Domatesin Çekirdeği Masalı
Günümüzde her mevsim her türlü sebze bulunuyor manavlarda. Annelerimiz de “Bugün ne yemek pişirelim?” diye kaygılanmıyorlar. Ama evvel zaman içinde, kalbur saman içinde hiç de böyle değilmiş. Sebzeler Ülkesi adında bir ülke varmış. Bu ülkenin her şehrinde sadece bir çeşit sebze yetişirmiş.
O şehir de yetiştirdiği sebzeden alırmış ismini. Kabak Şehri, bu ülkenin en önemli yerleşim yerlerinden biriymiş. Orada bütün yemekler, bütün turşular, bütün tatlılar kabaktan yapılırmış... Anneler dahi çocuklarını:
-Benim güzel canım, tombul yanaklı kabağım, diye severlermiş. O zamanlar Sebzeler Ülkesinde ulaşım şimdiki gibi kolay değilmiş. Şehirlerin arasında yüksek dağlar, coşkun nehirler olduğundan kimse bir yerden başka bir yere gidemezmiş. Böyle olunca da herkes atasından dedesinden gördüğü gibi ekip biçermiş. Kabak Şehri de böyle yaşarmış. Varları yokları kabakmış. Hatta bu şehrin gururla söyledikleri bir de marşı varmış:
Benim sarı kabağım,
Uğruna fedâ canım.
Seni yediğim zaman
Damarda coşar kanım.
Benim tombul kabağım,
Yedikçe artar şanım.
Soframızı süsleyen
Sensin tombul sultanım.
Kabak Şehrinde marşlar söylenirken bir gezgin gelmiş Domates Şehrinden. Her tarafta yığın yığın kabakları görünce çok şaşırmış. Bu şehrin halkı çok misafir severmiş. Hemen gezgini evlerine davet etmişler. En güzel yemeklerini sunmuşlar ona. Yemekler geldikçe misafirin şaşkınlığı bir kat daha artmış... Kısa zamanda durumu öğrenmiş ev sahibinden. Burası Kabak Şehriymiş.
Üç gün orada kalan gezgin, ev sahiplerine teşekkür edip ayrılmak için izin istemiş. Ona hediye olarak kabak tohumu vermişler. Bu kadar iyiliğe karşılık kendisi de bir şeyler yapmak istemiş ve ev sahibine bir kese uzatarak şöyle demiş:
-Efendim! Gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok memnun oldum. Fakat gördüm ki, kabaktan başka sebze bilmiyorsunuz. Sizlere bir miktar domates tohumu vermek istiyorum. Kırmızı kırmızı domatesler hem göz zevkinizi hem de yemek zevkinizi zenginleştirir. Hem onlara baktıkça beni hatırlarsınız.
Gezgin ayrıldıktan sonra bütün aile bir araya gelip keseyi açmış. İçinden sarı sarı tohumlar çıkmış. Evin en yaşlısı Canpatlı Dede:
-Neyin nesi, kimin fesi olduğunu bilmediğimiz bu çekirdekleri tarlamıza ekemeyiz. Anlı şanlı kabak bizim neyimize yetmiyor, diyerek kestirip atmış.
Elindeki tohumları, torunu Patpat’a vererek:
-Götür bunları tavukların önüne at da karınlarını doyursunlar, demiş öfkeyle.
Patpat da aldığı gibi dışarı çıkmış. Serpmiş tavukların önüne. Tavuklar iştahla saldırırken, domates çekirdeklerinden bir tanesi kaçıp saklanmış taşın altına.
Aradan sapsarı günler, yemyeşil haftalar geçmiş. Bizim domates çekirdeği önce bir fide, sonra da kocaman bir domates olmuş. Yeşil yeşil domateslerini görenler:
-Hıh bu da ne böyle, deyip burun kıvırmışlar.
Hiç kimse beğenmemiş ama güneş çok sevmiş yeşil domatesi. Her gün sıcacık ışıklarıyla onu okşamış. Güneş sevdikçe domatesin yanağı yavaş yavaş kızarmaya başlamış. Görenin gözü kalıyormuş. Bir gün Canpatlı Dede merak edip koparmış bir tanesini. Çekinerek ısırmış ucundan. Tadı damağında kalmış. Bir daha, bir daha derken domatesi bitirmiş.
İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Canpatlı Dede bütün yemeklerine domates konulmasını istemiş. Böylece Kabak Şehrinin insanları yeni bir sebze ve tatla tanıştıklarından dolayı çok mutlu olmuşlar.
Domatesin çekirdeğini veren gezgin de boş durmamış. Her gittiği yere kabak ve domates çekirdekleriyle dolu keseler hediye etmiş. Daha sonra da biber, bamya, fasulye tohumlarını da eklemiş hediye kesesinin içine...
O şehir de yetiştirdiği sebzeden alırmış ismini. Kabak Şehri, bu ülkenin en önemli yerleşim yerlerinden biriymiş. Orada bütün yemekler, bütün turşular, bütün tatlılar kabaktan yapılırmış... Anneler dahi çocuklarını:
-Benim güzel canım, tombul yanaklı kabağım, diye severlermiş. O zamanlar Sebzeler Ülkesinde ulaşım şimdiki gibi kolay değilmiş. Şehirlerin arasında yüksek dağlar, coşkun nehirler olduğundan kimse bir yerden başka bir yere gidemezmiş. Böyle olunca da herkes atasından dedesinden gördüğü gibi ekip biçermiş. Kabak Şehri de böyle yaşarmış. Varları yokları kabakmış. Hatta bu şehrin gururla söyledikleri bir de marşı varmış:
Benim sarı kabağım,
Uğruna fedâ canım.
Seni yediğim zaman
Damarda coşar kanım.
Benim tombul kabağım,
Yedikçe artar şanım.
Soframızı süsleyen
Sensin tombul sultanım.
Kabak Şehrinde marşlar söylenirken bir gezgin gelmiş Domates Şehrinden. Her tarafta yığın yığın kabakları görünce çok şaşırmış. Bu şehrin halkı çok misafir severmiş. Hemen gezgini evlerine davet etmişler. En güzel yemeklerini sunmuşlar ona. Yemekler geldikçe misafirin şaşkınlığı bir kat daha artmış... Kısa zamanda durumu öğrenmiş ev sahibinden. Burası Kabak Şehriymiş.
Üç gün orada kalan gezgin, ev sahiplerine teşekkür edip ayrılmak için izin istemiş. Ona hediye olarak kabak tohumu vermişler. Bu kadar iyiliğe karşılık kendisi de bir şeyler yapmak istemiş ve ev sahibine bir kese uzatarak şöyle demiş:
-Efendim! Gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok memnun oldum. Fakat gördüm ki, kabaktan başka sebze bilmiyorsunuz. Sizlere bir miktar domates tohumu vermek istiyorum. Kırmızı kırmızı domatesler hem göz zevkinizi hem de yemek zevkinizi zenginleştirir. Hem onlara baktıkça beni hatırlarsınız.
Gezgin ayrıldıktan sonra bütün aile bir araya gelip keseyi açmış. İçinden sarı sarı tohumlar çıkmış. Evin en yaşlısı Canpatlı Dede:
-Neyin nesi, kimin fesi olduğunu bilmediğimiz bu çekirdekleri tarlamıza ekemeyiz. Anlı şanlı kabak bizim neyimize yetmiyor, diyerek kestirip atmış.
Elindeki tohumları, torunu Patpat’a vererek:
-Götür bunları tavukların önüne at da karınlarını doyursunlar, demiş öfkeyle.
Patpat da aldığı gibi dışarı çıkmış. Serpmiş tavukların önüne. Tavuklar iştahla saldırırken, domates çekirdeklerinden bir tanesi kaçıp saklanmış taşın altına.
Aradan sapsarı günler, yemyeşil haftalar geçmiş. Bizim domates çekirdeği önce bir fide, sonra da kocaman bir domates olmuş. Yeşil yeşil domateslerini görenler:
-Hıh bu da ne böyle, deyip burun kıvırmışlar.
Hiç kimse beğenmemiş ama güneş çok sevmiş yeşil domatesi. Her gün sıcacık ışıklarıyla onu okşamış. Güneş sevdikçe domatesin yanağı yavaş yavaş kızarmaya başlamış. Görenin gözü kalıyormuş. Bir gün Canpatlı Dede merak edip koparmış bir tanesini. Çekinerek ısırmış ucundan. Tadı damağında kalmış. Bir daha, bir daha derken domatesi bitirmiş.
İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Canpatlı Dede bütün yemeklerine domates konulmasını istemiş. Böylece Kabak Şehrinin insanları yeni bir sebze ve tatla tanıştıklarından dolayı çok mutlu olmuşlar.
Domatesin çekirdeğini veren gezgin de boş durmamış. Her gittiği yere kabak ve domates çekirdekleriyle dolu keseler hediye etmiş. Daha sonra da biber, bamya, fasulye tohumlarını da eklemiş hediye kesesinin içine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder