Yalnız Adam Masalı
Masal bu ya, uzak bir ülkede, kara bulutların karamsarlık yağdırdığı yüzyıllar yaşanırmış. Kara bulutların arasından güneş bir yolunu bulup görünemezmiş bir türlü. O ülkede doğan hayvanlar olsun, insanlar olsun hiç güneş yüzü görmeden ölür gidermişler. Yalnız bir söylence içinde geçermiş güneşin adı. Bunun için de kimse güneşin varlığına inanmazmış...
Bu karanlık ülkede herkes birbirine kızar, arkasından konuşur, kavga ederek yaşamlarını sürdürürmüşler. Bu sıkıcı yaşam biçiminden, insanlar mutsuzmuşlar. Yüzlerinden düşen bin parça olurmuş. Sokakta yürüyenler sıkça görünmezmiş. Tek tük asık yüzlü insanların, paltolarının yakasını kaldırarak saçakların altından hızla ilerlediği görülürmüş ama; genelde sokaklar boş, ıslak ve karanlıkmış. Yalnız başı boş aylakça dolaşan hayvanlar varmış. Evlerin kepenkleri çoğu zaman kapalı dururmuş. İçeriden ara sıra ağıt, ya da yas çığlıkları duyulurmuş.
Bu karamsar, ıslak ve çamurlu ülkenin uzak bir köşesinde, bir bahçe içindeki kulübede, tek başına yaşıyan bir adamcağız varmış. Evinden pek çıkmaz, kimseyle konuşmaz, kitap okur ya da bahçesi ile uğraşırmış. Aslında zamanının çoğunu bahçesinde geçirirmiş. Amacı bahçedeki balçığı temizleyip, kara toprak üzerinde çim ve çiçek yetiştirmekmiş. Söylenceye göre; yeşillik, güneşi geri getirecekmiş. Söylence belki de doğrudur diye, sabahları erkenden kalkar, bahçeyi balçıktan temizlemek için saatlerce uğraşırmış. Bu çok zor bir işmiş. Sürekli yağan yağmur altında çamurları temizlemek için harcanan çaba, bir başka çamur ve pis su göleti oluşturmaktan öteye gitmiyormuş.
Önce küçük kanallar yapmış. Yağan yağmuru bu kanallara yönlendirerek toprak parçasının çamurlaşmasını önlemeye çalışmış. Toprak, yağan yağmura doymuş olduğundan kolay kolay istenilen sonucu verememiş. Kanalları daha derinleştirmiş. Toprak parçasına yeterli eğimi vermiş. Gündüz bahçede kazma kürekle, akşam masa başında plan yaparak bitmeyen bir enerji ile uğraşmış durmuş...
İlerleyen haftalarda; çabalarının başarıya ulaşacağını gösteren küçük belirtiler görmeye başlamış. Toprak artık yağmuru emmiyor, suyun açılan kanala doğru akmasını sağlıyormuş. Tümsekler çamur yığını değil de bir toprak parçası gibi görünmeye başlamış. Bir gün evin önündeki verandaya çıkıp, bahçeye şöyle bir bakmış :
- Artık tohumları ve fidanları dikmeliyim.
demiş kendi kendine. Ertesi gün erkenden kalkıp işe koyulmuş. Çim tohumlarını toprağa özenle serpiştirmiş. Bahçe duvarı dibindeki toprağa da, çiçek ve ağaç fidanları dikmiş.
İşi bitince verandadan bahçeye bakıp :
- Bir gün yemyeşil olacak. Güzel kokulu renk renk çiçekler açacaklar.
diye söylenmiş.
Geceleri rüyasında bahçesinin gelecekteki biçimini görürmüş. Uyanınca rüyasına sevinir :
- Yemyeşil bahçeye kuşlar da gelir. Ötüşürler cıvıl cıvıl.
diye düş bile kurarmış.
Günlerce, aylarca uğraşmış. Sonunda çamuru kurutmayı başarmış. Çim tohumları ve çiçek fideleri artık çamur içinde kalmıyormuşlar. Yoldan geçenler bahçedeki değişikliği görüyorlar ama
`Nasıl olsa başaramaz. Burada hiçbirşey yaşamaz.`
diyerek önemsemiyormuşlar yapılan işi.
Çamur tümüyle yok olunca, çevredekiler rahatsız olmaya başlamışlar.
`Çamur olmayan bahçe olmamalı`
diyerek geceleri yoldan topladıkları çamurları bahçe duvarından içeriye küreyip, bahçeyi çamura bulamaya çalışmışlar. Ancak tüm çabaları boş çıkmış. Adamın bahçede açtığı su arkları o kadar düzenli ve güzelmiş ki; yağan yağmur, toprağa karışan çamuru, su yollarına sürükleyip toprağın çamura bulanmasını engelliyormuş.
Gün geçtikçe toprakta bir hareket belirmiş. Artık toprak kabarıyor, canlanıp hava alıyormuş. Kabaran toprak hava aldıkça, suyu emiyor ve yağan yağmur toprağa zarar veremiyor, hatta yararlı bile oluyormuş.
Bir sabah, yalnız adam, bahçede bir değişiklik gözlemlemiş. O gece birkaç çim tohumu filizlenip kıl gibi ince sürgünler halinde topraktan çıkmayı başarmışlar. Adamın keyfine diyecek yokmuş. Sevinçten gözlerinden akan mutluluk damlalarını nasırlaşmış ellerinin tersi ile silmiş. Hoş bir ezgi mırıldanmaya başlamış gülümseyerek. Yalnız Adam, belki de ülkenin ilk gülümseyen kişisiymiş.
- Sonunda başardım. Birkaç tane de olsa çim sürgünleri topraktan çıktılar ve Özgürlüklerine kavuştular.
demiş verandadan bahçeye bakarken.
Artık çalışmalarını daha özenle sürdürüyor, umitsizliğe kapılmıyormuş. O gece, uykusundan birkaç kez uyanmış. Rüyasında, bahçesini yemyeşil çim halının kapladığını görmüş.
- Bu rüya hiç bitmesin, gerçek olsun.
diye yakarmış mutlulukla. Sabah olmasını bekleyememiş. Hemen bahçeye çıkıp çalışmaya başlamış gecenin karanlığında. Çalışırken toprak tepeciklerine basmamaya, yeşeren cılız çim sürgünlerini ezmemeye özen göstermiş.
Gün ağırırken biraz ara vermiş. Ağrıyan belini elleri ile tutarken şöyle bir bakmış bahçeye. Başka çim sürgünleri görmüş toprağı yarıp özgürlüğe koşuşan. Artık toprağın üzerinde aralıklarla yayılmış çim sürgünleri varmış. Cılız ama sayıca çok. Sayıları her geçen gün hızla artmaya başlamış sürgünlerin. Sayıları çoğaldıkça güçlenmişler. Artık ilk çıkan sürgünler kalınlaşmış birer çim topağı olmuşlar bile.
Bir hafta sonra, civardakiler de gözlemeye başlamışlar bahçedeki ayrıcalığı. Çünkü toprağın üzerindeki yeşil örtü, artık bahçe duvarının ötesinden de görünüyormuş. Yeşil örtü hızla koyulaşıyor, gürleşiyormuş. Yalnız Adam`ın bahçesi, diğer çamurlu yerlere göre çok farklıymış. Eskiden şöyle bir bakıp geçerken dudak bükenler, bahçe duvarından çamur atanlar, artık durup hayretle bahçeye bakıyormuşlar. Yeşeren toprağın nasıl böyle olduğunu yorumlamaya çalışıyormuşlar akıllarınca. Bazıları kendilerine pay bile çıkartmaya başlamışlar :
- Çim tohumlarını benden almıştı.
- Gübreyi de ben satmıştım.
- Çapayı ben vermiştim.
- Ne yapması gerektiğini ben söyledim O`na.
Sanki onların verdiği destek olmasa başaramazmış gibi bir tavır içine girmişler, bahçedeki emeği hiçe sayarak ortak olmuşlar her şeye. Bahçenin ünü tüm ülkeye yayılmış. Ama hala kötümser görüşü savunanlar çoğunluktaymış :
- Hep yağmur yağıyor. Bir süre sonra bu çimler çürüyüp ölür.
- Bir sağanakta yok olur bu bitkiler, yine çamur olur her yer.
- Daha önce kimse başaramamış. Bu toprak verimsiz. Bu adam da başaramıyacak.
diye yorumlarla gelişmeleri gölgelemeye çalışmışlar. Bahçeyi görmeyenlerin çoğu inanmış kötümser yorumlara. Hatta bazıları kötümser yorumları savunan kitaplar bile yazmışlar.
Aylar sonra, cılız çim sürgünleri dört parmak boy atıp, bir yeşil örtü gibi bahçeyi kapladığında ülkenin tek yeşil bahçesini görmek için meraklılar gelmeye başlamış her yerden. Yalnız Adam`dan nasıl başardığını öğrenmek isteyenler, çim tohumları satın alanlar, evlerine dönerken dükkandan satın aldıkları çapayı sırtlayıp yollara düşünler her geçen gün çoğalmaya başlamış. Yalnız Adam yapabildiğine göre, kendileri de yapabilirler diye düşünenlerin sayısı çoğalınca bahçelerini işleyenler artmış. Söylentiler yayılmış başka bahçelerde de çim yetiştiği yolunda. Çim yetiştirenler gülmeyi ve gülümsemeyi de beceriyormuşlar. Çim yetiştirenlerin neşeli ve güler yüzlü olmaları, ülkedeki karamsar tabloyu değiştirmek üzereymiş...
Tüm yaşamlarını, karamsarlığı ve karanlığı temel alan düzene ayak uydurmuş olanlar, değişimden hoşnut olmamışlar. Karamsarlığı savunacak güvenilir adamlar yetiştirmeye başlamışlar. Sonra bu adamları, gözlem yapmak için yemyeşil bahçelerin bulunduğu yerlere göndermişler. Karamsar güçlere, her gün bahçelerdeki gelişmeler bildirilmiş. Karamsar güçler de, gelişmeleri engellemek için en uygun anı beklemeye başlamışlar.
Yalnız Adam, tüm gelişmeleri sevinçle izliyor, kendi gibi çabalayanlara yardım ediyor, başlattığı yeniliğe katılanlara kucak açıp, destek oluyormuş. Ama bahçesini hiç unutmamış. İşini hiç aksatmadan, her sabah çalışmış. Çimlerin büyümeleri tek başına yeterli değilmiş onun için. O çiçekleri de görmek, ağaçların büyüdüğünü de izlemek, olursa meyvelerini de toplamak istiyormuş.
- Bir de söylence doğru olsa, güneş çıksa, ülke aydınlığa kavuşsa...
diyormuş kendi kendine verandada oturup bahçesine bakarken.
Bir sabah, duvar dibindeki çiçek fidelerinden birinden, beyaz taç yapraklarını açarak dünyaya gelen ilk papatyayı görmüş sevinç çığlıkları atarak. Bu karamsar ülkede açan ilk beyaz çiçekmiş. Tüm yandaşlarına, gönül birliği yapanlara duyurmuş çiçeğin doğuşunu. Halk, bu söylenti ile çalkalanmaya başlamış. Çoğunluk artık aydınlık günlerin doğacağını, söylencenin gerçekleşeceğini konuşur olmuş. Herkes güneşin doğacağı günü ümitle beklemeye başlamış.
Karanlıktan beklentisi olan, çamuru ve karamsarlığı kendileriyle özdeşleştirmiş olanlar, gelişmelere `dur` demenin zamanı geldiğini düşünüp, plan yapmaya başlamışlar. Birden halkın tepkisini alıp, halkla karşı karşıya gelmemek için küçük oyunlar kurmuşlar. Küçük ama, yeşil bahçelere zarar verecek oyunlar.
Güvenilir güçler, kimselere görünmeden bahçelere saldırılar düzenlemişler. Bazı bahçelere gece girip çamur serpmişler. Çiçekleri koparmışlar. Kabaralı büyük postallarla çimlerin üzerinde tepinmişler. Harap olan bahçeyi ertesi gün gördüklerinde, sanki bahçeye zarar veren kendileri değilmiş gibi halkla beraber bağırıp, karanlık güçlere ateş püskürmüşler. Üzüntülerini bildiren bildiriler dağıtmışlar. Ama bu küçük oyunlar hızla bir çığ gibi büyüyen yeşil bahçe akımını engellemeye, yıldırmaya yetmemiş.
Bir sabah, yalnız adam yatağında uyandığında, camdan içeri sızın bir ışık kümesi görünce çok korkmuş. Önce karanlık güçlerin bahçesini talan ettiğini, sonra evine bir el feneri ile baktıklarını sanmış. Hemen giyinip panik içinde evden dışarı çıkmış. Verandaya geldiğinde gözlerine inanamamış. Gökten süzülerek bahçesine kadar uzanan ışık kümesi, yeşil çimlere değdikçe çimler parlaklaşıyor, duvar dibindeki çiçekler taç yapraklarını gökten gelen sıcak ışık kümesine açarak onu kucaklamaya çabalıyormuşlar. Bu, sabahın ilk saatlerinde doğan güneşin ilk belirtileriymiş. Hayatında ilk kez güneşin doğuşunu gören Yalnız Adam, çimlerin ve çiçeklerin çoşkusuna katılmış ve bahçesi içinde koşarken:
- Söylence gerçekleşti. Güneş doğuyor. Aydınlıklar sizinle olsun arkadaşlar.
diye çığlık atıyormuş. Kara bulutların arasından sızıp bahçesine uzanan güneş ışınlarını gören çevredekiler, bahçenin etrafına toplanmaya başlamışlar. Hep beraber hayretle ve korkarak güneş ışınlarının yeşil çimler üzerinde gezinişini, rengarenk çiçekleri okşayışını izlemişler. Kıskananlar ve inanmayanlar da sarmışlar bahçenin etrafını. Güneşi ilk kez görmenin mutluluğunu yaşayan birkaç dost, sevinç göz yaşları dökerken, kalabalığın arasına karışan güvenli güçler, homurdanmaya başlamışlar :
- Büyücü bu adam. Bakın sonunda güneşi de doğdurdu. Ama yalnız kendi bahçesine. Bize birşey vermedi. Vermeyecek de. Yok edelim. Aydınlığı ve güneşi alalım elinden. Bu adam insanlığa zararlıdır.
Ön sıralarda kıskanarak bahçeye bakanlar, önce bir adım atmışlar bahçeye basmamaya özen göstererek. Kimin olduğu belli olmayan kocaman eller, arkalarından onları bahçeye doğru itince, sendelemişler ve fazla zorlanmadan adımlarını atmışlar bahçedeki çimlerin üzerine.
Çimler ezilince, aydınlık güneş ışınının kendilerine zarar vermediğini görenler, bahçe içinde koşmaya başlamışlar. Her bastıkları yerde, çimler toprağa yapışıp tutsaklar gibi etkisiz ve güçsüz kalınca, daha çok cesaretlenmişler. Bazıları çimlerin üzerinde zıplamışlar toprağa daha çok gömülsün, hiç çıkmasınlar diye.
Yalnız Adam çırpınarak bir ona bir ötekine koşmuş :
- Yapmayın. Çok emek verdim. Ne olur bozmayın bahçemi. Size bir zararı yok onların. Bakın aydınlık da oldu. Artık güneş hepimizi ısıtacak...
Gözleri hırçınlıktan kızarmış, asık yüzlü insanlar ellerinin tersi ile itmişler Yalnız Adam`ı. Sonra daha hırsla tepinmişler çimlerin üzerinde. Adam aldığı darbe ile sendeleyip yere düşünce, onu gören biri tekme atmış hırsını yenmek için. Bunu gören diğerleri, çullanmışlar adamın üzerine, tüm güçleri ile yumruklamaya ve tekmelemeye başlamışlar adamı. Yalnız Adam, aldığı darbelerden korunmak için kollarını kafasına sarmış ve yüzü koyun toprağın üzerine kapanmış. Hareket etmeden hem saldırıların durmasını beklemiş, hem de bedeni kadar çimi korumak istemiş.
Aynı anda güvenli güçler, başka bahçelere de saldırmışlar. Bu toplu saldırı eskiden yaptıkları küçük oyunlardan çok farklıymış. Burada karanlık güçlerin, aydınlığı yok etme eylemini başlatmışlar. Güneşin başka bahçelerde doğması olasalığını beklemeden tüm bahçeleri talan etmişler bilinçle.
Yalnız Adam`ın bahçesindeki uğultular ve bağırmalar sonunda kesilmiş. Sonsuz bir sessizlik başlamış. Yalnız Adam kollarını kullanarak, uzandığı topraktan yavaşça başını kaldırmış. Acılar içinde, bir eliyle belini tutarken, dizlerinin üzerine doğrulmuş ve gözlerinden sicim gibi akan hüzünlü yaşlar arasından bahçesine, emeğinin yok oluşuna bakmış. Çiçeklerin koparılmış, çimlerin ezilerek toprağa gömülmüş olduğunu görmüş.
- Size bir zararı yoktu çimlerin. Yalnızca güzel kokuyordu çiçekler. Neden yaptınız bunu ?
diyebilmiş. Sonra elleriyle yüzüne kapatmış. Hareket etmeden bir süre öyle durmuş, yavaşça sağ tarafına doğru ulu bir çınar gibi yıkılmış.
Uzaktan tüm çirkinliği ile olayları izleyen yaşlı bir adam harap olan bahçede gördüğü manzaraya bakmış, gözleri sulanarak. Bahçenin köşesine sinmiş, tüyleri çamura bulanmış ve korkulu gözlerle etrafa bakan kediyi görünce ona doğru yürüyüp, kucağına almak istemiş. Yalnız Adam`ın anısına kediyi evine götürüp beslemekmiş amacı. Kedi, yaşlı adamın kendisine zarar vereceğini sanarak, bir hamlede bahçe duvarının üzerine sıçramış ve gözden kaybolmuş. Yaşlı adam, kedinin bulunduğu yerde, saldırıdan zarar görmemiş bir tutam çimi ve bir çiçek fidesini görünce sevinmiş ve dönüp evine gitmiş.
Bu olaydan sonra, ülkede aydınlıktan söz edilmez olmuş. Güvenli güçler, halkın da desteği ile tüm bahçeleri yok etmişler. Bahçe yapanlar dışlanmış, ya da sudan bir gerekçe ile tutuklanıp yargılanmışlar. Karanlık ve çamuru kendileriyle özdeşleştirmiş olanlar, eskisi gibi güven içinde, yaşamlarını sürdürmüşler...
Yalnız Adam`ın ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra, bahçenin önünden geçenler, olayı hep anımsamışlar. Ama kimse bir daha ne eve ne de bahçeye girmiş. Çoğu zaman yollarını değiştirmişler. O bölgede görünmemeye özen göstermişler.
Her sabah cılız bir tutam güneş ışını, bahçenin köşesinde kalan çimi ve çiçek fidesini kısacık bir süre aydınlatmaya devam etmiş. Kimse görememiş bu olayı. Küçük aydınlık, yalnız adamın görevini üstlenmiş, yaşatmaya çalışmış çimi ve çiçeği. Bu olay, zaman içinde bahçenin bazı bölgelerinde yer yer türeyen yaban otlarının yeşermesine neden olmuş. Artık bahçeye özenle bakan olmadığı için, yeşeren yaban otları ve çiçekler eskisi kadar güzel değilmiş...
Kimse gelişmeyi gözlemleyemeden, gelişmeye karşı bir önlem alamadan, yaban otları tüm ülkeyi sarmış. Değişim o kadar yavaş olmuş ki, kimse bilememiş yaban otlarının çamuru yok ettiğini. Çamur, örtememiş aydınlığı. Otlar çoğaldıkça güneş daha sık görülür olmuş. Bazen güneş tüm gün görünmüş, ışıl ışıl sıcaklığını yaymış, insanların içini ısıtmış. Düzensiz büyüyen yaban otlarının ve çiçeklerin, özgürce aydınlığı kucaklaması, ilk günkü gibi saf ve temiz kalmış. Bu duygu hiç kaybolmamış...
Ülkede yaşayanlardan bazıları, anlayamamışlar karanlıkla aydınlığın farkını. Pekçok kişi hala karanlıkta olduklarını sanırken, aydınlığı ve özgürlüğü bilenler, özlemle beklemişler aydınlığın yaygınlaşmasını. Bazı güçler de kendilerine çıkar bile sağlamışlar aydınlığın olanaklarından. Onlar değişim gösteren karanlığı kullanmışlar araç olarak.
Zavallı insanlar, yaşları ilerledikçe kuşaktan kuşağa anlatmışlar o kötü günü. Aydınlığı nasıl yok ettiklerini. Söylencenin nasıl gerçek olduğunu...
Yalnız, yaban otları, çiçekler ve onların varlığına inananlar, aydınlığı ve güneşin sıcaklığını bilerek yaşamışlar sonsuza değin...
Bu karanlık ülkede herkes birbirine kızar, arkasından konuşur, kavga ederek yaşamlarını sürdürürmüşler. Bu sıkıcı yaşam biçiminden, insanlar mutsuzmuşlar. Yüzlerinden düşen bin parça olurmuş. Sokakta yürüyenler sıkça görünmezmiş. Tek tük asık yüzlü insanların, paltolarının yakasını kaldırarak saçakların altından hızla ilerlediği görülürmüş ama; genelde sokaklar boş, ıslak ve karanlıkmış. Yalnız başı boş aylakça dolaşan hayvanlar varmış. Evlerin kepenkleri çoğu zaman kapalı dururmuş. İçeriden ara sıra ağıt, ya da yas çığlıkları duyulurmuş.
Bu karamsar, ıslak ve çamurlu ülkenin uzak bir köşesinde, bir bahçe içindeki kulübede, tek başına yaşıyan bir adamcağız varmış. Evinden pek çıkmaz, kimseyle konuşmaz, kitap okur ya da bahçesi ile uğraşırmış. Aslında zamanının çoğunu bahçesinde geçirirmiş. Amacı bahçedeki balçığı temizleyip, kara toprak üzerinde çim ve çiçek yetiştirmekmiş. Söylenceye göre; yeşillik, güneşi geri getirecekmiş. Söylence belki de doğrudur diye, sabahları erkenden kalkar, bahçeyi balçıktan temizlemek için saatlerce uğraşırmış. Bu çok zor bir işmiş. Sürekli yağan yağmur altında çamurları temizlemek için harcanan çaba, bir başka çamur ve pis su göleti oluşturmaktan öteye gitmiyormuş.
Önce küçük kanallar yapmış. Yağan yağmuru bu kanallara yönlendirerek toprak parçasının çamurlaşmasını önlemeye çalışmış. Toprak, yağan yağmura doymuş olduğundan kolay kolay istenilen sonucu verememiş. Kanalları daha derinleştirmiş. Toprak parçasına yeterli eğimi vermiş. Gündüz bahçede kazma kürekle, akşam masa başında plan yaparak bitmeyen bir enerji ile uğraşmış durmuş...
İlerleyen haftalarda; çabalarının başarıya ulaşacağını gösteren küçük belirtiler görmeye başlamış. Toprak artık yağmuru emmiyor, suyun açılan kanala doğru akmasını sağlıyormuş. Tümsekler çamur yığını değil de bir toprak parçası gibi görünmeye başlamış. Bir gün evin önündeki verandaya çıkıp, bahçeye şöyle bir bakmış :
- Artık tohumları ve fidanları dikmeliyim.
demiş kendi kendine. Ertesi gün erkenden kalkıp işe koyulmuş. Çim tohumlarını toprağa özenle serpiştirmiş. Bahçe duvarı dibindeki toprağa da, çiçek ve ağaç fidanları dikmiş.
İşi bitince verandadan bahçeye bakıp :
- Bir gün yemyeşil olacak. Güzel kokulu renk renk çiçekler açacaklar.
diye söylenmiş.
Geceleri rüyasında bahçesinin gelecekteki biçimini görürmüş. Uyanınca rüyasına sevinir :
- Yemyeşil bahçeye kuşlar da gelir. Ötüşürler cıvıl cıvıl.
diye düş bile kurarmış.
Günlerce, aylarca uğraşmış. Sonunda çamuru kurutmayı başarmış. Çim tohumları ve çiçek fideleri artık çamur içinde kalmıyormuşlar. Yoldan geçenler bahçedeki değişikliği görüyorlar ama
`Nasıl olsa başaramaz. Burada hiçbirşey yaşamaz.`
diyerek önemsemiyormuşlar yapılan işi.
Çamur tümüyle yok olunca, çevredekiler rahatsız olmaya başlamışlar.
`Çamur olmayan bahçe olmamalı`
diyerek geceleri yoldan topladıkları çamurları bahçe duvarından içeriye küreyip, bahçeyi çamura bulamaya çalışmışlar. Ancak tüm çabaları boş çıkmış. Adamın bahçede açtığı su arkları o kadar düzenli ve güzelmiş ki; yağan yağmur, toprağa karışan çamuru, su yollarına sürükleyip toprağın çamura bulanmasını engelliyormuş.
Gün geçtikçe toprakta bir hareket belirmiş. Artık toprak kabarıyor, canlanıp hava alıyormuş. Kabaran toprak hava aldıkça, suyu emiyor ve yağan yağmur toprağa zarar veremiyor, hatta yararlı bile oluyormuş.
Bir sabah, yalnız adam, bahçede bir değişiklik gözlemlemiş. O gece birkaç çim tohumu filizlenip kıl gibi ince sürgünler halinde topraktan çıkmayı başarmışlar. Adamın keyfine diyecek yokmuş. Sevinçten gözlerinden akan mutluluk damlalarını nasırlaşmış ellerinin tersi ile silmiş. Hoş bir ezgi mırıldanmaya başlamış gülümseyerek. Yalnız Adam, belki de ülkenin ilk gülümseyen kişisiymiş.
- Sonunda başardım. Birkaç tane de olsa çim sürgünleri topraktan çıktılar ve Özgürlüklerine kavuştular.
demiş verandadan bahçeye bakarken.
Artık çalışmalarını daha özenle sürdürüyor, umitsizliğe kapılmıyormuş. O gece, uykusundan birkaç kez uyanmış. Rüyasında, bahçesini yemyeşil çim halının kapladığını görmüş.
- Bu rüya hiç bitmesin, gerçek olsun.
diye yakarmış mutlulukla. Sabah olmasını bekleyememiş. Hemen bahçeye çıkıp çalışmaya başlamış gecenin karanlığında. Çalışırken toprak tepeciklerine basmamaya, yeşeren cılız çim sürgünlerini ezmemeye özen göstermiş.
Gün ağırırken biraz ara vermiş. Ağrıyan belini elleri ile tutarken şöyle bir bakmış bahçeye. Başka çim sürgünleri görmüş toprağı yarıp özgürlüğe koşuşan. Artık toprağın üzerinde aralıklarla yayılmış çim sürgünleri varmış. Cılız ama sayıca çok. Sayıları her geçen gün hızla artmaya başlamış sürgünlerin. Sayıları çoğaldıkça güçlenmişler. Artık ilk çıkan sürgünler kalınlaşmış birer çim topağı olmuşlar bile.
Bir hafta sonra, civardakiler de gözlemeye başlamışlar bahçedeki ayrıcalığı. Çünkü toprağın üzerindeki yeşil örtü, artık bahçe duvarının ötesinden de görünüyormuş. Yeşil örtü hızla koyulaşıyor, gürleşiyormuş. Yalnız Adam`ın bahçesi, diğer çamurlu yerlere göre çok farklıymış. Eskiden şöyle bir bakıp geçerken dudak bükenler, bahçe duvarından çamur atanlar, artık durup hayretle bahçeye bakıyormuşlar. Yeşeren toprağın nasıl böyle olduğunu yorumlamaya çalışıyormuşlar akıllarınca. Bazıları kendilerine pay bile çıkartmaya başlamışlar :
- Çim tohumlarını benden almıştı.
- Gübreyi de ben satmıştım.
- Çapayı ben vermiştim.
- Ne yapması gerektiğini ben söyledim O`na.
Sanki onların verdiği destek olmasa başaramazmış gibi bir tavır içine girmişler, bahçedeki emeği hiçe sayarak ortak olmuşlar her şeye. Bahçenin ünü tüm ülkeye yayılmış. Ama hala kötümser görüşü savunanlar çoğunluktaymış :
- Hep yağmur yağıyor. Bir süre sonra bu çimler çürüyüp ölür.
- Bir sağanakta yok olur bu bitkiler, yine çamur olur her yer.
- Daha önce kimse başaramamış. Bu toprak verimsiz. Bu adam da başaramıyacak.
diye yorumlarla gelişmeleri gölgelemeye çalışmışlar. Bahçeyi görmeyenlerin çoğu inanmış kötümser yorumlara. Hatta bazıları kötümser yorumları savunan kitaplar bile yazmışlar.
Aylar sonra, cılız çim sürgünleri dört parmak boy atıp, bir yeşil örtü gibi bahçeyi kapladığında ülkenin tek yeşil bahçesini görmek için meraklılar gelmeye başlamış her yerden. Yalnız Adam`dan nasıl başardığını öğrenmek isteyenler, çim tohumları satın alanlar, evlerine dönerken dükkandan satın aldıkları çapayı sırtlayıp yollara düşünler her geçen gün çoğalmaya başlamış. Yalnız Adam yapabildiğine göre, kendileri de yapabilirler diye düşünenlerin sayısı çoğalınca bahçelerini işleyenler artmış. Söylentiler yayılmış başka bahçelerde de çim yetiştiği yolunda. Çim yetiştirenler gülmeyi ve gülümsemeyi de beceriyormuşlar. Çim yetiştirenlerin neşeli ve güler yüzlü olmaları, ülkedeki karamsar tabloyu değiştirmek üzereymiş...
Tüm yaşamlarını, karamsarlığı ve karanlığı temel alan düzene ayak uydurmuş olanlar, değişimden hoşnut olmamışlar. Karamsarlığı savunacak güvenilir adamlar yetiştirmeye başlamışlar. Sonra bu adamları, gözlem yapmak için yemyeşil bahçelerin bulunduğu yerlere göndermişler. Karamsar güçlere, her gün bahçelerdeki gelişmeler bildirilmiş. Karamsar güçler de, gelişmeleri engellemek için en uygun anı beklemeye başlamışlar.
Yalnız Adam, tüm gelişmeleri sevinçle izliyor, kendi gibi çabalayanlara yardım ediyor, başlattığı yeniliğe katılanlara kucak açıp, destek oluyormuş. Ama bahçesini hiç unutmamış. İşini hiç aksatmadan, her sabah çalışmış. Çimlerin büyümeleri tek başına yeterli değilmiş onun için. O çiçekleri de görmek, ağaçların büyüdüğünü de izlemek, olursa meyvelerini de toplamak istiyormuş.
- Bir de söylence doğru olsa, güneş çıksa, ülke aydınlığa kavuşsa...
diyormuş kendi kendine verandada oturup bahçesine bakarken.
Bir sabah, duvar dibindeki çiçek fidelerinden birinden, beyaz taç yapraklarını açarak dünyaya gelen ilk papatyayı görmüş sevinç çığlıkları atarak. Bu karamsar ülkede açan ilk beyaz çiçekmiş. Tüm yandaşlarına, gönül birliği yapanlara duyurmuş çiçeğin doğuşunu. Halk, bu söylenti ile çalkalanmaya başlamış. Çoğunluk artık aydınlık günlerin doğacağını, söylencenin gerçekleşeceğini konuşur olmuş. Herkes güneşin doğacağı günü ümitle beklemeye başlamış.
Karanlıktan beklentisi olan, çamuru ve karamsarlığı kendileriyle özdeşleştirmiş olanlar, gelişmelere `dur` demenin zamanı geldiğini düşünüp, plan yapmaya başlamışlar. Birden halkın tepkisini alıp, halkla karşı karşıya gelmemek için küçük oyunlar kurmuşlar. Küçük ama, yeşil bahçelere zarar verecek oyunlar.
Güvenilir güçler, kimselere görünmeden bahçelere saldırılar düzenlemişler. Bazı bahçelere gece girip çamur serpmişler. Çiçekleri koparmışlar. Kabaralı büyük postallarla çimlerin üzerinde tepinmişler. Harap olan bahçeyi ertesi gün gördüklerinde, sanki bahçeye zarar veren kendileri değilmiş gibi halkla beraber bağırıp, karanlık güçlere ateş püskürmüşler. Üzüntülerini bildiren bildiriler dağıtmışlar. Ama bu küçük oyunlar hızla bir çığ gibi büyüyen yeşil bahçe akımını engellemeye, yıldırmaya yetmemiş.
Bir sabah, yalnız adam yatağında uyandığında, camdan içeri sızın bir ışık kümesi görünce çok korkmuş. Önce karanlık güçlerin bahçesini talan ettiğini, sonra evine bir el feneri ile baktıklarını sanmış. Hemen giyinip panik içinde evden dışarı çıkmış. Verandaya geldiğinde gözlerine inanamamış. Gökten süzülerek bahçesine kadar uzanan ışık kümesi, yeşil çimlere değdikçe çimler parlaklaşıyor, duvar dibindeki çiçekler taç yapraklarını gökten gelen sıcak ışık kümesine açarak onu kucaklamaya çabalıyormuşlar. Bu, sabahın ilk saatlerinde doğan güneşin ilk belirtileriymiş. Hayatında ilk kez güneşin doğuşunu gören Yalnız Adam, çimlerin ve çiçeklerin çoşkusuna katılmış ve bahçesi içinde koşarken:
- Söylence gerçekleşti. Güneş doğuyor. Aydınlıklar sizinle olsun arkadaşlar.
diye çığlık atıyormuş. Kara bulutların arasından sızıp bahçesine uzanan güneş ışınlarını gören çevredekiler, bahçenin etrafına toplanmaya başlamışlar. Hep beraber hayretle ve korkarak güneş ışınlarının yeşil çimler üzerinde gezinişini, rengarenk çiçekleri okşayışını izlemişler. Kıskananlar ve inanmayanlar da sarmışlar bahçenin etrafını. Güneşi ilk kez görmenin mutluluğunu yaşayan birkaç dost, sevinç göz yaşları dökerken, kalabalığın arasına karışan güvenli güçler, homurdanmaya başlamışlar :
- Büyücü bu adam. Bakın sonunda güneşi de doğdurdu. Ama yalnız kendi bahçesine. Bize birşey vermedi. Vermeyecek de. Yok edelim. Aydınlığı ve güneşi alalım elinden. Bu adam insanlığa zararlıdır.
Ön sıralarda kıskanarak bahçeye bakanlar, önce bir adım atmışlar bahçeye basmamaya özen göstererek. Kimin olduğu belli olmayan kocaman eller, arkalarından onları bahçeye doğru itince, sendelemişler ve fazla zorlanmadan adımlarını atmışlar bahçedeki çimlerin üzerine.
Çimler ezilince, aydınlık güneş ışınının kendilerine zarar vermediğini görenler, bahçe içinde koşmaya başlamışlar. Her bastıkları yerde, çimler toprağa yapışıp tutsaklar gibi etkisiz ve güçsüz kalınca, daha çok cesaretlenmişler. Bazıları çimlerin üzerinde zıplamışlar toprağa daha çok gömülsün, hiç çıkmasınlar diye.
Yalnız Adam çırpınarak bir ona bir ötekine koşmuş :
- Yapmayın. Çok emek verdim. Ne olur bozmayın bahçemi. Size bir zararı yok onların. Bakın aydınlık da oldu. Artık güneş hepimizi ısıtacak...
Gözleri hırçınlıktan kızarmış, asık yüzlü insanlar ellerinin tersi ile itmişler Yalnız Adam`ı. Sonra daha hırsla tepinmişler çimlerin üzerinde. Adam aldığı darbe ile sendeleyip yere düşünce, onu gören biri tekme atmış hırsını yenmek için. Bunu gören diğerleri, çullanmışlar adamın üzerine, tüm güçleri ile yumruklamaya ve tekmelemeye başlamışlar adamı. Yalnız Adam, aldığı darbelerden korunmak için kollarını kafasına sarmış ve yüzü koyun toprağın üzerine kapanmış. Hareket etmeden hem saldırıların durmasını beklemiş, hem de bedeni kadar çimi korumak istemiş.
Aynı anda güvenli güçler, başka bahçelere de saldırmışlar. Bu toplu saldırı eskiden yaptıkları küçük oyunlardan çok farklıymış. Burada karanlık güçlerin, aydınlığı yok etme eylemini başlatmışlar. Güneşin başka bahçelerde doğması olasalığını beklemeden tüm bahçeleri talan etmişler bilinçle.
Yalnız Adam`ın bahçesindeki uğultular ve bağırmalar sonunda kesilmiş. Sonsuz bir sessizlik başlamış. Yalnız Adam kollarını kullanarak, uzandığı topraktan yavaşça başını kaldırmış. Acılar içinde, bir eliyle belini tutarken, dizlerinin üzerine doğrulmuş ve gözlerinden sicim gibi akan hüzünlü yaşlar arasından bahçesine, emeğinin yok oluşuna bakmış. Çiçeklerin koparılmış, çimlerin ezilerek toprağa gömülmüş olduğunu görmüş.
- Size bir zararı yoktu çimlerin. Yalnızca güzel kokuyordu çiçekler. Neden yaptınız bunu ?
diyebilmiş. Sonra elleriyle yüzüne kapatmış. Hareket etmeden bir süre öyle durmuş, yavaşça sağ tarafına doğru ulu bir çınar gibi yıkılmış.
Uzaktan tüm çirkinliği ile olayları izleyen yaşlı bir adam harap olan bahçede gördüğü manzaraya bakmış, gözleri sulanarak. Bahçenin köşesine sinmiş, tüyleri çamura bulanmış ve korkulu gözlerle etrafa bakan kediyi görünce ona doğru yürüyüp, kucağına almak istemiş. Yalnız Adam`ın anısına kediyi evine götürüp beslemekmiş amacı. Kedi, yaşlı adamın kendisine zarar vereceğini sanarak, bir hamlede bahçe duvarının üzerine sıçramış ve gözden kaybolmuş. Yaşlı adam, kedinin bulunduğu yerde, saldırıdan zarar görmemiş bir tutam çimi ve bir çiçek fidesini görünce sevinmiş ve dönüp evine gitmiş.
Bu olaydan sonra, ülkede aydınlıktan söz edilmez olmuş. Güvenli güçler, halkın da desteği ile tüm bahçeleri yok etmişler. Bahçe yapanlar dışlanmış, ya da sudan bir gerekçe ile tutuklanıp yargılanmışlar. Karanlık ve çamuru kendileriyle özdeşleştirmiş olanlar, eskisi gibi güven içinde, yaşamlarını sürdürmüşler...
Yalnız Adam`ın ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra, bahçenin önünden geçenler, olayı hep anımsamışlar. Ama kimse bir daha ne eve ne de bahçeye girmiş. Çoğu zaman yollarını değiştirmişler. O bölgede görünmemeye özen göstermişler.
Her sabah cılız bir tutam güneş ışını, bahçenin köşesinde kalan çimi ve çiçek fidesini kısacık bir süre aydınlatmaya devam etmiş. Kimse görememiş bu olayı. Küçük aydınlık, yalnız adamın görevini üstlenmiş, yaşatmaya çalışmış çimi ve çiçeği. Bu olay, zaman içinde bahçenin bazı bölgelerinde yer yer türeyen yaban otlarının yeşermesine neden olmuş. Artık bahçeye özenle bakan olmadığı için, yeşeren yaban otları ve çiçekler eskisi kadar güzel değilmiş...
Kimse gelişmeyi gözlemleyemeden, gelişmeye karşı bir önlem alamadan, yaban otları tüm ülkeyi sarmış. Değişim o kadar yavaş olmuş ki, kimse bilememiş yaban otlarının çamuru yok ettiğini. Çamur, örtememiş aydınlığı. Otlar çoğaldıkça güneş daha sık görülür olmuş. Bazen güneş tüm gün görünmüş, ışıl ışıl sıcaklığını yaymış, insanların içini ısıtmış. Düzensiz büyüyen yaban otlarının ve çiçeklerin, özgürce aydınlığı kucaklaması, ilk günkü gibi saf ve temiz kalmış. Bu duygu hiç kaybolmamış...
Ülkede yaşayanlardan bazıları, anlayamamışlar karanlıkla aydınlığın farkını. Pekçok kişi hala karanlıkta olduklarını sanırken, aydınlığı ve özgürlüğü bilenler, özlemle beklemişler aydınlığın yaygınlaşmasını. Bazı güçler de kendilerine çıkar bile sağlamışlar aydınlığın olanaklarından. Onlar değişim gösteren karanlığı kullanmışlar araç olarak.
Zavallı insanlar, yaşları ilerledikçe kuşaktan kuşağa anlatmışlar o kötü günü. Aydınlığı nasıl yok ettiklerini. Söylencenin nasıl gerçek olduğunu...
Yalnız, yaban otları, çiçekler ve onların varlığına inananlar, aydınlığı ve güneşin sıcaklığını bilerek yaşamışlar sonsuza değin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder