)
Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.


İLERİ SEVİYE ANLATICILIK EĞİTİMİ

Ne: Norveç Masalları ile ileri seviye anlatıcılık eğitimine devam ediyoruz
Ne zaman: 21-22.02.2015
Kim: Heidi Dahlsveen (http://www.dahlsveen.no)
Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.


MASAL ANLATICILIĞI

Ne: Masal Anlatıcılığını keşfetmek
Ne zaman: 07-08.03.2015
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik


ÇOCUKLARA NASIL MASAL ANLATMALIYIM?

Ne: Çocuklara masal anlatırken nelere dikkat etmeliyiz?
Ne zaman: 28-29.03.2015
Atölye Yürütücüsü: Nazlı Çevik



HİKAYE ANLATICILIĞI 

Ne: Hikaye Anlatıcılığının temel metodları
Ne zaman: 16-17.05.2015
Atölye Yürütücüsü: Ben Haggarty (http://benhaggarty.com/)

Kimler için: Bu atölyeye hem yeni başlayanlar hem de daha önce hikaye anlatıcılığı eğitimi almış olanlar katılabilirler.




Preparations....




I am busy preparing for my next trip in the van, firstly up to the Cotswolds for the Cotswolds Vintage Fair on Saturday 16th (see side bar), and then down to West Sussex for 'The Summer Brocante' at Wisborough Green on Saturday 23rd August, both of which I am very much looking forward to. And I shall have a week in-between to explore a little bit more of the country! I especially love the area around Broadway, just a few miles from Toddington where the Cotswolds Vintage Fair takes place. Snowshill Manor is a must (surely the most fascinating house anywhere), and the gardens of Kiftsgate and Hidcote as well as all those beautiful cottages and the rolling Cotswold hills....


So I thought I would show you a taster of what will be on my stall: new 'Packs of Inspiration' above; some of which contain blank cards with envelopes so that you can enjoy making your own cards...... 
Little tins containing a mixture of mother-of-pearl buttons, vintage beads, freshwater pearls and Swarovski crystal......


and a charm necklace assembled from an old key and some vintage buttons and beads.




New butterfly cards.....



There will be quite a selection of lace for sale, both machine-made and hand-done, ranging from fine lace trims to larger net pieces.




Cards depicting old clothes patterns from the 40's, 50's and 60's, ornamented with a swatch of vintage fabric and a button.




Old French paper roses, presented with a hand-made label, make a simple and romantic gift.


I do hope to meet some of you at either one of the two fairs....for more info just click on the pictures on the sidebar and see below.
xxx



Lucy Haywood of 'Love Lane Vintage' presents 'The Summer Brocante'
75 hand-picked exhibitors selling a wonderful array of country antiques, textiles, homewares and hand-made treasures

11am - 5pm
Plenty of parking
Wisborough Green, West Sussex


Entrance £4



There will be a cricket match on the village green and summer lunches served alongside hedgerow inspired cocktails and real ales.....a taste of England at its best (could we just order some nice sunshine too please?)







İÇ SES - 4

Gün geçmesin ki insan soyu olarak ardı arkası kesilmeyen aptallıklarımıza şaşırıp kalmayayım ..
Kendimizi her şeyin sahibi sanalıberi zaten saçmalamaların, zalimliklerin önünü alamıyoruz. Kendimizi doğaya koyveremediğimiz için eşsiz uyum içindeki düzende ayrık otlarıyız .
  Kadın ve erkek cinsi olarak bir de birbirimizi anlama çabasıdır ki oh yeme yanında yat ! Daha mevzuyu genelleyip ‘’insan ‘’ deyip adını koyup içinden çıkamamışken bir de ikiye ayırıp bu iki tür arasındaki dengeler ,çekişmeler, sevmeler, sevişmeler üzerine kafa yormaya çalışıyoruz. Hayır bir de işe yarasa , yani mesela bazı kafalı (!) kimseler televizyonu buluyorlar üzerine biri bişey ekliyor biri bişey daha derken koca televizyon hooop cebe giriyor bir gelişme var sonuçta. Bu kadın erkek meselesinde o da yok . Anamda ananemde ben de oturup aynı mevzu üzerinde konuşup ‘’dertlenebiliyoruz’’ .
   Ama yiğidi öldür hakkını ver demişler bizim nesil biraz geliştirdi bu işleri ,komple ortadan kaldırabiliriz, yani o kadar çok kendimizi sevmeyi öğrendik ki başkasını sevmeye sıra gelemiyor,bu da ayrı bir konu tabi . 
Ama yine de bir klişeler zinciri şeklinde herkes yalnızlıktan şikayetçi ama kimse kişisel sınırlarına girilmesine tahammül edemiyor.. Bir de bunun üstüne günümüzün önlenemez hastalığı modern kibarlığı ekle ohhhh haydi bakalım dünyanın en klişe durumu üzerinden derin stratejiler, mesailer, kar zarar tabloları … Yahu insan kendini ve dünyayı tanımaya bir ömür verirken nasıl başkasını da tanıyacak da onun hareketlerinin ardındaki fikri bulacak da ona göre bir tavır sergileyecek ….Açık olsana be insan . Ya ama olur mu gizemli oynamak lazım ! falan , öyle çok konuşmamak , anlatmamak  gerekir.Kuralları iyi bilmek lazım , konuşma aralıkları çok ciddi kıstaslarla belirlenecek sevgi belli edilmeyecek asla kıskanma reaksiyonları verilmeyecek sonuçta modern dünya !! Tabi öncesinde ilgilendi mi, hoşlandı mı ,ay ne demek istedi ,yok yok sıradan bir ilgi, aman hemen kaptırmamak lazım , bak oğlum çok yüz verme gelir eve postu serer şeklinde akıl öğretileri , ya kızım daha neler ya tabi ki istediğinle gezersin o kim ki şeklinde özgürlük nidaları ve şimdi aklıma gelmeyen  bir sürü saçma şey .
 Peki tüm bunlar neden ?
Çünkü insan dediğimiz canlı türüne rahat  batıyor , yahu rahat olsana tamam anladık öyle dağlar delinip su getirilmeyecek bu çağda , kimse kimsenin ardından yıllarca beklemeyecek ama be insanevladı yapacağın alt tarafı birbirini seveceksin işte, nedir yani olayı allayıp pullamaya değer şey , nedir bu entirika ihtiyacı . Yenmek yenilmek üzerine hesap yaparak yaşayıp sonra da hesapsız aşklara özenmeyeceksin . Ya kabul edeceksin ben en çok beni seviyorum oh çok tatlı kendimle uyumak diye ya da biraz akıllı olacaksın . Açık olacaksın samimi olacaksın hiç öyle oyunlara bilmem nelere girmeyeceksin. Yani aptallaşmayacaksın tatlım benim .

  Değil mi ama yani ?

BOK .... MALUM

Aslında her şey bok gibi .
Bireysel bir durumdan bahsetmiyorum.  
Her yer her zaman boktu.
Bu kanalizasyonda yaşamak gibi.
  Neden böyle, nasıl düzelecek benim zavallı zihnim kavrayamıyor artık. Bunca pisliğin içinde hala nefes alabiliyoruz , kimse kederinden ölmüyor hala kurşunla, bıçak darbesiyle , füzelerle ölüyoruz. Nasıl oluyor da yaşayabiliyoruz .
  Mesela annem geçen gün fesleğenin saksını değiştirdi anneannem dedi ona da ‘’saksını genişlet ki büyüsün‘'. Bizim fesleğen daha büyük bir saksıda artık ama hala çocuklar ölüyor.
 Bir fotoğraf yollamış arkadaşım deniz tuzu bulaşmış bir fotoğraf mutluyum demiş , ama hala bombalar patlıyor sahillerde çocukların kafasında.
  Bir kadın kadın cinayetleri dursun diye çığlık atmış bugün ve başka kadınların ölüme karşı yaşamı savunmalarını fotoğraflamış ama hala ölüm yağıyor kadınların başına.
 Mesela ben biraz önce kendimden bildiğim bir ‘’ayna kadınla’’ konuştum geleceğe dair umutlu kelamlar ettim ama bugünde öldü onlarca gelecek.

 Yeni değil burnumuzdaki bu bok kokusu. Belki bok değil belki kan belki gam …
 Ama işte hepimizin bildiği bu toprağı , toprağın muhteşem özgürlüğüne rağmen , saran o koku …

O adadaki poyrazı özlediğim geçiriyorum bazen içimden sonra utanıyorum , sonra bir an saksısı genişleyen fesleğeni seviyorum ,öpüyorum anneannemden öğrendiğim gibi ama biliyorum , görüyorum,UNUTAMIYORUM  vahşinin kinini. Herkes nasıl da anlamış hayatın sırrını , herkes nasıl da biliyor nedenleri , global ilişkileri !! herkes nasıl da ezber etmiş bu yeni bir şey değil ki demeyi  .

 Bir ben eksik akıllı …

Her yer gam kokuyor , kundakta yastıklara iliştiriliyor buralarda bu acı mirası . Her devre denk getirilen bir keder , her devirde insanı insan olmaktan , fesleğen koklamaktan , deniz kenarında oturabiliyor olmaktan utandıran bir vahşi. Saçtığı dehşet.
 Ben bir eksik akıl .. Oturduğu balkonda nefes almayı başarmak için fesleğen koklayan , bir boka yaramayacağını bildiği halde bunları yazan bir aptal .

      Göz görmeyince akıl katlanıyor belki  ama insan dediğin de safi akıl değil ki …

  

''Fal''...

Ne düşünüyorsam onu söyledin be kadın....

Aklımdan geçen ne ise onu dillendirdin sen sadece....

Marifet sende değildi yani...

Hepimizin hayatında var kötü biri ve iyi olmasını diledikleri....

Aynaya baktım senden sonra, çalışan biri olduğum belli oluyor tabi... Yaşımı da anlamak zor değil, gizlemeye çalışsam da saçımın beyaz tellerini, ellerim, çizgilerim ele verir elbet beni....

Gözlerimden anlarsın tanımasan da... Renginden değil; dolar, taşar, güler... Gözlerim anlatır hep içimde gizlediklerimi.

Bir boydan bakmaya bakar ''Masal''ım olduğunu anlamak... Enseme kazıtmışım adını...

Parmakta yüzük yok, izi de yok... Belli ki bekarım... Ama minicik bir kalp dövme saklanmış yüzük olması gereken parmağın gizli bir yerlerine.... Aşk'a umudu var bu kadının yine de...

Biraz edebiyat bilmen yeter, inandırmak için kendine...

İnanmak isterim tabii ben de...

İşte asıl mesele de bu....

Marifet sende değil yani...

Dilerim, inanırım, inandığımı da yaşarım... Yaratılıştan, Yaratandan... Bir lütuf belki de... İyi ki....

İnanmayın fallara, yalancı onlar... Yolunuzu çizin diye doğuştan verilmiş kalem sizin elinize.... Dileyin, olur!!! Olmuyorsa da sabredin; olur!!! Tam bitti dediğiniz anda gelir sizi bulur...

Ben niyet ettim kendime....

Ödünç mutluluklar değil benim yerim... Emanet kalplere talip değilim... Araflar değil bedelim...

Şimdi yazıyorum unutmayın...

Ben niyet ettim Ekim'e....

Fallar değil sebep, anlatırım elbet.... Ekim'de :)









1 Gün....

Olur mu demeyin?


İnsanlar değişir... 1 günde oldu herşey.... Bir sabah uyandım ve aynaya baktım.... Tam da doğduğum günün ertesi... Meğer ne korkakmışım.... Önce sildim, eledim, bitirdim... Bir süre dinlendim... Fark ettim... 

Bu yaşıma kadar bağımlısı değildim, hiçbirşeyin, hiç kimsenin.... Sabırlıydım sadece, kolay kolay kimseden gitmedim... Ama eğer gidilecekse ben bir anda karar verebilirdim... 

Bir akşam banyoda kalakalmıştım tam 3 yıl önce... Aynaya baktığımda gördüğüm kadın ben değildim... Halbuki ben , en çok kendimi severdim.  Son ağlamamdı o, en içime, en içimdekine; ertesi gün gitmiştim, esaretten geçmiştim... 1 günde oldu herşey.... 

O son 3 sene karışık biraz.... Daha önce başkaları tarafından üzüldüğümden, son 3 senede kimsenin üzmesine izin vermedim biricik kalbimi... Kimsecikler üzemezdi beni, benden başka....

Kendi kendimi duvardan duvara, oradan oraya, suçtan suça, cezadan cezaya, bir üzdüm bir üzdüm bildiğiniz gibi değil.... Kimse üzemezdi beni, benden daha fazla.... Bir hırs bir hırs, en büyük intikamı aldım... Herkesi affediverdim, ben ben de tutuklu kaldım... Sonra?? 1 günde oldu herşey.... 

Doğduğum günün ertesi, verdiğim sözün ilk gecesi... Hadi dedim; arkadaşlar dağılalım... Bu, şu, o... Bunlar yeter bana, fazlalıklar sizi şöyle dışarı alalım... Ne içerisi, çevresinde bile durmayın hayatımın, açılın da nefes alalım....

Mecaz anlamlar yüklediğim anlamsızları, devrik cümlelere terk ettim... Artık kısa cümleler kuruyorum çünkü ben: 

Geldim, Gittim, Bitti... 

Sevdim, Sevemedin, Bitti... 

Denedim, Başaramadım, Bitti...

Di'li geçmiş zaman yaşanmışlıkları bunlar...

Gelecek zaman kipi ile yazar hikayeleri kalemim... 

Geniş zaman severim.... Bir severim, bir severim... Bilmeyenler, görmeyenler, duymayanlar, miş'li zamanlarında cümle içinde kullanır, özne olarak beni, nesne olarak sevdiğimi....

Aslında ben insan değil; Hikaye severim....


Hoşbuldum...

Hoşdöndüm....

Hoşyazdım....

Bekleyiniz.....

Size neler neler anlatacağım.....

1 günde oldu herşey....


Gerisini birlikte yazalım mı???

Wash day


 My washing line was looking very Victorian today, with several pairs of bloomers, a camisole, frilly shirt and two pairs of handmade sleeves. Some of these I wear and some will be for sale. A good wind meant that they were dry in half an hour.


I have started to plant up some containers for the terrace outside my bedroom. It gets full sun for most of the day, so anything I put out there needs to be able to withstand hot, dry conditions, especially when I go away and I'm not there to water. 


So things like lavender, sage, thyme, sedums, Bladder campion, pinks, Tanacetum, succulents and any silvery leaved plants should do pretty well. I'm also avoiding anything that snails eat! I've used old galvanised buckets and other containers recently found at antique fairs. 


 Alongside the wall I've put this large galvanised tub and planted it with two old fashioned roses: 'William Shakespeare' and 'Mary Rose', both of which smell heavenly; plus a few other pink and white flowered plants. I so enjoy going out onto my terrace in the morning and seeing how things are growing, I don't think I could live without a garden of some sort. In another life I would like to be a garden designer.......


Back in the studio I've been messing around with bits again....


It's great to keep a jar for all those little offcuts that would otherwise get thrown away.


 I experimented making a garland....


 and then moved on to some hearts stuffed with thistledown and home-grown lavender......







I hope you are all enjoying your summer x x x

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...