Kedi, Gelincik Ve Yavru Tavşan

Yavru tavşanındı bu saray.

Bir sabah bayan gelincik

zaptetti onu hemencecik.

Vay kurnaz, vay!

Ev sahibi evde bulunmadığından

kolay oldu bu iş pek kolay.

O gün şafakla çıkıp gitmişti tavşan.

Kırlar kekik kokuyordu, mis gibi kekik.

Bizimki yiyip içip mahzenine döndüğü zaman

gelincik pencereye dayamıştı burnunu.

Tavşan orda görünce onu:

"- Hey, bayan, dedi, çıkınız hemen

baba yadigarı evimden.

Yoksa haber yollarım bütün farelere ben.

Cevap verdi sivri burunlu türedi: "-Toprak onu ilk ele geçirenindir," dedi.

Savaşılmaya değerdi doğrusu ya,

Tavşanın bile sürünerek girdiği yuva.

"-Ne tuhaf iş, dedi gelincik, ne tuhaf iş.

Burası bir krallık olsa bile,

Tapusunu şuna, buna,

hatta bana değil de filanca oğlu falanca

tavşana kim vermiş?"

Falanca tavşan söz açtı geleneklerden:

"- Ben, dedi, ben,

kanun kuvvetiyle sahibim bu yere.

Burası babadan oğula kalır kanuna göre.

Böylelikle filandan kaldı falana falandan da kaldı bana.

Sanki 'ele ilk geçirmek' kanunu daha mı iyi?"

Gelincik dedi ki:

"-Uzatmayalım hikayeyi.

Davamızı halletsin, gidip görelim de Samur'u."

Keşiş gibi inzivada yaşayan bir kediydi bu.

Yüzü de gülerdi her zaman.

Evliya gibi bir şey, yağlı, tüylü, şişman.

Karışık işleri halletmekte de uzman.

Teklifi kabul etti tavşan.

İşte ikisi de kürklü beyin karşısındadır.

"-Yaklaşın çocuklarım, yaklaşın, dedi Samur, Artık ihtiyarladık da

sağır oldum biraz sağır."

Yaklaştı ikisi de çekinmeden.

Bizim sofu babalık da tam vaktinde doğruldu, attı iki pençesini hemen davacıları yutup aralarını buldu.

İşte çok defa böyle hakemlik eder küçüklere büyükler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rare Disease Day and the promises of personalized medicine

O ur daughter Ellen wrote the post that I republish below 3 years ago, and we've reposted it in commemoration of Rare Disease Day, Febru...