Küçük Oğlan Ve Zümrüdü Anka Kuşu Masalı

Küçük Oğlan Ve Zümrüdü Anka Kuşu Masalı

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, sinek berber iken, katır çalgıcı, eşek köçek iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken üç tane erkek çocuğu olan bir padişah varmış. Bu padişahın bir de dillere destan bahçesi varmış ama bu bahçeye gel zaman git zaman bir Dev dadanmış. Dev hem bahçeye durmadan zarar veriyormuş hem de padişaha meydan okuyormuş. Birgün padişahın oğullarından büyüğü ileri atılmış ve Dev’i öldüreceğini söylemiş. Silahlarını kuşanıp Dev’in karşısına çıkmış ama Dev’i görünce korkusundan eli ayağına dolaşmış. Dev de aleviyle onu yakıp bayıltmış. Sonra ortanca oğlan da aynı şekilde Dev’in karşısına çıkmış ve o da mağlup olmuş. Sıra küçük oğlana gelince çok iyi ok kullanan küçük oğlan Dev’i bir okla yaralamış. Dev kaçmaya başlayınca da peşinden kovalamış. Dev, bir kuyudan içeri dalmış ve gözden kaybolmuş. Bunu gören ağabeyleri kendilerinden utanıp Dev ile küçük kardeşlerinin peşinden kuyuya dalmışlar. Kuyunun dibi çok derin ve ipleri de ince ve kısa olduğu için son çare olarak küçük kardeşlerini kuyunun dibine sarkıtmışlar. İp dibe ulaşmasına yetmemiş ama yiğit oğlan, kendini kuyunun dibine bırakıvermiş. Bir de görmüş ki kuyunun dibinde üç tane dünya güzeli kız gergef işler. Kızlara yaralı Dev’i sormuş. Kızlar, “o bizim bekçimizdir” demişler. Tam o sırada Dev tekrar oğlanın karşısına öfkeyle çıkmış ama bu sefer oğlanın oklarından kurtulamış. Oğlan devi öldürmüş ve yukarıda haber bekleyen abilerine aşağıya uzunca ve sağlam bir ip sarkıtmaları için seslenmiş. Kızların en büyüğünü ipe bağlamış ve büyük abisine “bu senin” diye göndermiş. Sonra ortanca abisine seslenmiş ve kızların ortancasını göndermiş “abiciğim bu da senin”. Bir de bakmış ki kızların en güzeli küçüğüdür. Kızların küçüğünü de ipe bağlamış “ve bu da benim hakkım” diyerek yukarı göndermiş. Abileri küçük kızın güzelliğini görünce şaşkına dönmüşler. “en güzelini kendisine saklamış” diyerek kıskançlığa başlamışlar. Ve ipin ucunu bırakarak küçük kardeşlerini kuyunun dibinde yapayalnız bırakmışlar. Devle dövüştüğü için zaten çok yorgun olan oğlan, ipin de düştüğünü görünce bir ihanete uğradığını anlamış ve kuyunun dibindeki bir geçitten geçerek, bir yeraltı ülkesine gelmiş. Yorgunluktan bitap düştüğü için uyuyacak bir ağaç dibi ararken üzerindeki kuş yuvasındaki yumurtalara doğru hain bir yılanın yaklaşmakta olduğu bir ağaç bulmuş. Bir ok atışıyla yılanı öldürmüş ve ağacın dibinde uykuya dalmış. Uyandığında ne görsün… Pırıl pırıl tüylü dev bir kuş, kanatlarını açmış oğlana gölge yapıyor. Oğlan, kuşun kurtardığı yumurtalar için minnettar olduğunu anlamış. Kuş konuşmaya başlamış: “Bana Zümrüd- ü Anka kuşu derler. Kuşların efendisiyim. Bu hain yılandan yavrularımı kurtardığın için sana minnettarım”. Ve ardından ilave etmiş “al bu iki tüyümü, ne zaman başın sıkışırsa bunları birbirine sürt ben koşar gelirim ve derdine çare olurum” demiş. Oğlan Zümrüd-ü Anka kuşunun yanında ona ait iki tüyü alarak uzaklaşmış. Tek bir amacı varmış. Yeraltı dünyasından kurtulmak ve tekrar yeryüzüne çıkabilmek… Birden aklına gelmiş. “Madem Zümrüd-ü Anka kuşundan iki tüy aldım ve o benim isteklerimi yerine getirecek… O halde neden ondan beni yeryüzüne çıkarmasını istemiyorum?” Tüyleri birbirine sürtmüş ve kuş da hemen orada belirivermiş… “Beni yeryüzüne çıkar”. “Tamam” demiş kuş. Ve oğlanı sırtına almış. Oğlan kuşun sırtına atlamış ve hemen yola çıkmışlar ve çok uzun süreler yolculuk yapmışlar. Yeryüzüne vardıklarında oğlanın ülkesine varabilmesi için de bir hayli yürümesi gerekmiş. Ama nihayetinde babasının ve kardeşlerinin yaşadığı şehre varmış. Şehre vardığında babasından ve abilerinden haber almak isteyen oğlan, abilerinin kırk gün sonra kuyudan çıkan iki kızla nikahı olacağını öğrenmiş. Babasını çok özlemiş olsa da saraya hemen gidip kimliğini açıklamak istememiş. Kardeşlerinin babasına neler anlattığını merak etmiş. Kendine bir kuyumcu dükkanında iş bulmuş, çalışmaya başlamış. Ama kim olduğu belli olmasın diye de başına bir işkembe geçirmiş ve bir keloğlan oluvermiş. Sarayda ise bir düğün telaşı her yeri sarmış. Sarayın en güzel mücevherleri gelinler için hazırlanmış ama elmas bir dal parçasından sadece bir tane varmış. Bunun üzerine gelinler arasında anlaşmazlık çıkmasın diye ülkenin en yetenekli kuyumcusu çağırılmış ve hayatı pahasına da olsa ikinci bir elmas dal yapması istenmiş. Kuyumcu yapamam dediyse de dinletememiş. Ve biliyor musun canım oğlum benim? O kuyumcunun çırağı da bizim küçük veliahtmış.
-Veliaht ne anne?
Padişahın küçük oğluymuş yani. Herneyse… Kuyumcu kara kara ne yapacağını düşünürken çırağı ona demiş ki “İstediğin elmas dalı ben yaparım! ama ben şu odaya kapanacağım ve kırk gün boyunca kimse beni görmeyecek” demiş. Kuyumcu çaresiz oğlanın isteğini kabul etmiş. Oğlan odasına kapanmış ama anahtar deliğinden gizli gizli oğlanı gözetleyen kuyumcu 39 gün boyunca oğlanın hiç birşey yaptığını görmemiş. Oğlan yan gelip yatmış. Nihayet kırkıncı gün oğlan, sahip olduğu iki tüyü tekrar birbirine sürtmüş ve Zümrüd-ü Anka kuşu hemencecik odasında belirivermiş… Belirmiş ve oğlanın istediği elmas dalı yapması bir olmuş. Padişahın askerleri elmas dalı almaya geldiklerinde oğlan “illa ki ben kendi elimle padişaha teslim edeceğim” dediğinde dalı kırmasından korktukları için mecburen kabul etmişler. Padişaha elmas dalı uzatırken “sizde de bana ait bir şey var” demiş. Herkes keloğlanın bu cüretine şaşmış. Padişah merak ve öfkeyle “neymiş o?” diye sormuş. Oğlan “kuyudan çıkan en küçük kız benimdir” demiş. Padişah daha da öfkelenmiş “Bu ne cüret!” diye haykıracakken oğlan “eğer kızın sırtında tam benim elime uygun bir leke bulursanız kız benimdir eğer leke yoksa benim değildir” demiş. Hemen kızın sırtını açmışlar bakmışlar bir de ne görsünler… Kızın sırtında tam keloğlanın eli büyüklüğünde bir leke. Meğer bizim küçük oğlan devi öldürdükten sonra kuyunun dibindeyken kanlı elleriyle kızın sırtından tutarak ipe bağlamış… Elinin kanlı izi kurumuş ve hep kızın sırtında kalmış… Padişah bu izi görünce anlamış ki o oğlan kendi öz oğludur… Keloğlan da padişahın, durumu anlayıp ağlamaya başladığını görünce kafasındaki işkembeyi çıkarmış ve babasına sarılmış. Baba oğul uzun süre hasret gidermişler. Padişah oğlanın ağabeylerine kızacak olmuş ama küçük oğlan babasına engel olmuş. Abileri de hatalarını anlayıp pişman olmuşlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...